Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Deniz Bölükbaşı: Devlet Bey ‘Getirin görelim’ dedi, kimseye açık çek vermedi | Son dakika haberleri

        ‘ERDOĞAN-BAHÇELİ GÖRÜŞMESİNDE KESİN BİR KARAR ALINMIŞ DEĞİL’

        Cuma günü Cumhurbaşkanı Erdo­ğan ile Devlet Bahçeli görüşmesinde neler konuşulmuş?

        Bu özel bir görüşme. Sonrasında Dev­let Bey ile görüşme fırsatımız olmadı, dolayı­sıyla bilgim yok ama Irak, Suriye, Anayasa değişikliği, başkanlık, Musul operasyonu ve idam konusu görüşülmüştür. Görüşmenin bir özelliği yok, kesin karar alınmış gibi bir durum da yok. Parti içinde bir görüşmemiz olmadı. Semih Bey yanında arabayla gitti ama içeri girmemiş.

        Bahçeli’nin “İdam, başkanlık öneri­sinden ayrı olarak getirilsin” önerisinde bulunduğu doğru mu?

        O konuda da bilgim yok.

        Ya “Öcalan’ı da kapsasın” önerisi?

        AKP 15 Temmuz darbecilerini kapsa­ması için geriye yürütme formülü bulacaksa bunun Öcalan’ı kapsamaması düşünüle­mez.

        HDP’li vekillerin gözaltına alınma­sını nasıl karşıladınız?

        Dokunulmazlıklar kalktı. Sayın Bahçeli ve Kılıçdaroğlu dahil pek çok milletvekili ifade vermeye gitti. Bu beylerin, hanımların ayrı bir statüleri mi var? Onlar ısrarla gitmeyince ceza mahkemeleri kanunu neyi emrettiyse onu uyguladılar.

        Toplu halde gece gözaltına alınma­ları ve tutuklamalar normal mi?

        Savcı bunu neye dayanarak istedi bile­miyorum ama toplu halde ifade vermeye gitmemekte direnirseniz, toplu halde de ifa­deye götürürler. Bunun neden bu kadar büyütüldüğünü de anlayamıyorum. Onların ayrı bir dokunulmazlığı mı var? Bahçeli gitti, Kılıçdaroğlu gitti, onlar neden gitmiyor?

        Erdoğan-Bahçeli zirvesinde buna dair bir şey gündeme gelmiş midir?

        Hayır, gelmez, niye gelsin? HDP’li­ler böyle yorumlar yapıyormuş ama doğru değil.

        DEVLET BEY’İN PALAMENTER SİSTEM KONSUNDA GÖRÜŞÜ DEĞİŞMİŞ DEĞİL’

        2 hafta önce yaptığımız bir röportajda Edip Semih Yalçın, AK Parti’nin Meclis’e getireceği başkanlık teklifi referanduma gitse bile MHP’nin referandumda baş­kanlığa hayır diyeceğini söylemişti. Bunun üzerine Devlet Bey farklı bir yaklaşım ser­giledi ve “Meclis’te evet dersek referan­dumda da evet deriz’’ dedi. Bu ne anlama geliyor? İyice kafamız karıştı...

        Kim ne derse desin Devlet Bey’in söy­lediklerine itibar etmek lazım. Bu konuda asıl anlaşılamayan MHP’nin siyasi meşrui­yet anlayışıdır. Türk siyasetinde bir anomali var. Hem AKP hem CHP, ikisi de mutlak doğruyu temsil ettiği iddiasında. MHP her­hangi bir konuda birinin savunduğu konuya yakın görüşle ortaya çıkarsa, diğer parti MHP’yi stepne olmakla itham ediyor. İki­sinin de dışında Türkiye’nin geleceğine yönelik bir yaklaşım ortaya koyduğunda da ikisinin de kafası karışıyor, ikisi de anlamı­yor. MHP’nin talihsizliği belki de budur.

        Devlet Bahçeli başkanlığa karşıt tutumundan vaz mı geçti? Ve acaba AK Parti ile arasında gizli bir pazarlık mı var?” diye merak ediliyor...

        MHP’yi de Devlet Bey’i de tanıma­yanlar acaba kapılar arkasında gizli bir pazarlık mı var diye düşünüyor. Hiçbir gizli pazarlık yok, hiçbir temas yok. Devlet Bey tercihimizin güç­lendirilmiş, reforme edilmiş parla­menter sistem olduğunu söyledi. Bu konudaki görüşü değişmiş değil.

