O gece
Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli 'Demokrasi Zaferi Özel Eki' için yazdı
Selçuk TEPELİ / Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Türk Silahlı Kuvvetleri ve pek çok devlet kurumuna sızmış Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’na mensup demokrasiye ihanet grubunun darbe girişiminde bulunduğu o gece, gazetedeydim. Aslında ben ve Yayın Yönetmen Yardımcım Kürşad Oğuz genelde geç saatlere kadar çalıştığımız için, bunun sıra dışı bir tarafı yoktu. Gazeteyi şehir baskısına hazırlarken, Boğaziçi Köprüsü’nde iki askeri kamyon ve ellerinde silahlarla askerlerin fotoğrafları ulaşmaya başladı. Bir darbe girişimi olduğuna dair haberler geliyordu; ama kimse inanamıyordu. Ardından sivil araçların arasındaki tankları gördük. İstanbul’un akşam trafiğine takılmış gibiydiler; ya da gözlerime inanmamak için zihnim böyle basit, iyimser bahaneler üretiyordu. Evet, son 50 yılda Türkiye darbeler ve darbe girişimleri görmüştü ama artık böyle bir şey için fazla büyük bir ülke haline geldiğimizi düşünüyordum. Sonra o tanklar, içlerinde çoluk çocuk kim olduğuna bakmadan otomobilleri ezerek ilerlemeye başladı… Korktum. Kendi çocuklarımı, arkadaşlarımın çocuklarını düşündüm… Nasıl anlatacaktık?
Şimdi bu yazıyı kaleme almaya çalışırken fark ediyorum ki o geceyi anlatmak, yaşamak kadar zormuş meğer. 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece Türkiye’nin ne tür bir tehlike, ihanet ve facia ile karşı karşıya kaldığını, şu anda bile tam olarak kavrayamamış olabiliriz. Bir kâbusa dönüşen akşamın geç saatlerine doğru etrafımdaki arkadaşlarıma baktım. O gece Habertürk’ün yazı işlerinde gazeteci gibi davranmak, kavramanın da önüne geçmişti. Herkes hızla işe koyulmuştu ve gazeteciler için bir darbe girişimine karşı demokrasinin, Cumhuriyet’imizin, seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümetin, milli iradenin, hukukun üstünlüğünün yanında olmak bir refleksti. Bu konuda, yalnız o gece değil yıllardan beri bir an bile tereddüt etmememizde büyük payı olan iki isim var: Ciner Grubu’nun sahibi Turgay Ciner ve Ciner Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Tekdağ. Kenan Bey, yolda olduğunu ama kargaşa ve kapalı yollar nedeniyle gelmenin kolay olmadığını söyledi telefonda. Buna rağmen o akşamın şartlarına göre kısa sayılabilecek bir sürede Taksim’deki Habertürk binasına ulaştı. Okmeydanı’nda aracını bırakıp Taksim’e kadar yürümüştü…
Dışarıdan silah sesleri geliyordu. Haber Merkezi Müdürümüz Zülfikâr Ali Aydın ve televizyonumuzun Haber Yayın Koordinatörü Mehmet Yeşilkaya hem televizyon yayınıyla izleyicileri aydınlatıyor hem de bize neler olup bittiğini aktarmaya çalışıyorlardı. Evine gitmiş arkadaşlarımız da dışarıda giderek ağırlaşan şartlara, yükselen otomatik silah seslerine rağmen bir yolunu bulup gazeteye dönüyorlardı. Her gelen inanılmaz şeyler anlatıyordu. “Aksaray’dan yürüyerek gelirken Tarlabaşı’nda iki ateş arasında kaldım” diyordu biri. Bir başkası Mecidiyeköy tarafından geldiğini, Harbiye’de TRT radyosunun önünde çatışma olduğunu söylüyordu. Bir ara bizim binanın etrafında bir helikopter dolandı, uzaklaştı. Magazin servisindeki bir arkadaşım, “Sanki inmek için yer arıyordu” dedi. Polis ve Büyükşehir Belediyesi kamyonlarla Taksim’e çıkan yolları kapatmıştı. Habertürk TV tanklara karşı yollara dökülen insanları gösteriyor, televizyonlara bağlanan Başbakan Binali Yıldırım’ın, “Asker içerisinde bir yapılanmanın kalkışma girişiminde bulunduğu ve buna izin verilmeyeceği” açıklaması dönüyordu: “Demokrasiden taviz yok.” 1. Ordu Komutanı Org. Ümit Dündar Habertürk TV’ye bağlanıp, “darbe girişiminin TSK tarafından desteklenmediğini, kalkışmayı bastırmak için gerekenin yapıldığını” söylüyordu. Darbecilerin medya kuruluşlarına havadan ulaşıp müdahale etmeye çalışabilecekleri geçti aklımdan.
