Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu İstikamet Ruanda, saatler Paris-Londra

        Ruanda soykırımının üzerinden şunun şurasında 30 yıl geçti. Biz o dönemin dış habercileri, “Hutular, boyları daha uzun diye azınlıktaki Tutsileri dizlerinden maşetlerle kesiyor” benzeri cümlelerle aktarıyorduk iç savaşı. Etnik vahşet sınırsızdı; radikal Hutu milisleri, yıllardır birlikte yaşadıkları komşularını, eş-dost akraba ve aileleri 100 günde maşetlerle, ateşli silahlarla katletti; sayıca azınlıkta Hutular dahil 1 milyona yakın insan toplu mezarlara atıldı. Yerinden olan 2 milyon mülteci canını komşu Zaire’ye (bugünkü Demokratik Kongo Cumhuriyeti) attı, 400 bin çocuk yetim kaldı; cinsel saldırı silah olarak kullanıldı, 85 bin dul Tutsi kadının çoğuna kasten HIV bulaştırıldı, hayatta kalan engellilerin sayısı 100 binin üzerindeydi. Geçen 7 Nisan’da 30’uncu yıldönümünde anılan soykırım kurbanlarının yüzde 97’si Tutsiydi.

        Soykırım kurbanlarının, başında dua edip çicek bırakacak bir kabri bile yok
        Soykırım kurbanlarının, başında dua edip çicek bırakacak bir kabri bile yok

        Pigmeler, Tutsilerle “boy ölçüşemezdi” ama Pigmelerin de yüzde 30’u katledildi; onlar soykırımın unutulmuş kurbanlarıydı. Zaten Hutuların uzun boylulara garezi hikayeden ibaretti. Nefretin ardındaki asıl neden, bağımsızlık öncesi sömürge gücü Belçika’nın böl yönet taktiğiyle etnik gruplar arasına düşmanlık tohumları serpmesiydi. Yüzyıllardır birlikte yaşayan, aynı dili (Kinyarwanda) konuşan ve zaten evlilikler nedeniyle karakteristik etnik özelliklerini eriten Tutsi ve Hutular birbirini hamamböceği gibi görmeye başlamıştı. Daha doğrusu soykırımda dahli bulunan 200 bin Hutunun katliamcı propaganda dilinde hasımları “hamamböceği” idi.

        Uganda’da sürgündeki Tutsilerin Ruanda Yurtsever Cephesi ülkede kontrolü ele geçirdikten sonra soykırımcı Hutular için hesap dönemi başladı. Üç ayrı tip mahkeme kuruldu, Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTR) komutan ve bakanlar dahil 62 kişiyi hapis cezalarına çarptırdı; Ruanda’daki ulusal ve yerel mahkemelerde ise idam cezaları verildi, 22 kişi halkın önünde kurşuna dizildi.

        Ruanda Soykırım Müzesi'nden...
        Ruanda Soykırım Müzesi'nden...

        Irk özelliklerine göre Tutsiler daha uzun boylu ve açık tenli, Hutular ise daha kısa ve koyu tenli bilinirdi. Ama hayır, National Geographic’in benim gibi Ruanda’ya hiç gitmemişlere hitaben yazdığına bakarsanız manzara şu: “Kısa boylu Tutsi de var, uzun boylu Hutu da. Hutuların burnu geniş mi olur? Dar burunlusu da var. Tutsileri çoban, Hutuları çiftçi mi biliriniz? Çift süren Tutsi de, sığır güden Hutu da var. Aynı yemekleri yer, aynı okullara gider, aynı futbol takımlarını tutarlar. Evliliklerle karıştıktan sonra kim Tutsi, kim Hutu ayırt etmek zordur. Hatta şöyle meşhur bir hikaye de vardır: Hutu milisleri bir okulu basar ve çocuklara etnik kökene göre iki yana ayrılmalarını söylerler. Çocuklar söz dinlemez ve milisler hepsini öldürür…”

