Binali Yıldırım yabancı medya temsilcileriyle buluştu
Başbakan Yıldırım "Suriye'nin geleceğinde PKK da DAEŞ de Esed de olamamalı" dedi
Başbakan Binali Yıldırım, "Soru 'Esed olacak mı olmayacak mı?' 500 bin insanın kanına girmiş. Uzun vadede Esed'i Suriye taşıyabilir mi? Asla taşıyamaz. Bugün ABD de Rusya da biliyor ki, uzun vadede Esed'in toparlayıcı olması, birleştirici olması pek mümkün gözükmüyor. Geçiş için oturulur, konuşulur, yani bir suhulet içerisinde bir geçiş sağlanabilir. Biz Suriye'nin geleceğinde PKK da DAEŞ de Esed de olmamalı diye düşünüyoruz, buradaki huzurun tam olarak sağlanması için. Fakat istesek de istemesek de şu anda aktörlerden biri Esed'tir." dedi.
Yıldırım, aralarında ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin, Japonya ve Katar'ın yer aldığı ülkelerde yayın yapan ajans, televizyon ve gazete temsilcileriyle Vahdettin Köşkü'nde bir araya gelerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin MİT'in yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu üzerine Yıldırım, MİT'le ilgili bir çalışmaları bulunduğunu bildirdi.
Başbakan Yıldırım, gelişen dünya şartları ve iletişim teknolojilerinin istihbarat örgütlerinde de yeniden yapılanmayı zorunlu hale getirdiğine işaret ederek, "Eskiden telefon vardı, internet, sosyal medya yoktu ve yüzde 100'ü telefonla yapılıyordu. Şimdi yüzde 7-8'i telefonla yapılıyor diğer bölümü internet. Dolayısıyla ülke güvenliği için istihbaratın önemi daha da arttı. İstihbarattaki yöntemler çok gelişti. Geleneksel istihbarat altyapıları ve kuruluşlarının bu teknolojiye ayak uydurması lazım." diye konuştu.
ABD için istihbaratta milatın 11 Eylül saldırıları olduğunu, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin istihbaratta ve güvenlikte çok kapsamlı bir reforma, yeniden yapılanmaya gittiğini anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bir süreden beri zaten Türkiye'de iç ve dış istihbaratla ilgili birtakım iyileştirmeler yapılmıştı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bu amaçla özellikle internet yoluyla suçların önlenmesi, suçlularla mücadele için bir düzenleme yapmıştır, ancak 15 Temmuz darbe girişimi, bize bir kez daha gösterdi ki koruyucu önlemler olayın meydana gelmesinin önüne geçilmesi açısından hayati. Darbenin, teşebbüsün başlamadan önüne geçilmesi daha az tahribat verir. Herhangi olayda da budur. O yüzden istihbarat teşkilatının özellikle iç istihbaratın değişik, dağınık bir görümünü var. Bunları daha da güçlendirip, iç istihbarat ve dış istihbarat şeklinde yapılandıracağız. Bunlar arasında da geçişler mutlaka olacak. İstihbaratta süreklilik esastır. 'Ben geldim sınıra kadar, sınırdan sonrasına ben karışmam. Kim, ne yaparsa yapsın' diye bir boşluk oluşmaması lazım. O ilişkileri de düzenleyen ama bunların hepsinin de üzerinde bir istihbarat koordinasyonu, bir çatı yapılanma teşkil edilecek. Bunun da amacı, istihbarat örgütlerinin birbirinden kopuk, birbiriyle rekabete girmeden çalışmasını sağlamak, aynı zamanda da istihbarat örgütlerini de kontrol etmek. O da önemli.
Bugün dünyanın en büyük problemi dinleme değil, dinleyenleri kim dinleyecek? İstihbarattaki dünyada konuşulan konu bu. Soru, 'Dinleyeni kim dinleyecek?' Yani yaparken işlerini yasalara uygun olarak mı yapıyorlar yoksa bazı şeytani amaçlara yönelik şantaj amaçlı, başka amaçlı, insanları zora sokma amaçlı mı kullanıyor? Kurumsal yapı içerisinde, bu darbe girişiminde gördüğümüz gibi birtakım grupların oluşup bunlar kötü amaçlı olarak bir çalışma içerisine giriyorlar mı girmiyorlar mı bunun da kontrol edilmesi lazım."
"ÜMRAN BEBEĞİN O HALİNDEN İNSANLIK UTANMALI"
Başbakan Binali Yıldırım, Suriye sorununun artık Suriye'nin, bölgenin sorunu olmaktan çıkarak, küresel bir yara haline geldiğinin altını çizerek, bugüne kadar 500 binden fazla masum, genç, yaşlı, kadın, erkeğin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Yıldırım, "2 gün önceki Ümran bebeğin o halinden insanlık utanmalı. Hiçbir şey o çocuğun geleceğinden daha önemli değil. Aynı şekilde Aylan bebek bugün herkesin hafızasına kazındı. O halde bu aymazlığa daha ne kadar devam edilecek? Bu sorunun mutlaka sorulması ve mutlaka 1 saniye bile kaybetmeden adım atılması lazım." diye konuştu.
Suriye'de birçok ülkenin sorunun çözümü için "Biz de varız" dediğini, orada bulunduğunu veya dışarıdan konuştuğunu dile getiren Yıldırım, sorunun asıl muhataplarından birinin Suriye ile 911 kilometre sınırı olan Türkiye olduğunu söyledi.
Yıldırım, Irak'ın, benzer istikrarsızlık içinde olduğu için Suriye meselesine fazla katkısının beklenmediğini, güneyde Suudi Arabistan, doğuda İran'ın bulunduğunu, Ürdün ile Lübnan'ın da Türkiye gibi Suriye'yi terk etmek zorunda kalanların sığındığı ülkeler olduğunu kaydetti.
"İŞE BURNUNU SOKMAYAN KİMSE KALMADI"
Bu ülkelerin yanı sıra bölgede ABD'nin öncülüğünde oluşturulan koalisyon güçleri bulunduğuna değinen Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Daha sonra da Rusya... Onlar da işin içine girdiler. Dolayısıyla yani işe burnunu sokmayan kimse kalmadı, ama çözüme gelince herkes elinin ucuyla tutuyor ve insanlar ölmeye devam ediyor, çözüm de bir türlü gelmiyor. Şimdi biz diyoruz ki 'Artık bu akan kan dursun. Bebekler, çocuklar, masum insanlar ölmesin. Rekabet edecekseniz süper güçler, başka yerde rekabet edin, insanların hayatı üzerinde rekabet olmaz. O yüzden Türkiye olarak önümüzdeki 6 ay içerisinde daha bölge ülkesi olmanın ve tehlikenin daha da büyümemesi adına daha aktif olacağız eskisine göre. Bu ne anlama geliyor? Bu, Suriye'nin hiçbir şekilde etnik temelde bölünmesine izin vermemek anlamına geliyor. Türkiye için çok hayati öneme sahip konunun birisi budur. İkincisi de yönetişimin etnik temele dayalı olarak oluşturulmaması. Yani herhangi bir etnik grubun inisiyatifiyle yönetimin, bütün Suriye'yi yönetecek yapıya izin verilmemesi. Zaten Suriye'de yaşanan sorunun kaynağı bu. Yıllardan beri ülkede temsil problemi var. O halde bütün Suriye'de yaşayan Arap, Kürt, Nusayri, hepsinin bütün etnik grupların temsil edileceği toprak bütünlüğünü esas alan bir yönetim şeklinin oluşturulması. Bunlar esaslar. Detayları, kim olacak, kim olmayacak bu konuda BM'nin kararı var. Cenevre'de yönetim yapısında kimler olacak, kimler temsil edilecek bunların hepsi belli.