        Öyleyse Devlet Bey neden şimdi bunu gündeme getirdi?

        Gündemden düşmüş müydü ki Devlet Bey getirsin? AKP yıllardır Türkiye’nin kurtuluşu­nun başkanlık sistemi olduğunu söylüyor ama ortada bir metin yok. Bu iş klişe sloganlarla tar­tışılıyor. Devlet Bey “Eğer ısrar ediyorsanız şu metni getir bakalım, bir görelim” diyor. Metni niye ortaya çıkamıyorlar? AKP’deki hukukçu­lara haksızlık etmek istemem ama bir terziye “Bir şahsın üzerine göre bir elbise dik” der­seniz, terzi bunu yapar. Ama “Bir şahsın üze­rine sipariş bir anayasa uydur” derseniz bu zor iştir. Şimdi AKP’nin yapması gereken düşün­düklerini kâğıt üzerinde Meclis’e getirmesi­dir. “Devlet Bahçeli ne demek istiyorsa açıkça ortaya koysun” diyenlerin önce “AKP ne isti­yorsa açıkça ortaya koysun” demesi lazım ki sonra MHP’ye dönüp “Ne istiyorsun” diye sora­bilsinler.

        15 Temmuz’da Türkiye ipten döndü. Aynı anda 3 terör örgütüne karşı mücadele veriliyor. Önümüzdeki dönemde Türki­ye’nin ufkunda kara bulutlar toplandı­ğını görüyoruz. Şu an “Başkanlık mı parlamenter sistem mi?” şeklinde cere­yan eden sistem sorunu korkarız ileride bir rejim sorununa dönüşecektir. Bu bakımdan anlaşılmakta zorluk çekilen şey MHP’nin siyasi meşruiyet anlayışı­dır. Eğer sistem bir konuda tıkandıysa bunu açacak tek anahtar TBMM’dir. Devlet Bey de bunu söylemiştir. Kim­seye açık çek vermemiştir. “Getirin bir görelim” demiştir. İlk 4 madde konu­sundaki hassasiyetimizi belirtmiş ve “İlkeleri­miz ve ülkülerimiz ışığında inceleyeceğiz. Her milletvekili vicdanının sesini dinleyerek oy kullanacak” demiştir.

        Eğer AK Parti hassasiyetlerinizi gözeten bir teklif getirirse Devlet Bey Meclis’te MHP grubunu serbest bırakır diyebilir miyiz?

        Olabilir, ben onu bilemem. Ben şu an MHP’nin bir yöneticisi değilim. Bu konu hayal perdesinde bir oyun gibi tartışılıyor. Getirsinler bakalım, nasıl bir metin gelecek... Burada tabii şu önemli: 60 maddenin üzerinde daha önce bir mutabakat vardı, 7 madde de mini pakette vardı, bunların üzerine tam bir Anayasa metni mi getirecekler? Yoksa mevcut Anayasa’yı esas alıp sadece Cumhurbaşkanı ve Başbakan deni­len yerleri ‘başkan’ diye mi değiştirecekler? Ona dahi henüz karar vermediklerini görüyorum. Bu nasıl bir kurtuluş reçetesidir ki yıllardır söylüyorlar ama bir türlü kâğıda dökemiyorlar!

        CHP VE HDP’DEN FARKIMIZ MECLİS’TE TARTIŞILSIN DEMEMİZ’

        CHP ve HDP başkanlığa kesin karşılar. MHP’nin ideal olarak gör­düğü bir başkan­lık modeli var mı? Hassasiyet­lerinize uygun bir model gelirse destekler misi­niz?

        Hayır, MHP’nin savunduğu parla­menter sistemdir. “Aksayan yönlerini düzeltelim, Türkiye bununla yola devam etsin” diyoruz.

        Hem AK Par­ti’ye “Başkanlık önerinizi geti­rin bir görelim” diyorsunuz. Hem bize “Parlamenter sistem­den yanayız” diyorsunuz. Bunda bir çelişki yok mu?

