Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Akdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na: Kırdığı potlar kitap olur | Son dakika haberleri

        PKK terör örgütünün konsept değişikliği yaparak, hendek ve barikatlarla terörü şehir merkezlerine indirdiğini kaydeden Akdoğan, "Güvenlik politikaları ile terör örgütünün hamleleri boşa çıkarılıyor. Onun ötesinde burada birtakım görüşmeler var, şöyle oluyor, böyle oluyor örgütle, İmralı ile herhangi bir görüşme söz konusu değil" dedi.

        Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

        Sorumlu olduğu alanlara ilişkin paylaşımlarda bulunan Başbakan Yardımcısı Akdoğan, bu dönemde TİKA, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Vakıflar ve AFAD'ın kendilerine bağlı bulunduğunu belirtti.

        Dünyada şu anda yaşanan küresel krizin, insani dramların temelinde, insani bakış açısının küresel siyaset vizyonunda eksik olmasının bulunduğunu aktaran Akdoğan, "İnsan adeta ıskalanmış durumda ve bu çok ciddi şekilde küresel krizlere neden oluyor" diye konuştu.

        Türkiye'nin son dönemde ortaya koyduğu performansla tam da bu boşluğu giderdiğini anlatan Akdoğan, şöyle devam etti:

        "Dünyanın dört bir yanında Türkiye yumuşak gücüyle, sosyokültürel özellikleriyle birtakım etkinlikler içinde. Dünya genelinde insani krizlerin giderilmesine katkıda bulunuyor. Türkiye son yıllarda dünyada insani yardımlar konusunda birinci olmuş bir ülke. AK Parti iktidara geldiği dönemde,Türkiye'nin uluslararası insani yardımı 76 milyon dolardı, 2014 yılında 3,6 milyar dolara çıktı. Dünyada, ABD ve İngiltere'den sonra üçüncü sırada, gayrisafi yurt içi hasılaya oranla da dünya birincisi olmuş bir ülke var. 2014 yılında toplam kalkınma yardımları da 6,4 milyar dolara çıktı. Geçmişte 12 ofisle TİKA çalışıyordu, bugün TİKA'nın 48 ülkede ofisi var. 140 ülkede hem TİKA faaliyette bulunuyor, hem AFAD bulunuyor. Yani dünyanın neresinde bir insanlık dramı yaşansa, bir deprem meydana gelse, bir sıkıntı olsa, Türkiye oraya yardım elini uzatıyor."

        "171 OKUL, 90 CİVARINDA HASTANE..."

        Türkiye'nin bugüne kadar dünya genelinde 171 okul, 90 civarında hastane, binden fazla da su kuyusu açılışını gerçekleştirdiğini vurgulayan Akdoğan, bütün bunların Türkiye'nin bölgede, Kafkaslar'da, Balkanlar'da, Afrika'da daha fazla sevilmesine ve Türkiye'ye ilgi duyulmasına sebep olduğunu kaydetti.

        Son dönemde Türkiye'nin bölgesel bir güç olmasında bu insani yardımların çok önemli katkısı bulunduğunu ifade eden Akdoğan, AFAD'ın da dünyanın dört bir yanında kurtarma faaliyetleri yaptığını bildirdi.

        AFAD'ın Türkiye'deki en önemli faaliyetlerinden birinin ise Suriyeli göçmenler meselesi olduğunu anımsatan Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şu anda 2,5 milyon Suriyelinin Türkiye'de barındığını anımsattı.

        Bunların 270 bininin kamplarda kaldığını vurgulayan Akdoğan, bunların bütün masraflarının da Türkiye tarafından karşılandığını açıkladı.

        Akdoğan, "Böyle baktığımızda Türkiye gerçekten bu konuda insani, ahlaki bir duruş ortaya koymuştur. Bütün mağdurları kucaklamıştır ve herhangi bir maliyet hesabı yapmadan tamamen insani perspektifle bu meselenin üzerine gitmiştir" ifadesini kullandı.