Soru 'Esed olacak mı olmayacak mı?' 500 bin insanın kanına girmiş. Uzun vadede Esed'i Suriye taşıyabilir mi? Asla taşıyamaz. O insanların, ölen insanların yakınları gördüğü zaman ne diyecek 'Benim anamın katline sebep olan, çocuklarımın ölmesine sebep olan, yuvamızı başımıza yıkan bu idare ile biz nasıl yaşayacağız, nasıl geçineceğiz?'... Bu soruyu hep soracaklar. Bugün ABD de Rusya da biliyor ki uzun vadede Esed'in toparlayıcı olması, birleştirici olması pek mümkün gözükmüyor. Geçiş için oturulur, konuşulur, yani bir suhulet içerisinde bir geçiş sağlanabilir. Biz Suriye'nin geleceğinde PKK da DAEŞ de Esed de olmamalı diye düşünüyoruz, buradaki huzurun tam olarak sağlanması için. Fakat istesek de istemesek de şu anda aktörlerden biri Esed'tir. Diğer etnik gruplar da kendi çapında mücadele etmektedir. PYD unsurları, DAEŞ unsurları, diğer örgütler, rejim yanlıları... Bir şekilde ABD, Rusya, Türkiye, İran, diğerleri de çözüm adına orada varlıklarını sürdürmekteler."
İRAN, TÜRKİYE, SUUDİ ARABİSTAN, KÖRFEZ...
Başbakan Binali Yıldırım, Suriye'de çözüme ilişkin, "Özellikle bölge ülkeleri İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Körfez başta olmak üzere Amerika ve Rusya'nın da dahil olacağı bir yapıyla behemehal çözümün sağlanması hedefimiz." dedi.
Yıldırım, Vahdettin Köşkü'nde yabancı basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıda, Suriye'de en öncelikli işlerinin insanların daha fazla ölmemesini ve yerlerinden edilmemesi konusunda adımların atılması olduğunu söyledi.
Bunun için oradaki partnerlerin ve ortakların ikna edilmesi gerektiğini anlatan Yıldırım, "Özellikle bölge ülkeleri İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Körfez başta olmak üzere Amerika ve Rusya'nın da dahil olacağı bir yapıyla behemehal çözümün sağlanması hedefimiz. Bu konuda da kötümser değiliz. Artık bunun geç bile kaldığını düşünüyoruz. O yüzden de Türkiye olarak daha fazla bu konuda gayret edeceğiz çünkü bu bizim de canımızı yakıyor. Oradaki istikrarsızlık gerek Irak'ta gerek Suriye'de bize bölücü terör örgütü olarak bir bedel çıkarıyor. Bunu da gözden kaçırmamak lazım." diye konuştu.
Binali Yıldırım, "Geçiş dönemi Esed'le olabilir mi, bunun bir süresi var mı?" şeklindeki soruya "Esed'in muhatabı oradaki rejim muhalifleridir. Bizim Esed'le veya oradaki bir grupla oturup bir şey konuşmamız Türkiye olarak söz konusu değil. Orada taraflar var. Taraflar kimler? Tarafların arkasında ve yanında olanlar var. Tarafların yanında olanlar da diyor ki, 'Tarafları bir araya getirelim. Otursun konuşsunlar ve çözüme ulaşsınlar.' Bütün mesele bu. Bir kişiye dönüp dolaşıp, çözümü o noktaya bağlamak çözümsüzlüğe razı olmaktır. Onu kast ediyorum." yanıtını verdi.
ESED'İN PYD'YE MÜDAHALESİ
"Suriye rejim uçakları perşembeden beri Kuzeydoğu Suriye'de Kürt bölgelerini bombalıyor. Amerika koalisyon uçaklarını Haseke'ye yönlendirdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, şöyle devam etti:
"Yeni bir gelişme. Uzun süreden beri rejim, PYD üzerinde herhangi bir hareketi yoktu. Geçtiğimiz hafta Haseke'yi bombaladılar. Bu, yeni bir durum ve gelişmedir. Çok ilginç. Bu konuda belli ki artık rejim de anladı ki kuzeyde oluşturulmaya çalışılan Kürt yapılanması Suriye'nin tehdidi olmaya başladı. Öyle okuyoruz biz."
Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz'daki darbe girişimi akşamı yaşadıklarının ve Milli İstihbarat Teşkilatı'na gelen bilgilerin sorulması üzerine şunları söyledi:
"O gün 16.00'da neler olduğu çok konuşuldu. Ama asıl olan Türkiye'nin bir darbe girişimine maruz kalmasıdır. O gün Milli İstihbarat Teşkilatı'na bir ihbarcı geliyor ve bilgileri aktarıyor. O bilgiler de Genelkurmay'la paylaşılıyor. Bunların paylaşılması darbe girişiminin önlenmesine yetmiyor. Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere bütün kuvvet komutanları en yakın adamları tarafından etkisiz hale getiriliyor ve darbenin merkezi Akıncılar'a götürülüyor. Bilgi oraya gitmedi, buraya gitmedi... Sonuç önemli. Keşke bize gelmemiş olsa da darbe girişimi olmasaydı. Neticede bu girişimin baştan önlenebilmesi bu kadar tahribat, zararı oluşturmazdı. 240 şehidimiz var. 2 bin 195 gazimiz ve yaralımız var. Onlara da Allah'tan rahmet diliyorum. Şahsımızla ilgili de başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere planı... En başta Cumhurbaşkanımızı devre dışı bırakmak, ölü veya sağ fark etmez. Bunu zaten ifadelerinde söylüyorlar. Başbakanı ve hükümeti de yıkmak. Yurtta Sulh Konseyi adına yönetime el koymak. Proje bu. Bu amaçla o gece bir iki kritik sıkıntı yaşadık. Biz, köprüden geçtikten 5 dakika sonra köprü kapatıldı. Kıl payı kurtulduk diyebilirim. İkincisi Tuzla'daki evimden çıkarken, tanklar durdurdu. Yanlarında geçerken. Bir müddet onları takip ettik ve fırsatını bulup oradan da uzaklaşmayı başardık. Yol üzerinde de bir ateş açma durumu oldu. Allah'tan orada da bir şey olmadı."
MISIR'LA İLİŞKİLERİN GELECEĞİ
Başbakan Binali Yıldırım, Mısır'la ilişkilerin geliştirilmesi konusunda ise şu değerlendirmelerde bulundu:
"Mısır'da bir darbe oldu. Türkiye'dekine benzer bir darbe oldu ama orada darbeciler kazandı. Bizim o darbeyi meşru saymamız mümkün değil. Cumhurbaşkanımız çok açık söyledi. Birçok dünya ülkesi o darbeyi meşru saydı. Çünkü darbeciler başarılı olduğu için herhalde 'Giden ağam gelen paşam' dediler. Kabul ettiler. Biz hala kabul etmedik. Mısır'la ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. İrademizi de beyan ettik. Bu temelde gerçekleştirmek istiyoruz. Darbeyi kabul edelim. 'Darbe olmadığını kabul edelim, ilişkileri geliştirelim' düşüncesinde değiliz. İşin adını koyduk. Burada bir darbe var. Mısır yönetimi de 'Biz darbeci değiliz.' diyorlarsa bunu dünyaya izah etsinler. Dünyadan önce kendi halklarına izah etsinler. Bütün bunlara rağmen Mısır'la ekonomik, kültürel ilişkilerimizi, Akdeniz'in kıyısını kullanan iki ülke olarak geliştirmek ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda müspet bir bakış açısına sahibiz. Bugünden yarına en üst düzeyde ilişkilerin düzelmesini öngörmüyoruz ama bir yerden başlamak gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için iki ülke halkı arasında tam bir anlayış birliği var. Mısır ve Türkiye halkı birbiriyle kardeştir ve dosttur. Şartlar ne olursa olsun, tepede hangi rüzgar eserse essin aşağıda insanlar bir ve beraber olmaya çok önem veriyor. Ortak değerlerimiz var. Siyasi ilişkiler uzun vadeli milletlerin arasındaki ilişkileri de fazla bozmamalıdır. Siyasetçinin görevi halkın beklentilerini görmek ve ona göre kendi durumlarını da gözden geçirmek olmalıdır. Bu anlamda da biz, olumlu bakıyor ve müspet düşünüyoruz. Mısır'la ilişkilerimizin geliştirilmesinin bölge ve her iki ülke halkı için hayati öneme sahip olduğunu düşünüyoruz."
