‘Börek yapmayı bilmem, hem iyi aşçılar erkeklerden çıkar!’
'Börek' polemiğiyle gündeme gelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşen Gürcan, ilk kez Habertürk'e konuştu, işin aslını anlattı...
Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK
Fotoğraflar: Ece OĞULTÜRK
NEDEN KONUŞTUK?
Seçim hükümetinin kurulmasının ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na getirilen Ayşen Gürcan’ın daha önce Twitter hesabından “Müslüman bir kadın börek yapmayı bilmiyorsa o aile dağılmaya mahkûmdur” diye yazdığı iddia edildi ve kıyamet koptu… Pek çoğumuz “Doğru mu yanlış mı?” diye sorma gereği duymadık. Ne de olsa başörtülü bir kadındı, AK Parti tarafından tercih edilmişti. Üstelik börek yapmayla özdeşleştirilebilirdi çünkü ‘şişman’dı. Önyargımızın esiri olduk… Kendisine öfkelenmeme rağmen içimden bir ses hikâyeyi onun ağzından dinlemem gerektiğini söyledi. Konuşmak istedim ama ikna etmek kolay olmadı. Sonunda buluştuk. Samimi, zeki ve zarif bir kadın çıktı karşıma. Ne yalan söyleyeyim, hikâyesini dinleyince hayatı başta kendi babası ve kocası olmak üzere erkeklerle mücadele etmekle geçmiş bir kadını ataerkil değerleri benimsemekle suçladığımız için kendi adıma utandım. Sosyal medyanın insanları manipüle etmekte ne kadar etkili olduğunu görmek de bir kez daha dehşete düşürdü beni…
-“Müslüman bir kadın börek yapmayı bilmiyorsa o aile dağılmaya mahkûmdur” dediniz mi?
Asla böyle bir cümle kurmadım. Tamamen iftira. Bütün twit’lerim belli. Kendi hayatını kendisi idame ettiren bir akademisyenin böyle bir şey söylemesi mümkün mü? Burada simgeler var. “Başörtüsü kariyerle değil evdeki mutfakla örtüşür” gibi bir algı yaratılıyor. “Orta yaş üzeri, başörtülü ve kilolu bir kadın olsa olsa bunu söyler” demişler herhalde. Yalan olduğunu kanıtladık. @Murat1Bulut adlı bir kullanıcı, fotoğrafımı ve Sabah Gazetesi’nin logosunu kullanarak peş peşe sahte twit’ler atmış. Önce benim ağzımdan “Ayran milli içeceğimiz, börek de milli yiyeceğimizdir” gibi şeyler yazmış. Sonra “Eğer bir Müslüman kadın börek yapmasını bilmiyorsa o aile dağılmaya mahkûmdur” yazan malum twit’i atmış. Bu twit trend topic olunca da durumu itiraf etmiş. “Börek muhabbetiyle sosyal medyada insanları nasıl yönlendirebiliyoruz tanık olduk. Face, Instagram, Twitter yıkılıyor. Parodi olsun diye yaptık, fazla ciddiye almayın. PSD dosyası bizde” demiş. Kendisine dava açtık.
-Twitter hesabınızı neden kapattınız?
Bakanlık kararı bildirildiğinde yurtdışındaydım. Siyasi danışmanlar sosyal medya hesaplarımı kapatmamı istedi. Kızımdan hesabımı silmemesini, sadece dondurmasını istedim. Twitter’ı çok seviyorum. Bakanlık görevim bitince tekrar açacağım. Söylediğim her sözün arkasındayım.
-“Başörtülü olmasaydım böyle bir saldırı olmayacaktı” diyor musunuz?
Evet. “Müslüman kadın, börek, aile”… Simgelere yüklenen anlamı görüyor musunuz? Halbuki Müslüman kadının börek yapmak gibi bir sorumluluğu yoktur. Bırakın börek yapmayı, İslam’da çocuğunuzu emzirmeme özgürlüğünüz bile vardır.
-Açık konuşalım, evlilikte kadının yemek yapma yükümlülüğü olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır… O evde sonuçta karın doyacak, karı-koca birlikte de yapabilirler. Hatta en iyi aşçılar erkeklerdir! İyi bilinen şefler hep erkeklerden çıkar… (Gülüyor)
-Peki, iyi börek açar mısınız?
Hiç börek açmam, beceremem! (Gülüyor) Çalışan ve 3 çocuklu bir kadın olduğum için evde mecburen yardımcım oldu hep…
‘OKUMAK İÇİN BABAMA KARŞI MÜCADELE VERDİM’
-Burdur’da büyümüşsünüz. Aileniz muhafazakâr mıydı?