        "ASLINDA BİR NÜFUZ MÜCADELESİ VERİLİYOR"

        Suriye'de bugün aslında siyasi bir nüfuz mücadelesinin verildiğini bildiren Yalçın Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Sorunun giderek derinleşmesi, ağırlaşması, kangren olmasında insanın yine ıskalanmasının bir etkisi var. İnsani boyut gözardı edilerek bir siyasi nüfuz mücadelesi veriliyor. Türkiye'de tabii bu mesele üzerine şu anda bir strateji belgesi hazırlıyoruz, 'Suriyelilerin geleceği, orta vadeli yol haritası ne olmalı.' Çünkü bunlar ölümden kaçarak Türkiye'ye sığındılar. İlk başta bir insani yardım meselesiydi ama bugün daha orta vadeli projeksiyonlarla bu meselenin üzerine gitmek gerekiyor. Çünkü, 150 bin civarında bebek dünyaya geldi. 700 bin civarında okuma yaşında çocuk var. Bunların 300 bini şu anda eğitim sisteminin içine alınabildi. Böyle baktığımızda bunların bütün meseleleri, tüm boyutlarıyla ele alınmak durumunda."

        Geçen hafta Suriyeliler ile ilgili çalışma izni çıkarıldığını anımsatan Akdoğan, Suriyelilerin artık Türkiye Cumhuriyeti'ne yük olmak istemediklerini aktardı.

        Bu yüzden çalışma izninin önemli bir konu olduğunu değerlendiren Akdoğan, "Türkiye'deki diğer ülkelerin vatandaşları bu şekilde izin alarak zaten çalışabiliyorlar ama geçici koruma altında sayılan Suriyeliler için böyle bir imkan getirildi. Bu fizibilitesi çıkarılmış bir konu. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları açısından mağduriyet oluşturmayacak bir konu" dedi.

        Burada zaten haksız bir rekabet durumunun bulunduğunu belirten Yalçın Akdoğan, Suriyelilerin bazı yerlerde ucuz iş gücü olarak görülerek, kayıt dışı çalıştırıldıklarını anlattı.

        Bunun kayıt içine alınmasının buradaki haksız rekabeti de gidereceğinin altını çizen Akdoğan, şunları söyledi:

        "Ayrıca Türkiye'nin ihtiyacı olan nitelikli iş gücünü değerlendirmek açısından da bu önemli konudur. Çünkü bugün Avrupa ülkeleri özellikle nitelikli olan iş gücünü seçerek vatandaşlık veriyor. Bu açılardan baktığımızda da bu önemli konudur. Türkiye Cumhuriyeti tüm boyutlarıyla bu meseleyi ele alarak kısa, orta vadeli hangi adımlar atacağına yönelik bir çalışma yürütmektedir."

        TÜRKMENLERİN DURUMU

        Suriyeliler meselesinde, Türkmenlerin durumunun da çok önemli olduğunu vurgulayan Akdoğan, "Türkiye toplumu hassas. Türkmenlerin meselesi bizim meselemizdir" ifadesini kullandı.

        Türkiye'nin Suriye'den, Irak'tan gelenlere kucağını açarken, onların kökenine bakmadığını aktaran Başbakan Yardımcısı Akdoğan, AFAD'ın Kuzey Irak'ta üç kamp oluşturduğunu hatırlattı.

        Burada Türkmenlerin de Ezidilerin de Arapların da kaldığını belirten Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

        "Şu anda Irak'tan gelen Türkmen 36 bin civarında. Suriye'den gelen Türkmenler de 21 bin civarında. Bütün bunlara Türkiye olarak kucağımızı açıyoruz. Türkmen meselesinde hassasiyetimiz daha yüksek. Çünkü bu tarihi bir mesuliyettir. Kanımızdan, canımızdan olan bu insanların geleceği konusunda daha büyük bir hassasiyet içerisindeyiz. Burada hem Türkiye içerisinde kamplar var, Türkmenlerin kaldığı hem de sınır ötesinde birtakım yerler var."