Darbecilerin dışarıdan destek alıp almadıklarını konusunda da yoğun sorular olduğunu dile getiren Yıldırım, bunu darbeye teşebbüs edenlerin verecekleri ifadelerle belli olacağını söyledi. Yıldırım, bu konuda kendilerinin zanla hareket etmediklerine vurgu yaparak, çeşitli ülkelerin istihbarat örgütlerinin darbe destek verdikleri yönünde basında sıkça haberler olduğunu hatırlattı.
Ülkeyi yönettiklerini belirten Yıldırım, zanla amel edemeyeceklerini dile getirdi. Yıldırım, darbenin sahibinin FETÖ olduğunu aktararak, onlara destek verilip verilmediğinin ise zamanla ortaya çıkacağını kaydetti.
İSTİHBARAT YAPILANDIRILMASI
Bir gazetecinin MİT'in yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu üzerine Yıldırım, MİT'le ilgili bir çalışmaları bulunduğunu bildirdi.
Başbakan Yıldırım, gelişen dünya şartları ve iletişim teknolojilerinin istihbarat örgütlerinde de yeniden yapılanmayı zorunlu hale getirdiğine işaret ederek, "Eskiden telefon vardı, internet, sosyal medya yoktu ve yüzde 100'ü telefonla yapılıyordu. Şimdi yüzde 7-8'i telefonla yapılıyor diğer bölümü internet. Dolayısıyla ülke güvenliği için istihbaratın önemi daha da arttı. İstihbarattaki yöntemler çok gelişti. Geleneksel istihbarat altyapıları ve kuruluşlarının bu teknolojiye ayak uydurması lazım." diye konuştu.
ABD için istihbaratta milatın 11 Eylül saldırıları olduğunu, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin istihbaratta ve güvenlikte çok kapsamlı bir reforma, yeniden yapılanmaya gittiğini anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bir süreden beri zaten Türkiye'de iç ve dış istihbaratla ilgili birtakım iyileştirmeler yapılmıştı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bu amaçla özellikle internet yoluyla suçların önlenmesi, suçlularla mücadele için bir düzenleme yapmıştır, ancak 15 Temmuz darbe girişimi, bize bir kez daha gösterdi ki koruyucu önlemler olayın meydana gelmesinin önüne geçilmesi açısından hayati. Darbenin, teşebbüsün başlamadan önüne geçilmesi daha az tahribat verir. Herhangi olayda da budur. O yüzden istihbarat teşkilatının özellikle iç istihbaratın değişik, dağınık bir görümünü var. Bunları daha da güçlendirip, iç istihbarat ve dış istihbarat şeklinde yapılandıracağız. Bunlar arasında da geçişler mutlaka olacak. İstihbaratta süreklilik esastır. 'Ben geldim sınıra kadar, sınırdan sonrasına ben karışmam. Kim, ne yaparsa yapsın' diye bir boşluk oluşmaması lazım. O ilişkileri de düzenleyen ama bunların hepsinin de üzerinde bir istihbarat koordinasyonu, bir çatı yapılanma teşkil edilecek. Bunun da amacı, istihbarat örgütlerinin birbirinden kopuk, birbiriyle rekabete girmeden çalışmasını sağlamak, aynı zamanda da istihbarat örgütlerini de kontrol etmek. O da önemli.
Bugün dünyanın en büyük problemi dinleme değil, dinleyenleri kim dinleyecek? İstihbarattaki dünyada konuşulan konu bu. Soru, 'Dinleyeni kim dinleyecek?' Yani yaparken işlerini yasalara uygun olarak mı yapıyorlar yoksa bazı şeytani amaçlara yönelik şantaj amaçlı, başka amaçlı, insanları zora sokma amaçlı mı kullanıyor? Kurumsal yapı içerisinde, bu darbe girişiminde gördüğümüz gibi birtakım grupların oluşup bunlar kötü amaçlı olarak bir çalışma içerisine giriyorlar mı girmiyorlar mı bunun da kontrol edilmesi lazım."
"ÜMRAN BEBEĞİN O HALİNDEN İNSANLIK UTANMALI"
Başbakan Binali Yıldırım, Suriye sorununun artık Suriye'nin, bölgenin sorunu olmaktan çıkarak, küresel bir yara haline geldiğinin altını çizerek, bugüne kadar 500 binden fazla masum, genç, yaşlı, kadın, erkeğin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Yıldırım, "2 gün önceki Ümran bebeğin o halinden insanlık utanmalı. Hiçbir şey o çocuğun geleceğinden daha önemli değil. Aynı şekilde Aylan bebek bugün herkesin hafızasına kazındı. O halde bu aymazlığa daha ne kadar devam edilecek? Bu sorunun mutlaka sorulması ve mutlaka 1 saniye bile kaybetmeden adım atılması lazım." diye konuştu.
Suriye'de birçok ülkenin sorunun çözümü için "Biz de varız" dediğini, orada bulunduğunu veya dışarıdan konuştuğunu dile getiren Yıldırım, sorunun asıl muhataplarından birinin Suriye ile 911 kilometre sınırı olan Türkiye olduğunu söyledi.
Yıldırım, Irak'ın, benzer istikrarsızlık içinde olduğu için Suriye meselesine fazla katkısının beklenmediğini, güneyde Suudi Arabistan, doğuda İran'ın bulunduğunu, Ürdün ile Lübnan'ın da Türkiye gibi Suriye'yi terk etmek zorunda kalanların sığındığı ülkeler olduğunu kaydetti.
"İŞE BURNUNU SOKMAYAN KİMSE KALMADI"
Bu ülkelerin yanı sıra bölgede ABD'nin öncülüğünde oluşturulan koalisyon güçleri bulunduğuna değinen Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Daha sonra da Rusya... Onlar da işin içine girdiler. Dolayısıyla yani işe burnunu sokmayan kimse kalmadı, ama çözüme gelince herkes elinin ucuyla tutuyor ve insanlar ölmeye devam ediyor, çözüm de bir türlü gelmiyor. Şimdi biz diyoruz ki 'Artık bu akan kan dursun. Bebekler, çocuklar, masum insanlar ölmesin. Rekabet edecekseniz süper güçler, başka yerde rekabet edin, insanların hayatı üzerinde rekabet olmaz. O yüzden Türkiye olarak önümüzdeki 6 ay içerisinde daha bölge ülkesi olmanın ve tehlikenin daha da büyümemesi adına daha aktif olacağız eskisine göre. Bu ne anlama geliyor? Bu, Suriye'nin hiçbir şekilde etnik temelde bölünmesine izin vermemek anlamına geliyor. Türkiye için çok hayati öneme sahip konunun birisi budur. İkincisi de yönetişimin etnik temele dayalı olarak oluşturulmaması. Yani herhangi bir etnik grubun inisiyatifiyle yönetimin, bütün Suriye'yi yönetecek yapıya izin verilmemesi. Zaten Suriye'de yaşanan sorunun kaynağı bu. Yıllardan beri ülkede temsil problemi var. O halde bütün Suriye'de yaşayan Arap, Kürt, Nusayri, hepsinin bütün etnik grupların temsil edileceği toprak bütünlüğünü esas alan bir yönetim şeklinin oluşturulması. Bunlar esaslar. Detayları, kim olacak, kim olmayacak bu konuda BM'nin kararı var. Cenevre'de yönetim yapısında kimler olacak, kimler temsil edilecek bunların hepsi belli.