Muhafazakârdan çok tipik geleneksel Anadolu ailesi. Burdur’da eski bir evde büyüdüm. Sevgi dolu bir çocukluktu. Babam manavdı. Burdur’a Isparta’dan göç etmişler. 4 kardeşiz. Benden büyük 2 ağabeyim ve 1 kız kardeşim var. Evin okuyan kızıydım.
-Çalışkandınız yani…
Evet. Her yılın sonunda babam beni okutmama kararı alırdı ama öğretmenlerim okula devam etmem için babamı ikna ederdi. Babamla çok mücadele verdim. Babam “Okumak istiyorsan kendi paranı kazanmalısın” demişti. Beni okumaya göndersin diye her yaz halı atölyesinde çalışırdım. 12 yaşından 18 yaşına kadar her yaz çalıştım. Erken yaşta çalışmak bana çok şey kazandırdı. Kendi kendine karar verebilen bir insandım.
-Hırçın ve özgürlükçü bir kız mıydınız?
Hırçın değildim ama ne istediğimi hep bildim. Kafamda kararsızlık varsa bile en iyisini bulmak içindir. Neşeli biri olduğumu söylerlerdi.
‘OKULUN EN FEMİNİSTİ SEÇİLDİM’
-Üniversitede neden iletişim okumayı tercih ettiniz?
Aslında mühendislik okuması gereken bir çocuktum. 1980’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni kazandım ama babam İstanbul’dan korktu, göndermedi. Çok üzüldüm, hayatımın en zor yılıydı. Sonraki sene tekrar sınava girdim ve yüzde 3’lük dilime girdim. Endüstri mühendisliği istiyordum. Fakat bir önceki yıl kazanıp gitmediğim için puanımı kestiler, giremedim. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi mülakatla öğrenci alıyordu. Babamdan gizli Eskişehir’e gidip sınava girdim, yetenek sınavını birincilikle kazandım. Babama da “Mektupla başvurdum, kabul ettiler” dedim. Bu hikâyenin aslını yıllarca bilmedi! (Gülüyor) Aynı fakültede yüksek lisans yaptım. Sonra doktorada branş değiştirip eğitim bilimlerine geçtim. Üniversite yıllarında kadın hakları konusunda çok mücadele verdim. Şimdi kendimi öyle tanımlamıyorum ama mezuniyet yıllığında beni okulun en ‘feminist’ öğrencisi seçmişlerdi. (Gülüyor)
‘ÇOCUKLARINA ÇORAPLARININ YERİNİ SÖYLEYEN BİR ANNE OLMADIM’
-Nasıl bir annesiniz?
Çocuklarıma hep birey muamelesi yaptım. Yolculuğa çıkacaksak valizlerini kendileri hazırlardı. Onlara çoraplarının yerini söyleyen bir anne olmadım hiç... 3 çocuğum var. Furkan İnanç 21 yaşında, iktisat okuyor. Sena 20 yaşında, uluslararası ilişkiler okuyor. Serra 19 yaşında, Almanca siyaset okuyor. Üçü de devlet üniversitesinde, bana yük olmuyorlar.
‘ÇOCUKLAR BABALARINA GİDERDİ, BAYRAMLARDA YALNIZ KALIRDIM’
-İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesiymişsiniz. Arada neler oldu?
Doktora yaptığım dönemde Eskişehir’de evlendim.
-Eşiniz ne iş yapıyor?
15 senedir eşimden ayrıyım. Üniversitede aynı bölümde okuyorduk. Tezim bitmeden 3 çocuğum oldu. 1993’te evlendim. 1994’te oğlum, 1995’te ilk kızım, 1996’da da son kızım doğdu. Üçüz gibi büyüdüler.
-Boşandığınızda çocuklar küçük müydü? Zor oldu mu?
İlkokula gidiyorlardı. Psikologdan da destek aldık. Şu nokta çok önemliydi; ben kocamdan boşandım, çocuklarım babalarından ayrılmadılar. Bayramlarda babalarına giderlerdi ve ben yalnız kalırdım. Benim için çok acı olmasına rağmen babalarıyla birlikte olmaları daha değerliydi çünkü onlar öyle tercih ediyorlardı.
-Bu bayram da yalnız mısınız?
Çocuklarım da büyüdü ve artık kendi sosyal çevreleri var. Ama bu bayram da bakanlık görevimden dolayı ben onların yanında olamayacağım. Ziyaret etmemiz gereken çocuklarımız, yaşlılarımız, engellilerimiz, şehit ailelerimiz var. Belki çocukları da alırım, birlikte gideriz.
"BAŞIMI ÖRTTÜĞÜMDE KAFKA'NIN DÖNÜŞÜM HİKAYESİNDE GİBİ HİSSETTİM"
-Yerleşik düzeniniz İstanbul’da mı?