        Soykırım sonrası ilk iş, Belçika’nın halkı ayrıştırmak için kimliklere koydurduğu etnik köken hanesi kaldırılır, nüfus sayımlarında etnisite sorulmaz. Dolayısıyla bugün Hutu ve Tutsi nüfusunu bilen yok. Kimlikleri sorulduğunda verdikleri cevap “Ruandalıyım”. Daha da önemlisi soykırım sonrası nüfusun yüzde 60-70’i kadınlardan oluştuğu için 2003’te kabul edilen yeni anayasayla siyasete yüzde 30 cinsiyet kotası getirildi, hem mecliste hem de hükümette. O gün bugündür Ruanda, kadınların parlamentoda en yüksek oranda temsil edildiği ülke; an itibariyle oran yüzde 61.3.

        POSTALAMA HAREKATI YAZIN BAŞLIYOR

        Ruanda’da ulusal kimlik oturmuş ama aralarına başkaları da karışacak. Afrika ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya kapağı atmaya çalışırken soluğu Afrika’da alanlar! Ruanda ile 290 milyon sterline anlaşan İngiltere, insan hakları ihlaline dair her türlü eleştiri ve yargı muhalefetine rağmen iki ay sonra düzensiz göçmenleri uçakla bu ülkeye yollamaya başlayacak; iltica başvuruları orada alınacak ve kabul edilenler Ruanda’da kalabilecek. İngiltere’ye iltica söz konusu değil. Bu bakımdan projenin Manş’ı geçmeye yeltenecekler için caydırıcı olacağı varsayılıyor. Hatta anlaşma kapsamı dışında, iltica başvurusu reddedilen bir göçmen 3 bin sterlini alıp gönüllü olarak gitti bile. Teklifi başka kabul edenler de olmuş ama İngiliz İçişleri sayıyı açıklamıyor.

        Rishi Sunak
        Rishi Sunak

        “Kaçak göçmen teknelerini durduracağız” parolasıyla hareket eden Rishi Sunak hükümetine göre Ruanda, göçmen yerleştirmek için son derece güvenli bir ülke. Oysa Yüksek Mahkeme, geri gönderme riski dahil Ruanda’nın güvenli olmadığı yönünde karar almış, ancak “İltica ve Göç için Ruanda’nın Güvenliği” tasarısı Avam Kamarası’ndan geçmişti.

        Afganlar, İngiltere'ye yönelen en kalabalık göçmen grupları arasında
        Afganlar, İngiltere'ye yönelen en kalabalık göçmen grupları arasında

        BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Ruanda çözümüne şiddetle karşı çıkıyor, Londra ise planı iyice genişletiyor. Planın aslına göre 1 Ocak 2022’den sonra İngiltere’ye ulaşanlar sınır dışı edilecekti, ancak şimdi iltica başvurusu işlemde olanların da ret cevabıyla Ruanda’ya gönderilmesi gündemde. İngiliz hükümeti, iltica alamayanlara beş yıllık destek paketi vaat ediyor, eğitim, istihdam ve konaklama dahil. Yeter ki gitsinler.

        HELAL MUTFAK VE SECCADELER HAZIR

        Ruanda ise yeter ki gelsinler diye bekliyor. Parasal getirisinin yanı sıra İngiltere ile iyi geçinmek için başka stratejik nedenler var: Kongo meselesi. Ruandalı siyasi analistlere göre Devlet Başkanı Paul Kagame, İngiltere’nin diplomatik desteğini kazanmak için sıkı ittifak ilişkileri kurmaya çalışıyor. Çünkü komşusu Kongo, ülkenin doğusunda Tutsi ağırlıklı isyancı askerlerden oluşan 23 Mart Hareketi’ni (M23) desteklemekle suçluyor Ruanda’yı ve uluslararası yaptırım uygulanmasını istiyor. İngiltere’nin nüfuzu sayesinde yaptırım riski azalıyor.