Soru 'Esed olacak mı olmayacak mı?' 500 bin insanın kanına girmiş. Uzun vadede Esed'i Suriye taşıyabilir mi? Asla taşıyamaz. O insanların, ölen insanların yakınları gördüğü zaman ne diyecek 'Benim anamın katline sebep olan, çocuklarımın ölmesine sebep olan, yuvamızı başımıza yıkan bu idare ile biz nasıl yaşayacağız, nasıl geçineceğiz?'... Bu soruyu hep soracaklar. Bugün ABD de Rusya da biliyor ki uzun vadede Esed'in toparlayıcı olması, birleştirici olması pek mümkün gözükmüyor. Geçiş için oturulur, konuşulur, yani bir suhulet içerisinde bir geçiş sağlanabilir. Biz Suriye'nin geleceğinde PKK da DAEŞ de Esed de olmamalı diye düşünüyoruz, buradaki huzurun tam olarak sağlanması için. Fakat istesek de istemesek de şu anda aktörlerden biri Esed'tir. Diğer etnik gruplar da kendi çapında mücadele etmektedir. PYD unsurları, DAEŞ unsurları, diğer örgütler, rejim yanlıları... Bir şekilde ABD, Rusya, Türkiye, İran, diğerleri de çözüm adına orada varlıklarını sürdürmekteler."
"PKK SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ..."
Başbakan Binali Yıldırım, halkın huzur, barış ve kardeşlik istediğini belirterek, "Teröristler ne yapıyor? Öldürüyor. Biz şimdi kimden yana olacağız? Öldürenlerle mi yoksa onları öldürmeye azmetmişleri ortadan kaldırmakla mı meşgul olacağız? İkincisini yapıyoruz. PKK terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok. Ortada bir sorun var. O da Kürtlerin PKK sorunudur. Kürtlerin PKK sorununun çözümü de Kürtlerle bizim aramızdaki, devletimiz arasındaki bu PKK örgütünü yok etmek ve aradan çıkarmaktır." dedi.
Muhataplarının terör örgütü olmadığını, terör örgütüyle vatandaşların sorununa yönelik görüşecek hiçbir şeylerinin bulunmadığını ifade eden Yıldırım, "İnsanları gözünü kırpmadan öldüren yaşlı, genç demeden bombalarla binaları aşağı uçuran, askeri ve polisi tuzakladıkları bombalarla kalleşçe şehit eden kan emici terör örgütleriyle hiçbir sorunu konuşmayız. Böyle bir şeyi asla kimse bizden beklemesin." diye konuştu.
Binali Yıldırım, hükümetlerin görevinin halkın isteklerine duyarsız kalmayıp, isteklerini karşılamak olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Halk, huzur, barış ve kardeşlik istiyor. Teröristler ne yapıyor? Öldürüyor. Biz şimdi kimden yana olacağız? Öldürenlerle mi yoksa onları öldürmeye azmetmişleri ortadan kaldırmakla mı meşgul olacağız? İkincisini yapıyoruz. PKK terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok. Ortada bir sorun var. O da Kürtlerin PKK sorunudur. Kürtlerin PKK sorunun çözümü de Kürtlerle bizim aramızdaki, devletimiz arasındaki bu PKK örgütünü yok etmek ve aradan çıkarmaktır. Aramıza girmek suretiyle bu sorunun çözümünü geciktiriyorlar. Bölge insanı 15 Temmuz'da Türk bayrağıyla meydanlara çıktı. Onlar ne diyor? Biz Türkiye'den ayrılmak istiyoruz. Sen ayrılmak istiyorsun da onlar ayrılmak istemiyor. Zorla mı? İstemedikleri için silahla, tehditle, ölümle, illa ayrılacağız. Var mı böyle bir şey. 15 Temmuz gecesi, ondan sonraki 27 gün boyunca Diyarbakır'da, Batman'da, Siirt'te, Hakkari'de, Şırnak'ta, bütün Güneydoğu'da artı batıda, kuzeyde, güneyde, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her köşesinde bayrağımızla, çoluğumuzla, çocuğumuzla herkes meydanlardaydı. Bizim için ölçe budur, halk birlik istiyor, beraberlik istiyor, kardeşlik istiyor. Terör sona ersin istiyor. Neyi pazarlık edeceğiz, kiminle pazarlık edeceğiz."
Yıldırım, 1071'de bu topraklara gelince pazarlığın yapıldığını ifade ederek, "Bizi kimse bölemez. Kimse parçalayamaz. Kurtuluş Savaşı'nda bunu ispat etmişiz. Çanakkale direnişinde bunu ispat etmişiz. Daha neyin pazarlığını yapacağız. Bu toprakların her karışına bedel ödedik. Gerekirse bundan sonra da bedel ödemeye devam edeceğiz." dedi.
Problemin Türkiye'de ayrılık peşinde koşan terör örgütü PKK olduğunu ifade eden Yıldırım, ayrılıkçı bu terör örgütüne kulak asmayan ve itibar etmeyen Kürtlerin bulunduğunu söyledi.
"TERÖR ÖRGÜTÜNÜN SESİNE KULAK VEREMEYİZ"
Yıldırım, sorunun doğru koyulması gerektiğini dile getirerek, "Oradaki ahali biz de ayrılmak istiyoruz derse ona hiç kimse bir şey yapamaz. 'İstemiyoruz kardeşim ayrılmak, adam diyor ki silahla öldürülerek illa ayrılacağız.' Nasıl olacak? Soruyorum ne yapmak lazım? Kimin yanında olacaksın? Vatandaşın yanında. Terör örgütünün sesine kulak veremeyiz. Olay budur." diye konuştu.
Gittiği her yerde vatandaşın kendisine "Biz ayrılmak istemiyoruz. Kan emici terör örgütünü Allah rızası için bu topraklardan kovun." dediğini anlatan Yıldırım, gittikleri yerde ayrılmak isteyen bir tek vatandaşa rastlamadıklarını kaydetti.
Başbakan Yıldırım, terör örgütü PKK'nın Türkiye dışındaki yöneticilerinin "Biz Türkiye'yi bölmek, bir Kürt devleti kurmak istiyoruz." dediğini, bunun aynen İspanya'da ETA'nın, İngiltere'de de İRA'nın yaptığı gibi olduğunu, yıllarca aynı şeyi söylediklerini, sonunda da tezlerinden vazgeçtiklerini belirtti.
Arkada insan olmayınca söylemin bir anlamının da kalmayacağını ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:
"Eğer taraftarınız olursa bir anlam ifade eder. Türkiye'yi bölme gayreti var, Irak'ı bölme gayreti var. İran'ı bölme gayreti var. Suriye'yi bölme gayreti var. Bu ortada ama bu saydığım ülkelerin hiç birinde bölünme istemiyor insanlar. Bu küresel bir beladır. Ülkeleri istikrarsız hale getirmek için maalesef öyle veya böyle küresel destekler de bulan terör örgütleridir. Bizim amacımız terör örgütlerinin daha da azması ve bütün ülkeleri tehdit etmesi mi, yoksa terör örgütlerinin kontrol altına alınması mı? Bizim dostlarımızdan beklediğimiz budur."