        SURİYE'DE YAŞANANLAR

        Madaya'da olanlara da değinen Akdoğan, bölgenin tamamen rejim ve Hizbullah güçleri tarafından abluka altına alındığını ve büyük bir insanlık dramı yaşandığını belirtti.

        Madaya'ya BM yardım heyetlerinin dahi sokulmadığını, insanların, çocukların, yaşlıların açlıktan ölme noktasına geldiklerini aktaran Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Bütün bu konularda duyarlılığımız çok yüksek. Ama maalesef bu konularda uluslararası toplum başından beri olduğu gibi yine bir duyarsızlık içerisinde. Bakın şu anda Türkmenlerin de bulunduğu bölgede hem rejim güçleri insanların kafasına bomba yağdırıyor hem de Rusya hem denizden hem havadan buraları vuruyor. Vurulan yerlerde terörist yok, ılımlı muhalefet ve Türkmenler var, siviller var. Okullar, hastaneler bombalandı, burada çocuklar siviller, öğrenciler hayatını kaybetti. Esed zaten devlet terörü uyguluyordu ve kendi insanlarını katlederek büyük bir suç işliyordu, şu anda Rusya da bu pervasız tavırlarıyla bu suça ortak oluyor. Burada yine masum insanlar hayatını kaybediyor. DAİŞ'le mücadele maskesi altında bölgede bir siyasi nüfuz mücadelesi veriliyor. Bu DAİŞ adeta bir İngiliz anahtarı gibi her kapıyı açan bir şeye dönüştü. Hem iç siyaseti tanzim etmek için hem de sınırları tanzim etmek için kullanılan bir enstrümana dönüştü. 'Ben DAİŞ'le mücadele ediyorum' diye herkes bölgede birtakım harekatlar yapıyor. Ama bunun içerisine baktığımızda ne terörle mücadele görülüyor ne DAİŞ'le mücadele görülüyor."

        DAİŞ'le bölgede en etkili mücadeleyi Türkiye'nin verdiğine vurgu yapan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Bunun en büyük mağduriyetini yaşayan ülke de Türkiye'dir. Bu konuda en kararlı duruşu sergileyen ülke de Türkiye'dir. Bunun da çok iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

        "HERHANGİ BİR GÖRÜŞME SÖZ KONUSU DEĞİL"

        "PKK terör örgütü konsept değişikliği yaparak, hendek ve barikatlarla terörü şehir merkezlerine indirdi. Güvenlik güçleri, Cizre, Nusaybin, Dargeçit, Sur ve Silopi'de bölücü terör örgütüne yönelik operasyonlar gerçekleştiriyor. Terör örgütüne yönelik operasyonlar ne zamana kadar devam edecek? Operasyonların hedefi nedir" sorusu üzerine Akdoğan, içinden geçilen süreci anlayabilmek için bugünlere nasıl gelindiğinin bilinmesi gerektiğini söyledi.

        Örgüt ve yandaşlarının, Çözüm Süreci'nde verdiği hiçbir sözü tutmadığını, illegaliteyi, şiddeti devam ettirdiğini, temmuzdan itibaren "terör eylemlerini ve devrimci halk savaşı başlattığını" belirten Akdoğan, buna karşı devletin, hükümetin Cumhuriyet tarihinin en büyük, en kararlı terörle mücadele operasyonlarını başlattığını ifade etti.

        Akdoğan, bu operasyonların asker, polisi, korucu, bütün güvenlik ve istihbarat birimleriyle, çok büyük uyum, dayanışma ve fedakarlıkla yürütüldüğünün altını çizerek, "Omuz omuza asker, polis orada mücadele ediyor. Bu mücadele ruhu ile başarıya ulaşılıyor" dedi.