        Burada temel bir yanlış anlama var. MHP’nin hassa­siyetleri başkanlık sistemiyle ilgili değil, Anayasa’nın ilk 4 maddesiyle ilgili hassasiyet­ler. Bu bakımdan CHP ve HDP ne düşünür bilemem ama biz de parlamenter demokra­tik sistemi savunuyoruz. Ama onlardan temel farkımız şu. Tür­kiye’nin sorunlarının çözüm yeri TBMM’dir. Her konu geti­rilebilir. Orada tartışılır ve bir karara varılır. Bizim söyledi­ğimiz budur. Burada bir şifre yoktur. “Siz Meclis’te ne oy vere­ceksiniz?” diye soruyorsunuz. Biz “Neye oy vereceğiz?” diyo­ruz. Ortada bir şey yok. AKP’nin getireceği her ne ise, demokra­tik midir? Hukuk’un üstünlüğüne ne ölçüde uymaktadır? Kuvvet­ler ayrılığını nasıl düzenlenmiş­tir? Fren-denge mekanizmaları var mıdır? Getirilen model­deki başkan veya cumhurbaş­kanının siyasi partisiyle ilişkisi nasıl düzenlenmektedir? Bunlara bakacağız.

        O halde baş­kanlığa ontolojik olarak karşı değilsi­niz. “Değerlendiririz, önümüze bir gelsin, belki de uygun olur” mu diyorsunuz?

        Son cümleniz hariç. “Önümüze bir gel­sin bir bakıp değerlen­direlim” diyoruz. Ama biz parlamenter sitemi savunuyoruz. Kafalar şurada karışıyor. Sanı­lıyor ki eğer 330 bulu­nursa mutlaka MHP sayesinde olacak. Gizli oylama olacak, herkes kapalı oy kullanacak. 1 Mart Tezkeresi’ni hatırla­yın. Gizli oylama yapıldı. Sayın Erdoğan’ın bütün çabala­rına rağmen AKP grubu 99 fire verdi. Yani şimdi de AKP gru­bunun ne yapacağını bilemez­siniz ki... CHP ve HDP içinden ‘Evet’ çıkmayacağının garantisi var mı? Bu oyun neden MHP’nin üstünden kuruluyor? Anlamakta zorlanıyoruz...

        CHP sizi “Hukuksuz bir durum varken bunu düzelt­mek yerine siz bu hukuksuz durumu meşrulaştırmak için çağrıda bulunuyorsunuz” diye eleştiriyor...

        CHP kusura bakmasın ama aklını kendine saklasın. CHP sözcüleri hadlerini aşan laflar ediyor. CHP aklını kendine sak­lasın. Mevcut anormal durumu normale çevirecek bir önerileri varsa, 120’den fazla milletvekil­leri var, getirsinler ortaya. Orta­daki anormal durumu düzeltmek için MHP’nin iyi niyetle başlattığı bir girişimin amacından ve anla­mından saptırılması Türk siyasi hayatının kronik bir rahatsızlığı­dır. Anlaşılamayan şey, MHP’nin siyasi meşruiyet anlayışıdır.

        MADEM İDAM GERİYE YÜRÜMEZDİ NEDEN GÜNDEME GETİRDİLER?’

        Devlet Bey “Eğer idam konusunda kararlıysanız, getirin biz onaylayacağız” dedi. Bunun üzerine, Başba­kan Binali Yıldırım da geriye dönük işlememesi ve sınırlı bir düzenleme olması kay­dıyla getirilebileceğini söyledi. İdam tartışmasının gündeme gelmesinin sebebi darbecile­rin yargılanması değil miydi?

        Bu konuyu gündeme getiren Cumhurbaşkanı ve Başbakan­dır. “Millet idam istiyor, gere­ğini yaparız” demişlerdir. Devlet Bahçeli, “Madem millet isti­yor, getir. Biz dünden hazırız” demiştir. Sayın Başbakan şimdi de “Bu geriye yürümez” diyor. Peki, bunu bilmiyor muydun? Niye çıkıp ucuz halk dalkavuk­luğu yaptın? Bu baştan belliydi.

        İdam düzenlemesi baş­kanlık paketinden ayrı getiril­sin diye talebiniz var mı?

        Anayasa değişikliği paketinin içine de koyabilirler, tek madde halinde de getirebilirler. Onla­rın bileceği iştir. Bizi bağlamaz çünkü Anayasa paketlerinde her madde ayrı ayrı oylanır.

        İdam gelirse Türkiye’nin AB üyelik süreci sonlanacak. MHP buna rağmen istiyor mu?

        Bunun AB ile ilişkilerimizde yaratacağı sorunlar, Türkiye’yi yöneten hükümetin işidir. Onlar düşünsün.