"HDP PKK'YI KINAMIYOR"
Yıldırım, soru üzerine, HDP'nin PKK'yı desteklediğini dile getirerek, "Nasıl destekliyor? Kınamıyor. Diyoruz ki siz halkın oyuyla seçildiniz. Bir terör olayı oldu, insanlar öldü, PKK 'Ben yaptım' diyor. Çıkıp diyeceksiniz ki 'Lanet olsun, ben bu terör örgütünü şiddetle kınıyorum.' Bunu kınamazsanız ne diyeceğiz biz. Hala bütün bunlara rağmen seçilmiş bir partidir. Parlamentoda en sert muhalefeti de bu parti yapıyor." diye konuştu.
Dün Elazığ'da önüne çıkan insanların "Biz Meclis'te bu partiyi istemiyoruz, atın bunları" dediğini belirten Yıldırım, "Ben ne yapabilirim, atabilir miyim? Seçilmiş, gelmişler. Ama bir daha seçime giderse vatandaş gereken cevabı verir." dedi.
ÇİN İLE İLİŞKİLER VE G20 ZİRVESİ
Başbakan Binali Yıldırım, Çin ve Türkiye arasındaki ilişkilerin çok iyi geliştiğini ifade ederek, ortak demir yolu ve altyapı projeleri yapıldığını, Çin'in Türkiye'nin çok önemli bir ticaret ortağı olduğunu söyledi.
Çin ile tarihsel bir bağ bulunduğunu, İpek Yolu'nun iki ülkeyi birbirine bağladığını, modern İpek Yolu inşaatının bütün hızıyla sürdüğünü vurgulayan Yıldırım, bunun için Marmaray projesinin yapıldığını, Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Projesi'nin tamamlanmak üzere olduğunu anlattı.
Yıldırım, G20 dönem başkanının Çin olduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Burada küresel konular, küresel büyüme ve ticareti artıracak tedbirler neler olacak? Bunlar ana gündem olarak ön plana çıkıyor. Çünkü küresel ticaret maalesef 2009 dünya krizinden beri azalıyor. Dünya bir anlamda büyümüyor, büzülüyor, küçülüyor. Burada istisnalar var. Büyüyen ülkeler var. Türkiye'de bunlardan biri ama topyekün dünyadaki gelişmeye baktığımızda dünyada küçülme var. Yine G20 gündeminde altyapı yatırımlarında daha fazla küresel destek nasıl sağlanabilir, konuşulacak. Ondan sonra IMF'nin kota reformu masaya yatırılacak. 2017'den itibaren yürürlüğe girmesi hususu karara bağlanacak. Nasıl olacak? Gelişmekte olan ülkelerin burada biraz daha fazla söz sahibi olması öngörülüyor."
Çok uluslu şirketlerin vergiden kaçırılma olayının bir adaletsizlik oluşturduğunu, bunun maalesef küresel bir sorun aynı zamanda da karaparayla mücadeleyi de zorlaştırdığını vurgulayan Yıldırım, "Neden vergiden kaçırılıyor veya neden vergi kaçırılıyor? Aslında bunun temellerine inmek lazım. Sonucu tartışmak değil de temeline inip oradaki çarpıklığı düzeltmek lazım. Vergi oranlarını çok yüksek tutmak yerine makul düzeylere çekip daha fazla üretmenin daha fazla refahı artırmanın önünü açmak gerekir. Bunlar G20'de enine boyuna konuşulacak." ifadelerini kullandı.
"HİÇBİR ŞEY 15 TEMMUZ ÖNCESİ GİBİ OLMAZ"
Başbakan Binali Yıldırım, "Ortada net bir şey var. 15 Temmuz'dan sonra hiçbir şey öncesi gibi olmaz. ABD'de de bunu biliyor, bildiğini de biliyoruz. Bu konuda şu anda gidişattan memnunuz. Biraz daha süreçlerin hızlandırılmasını istiyoruz. Kocaman bir darbe olmuş, dünya kadar itiraflar var, adamın darbenin başında olduğu su götürmez bir gerçek. Bütün bunlara rağmen ne bekleyeceğiz? Bekleyecek bir şey yok, bir an önce belgeler incelenip gereğinin yapılması... Anlaşma çok açık iki ülke arasında adli yardım suçluların iadesi. Bizden mesela Amerikalılar bir talepte bulundu mu sınırdışı ediyoruz, mahkeme kararı var mı yok mu bakmıyoruz. Dostumuzun düşmanı bizim de düşmanımızdır, prensibimiz bu. Amerika'da bunu uygularsa mesele kalmaz." dedi.
Bir soru üzerine, terör örgütü PKK ile 1984'ten beri mücadele ettiklerini belirten Yıldırım, "Birçok iktidar geldi, geçti. Bazen azaldı, bazen çoğaldı ama bu sorun hep var olmaya devam etti." dedi.
Gerek içeriden gerek dışarıdan "Barışa, çözüme bir şans verin, hazır bunlar da silah bırakmak istiyor, artık bu silahlı mücadeleyi sürdürmek istemiyorlar, oturalım, konuşalım, sorunları çözelim" denildiğini hatırlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Ama sorunların çözümü nerede? Ayrışmada değil, birleşmede. 21 Mart 2013'te Abdullah Öcalan'ın beyannamesi var, orada bir şey. Evet güzeldi, ne dediler? 'Biz bölünmek istemiyoruz, sorunlarımızı birlik beraberlik içinde, demokratik yollardan çözmek istiyoruz.' Buna kimsenin itiraz olabilir mi? Olamaz. Bu süreç başladı. Nereye kadar? Dolmabahçe'den de sonra 7 Haziran'a kadar hep bu söylem devam etti ancak 7 Haziran'dan sonra HDP'nin yetkililerinin açıklamalarını hatırlayın. Türkiye Cumhuriyeti'ni, hükümetini, milletini tehdit eden, 'PKK sizi bir kaşık suda boğar, şu olur bu olur.' diye çok kışkırtıcı, çok can sıkıcı açıklamalar yaptılar, ondan sonra ipler koptu. Ancak ondan önce bir şey oldu. Nevruz açıklamalarından sonra güya silahları bırakıp gideceklerdi ama o gerçekleşmedi. Asla o adım atılmadı. Terör örgütü silahlarını bırakacaktı ve Türkiye'den ayrılacaklardı ancak bunu yapmadıkları gibi o çözüm sürecini de tahkim amacıyla kullandılar. Yani daha fazla silahlarını, altyapılarını, silahlı mücadele için ihtiyaçları olan o sakin ortamı çok iyi değerlendirdiler ve orada tahkim yaptılar. Hem eleman hem de silah altyapılarını kuvvetlendirdiler. Onu nereden anlıyoruz? 24 Temmuz'da iki polisimizi uykusunda şehit ettikten sonraki süreç tekrar değiştiği anda gördük ki, müthiş bir hazırlık geçirmişler. Kimse bize içeride, dışarıda diyemez ki, siz barışa şans vermediniz. Verdik, kullanamadılar, şanslarını kaybettiler. Kaldı ki, 7 Haziran'dan sonraki söylemlerinin gerçek kafalarındaki söylem olduğu da anlaşıldı, önceki bir yanıltmaydı. Orada da ciddi oy aldılar. Niye 5 ayda 1 milyon oy kaybettiler? Şimdi seçime gitsinler görelim. Şimdi Diyarbakır'da, Mardin'de, Şırnak'ta, Cizre'de adam toplayamıyorlar, insanların yanına gidemiyorlar, üzerine saldırıyor. 'Bak yerimizi yurdumuzu yıktınız, perişan ettiniz, hendekler kazdınız, binalarımızı, geleceğimizi kararttınız' diye hepsini çok şiddetli bir şekilde protesto ediyorlar. Şu anda halk, bu terör örgütünün başlarının belası olduğunu biliyor ve bize 'Bunları defedin gitsin, bunlarla bizim işimiz olmaz, bunların bize bir faydası olmaz.' diyor."