        Kuzey Irak'ta ve Türkiye kırsalında bozguna uğrayan örgütün, gençlik yapılanması üzerinden şehir merkezlerinde yeni bir strateji uygulamaya başladığını, kurtarılmış bölgeler, mahalleler oluşturarak, özerklik ilan edip, fiili durum yapıp, "Buralarda bir hegemonya kurabilir miyim" arayışına girdiğini anlatan Akdoğan, şunları kaydetti:

        "Güvenlik güçlerimiz de orada yaşayan insanların, bölge halkının can ve mal güvenliğini korumak için bu operasyonları başlattı. Örgütün buradaki amacı neydi? Halk ile devleti karşı karşıya getirmek. Yani orada sanki bir halk isyanı varmış gibi gösterip, devletin ona müdahale ettiği, halkla devletin karşı karşıya geldiği bir tablo oluşturmaktı ama devlet bu oyuna gelmedi. Burada çok titiz bir çalışma yapıldı. Güvenlik güçlerimiz hem kendileri bir sıkıntı yaşamasın, askerimiz, polisimiz yaralanmasın, hayatını kaybetmesin hem de masum vatandaşlar, siviller, bundan zarar görmesin hassasiyetiyle gerçekten kılı kırk yaran bir hassasiyetle bu operasyonları devam ettirdiler. Biraz uzamasının sebebi tamamen bu insani hassasiyettir, duyarlılıktır. Ve bunun neticesinde bütün bu mahalleler şu anda temizleniyor. Ve birkaç hafta içerisinde de muhtemelen tamamen bu mahalleler temizlenmiş olacak. Ondan sonrasıyla ilgili burada hayatın normale dönmesi, yani insanların barınmaları, normal sosyo-ekonomik yaşama dönmeleri vesaire, bu hayatın normalleşmesiyle ilgili alınan tedbirler bu süreçte hayata geçirilecek."

        "MAĞDURİYETİN GİDERİLMESİ İÇİN EYLME PLANI HAZIR"

        Sokağa çıkma yasaklarının uygulanma sebebinin, teröristle vatandaşı birbirinden ayırt etmek ve sivil kayıpların yaşanmaması için olduğunu belirten Akdoğan, bu mahallelerin şu anda temizlendiğini, kamu düzeninin sağlanacağını söyledi.

        Akdoğan, vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi için atılması gereken hangi adım varsa hükümetin bu adımları atacağını, bununla ilgili eylem planının hazırlandığını bildirdi.

        "Terör örgütü PKK'nın ele başlarının hem bölge halkına hem de metropollerde yaşayan Kürt vatandaşlara yönelik destek çağrıları karşılık bulmadı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusuna, Akdoğan, "Burada örgüt şöyle bir yanılgıya kapıldı: Kobani benzeri kalkışmalar yaparak ben amacıma ulaşabilirim dedi. Kobani de adeta bir kalkışma denemesiydi. 'Bunun gibi birtakım kalkışmalarla ben amacıma ulaşabilirim' yanılgısına kapıldı, Çözüm Süreci'ni sabote etmelerinin sebebi buydu" yanıtını verdi.

        Örgütün, "Suriye'de oluşturulan kantonları, fiili durumları Türkiye'de de deneriz, yaparız" diye düşündüğünü ifade eden Akdoğan, "Dediler ki: Biz niye demokratik çözümle yetinelim? Bu sürecin sonucunda ulaşılacak demokratik çözüm yerine 'Biz tam anlamıyla bölgede kendi hakimiyetimizi, otoritemizi kurarız' yanılgısına kapıldılar. Bu oyunu hem devlet hem de halk bozdu" dedi.

        "ÖRGÜT EŞİTTİR ÖLÜM, DEVLET EŞİTTİR UMUT"

        Halkın oyuna gelmediğini, örgütün bölge insanını düşünmediğini, kendi örgütsel hedefleri ve hegemonyasının peşinde koştuğunu gördüğünü dile getiren Akdoğan, şunları kaydetti:

        "Halkın yaşamını çekilmez kıldı, büyük bir eziyete çevirdi örgüt. Halk bakıyor ki şehir merkezlerindeki bu yeni strateji, eylem türü halkın günlük yaşantısını mahvediyor, bölge insanı bunun tamamen mağduru oluyor. Ve burada amaç halkın, bölge insanının geleceği değil örgütün geleceği, hedefleri. Bunu vatandaşlarımız gayet iyi fark ettiler ve örgütün bu noktada kurduğu tuzak aslında boşa çıkarılmış oldu. Vatandaşımız şunu görüyor; bir tarafta okul, hastane yapan, halkı kucaklayan bir devlet var, öbür tarafta da okulları bombalayan, anaokulunu yakan, hastaneleri kurşunlayan, ateşe veren, halkın yaşantısını çekilmez kılan bir örgüt var. Örgüt eşittir ölüm, devlet eşittir umut ve insancıl bir yaşam. Vatandaş bunu gördü bundan dolayı da örgütün bu stratejisi boşa çıkarıldı."

        Akdoğan, hükümetin Hakkari ve Şırnak şehir merkezlerini Yüksekova ve Cizre'ye taşımasına yönelik kararıyla ilgili, "Hükümetimiz bu konuya Sayın Başbakan'ımızın da vurguladığı gibi meseleye sadece güvenlik perspektifi ile bakmıyor. Burada şehirlerin daha iyi bir geleceğe kavuşması gerekiyor" dedi.

        "KAMU DÜZENİNİ SAĞLAMAK GEREKİYOR"

        AK Parti'nin 13 yıldır bütün hedefinin bölgesel gelişmişlik farkını gidermek ve bölgeyi kalkındırmak olduğunu belirten Akdoğan, bu kapsamda Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarının ve projelerinin hayata geçirildiğini söyledi.

        Terör örgütünün son eylemlerinin çatışma bölgelerinin yaşandığı yerlerde büyük mağduriyetler oluşturduğunu ifade eden Akdoğan, "Büyük yıkımlar oldu. Bazı mahallelerde travmalar oluştu. Bunların hepsini daha iyi bir şekilde mamur etmemiz gerekiyor. Bu yönde birtakım çalışmalar var. Kentsel dönüşüm, sosyo-ekonomik kültürel dönüşüm, şehirlerin ayağa kalkması, bölge insanının ayağa kalkması bu da kapsamlı bir projenin hayata geçirilmesini gerektiriyor. Bu yüzden bu tür düşünceler güvenlikçi bakış açısının değil şehirleri ve insanımızı kalkındırma arayışının bir sonucudur ve bu şekilde görülmesi lazım. Böyle bir idari tasarruf olacak. Buna tamamen güvenlik tedbirlerinin sonucu gibi bakmak yerine bu şehirlerin ve bölge insanının ayağa kaldırılmasının gereği olarak bakmak lazım" diye konuştu.

        "İTİBAR EDİLMEMELİ"

        Akdoğan, "terör örgütünün yayın organlarında devletin, Öcalan ile görüştüğüne dair çıkan haberlere" ilişkin olarak da, şunları kaydetti:

        "Burada toplumun, kamuoyunun örgüt yandaşı organlar tarafından dezenformasyon ve manipülasyonuna itibar etmemesi ve onlar tarafından yönlendirilmemesi önem taşıyor. Çünkü bunlarda her yol mübah, aynı paralel örgüt gibi. Her türlü yalana başvuruyorlar. Ve bunların hayatı yalan olmuş durumda. Böyle baktığımızda hükümetin bu konularda temel paradigması değişmemiştir. Hükümet olarak biz halkımızı kucaklamaya devam ediyoruz. Hizmet etmeye ve yatırım yapmaya devam ediyoruz. Reformlar yapmaya devam ediyoruz. Halkımızın can ve mal güvenliği için kamu düzenini sağlamak gerekiyor. Onun için güvenlik politikaları ile terör örgütünün bu hamleleri boşa çıkarılıyor. Onun ötesinde burada birtakım görüşmeler var, şöyle oluyor, böyle oluyor örgütle, İmralı ile herhangi bir görüşme söz konusu değil."