Evet, çocuklarımın İstanbul’u kazandığı yıl ben de İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne atandım.
-Aile Bakanlığı ile yolunuz nasıl kesişmişti?
Eskişehir Üniversitesi’nde çalışırken özel bir sıkıntı yaşamıştım, ayrıldım. O dönem boşanmıştım. Herkes 3 çocuğumla beraber çok büyük sıkıntı çekeceğimizi düşündü. Ayrıldıktan 10 gün sonra Nimet Baş Hanım bakan oldu ve bana teklif gönderdi. Çok büyük bir tevafuktu. Çoluk çocuk Ankara’ya geldik. 2006’dan 2011’e kadar Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü yaptım. Bu süreçte Türkiye’de aile yapısı, ergenlik profili gibi pek çok konuda araştırmalar yaptık. Nimet Hanım’la 4 yıl çalıştık. Bugün buradaysam onun yanındaki kazanımlarım sayesindedir.
-Başınızı örtmeye nasıl karar verdiniz?
2010’da hacca gitmiştim. İnandığınız güç adına bir yüzleşme yaşıyorsunuz. 2011 yılında bakan değişmiş, Fatma Şahin gelmişti. Bir karar vermem lazımdı. Fatma Hanım’a 10 günlüğüne itikâfa çekilmek istediğimi söyledim. İzin vermedi. “Temelli gidiyorum” dedim ve çıktım. Artık işsizdim. Yakın bir dostum evine davet etti. “Biliyor musun ben artık başımı örtebilirim, bir engel kalmadı” dedim. Arkadaşımın annesi “Öyleyse neden şimdi hemen kapanmıyorsun?” dedi. Orada başımı örttüm. Tekbir getirdik ve hepimiz ağladık. Sabah uyandığımda kendimi Kafka’nın “Dönüşüm” adlı hikâyesindeki gibi hissettim! İlk kez markete başörtülü giderkenki heyecanımı anlatamam…
-Kaç yaşındaydınız?
47 yaşındaydım. Şu an 52 yaşındayım. Hep dindar biriydim. İlk uyanışım üniversite yıllarında oldu. Kendi kendime bireysel bir dönüşüm yaşadım. 1990’dan itibaren namazlarımı hiç bırakmadım. Hayatımdaki yön verici tek şey Kuran-ı Kerim’dir. Ezbere biliyorum diyebilirim.
-47 yaşından sonra örtünmek zor olmadı mı?
Bir bebeğin hemen koşamaması gibi bir değişim geçirdim.
-Baskı hissettiniz mi?
Hayır. Sadece bir gün bir resmi kuruma arkadaşımı ziyarete gidiyordum. Arkamdan birisi “Hop hanım” diye bağırdı. Başörtülü, pardösülü, kilolu bir kadınım diye... Bana o güne kadar kimse o şekilde seslenmemişti. Çok kötü hissettim. Adama dönüp çok kötü bir bakış attım.
-Örtünme kararınızı çocuklarınız nasıl karşıladı?
Biri lise 1, diğeri orta sondaydı. Yine de bana hiç “Neden?” diye sormadılar. Bir karar verildiyse ona sonuna kadar sahip çıkılması gerektiğini çok iyi biliyorlardı.
-Pişman olduğunuz bir an oldu mu hiç?
Tam tersine... Bu seçimi çok önceden de yapabilirmişim. Biraz geç kaldım. Bu bireysel bir karar ve yüzleşmedir. İnsanlar yalnız doğar ve yalnız ölürler. Bütün sevaplar ve günahlar kendi sorumluluğumuzdadır.
‘ÜNİVERSİTEYE, ÖĞRENCİLERİME GERİ DÖNECEĞİM’
-Bakanlık teklifi geldiğinde Mescid-i Aksa’daymışsınız. Ne için gitmiştiniz?
4 günlük bir Kudüs turundaydım. Kızım yurtdışına çıkmak istiyordu. Arkadaşlarımızla birlikte 50 kişilik bir anne-kız turu yaptık.
-Başbakan Davutoğlu ile önceden tanışıyor muydunuz?
Ben bakanlıkta çalışırken, Sayın Başbakan Dışişleri Bakanı’ydı. Eşi Sare Hanım’la da geçmişte ortak çalışmalarımız oldu.
-1 Kasım’da neden aday olmadınız?
Akademisyenim ve kendime çizdiğim bir yol var. Aday olmak isteseydim 7 Haziran’da olurum. Bağımsız bakanlardan kimse aday olmadı. Talebim de teklif de olmadı.
-1 Kasım’dan sonra ne yapacaksınız?
Üniversiteye, öğrencilerime geri döneceğim.