ANAYASA ÇALIŞMALARI
Başbakan Binali Yıldırım, seçilmiş bir siyasi parti olan HDP'nin orantısız muhalefet yaptığını ifade ederek, şunları söyledi:
"316 milletvekilimiz var, bizim sesimiz bir çıkıyorsa onların sesi 10 çıkıyor. Muhalefet oldukları için bir şey demiyoruz. İktidar demek sorumluluk demektir. Yoksa onlardan çekindiğimizden değil, konuşsun, anlatsın ama doğru şeyler söylesin. Söyleyeceği ilk şey, çıkıp diyecek ki, 'Bu alçak örgütü biz asla ve asla tanımıyoruz, yaptıkları olayları kabul etmiyoruz.' Bunu desinler, canımı alsınlar, başım üstünde yeri var, bunu diyecek, bunu demezse ben onunla iş yapmam. Yoksa ben bunu şehitlerime, şehit yakınlarıma izah edemem. Biz bunu bekliyoruz, yoksa kapıları filan kimseye kapattığımız yok."
FETÖ'nün darbe girişiminden sonra birçok partinin "geçmiş olsun" diye kendilerini aradığını anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Darbe oldu herkes arıyor, neden aramıyorlar? CHP arıyor, MHP arıyor, diğerleri arıyor, Vatan Partisi, Saadet arıyor, neden HDP'liler aramıyor? Onlar bu darbeye karşıysa arar 'Geçmiş olsun, ne yapabiliriz, ne edebiliriz?' der. Böyle bir şey görmedik. 'Marifet iltifata tabidir' diye bir laf var. Onlar kafalarındaki bu zararlı düşünceden vazgeçecekler. Çünkü o düşünce Güneydoğu'da da Batı'da da yaşayan vatandaşımızın düşüncesiyle aynı değil. Kafalarındaki düşünce, terör örgütünün düşüncesidir. Bundan arınırlarsa, gerçek anlamda bağımsızlıklarını kazanırlarsa, o zaman gerçekten halkın temsilcisi olurlar. Apo'nun yönlendiriciliğini gerektiren bir süreç yok. Bir terör örgütüyle biz muhabbet içine giremeyiz, kendi işimizi kendimiz göreceğiz, bunu görürken de vatandaşımızla yapacağız. Onu denedik ama o fırsatı değerlendirmediler ve bizi kullandılar. Bir daha kullandırmayız, bir daha müsamaha göstermeyiz çünkü bizim muhatabımız terör örgütü değil, oradaki milletin başına bela olan terör örgütünün aradan çıkarılması. 6-7 Ekim olaylarını nasıl açıklayacağız? 53 masum vatandaş gitti. 'Çıkın sokağa öldürün' dedi, siyasi parti bu mu olmalı? Bunların hepsinin hesabını herkes verecek."
Özgürleşme ve haklar konusunda AK Parti'ye kimsenin bir şey söyleyemeyeceğini vurgulayan Yıldırım, "Bugüne kadar bölgedeki insanlarımızın, bütün vatandaşların ihtiyaçlarını görmek için çok ciddi reformlar, değişiklikler yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz, biz kimseye düşman değiliz, bizim düşmanımız halkın üzerine silah çeken, gözünü kırpmadan insanları öldürendir. Onun dışında bizim düşmanımız yoktur." ifadelerini kullandı.
"İŞ BİRLİĞİ VAR"
Bir gazetecinin "FETÖ ile PKK arasında iş birliği var mı?" sorusunu Yıldırım "İş birliği var. İki örgütümüz var, FETÖ, BETÖ, bölücü terör örgütü. Biri vardiyayı devralıyor, mesaisini tamamlıyor, diğerine devrediyor, böylece yardımlaşarak gidiyorlar. İlişkileri var. Eldeki bilgilere göre." diye yanıtladı.
"160 ÜLKEDE FAALİYETLERİ VAR"
Bir soru üzerine Başbakan Yıldırım, 160 ülkede FETÖ'nün faaliyetleri olduğunu belirterek, "Neredeyse BM üye sayısına yakın." tespitinde bulundu.
Yıldırım, FETÖ'nün Japonya'da da faaliyetleri bulunduğunu ifade ederek, Japon ve Türk hükümetleri arasındaki ilişkileri "mükemmel" olarak niteledi.
İki ülke arasında ticaret ve uzun vadeli yatırımlar alanındaki ilişkilere değinen Yıldırım, "Japon Hükümetinin aramıza giren bu terör örgütünü asla ve asla müsamaha ile karşılayamayacağını biliyoruz ve bugüne kadar birçok konuda Japon ve Türk hükümeti hep aynı görüşü kabul etti." diye konuştu.
Türkiye'de bir Japon-Türk üniversitesinin kurulmasına yönelik kanununun dün TBMM'de onaylandığını hatırlatan Yıldırım, Osmangazi Köprüsü ve Marmaray'ın inşaatında Japonlarla birlikte çalışıldığını, birçok konuda iş birliği yapıldığını, Japonların 1915 Çanakkale Köprüsü ile de yakından ilgilendiğini anlattı.
Yıldırım, iki ülke arasında çok köklü ilişkiler bulunduğuna dikkati çekerek, gelecek hafta Tokyo'ya büyük bir iş heyetinin gideceğini söyledi.
Başbakan Yıldırım, "Doğrusu ben Suriye'de El-Nusra'nın elinde bulunan Japon gazeteci için bizden yardım isteyip istemediğini bilmiyorum. Geçmişte bu konuda Japonların yardımları oldu, İran'da, yine bölgedeki vatandaşları için. Türkiye hep gerekli adımları attı, yardımları yaptı, yine de her zaman böyle bir yardımı elimizden geldiğince yaparız. Orada şartlar o kadar kolay değil. Milyonlarca insan memleketlerini terk etmiş, 500 bin kişi hayatını kaybetmiş, şartlar, çok rahat olmamakla beraber elimizden geleni yaparız, çünkü dostluklara çok önem veririz." değerlendirmesinde bulundu.
GÜLEN'İN İADESİ
Bir gazetecinin "Gülen'in iadesi ile ilgili ABD'den 'Bu süreç uzayabilir' diye açıklama gelmişti. Türkiye de bunun bir an önce çözülmesini istiyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?" sorusunu Yıldırım, "Bu lastik değil ki, çekesin uzaya, bırakasın kısala. Ortada net bir şey var. 15 Temmuz'dan sonra hiç bir şey öncesi gibi olmaz. ABD'de de bunu biliyor, bildiğini de biliyoruz. Bu konuda şu anda gidişattan memnunuz. Biraz daha süreçlerin hızlandırılmasını istiyoruz. Kocaman bir darbe olmuş, dünya kadar itiraflar var, adamın darbenin başında olduğu su götürmez bir gerçek. Bütün bunlara rağmen ne bekleyeceğiz? Bekleyecek bir şey yok, bir an önce belgeler incelenip gereğinin yapılması. Anlaşma çok açık iki ülke arasında adli yardım suçluların iadesi. Bizden mesela Amerikalılar bir talepte bulundu mu sınır dışı ediyoruz, mahkeme kararı var mı yok mu bakmıyoruz. Dostumuzun düşmanı bizim de düşmanımızdır, prensibimiz bu. Amerika'da bunu uygularsa mesele kalmaz. ABD'de Patriot Act hızlı geri iade imkanını sağlıyor." şeklinde yanıtladı.
AB İLE ANLAŞMALAR
Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye olarak kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmesini beklediklerini belirterek, "Verilen sözlerin yerine gelmesini bekliyoruz. Mültecilere sosyal destek için 3 milyar avro verilecekti ses soluk yok. Bire bir anlaşmasından ses soluk yok, vize muafiyetinden ses soluk yok. Bütün bunları yapmayacaksınız, 'Türkiye geri kabul anlaşmasını onaylasın' diyeceksiniz. Böyle haksızlık olur mu? Hep bana, hep bana olmaz. Bir sana bir bana, dengeli." dedi.