        SÜRECE İHANET ETTİKLERİ İÇİN ÇOK ZORDALAR

        Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, HDP Milletvekili Feleknas Uca'nın cenazelerini teslim almaya gelen bir aileyi tehdit ettiği yönündeki sözlerinin hatırlatılması ve PKK terör örgütü tarafından cenazesini almak isteyen ailelere yapılan baskıyı nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Akdoğan, "Bölücü terör örgütü, dirileri istismar ettiği gibi ölüleri de istismar ediyor. Bunlar her şeyi örgüt için kurban edilebilir görüyorlar, ne ölülere saygıları var ne de diriye saygıları var" diye konuştu.

        Örgütün cenaze istismarı üzerinden halkı bir şekilde eyleme yönlendirmeye çalıştığını ifade eden Akdoğan, örgütün bir yandan cenazelerin alınmasını, gömülmesini engellemeye çalıştığını bir yandan da cenazeleri kullanarak toplu gösteriler yapmak istediğini belirtti.

        Örgütün "Operasyon yapılan bölgelerde cenazeler var, günlerdir alınmıyor" şeklinde bir yaygara yaptığına işaret eden Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Oysa oraya giden ambulansları kurşunluyorlar, cenaze araçlarını kurşunluyorlar, oradaki yaralıların, cenazelerin alınmasını engelliyorlar, sonra bunun yaygarasını yapıyorlar, 'bunlar alınmıyor, bu nasıl bir insanlıktır vs.' diye. Sonra alınan cenazelerin yani morgda olan cenazelerin aileler tarafından alınmasını engelliyorlar, bunların gömülmesini engelliyorlar ve böyle baskı ve tehdit uyguluyorlar. Şimdi bakın, her yönden bir iki yüzlülük var, bir istismar var, bunun çok iyi görülmesi lazım. Vatandaşlarımız da buna tepki gösteriyorlar. Hem onların çocuklarını bir şekilde ölüme sürüklüyorlar hem o çocukların cenazeleri üzerinden baskı ve tehditle ayrı bir acı yaşatıyorlar ailelere."

        Akdoğan, aileleri tarafından alınmayan cenazelerle ilgili mevzuat değişikliği yapıldığını belirterek, "3 gün içerisinde cenazelerin alınmaması halinde gereken adımlar devlet tarafından atılacak" dedi.

        "SÜRECİ HEP SABOTE ETTİLER"

        "Bazı basın yayın organlarında, 'Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları)' isimli bir kitaptan alıntılara yer veriliyor, 3 Ocak 2013'ten 14 Mart 2015'e kadar geçen sürede DBP-HDP heyetlerinin Öcalan ile yaptığı görüşmelerin tutanakları yayınlanıyor. Bu tutanaklar arasında sizin adınız da geçiyor, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna Akdoğan, "Bunlar tamamen çarpıtmadır, kurgudur ve manipülasyondur. Bunların ne kadar bu meseleye ciddiyetsiz yaklaştıklarının bir göstergesidir. Bunlar hep o sürecin sonucunda ulaşılacak sonuç yerine, hep o süreci istismar ederek bir şekilde süreçten güç devşirmeye çalıştılar, süreçleri hep sabote ettiler" yanıtını verdi.

        Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şu değerlendirmede bulundu:

        "Habur'da böyle oldu, Oslo'da böyle oldu. Sürekli süreçleri istismar ederek 'nasıl güçleştirebiliriz'in derdinde oldular ve bu süreçleri bozdular. Bu da onların samimiyetsizliğinin, ciddiyetsizliğinin bir neticesi. Sürece ihanet ettikleri için çok zordalar. İçeride eleştiriler var, sorgulamalar var, 'siz süreci batırdınız, mahvettiniz, beceremediniz' diye. Buna karşı bu tür yayınlarla bir savunma refleksi geliştiriyorlar. Eğer cesaretleri, samimiyetleri varsa Öcalan'ın kendileriyle ilgili sözlerini versinler. Öcalan'ın, onların ne kadar çapsız, ne kadar yetersiz olduklarına yönelik hakaretlerini vs. versinler. Toplum da görsün, Öcalan bunlarla ilgili ne düşünüyor, ne ortaya koyuyor. Oslo görüşmelerinde de biliyorsunuz manipülatif birtakım sızdırmalar yaparak o gün de bu süreci sabote etmişlerdi. Bunların bu tür çarpıtma, kurgu, manipülasyon içeren yayınlarına hiç itibar etmemek lazım."

