Son Halife’nin ‘Tekbir’i dururken niye Şopen?
Bizde de resmî sayılabilecek ve değişmeyen tek cenaze marşı budur
Murat BARDAKÇI / GAZETE HABERTÜRK
Türkiye, Cumhuriyet Bayramı’nı dün ilk defa tanksız, topsuz şekilde kutladı. Mehter vurdu, okçular oklarını attılar...
Gazetelerde okumuş, TV’lerde seyretmişsinizdir: Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası da tören sırasında Mozart’ın Türk Marşı’nı ve Ulvi Cemal Erkin’in meşhur “Köçekçe”sini icra etti...
Mozart’ın Türk Marşı, bestecinin 11 numaralı La Majör piyano sonatının minör tondaki üçüncü bölümüdür ve her dinlediğimde “Adamın toprağı bol olsun, Türk Marşı’nı Allah’tan ki bestelemiş, yoksa dünya musiki literatüründe bizi hatırlatacak özgün bir başka eser olmayacaktı” diye düşünürüm!
Zira, Erkin’in “Köçekçe”si, mâlûm, orijinal bir beste değil, asırlar öncesinden kalma Gerdaniye makamındaki bir “köçek”, yani kadın kılığına girmiş erkek dansçıların raksetmesi için yapılmış bir eserin orkestraya uyarlanmış şeklidir...
BİZİMLE NE ALÂKASI VAR?
Devlet törenlerinde senelerden buyana hep bu iki eser çalınır ve her seferinde hatırıma tuhaf bir soru gelir: Bütün askerî ve sivil cenaze merasimlerinde icra edilen Şopen’in meşhur “Cenaze Marşı”nın bizimle ne alâkası olduğu...
Cenaze Marşı’nın ne olduğundan kısaca bahsedeyim: Frederik Şopen’in 1830’larda bestelediği Si Bemol Minör 2 numaralı piyano sonatının üçüncü bölümüdür. Gerçi piyano eseridir ama ritminin ve melodisinin verdiği duygu neticesinde cenazelerde çalınmıştır ve başka besteciler tarafından daha bir hayli cenaze marşı bestelenmiş olmasına, yani musiki literatüründe cenaze merasimleri için yapılmış çok sayıda eserlerin bulunmasına rağmen Şopen’in marşı en meşhurudur.
Bizde de resmî sayılabilecek ve değişmeyen tek cenaze marşı budur! Hayata veda eden devletlûlar için Ankara’da yapılan bandolu ve top arabalı törenlerden tutun; memleketin dört bir yanında kaldırılan şehit cenazelerine kadar hüzünlü merasimlerin tamamına Şopen’in nağmeleri hâkimdir!
Şimdi bize ait olan, çok iyi bildiğimiz bir başka eserden ama o eserin bilmediğimiz bir uyarlamasından bahsedeyim: Meşhur “Tekbir”den ve Tekbir’in Son Halife Abdülmecid Efendi tarafından piyanoya uyarlanmış, notası şimdiye kadar görülmemiş ve hiç icra edilmemiş şeklinden...
HALİFE’NİN ORKESTRASYONU
Tekbir’in ne olduğunu hatırlatmama gerek yok! Melodisi memleketin en dindarından en lâikine, hattâ en ateistine kadar herkesin kulağındadır ve herkes bir münasebetle mutlaka dinlemiş, hattâ refakat bile etmiştir...
Nağmeleri muhteşemdir, ortalıkta eserin 17. yüzyılın meşhur bestekârı Buhurîzâde Mustafa Itrî’ye ait olduğu yolunda bir söylenti dolaşır durur ama ona aidiyeti konusunda herhangi bir kayıt mevcut değildir ve söylenti de büyük ihtimalle şehir efsanesidir...
Şimdi, Tekbir bahsinin bilinmeyen tarafına geliyorum:
Zamanının önde gelen sanatçılarından ve entellektüellerinden olan, çağdaş Türk resminin kurucularından kabul edilen, orkestra eserleri besteleyen ve sürgünde yaşadığı Paris’te 1944 Ağustos’unda vefat eden Son Halife Abdülmecid Efendi var ya...
Sultan Abdülâziz’in oğlu Abdülmecid Efendi, Türkiye’den 1924’te sınırdışı edilmesinden seneler önce, 1910’lu yıllarda Tekbir’i piyanoya uyarlayıp orkestrasyon yapılabilecek hale getirmiş ve “Hymne” yani “İlâhi” ismini vermiştir. Abdülmecid Efendi’nin elyazısı ile olan notanın burada gördüğünüz sureti, bendenizdedir!
İşte, Şopen’in Cenaze Marşı’nı her dinleyişimde kafamı kurcalayan mesele bu: Halkın cenazelerde de asırlardan buyana terennüm ettiği Tekbir ve Tekbir’in bizzat Son Halife tarafından piyanoya uyarlanmış, yani bandonun da çalabileceği şekli dururken resmî cenaze törenlerinde neden Şopen’in marşı çalınsın?
Buyurun, benden küçük bir bilgi ve teklif kırıntısı...