Türkiye-Almanya ilişkilerine ilişkin soru üzerine Yıldırım, "Yapmamız gereken dilin zekası hayır konuşmaktır. Güzel şeyler, güzel şeyler söyleyeceğiz." ifadelerini kullandı.
Başbakan Yıldırım, Türkiye ile Almanya ilişkilerinin köklü bir geçmişi olduğunu, yaşanan birtakım olaylarla bu ilişkilerin bozulmayacağını, zedelenmeyeceğini, bunların gelip geçici olduğunu dile getirdi.
AB'nin lokomotifi bir ülke olan Almanya'da yaşayan 3 milyondan fazla Türk'ün iki ülkeyi yaklaştırdığını anlatan Yıldırım, şunları söyledi:
"Düşünün şimdi Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkiler limonileşirse oradaki 3 milyon insan nasıl hissedecek kendini? Veya burada binlerce ev satın almış yaz-kış yaşayan Alman var onlar nasıl hissedecekler? Onun için biz yöneticiler olarak sorumlu davranmalıyız. İlişkileri geliştirmek için fedakarlık yapmalıyız karşılıklı. Hariçten gazel okuyanlara göre karar vermememiz, bir araya gelip konuşmamız lazım. Söyleyenler hayrımıza mı iyiliğimize mi söylüyor yoksa aramızdaki ilişkileri bozmak için mi uğraşıyor bunu iyi hesap etmemiz lazım. Bizim Almanya ile kayda değer bir sorunumuz yok, ticaretimizin, ihracatımızın, ithalatımızın yarısını Almanya ile yapıyoruz. Alman ekonomisine katkı sağlayan Türk kökenli insanlar var, 400 milyar avro civarında, Almanya'nın milli gelirine istihdamına katkı sağlayan insanlar var. Tüm bunları yok sayamayız. Almanya'nın 1930'lardan beri Türkiye'de yatırımları var. Bugün bazı markalar artık Alman markası değil, Türk markası haline gelmiştir. Bunlar ortak değerler haline gelmiş, bunları birdenbire yok sayıp kavga içine mi gireceğiz, ne ihtiyaç var buna. Ortada bir neden mi var? Savaş zamanı da beraberdik Almanlarla. 1. Dünya Savaşı'nda beraber hareket ettik, yenildik... İkincide onlar yenilen pehlivan güreşe doymazmış, tekrar piyasaya çıktılar. Artık amacımız; geçmişi sorgulayarak, geleceği inşa etmek değil, geleceğe bakmamız lazım. Geçmişte olan olayları kurcalamanın bir faydası yok. 'Ermeniler tehcir olmuş mu olmamış mı? 1915 olayları var mı yok mu?' Bırakın bunları araştırması gerekenler araştırsın. Eski defterleri karıştırırsak herkesin hesabı var orada. O hesapların hepsini dökelim bir araya hepsini birlikte değerlendirelim."
Başbakan Yıldırım, Avrupa'da marjinal akımların çok fazla rağbet görmeye başladığını belirtti. İç siyasette de milli hatta bir ölçüde ırkçı söylemlerin rağbet bulmaya, bunun sonucunda ülkeler arasındaki ilişkilerin zarar görmeye başladığını aktaran Yıldırım, şöyle konuştu:
"Avrupa Birliği ile geri kabul anlaşması yaptık. Vize muafiyeti uygulanacaktı ancak uygulanmadı. Birebir anlaşması vardı o da uygulanmıyor. Kati Piri açıkladı, 'Avrupa utanmalıdır. Türkiye'ye verdiği söz var daha bin Suriyeli aldı. Halbuki şimdiye kadar 100 bin alması lazımdı' diyor. Biz bir şey diyor muyuz? Demiyoruz. Dolayısıyla verilen sözlerin yerine gelmesini bekliyoruz. Mültecilere sosyal destek için 3 milyar avro verilecekti ses soluk yok. Birebir anlaşmasından ses soluk yok, vize muafiyetinden ses soluk yok. Bütün bunları yapmayacaksınız 'Türkiye geri kabul anlaşmasını onaylasın' diyeceksiniz. Böyle haksızlık olur mu? Hep bana hep bana olmaz. 'Bir sana bir bana', dengeli."
MUHALEFET LİDERLERİYLE GÖRÜŞME
Başbakan Yıldırım, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra oluşan siyasi uyuma ilişkin bir soruyu yanıtlarken, 22 Ağustos Pazartesi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Başbakanlık'ta kahvaltıda bir araya geleceğini bildirerek, toplantıda, terör, anayasa, Suriye, Türkiye'nin geleceği ve darbe sonrası yapılması gereken işleri konuşacaklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Yenikapı'da "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak." dediğini hatırlatan Yıldırım, "Kardeşliği, birliği, beraberliği kalıcı hale getirmek için gereken gayreti göstereceğiz. Biz de orada 'Bu birlikteliğe, bu uzlaşma kültürüne gözümüz gibi bakacağız. Bunun devam ettirilmesi için her türlü gayreti göstereceğiz.' dedik. Bu yolda da ilerlemeye devam ediyoruz." dedi.
"EN GÜVENLİ YER HERHALDE MARS"
Bir soru üzerine Yıldırım, turizmin geliştiğini ifade ederek, şunları aktardı:
"Özellikle Ortadoğu'dan, Uzakdoğu'dan şimdi Rusya'dan işler yoluna girdikten sonra çok ciddi gelişler var. Hele bizim vatandaşın bir huyu var, işler tersine gitti mi elini cebine atıyor. İç turizmde de çok ciddi hareketlenme var. Bu sene yaşadığımız olaylardan dolayı meydana gelen olumsuzlukları da yavaş yavaş azaltıyoruz yok etmemiz mümkün değil azaltıyoruz ama kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğunu söyleyebilirim. Türkiye turizmde dünyanın altıncı büyük ülkesi, destinasyon anlamında söylüyorum. Turizmde çeşitlendirme önemli. Diyeceksiniz ki Türkiye güvenli mi değil mi? Dünyada güvenli bir yer kalmadı arkadaşlar... Eğer öyle bakarsak en güvenli yer herhalde Mars... Orayı bilmiyoruz. Amerika'da da patlama oluyor, Fransa'da da oluyor, Belçika'da da oluyor, İstanbul'da da oluyor, Ankara'da da oluyor, Irak'ta, Suriye'de zaten sıradan vakalar halinde, Tunus'ta oldu. Her yerde oluyor. Geçen hafta İran ve Kanada, Türkiye'ye seyahat uyarısını kaldırdı. Bu uyarıların mantığında 'Biz gitmeyin demiştik' var. Demiştinle olur mu? Mesela biri kalkıyor, 'Deprem olacak?' diyor. Deprem olacak tabii. Her gün söylersen, bir gün deprem olunca 'Ben bilmiştim' diyecek. Onun gibi bir şey. Siz geldiniz, herhangi bir sıkıntıyla karşılaştınız mı? Türkiye'de bir sıkıntı yok merak etmeyin. Almanya'da, Belçika'da, Fransa'da Amerika'da ne kadar sıkıntı varsa, Türkiye'de de o kadar var. Risk dersen hayatın kendisi risktir. Hareket etmeye başladığınız zaman risk altındasınız."
"İLİŞKİLERİ ORTA ŞEKERLİDEN..."
Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin ABD'den talebinin çok açık ve net olduğunu belirterek, "Önce bir geçici tutuklama yapın, daha sonra da iade edin" dediklerini, ABD yetkililerinin de bu yönde adımlar atmaya başladığının görüldüğünü kaydetti.