        "KIRDIĞI POTLARDAN KİTAP OLUR"

        Akdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na açtığı dava hatırlatılarak, Kılıçdaroğlu'nun kullandığı "diktatör bozuntusu" ifadesini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, Kılıçdaroğlu'nun, sözün ağırlığını hiç bırakmadığını belirtti.

        "CHP'nin başına daha önce de hükümeti çok sert eleştiren hatta sivri dille denilebilecek şekilde çok sert eleştiriler getiren genel başkanlar geldi ama böyle bir seviyeyi CHP Genel Başkanlığı koltuğu hiç görmedi" diyen Akdoğan, ilk defa bu kadar hakaret içeren sözlerin kullanıldığını ifade etti.

        Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret ederek siyasi kariyer yapmak istediğini vurgulayan Akdoğan, Erdoğan'a karşı bir siyaset yapmanın Türk siyasetinde moda haline geldiğini söyledi.

        Akdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden siyasi prim yapmak isteyenlerin Erdoğan'ın arkasındaki büyük halk desteğini, halk sevgisini görmediklerini belirterek, halkın bunları kınadığını bildirdi.

        Kılıçdaroğlu'nun dünkü grup toplantısında yaptığı konuşmasında da aynı çizgiyi sürdürdüğünü dile getiren Akdoğan, şu ifadeleri kullandı:

        "Anamuhalefet genel başkanına yakışan bir tavır değildir. 'Yargıyı ayak bağı görenler diktatördür' diye bir tanımlama yapıyor bir cümlesinde, sonrasında da Cumhuriyet Savcısına 'sarayın kapı kulu' diye eleştiri getiriyor. Şimdi yargıyı eleştirenlere 'diktatör' diyeceksiniz sonra da Cumhuriyet Savcısına hakaret edeceksiniz. O zaman siz ne oluyorsunuz, bu yakıştırmayla siz ne oluyorsunuz? 'Ben Cumhurbaşkanı'ndan, Başbakan'dan korkmam' diyor. Biz ondan, birilerinden korkmasını beklemiyoruz, saygılı bir dil kullanmasını bekliyoruz. Kimse kimseden korkmak zorunda değil ama herkes birbirine azami saygıyı göstermek durumunda. Dün de izlediğiniz gibi pot kırma şampiyonluğunu egale etti. İnsanlar sürçülisan edebilir, bunu eleştirmek değildir maksadımız ama sayın Cumhurbaşkanımızın sürçülisanını eleştirirken kendisinin kırdığı potlar kitap olur. 'Allah'tan korkmayan bizler', 'bu makama şeref, namus sözü verdirerek gelmedik' vs. gibi birçok pot kırdı."

        TERÖRLE MÜCADELE

        Yalçın Akdoğan, Kılıçdaroğlu'nun, "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" bildirisine imza atan akademisyenlere sahip çıkmasına tepki göstererek, "Bu durum, terörle mücadelede ne kadar samimiyetsiz olduklarını gösteriyor" dedi.

        Kobani olaylarından sonra ilave birtakım tedbirler alınması gerektiği için iç güvenlik paketini getirdiklerini ve bu paketi de Kılıçdaroğlu'nun desteklemediğini vurgulayan Akdoğan, "Terörle mücadelede daha etkili olabilmek için özellikle Kobani olaylarından sonra ilave bir tedbir olsun diye çıkarılan bir iç güvenlik paketine siz destek vermiyorsunuz, kıyasıya eleştiriyorsunuz, bugün de şehit cenazelerini istismar etmek için bu mücadele üzerinden hükümeti eleştiriyorsunuz. Bu da bir samimiyetsizliktir diye düşünüyorum" ifadesini kullandı.

        AA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