        1 MART TEZKERESİ GEÇSE MUSUL’DA MASADA OLURDUK’

        1 Mart Tezkeresi’nde siz ABD ile görüşme yürüten heyetin başındaydınız. Geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Erdoğan “Tezkerenin geçmemesi hataydı” dedi. Kimileri ise bunu­büyük bir zafer olarak hatırlıyor. Geri dönüp baktığınızda siz ne düşünüyorsunuz?

        1 Mart Tezkeresi Meclis’te reddedilmeyip Tür­kiye tankıyla, zırhlı birlikleriyle, uçak desteğiyle 30-35 km’lik bir alana girebilmiş olsaydı, bugünkü milli güvenlik tehditlerinin çok önemli bir kısmı karşımıza çıkmıyor olurdu. 13.5 sene geriye gide­lim. 30 bin kişiyle büyük bir güçle Irak’a girme­mize hayır diyenler, bugün Başika’daki 500-550 Türk askeriyle ‘Neden Musul Harekâtı’na katılamı­yoruz?’ diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Bu izaha muhtaçtır.

        Türkiye, Irak’ın işgaline katılsaydı bugün ne değişmiş olurdu?

        3 şey; PKK faktörü, Barzani'nin bağımsız Kürt devletinde son aşamaya gelmesi ve Türkmenler ‘in durumu. PKK, Kuzey Irak'ı, Türkiye'ye karşı ikinci bir saldırı üssü olarak kullanıyor. Sincar, Telafer, Musul, Kerkük, Tuzhurmatu'da dâhil bugün PKK varlığı var. Bu vahim bir tablodur. İkincisi; Barzani bağımsız Kürt devleti kurma yolunda son aşamaya gelmiştir. Barzani'nin bugün Irak’ta hak ilan ettiği alanlar 40 bin km’den 70 bin km'ye çıktı. Kerkük'ü bağımsız Kürt devletinin başkenti yapmak istiyor. Üçüncü vahim gelişme; Türkmenlerin durumu. 2002'den bu yana AKP hükümetinin iyi hesaplanmış bir Türkmen politikası yok. Türkiye'nin Türkmenlerle coğrafi bağı kopuyor. Araya Kürt bölgesi girdi. Türkmen coğrafyası parçalanıyor. Dahası, Irak'taki Türkmen'ler, Irak'ın yeni siyasi mimarisinden dışlandılar. 1930'da, Irak bağımsızlığını kazanırken, 3 asli unsuru vardır. Arap, Kürt, Türkmen... Oysa ABD işgali sonrası “İki asli unsur var” dendi. Daha vahimi IŞİD nedeniyle Şii ve Sünni Türkmenler arasına husumet ve kan girdi. Neden “Haşdi Şabi dediğimiz Şiiler Musul ve Telafer operasyonuna katılmasın” diyoruz? Çünkü katılırlarsa Sünni Türkmenlere eziyet edecekler. 1 Mart eğer kabul edilmiş olsaydı; biz 30 bin kişiyle oraya girmiştik. Barzani bağımsız Kürt devleti hayalini hayata geçirebilir miydi? O bölgede PKK kalabilir miydi? Türkmenler Irak’ın Saddam sonrası yeni siyasi himayesinde dışlanabilir miydi? Hayır. Eğer bunlara 'hayır' cevabı veriyorsanız, 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi büyük bir hata olmuştur.

        1 Mart tezkeresine karşı çıkanlar “ABD işgaline ortak olmayalım, Ortadoğu bataklığına bulaşmayalım” demekte haklı değiller miydi?

        Biz katılmasak Irak işgali olmayacak olsaydı, haklılardı. Ama biz katılmadık, Irak yine işgal edildi. Sadece Türkiye üzerinden Kuzeyden bir cephe açılmadı.

        Heyetin başındaki isim olarak, 1 Mart’taki sonuç sizi şaşırtmış mıydı? O günlerde neler yaşanmıştı?

        Başbakan'ın talebiyle, Dış İşleri Müsteşarı Uğur Beyle, genel kuruldaydık. Sayın Bülent Arınç oturumu yönetiyordu. Bu iş olmasın diye gerilla savaşı verdi. Sonuca çok şaşırdım. Türkiye'nin her bakımdan çıkarına olduğunu düşündüğümüz bir metindi.

        Bugün Türkiye Musul Operasyonuna katılmak istiyor. Fakat Irak, ve perde arkasında ABD ve İran, Türkiye'nin bu operasyona katılmasını istemiyor. Stratejik açıdan şu anda hükümetin yürüttüğü politikayı nasıl buluyorsunuz?