Habertürk TV Genel Müdürü Veyis Ateş, Haberturk.com Yayın Yönetmeni Gülin Çelikler, Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Cüneyt Başaran… Sürecin en başından itibaren her an demokrasinin, özgürlüğün, milli iradenin tarafında yayın yapan medya kuruluşlarımızın başındaki tüm arkadaşlarım binada, işinin başındaydı.
Derken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan telefonla CNN Türk’e bağlanıp “Ne yazık ki Silahlı Kuvvetlerimizin içindeki bir azınlığın, paralel yapılanmanın kalkışma hareketidir. Milletimizi meydanlara davet ediyorum. Bu milletin tankı, topu, uçağıyla milletin üzerine gelmenin bedelini çok ağır ödeyecekler” açıklamasını yaptı. Kenan Tekdağ “Birinci sayfamızda sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan ve muhalefet liderlerinin darbe karşıtı sözleri olsun” diyordu. Ekranımızda darbeye karşı Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın açıklamaları dönerken birinci sayfamızdaki manşet de ikinci manşet de hazırdı: “Halkın gücünün üstünde güç yoktur... Demokrasiden taviz yok.”
Biz genç bir ekibiz. 12 Eylül 1980 darbesinde kimimiz bebek, kimimiz çocuktu. Okuduklarımız, işittiklerimiz ve birkaç görüntü dışında bir darbe girişiminin nasıl bir şey olduğunu aslında bilmediğimizi fark ediyorduk. O gece kendi kendime, bunun bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı olduğu sorusunu yanıtlamayı ileriki zamanlara bırakmaya karar verdim. Bu arada Doğan Medya binasına giren askerler yayını kesmeye çalışıyordu; orada ve başka pek çok yerde işini yapmaya çalışan gazeteci arkadaşlarımın ne halde olduğunu düşünüp ürperdim. Kenan Tekdağ ve yayın yönetmeni arkadaşlarla bizim binaya ulaşırlarsa yayının kesilmemesi, gazetenin matbaaya gönderilebilmesi için neler yapılabileceği konuşuldu. Olabildiğince detay bulup bir an önce gazeteyi baskıya göndermeye çalışıyorduk ki F-16’lar Habertürk binasının üzerinde uçmaya başladı. Her geçişte, her ses patlamasında bina sarsılıyordu ve biz gazetenin birinci sayfasını cam kenarında tamamlamaya çalışıyorduk. Işıkları kapattık, camlar patlayabilir diye perdeleri indirdik ve uçakların ses patlamaları sırasında masaların altına attık kendimizi. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yakınlarındaki Ankara büromuzda hasar vardı ve sokaklardaki Ankara Temsilcimiz Bülent Aydemir’in aktardıklarına göre, Ankara’nın genelinde durum daha da korkutucuydu.
Saat 03.00’e doğru, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın fotoğrafları, sözleri; muhalefet liderlerinin darbe karşıtı ifadeleriyle hazırlanan gazetemizi tereddütsüz matbaaya göndermiştik. Ardından bir de yıldırım baskı yapmaya karar verdik. Biraz soluklanıp işe koyulduk. Gün henüz ağarmadan onun manşeti ve yaşananları çocuklarımıza nasıl anlatacağımız da belliydi: “Demokrasi zaferi. Millet darbeyi yendi…”