Bir soru üzerine, ABD-Türkiye ilişkilerini "orta şekerli" şeklinde tanımlayan Yıldırım, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın ilişkileri "orta şekerli"den "şekerli" hale getirmek için geldiğini söyledi.
Yıldırım, "Buyursun gelsin, hoş safa gelsin. Şu var, biz dedik ya hani dostluklarımızı artıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız. Amerika düşmanımız değil. Amerika bizim stratejik ortağımız, 1950'den beri NATO bünyesinde beraberiz, ikili, askeri, sivil, çok derin ekonomik ilişkilerimiz var. Ülkelerin ilişkilerinde zaman zaman iniş, çıkış olabilir. Bir aile içinde bile çocuklarla bazen iyisiniz, bazen çocuklar size kızar falan. Neticede işi kazasız belasız, yönetmek, bizim sorumluluğumuza bağlı. Dışarıdan ilişkilerimizi bozmaya çalışanlar olabilir, onlara kulak vermemek lazım. Biden'ın çantasında Suriye meselesi var, Türkiye-ABD ilişkileri var. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili Amerika üzerinde yoğunlaşan meseleler var, bunları konuşacağız." diye konuştu.
Başbakan Binali Yıldırım, "Biden ile konuşulacak konulara Gülen de dahil mi?" sorusuna "Listenin ilk sırasında FETÖ var. Yani bizim ilişkilerimizi yok eden, bu lüzumsuz adamı ortadan çıkarmak lazım. Yani zarar veren unsurları ortadan kaldırmamız lazım. Ortadan kaldırınca, kaldırmaktan kasıt, başka bir şey aklınıza gelmesin. Sorun alanı olmaktan çıkarmamız lazım." karşılığını verdi.
Türkiye'nin, Gülen'in iadesiyle ilgili gerekli müracaatları yaptığını hatırlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Müracaatımızı iki sefer yaptık. Biri 15 Temmuz öncesi, biri de 15 Temmuz sonrası. Öncesinde 84 klasör, 15 Temmuz sonrasında ise 4 klasör. Bütün bu terör örgütünün ve onun elebaşısının karıştığı işleri anlatan her türlü bilgi Amerika'nın elinde var. Bundan sonra, belgelerin bilgilerin gerekli incelemelerinin ve ABD ile Türkiye arasındaki adli yardım ve suçluların iadesine yönelik anlaşmanın gereğinin yapılmasını bekliyoruz. Esas itibarıyla talebimiz çok net. 'Önce geçici bir tutuklama yapın' diyoruz. Bu kadar olayların içinde olan birinin başına bir iş gelmesin. 'Önce bir geçici tutuklama yapın, daha sonra da iade edin' diyoruz. Talebimiz çok açık ve net. ABD yetkililerinin de anladığını biliyoruz ve bu yönde adımlar atmaya başladıklarını da görüyoruz."
ABD heyetinin 22 Ağustos'ta geleceğini belirten Yıldırım, "Gelecek teknik heyet, bizim adli makamlarla gerekli temasları yapacak. Ümit ederim ki, bu süreç kısa zamanda her iki ülkenin de arzu ettiği gibi sonuçlandırılır. Böylece Türk toplumunda ABD hakkındaki soru işaretleri de ortadan kalkar." diye konuştu.
"RUSLARIN İNCİRLİK TALEPLERİ YOK"
Başbakan Binali Yıldırım, bir başka soruyu "Şimdi Rusya ile bizim ilişkilerimiz zaten kötü değildi, bir es verdik. Niye? Kasımda aramızda bir uçak krizi oldu. 7-8 ay sonra bu anlamsız krizi kaldırmamız gerektiğine karar verdik. Çünkü Rus ve Türk halkı bundan çok hoşlanmadı. Ve bu karar verildi. Ruslarla ilişkileri geliştirmeye devam edeceğiz. Yani onların 'İncirlik Üssü'nü bize verin' diye talepleri yok. O bilgi tam öyle değil. Ama İncirlik de gerekirse kullanılabilir." diye yanıtladı.
İncirlik Üssü'nü, Suriye'deki sorunları çözme adına sadece ABD'nin değil, başka ülkelerin de kullandığına işaret eden Yıldırım, şunları söyledi:
"DAEŞ'e karşı İncirlik'in kullanımını biz açtık. Amerika da Katar da kullanıyor. Başka kullanmak isteyenler de olabilir, orada Almanlar da konuşlandı. Herkes var. Ama kaldı ki Rusya'nın böyle bir talebi yok, bence ihtiyacı da yok. Çünkü Suriye'de iki üssü var. Yani böyle aradaki mesafe de topu topu 100- 150 kilometre değil. Bunlar asparagas haberler bunlara itibar etmemek lazım."
"MUHALİFLER SURİYE'NİN GELECEĞİNDE SÖZ SAHİBİ OLACAK"
Başbakan Yıldırım, Türkiye-Suriye ilişkileriyle ilgili soru üzerine oradaki muhalefetle ilişkilerin kesilmeyeceğini belirterek, şöyle devam etti:
"Suriye muhalefetiyle ilişkilerimizi niye keselim. Ülkenin sorunlarının sona ermesi için baştan beri mücadele ediyorlar. DAEŞ'le mücadele ediyorlar. Rejimin halkına karşı yaptığı zulme karşı mücadele ediyor. Suriye muhalefeti bir gerçektir. Yani Suriye'nin geleceğinde söz sahibi olacak en önemli taraflardan biridir. Ilımlı muhalefet olmadan çözüm olamaz. Onun için sorunun çözümünde ana taraflardan biridir muhalefettir. Unutmayalım ki Amerika da muhalefeti, koalisyon güçlerini destekliyor. Ortak düşman kimdir DAEŞ'tir, YPG'dir, PYD'dir, PKK'nın uzantıları olan unsurlardır, El Nusra'dır vesaire. Ortak düşman budur. Onların aradan çıkmasıyla bir yönetim şekli mutlaka gerçekleştirilecektir."
"YENİ FON KURUYORUZ"
Türkiye'nin ekonomik büyümesiyle ilgili sorulara da yanıt veren Yıldırım, yeni bir fon kurulduğunu vurgulayarak, "Yatırım fonu kuruyoruz, bu fon aslında Türkiye Varlık Fonu diye geçiyor, ama ağırlıklı olarak büyük yatırımların finansmanını sağlayacak." dedi.
İhtiyaçların fazla, kaynağın ise sınırlı olduğunu, dolayısıyla yatırımların gerçekleşmesinin uzun sürdüğünü ifade eden Yıldırım, şunları söyledi:
"Onun önüne geçmek için biz ortada duran kaynakları bir araya getirerek, öncelikli olarak ülkenin ihtiyacı olan altyapı ve büyük yatırımların finansmanını sağlayacağız. Bütçe üzerindeki yükü, baskıyı kaldıracağız. İşin özü budur."
VERGİDE KAPSAMLI DÜZENLEMELER
Binali Yıldırım, bir başka soru üzerine, "Şunu bilmenizde fayda var, darbe oldu ama hayat durmadı. Meclis bir gün sonra açıldı ve bütün ekonomiyi, yatırımcıyı teşvik etmek için vergi konusunda kapsamlı düzenlemeleri o günden beri yapıyor. Nihayet dün gece bitirdi ve tatile girdi 1 Ekim’e kadar ara verdi." diye konuştu.
OHAL'in ekonomiye ya da millete yönelik ilan edilmediğini vurgulayan Yıldırım, "Çünkü ciddi bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Bu darbeyi ortadan kaldıracak nedenleri ortadan kaldırana kadar bir daha darbe oluşumuna zemin hazırlamayacak kararlar almamız lazım. Bu da çok hızlı yapılması gerekiyor. Bunun için Anayasa'nın bize verdiği imkanı kullanarak böyle bir sürecin içine girmiş bulunduk." ifadelerini kullandı.
AA