        Türkiye, hem Irak'ta hem Suriye'de siyasi denklemin dışındadır. Kimse kimseyi aldatmasın. Biz Musul Operasyonu’nun dışındayız. Eğer Irak merkezi hükümetiyle anlaşarak Başika’nın statüsünü yasal hale getirebilseydik, oradan 600 kişiyle değil, 3 bin kişi daha takviye yapıp giderdik. Cerablus Operasyonun‘da az sayıda İŞİD unsuru vardı. Kolayca geri çekildiler. Şimdi “El-Bab ve Rakka’ya gireceğiz” diyorlar. Böyle bir operasyona 20-25 bin kişilik birlik gerekir. Bugün sahada o durum var mı? Silahlı kuvvetlerinizle gidiyorsanız, piknik yapmaya gider gibi “Şuna haber verdik, gittik” diyemezsiniz Bunun bir çerçevesi olur. Irak hükümetini yok farz ettiler. “İbadi'nin siyasi tabanında yok” dediler. Tüm yumurtalarını Barzani'nin sepetine koydular. Bu yanlıştı. Barzani'yi Türkiye için 1 numaralı tehlike olarak görüyorum. Çünkü Barzani'nin amacı 4 parçalı büyük Kürdistan'ı kurmaktır. Bunun Irak kısmını ilan aşamasına geldiler. Suriye'de PKK'nın kolu PYD vasıtasıyla ciddi mesafe aldılar.

        Yani, PYD ile birlikte hareket ederek ortak Kürt devleti kurabilirler mi diyorsunuz?

        Hiç şüpheniz olmasın, amaçları o. Hayalleri Türkiye'de de bir bölgeyi koparabilmek. 4 parçada Kürdistan'ı kurabilmek. Hatırlayın, Barzani 2003'den sonra Kerkük'ün nüfus yapısını değiştirmek için nüfus daireleri ve tabu kayıtlarını imha etti. O zaman “Müdahale ederiz” dediğimizde Barzani 'Kerkük'e karışırsanız, cevabını Diyarbakır'da alırsınız' diyen bir adamdır. Türkiye için en büyük tehlikedir.

        Kuzey Irak Hükümeti ile Türkiye arasında işbirliği var. Buna rağmen Barzani’nin Türkiye için tehdit olduğunu mu söylüyorsunuz?

        Irak Anayasası'na aykırı olarak, Irak petrollerini Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara pazarlaması için anlaşmalar yaparsanız, Bağdat yönetimini yok farz ederseniz ne olur? Bugün Başika'da olan olur. Başika'ya 'Barzani'nin onayıyla girdik' diyoruz. Tek bir kâğıt parçası bile yok. Şimdi sana “Buyur çık” derler.

        DENİZ BÖLÜKBAŞI KİMDİR?

        *Kırşehirli. Efsanevi politikacı Osman Bölükbaşı’nın oğlu.

        *TED Ankara Koleji ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1973 yılında Dışişleri Bakanlığı’na girdi.

        *Elçi müsteşarı ve büyükelçi olarak çeşitli ülkelerde görev aldı, 57. hükümette Devlet Bahçeli’ye başdanışmanlık yaptı.

        *1 Mart Tezkeresi öncesi görüşmelerin diplomasi ayağına başkanlık etti. Kıbrıs sorununun çözümü için hazırlanan Annan Planı görüşmelerine katıldı.

        *2007’de MHP’ye katıldı ve Ankara milletvekili seçildi. 21 Mayıs 2011 tarihinde kaset iddiaları nedeniyle partideki görevinden istifa etti.

        *Şimdi Devlet Bahçeli’ye danışmanlık yapıyor.

        *Eşi Sema Hanım doktor.

        * 2 kızı var. Büyük kızı Hande, Birleşmiş Milletler’de çalışıyor. Küçük kızı Zeynep hukuk fakültesini bitirmiş, staj yapıyor.

        *Gemi maketi koleksiyonu var. “Daha önceki hayatımda bir gemide miço olarak çalışıyordum galiba” diyor!

        *Siyaset İskelesi, Dışişleri İskelesi, 1 Mart Tezkeresi ve Sonrası, Gönül Semaveri ve Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınası başta olmak üzere 6 kitabı var.

        Röportaj: Kübra Par- kubrapar@haberturk.com

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