        Kongo'daki M23 asileri Ruanda destekli
        Kongo'daki M23 asileri Ruanda destekli

        BBC’nin haberine göre İngiltere’de iltica bekleyen 52 bin kişi var ve hepsi de Ruanda’ya gönderilmek üzere potansiyel aday. Ruanda’da ise mülteci adayları için otellerde beş bin kişilik yer ayrılmış. Uluslararası medyada en fazla sükse yapan yer başkent Kigali’deki Hope Hostel. İngiltere’nin planı insan haklarına aykırı bulunsa da, gidecekleri yer adı üstünde “umut” vaat ediyor. Resepsiyondaki saatler Paris ve Londra’yı gösteriyor ama umutlar sadece Ruanda için geçerli. Yabancı basına gezdirilen hostel öyle sıkı korunuyor ki, bulunduğu cadde iki yıl önce trafiğe kapatılmış.

        Hope Hostel ve resepsiyonu
        Hope Hostel ve resepsiyonu

        Yıllar önce soykırımdan kurtulanların da barındırıldığı hostelde 50 odaya ilaveten mescit yapılmış, odalara seccadeler konulmuş, yemekhaneye de “helal” levhası asılmış; Arapçası dahil. Belli ki gelecek göçmenlerin çoğunlukla Müslüman olacağı hesaplanıyor. Neticede İngiltere’ye en fazla düzensiz göç akını Suriye, Irak ve Afganistan kaynaklı. Bir hesap daha var; İngiltere’nin önümüzdeki üç yıl içinde 290 milyon sterline ilaveden 210 milyon sterlin daha vermesi bekleniyor.

        Hostelin odaları ve helal gıdalı yemekhanesi
        Hostelin odaları ve helal gıdalı yemekhanesi

        ALMANYA DA HEVESLENDİ

        Avrupa Birliği’nin iltica başvuruları için sınırların ötesinde yer arayışı Ruanda’yı favori ülke haline getirdi ve İngiliz modeli Almanları harekete geçirdi. Ruanda gibi bir ülkeyle anlaşma yapılması için Scholz hükümetine baskı yapan muhalefetteki CDU’dan bir milletvekili heyeti geçenlerde Ruanda’ya giderek Devlet Başkanı Kagame ile görüştü. Türkiye-AB geri gönderme anlaşmasının fikir babası olan göç uzmanı Gerald Knaus da heyette yer alıyordu. Knaus’un Der Spiegel’e anlattığına göre Kagame “Almanya dahil, yeni işbirliklerine hazırız. Bu sayede düzensiz göçün sınırlandırılması yolunda etkin bir çözüm bulmuş oluruz” demiş – Kongo meselesinde bir ittifak kapısı daha.

        Knaus, İngiliz planının işlemesi halinde bir AB koalisyonu kurarak Ruanda ile toplu müzakereye geçebilecekleri fikrinde. Tabii üçüncü ülkelerin güvenli olması da gerekiyor. CDU’ya göre Ruanda yeterince güvenli. Heyet üyelerinden Alexander Throm, “Temaslarımız bana cesaret verdi. Ruanda gibi Afrika ülkeleri gayet profesyonel ve projenin işlemesi konusunda çok istekliler. İltica talebinde bulunanlar orada hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde insani muamele göreceklerdir” diyor. Yeter ki, Almanya’dan uzak dursunlar!

        Alman İçişleri Bakanlığı üçüncü veya transit ülke projesi üzerinde çalıştığına göre Ruanda seçeneği kıvamını buluyor.

        İltica talebinde bulunanların transferi uluslararası hukuka aykırı ve “güvenli ülke” vurgusuyla güya badireyi by-pass etmeye çalışıyorlar ama bu kırmızı çizgiyi bile aşma girişimleri var. İngiliz Sky News, Sunak hükümetiyle Iraklı yetkililer arasındaki yazışmaları ele geçirmiş. Belgeler, İngiltere’nin Ruanda modelini Bağdat’a uyarlamaya çalıştığını, muhatapların da teklife sıcak baktığını ve anlaşma yolunda gelişme kaydedildiğini gösteriyor. Oysa Dışişleri Bakanlığı’nın, Kürdistan Bölgesel Yönetimi hariç Irak’ın geneline seyahat uyarısı var. Nedeni güvenlik kaygısı!