Danıştay'ın Ataköy sahili için verdiği karar açıklandı
Danıştay 14. Dairesi, Ataköy'de yer alan lüks konut ve rezidans projelerine ilişkin kararı açıkladı
İstanbul Ataköy sahilinde yer alan tüm konut projelerine İstanbul Valiliği Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü’nce 2004’te belirlenen kıyı kenar çizgisine göre inşaat izni verilmiş, yapılar bu karara göre inşa edilmişti. Ancak Ataköy 1. Kısım Koruma ve Güzelleştirme Derneği’nce kıyı kenar çizgisinin bilimsel yöntemlerle belirlenmediği gerekçesiyle 2010 yılında bir dava açıldı. Dava zamanında itiraz edilmediği gerekçesiyle reddedildi. Ancak Danıştay 14. Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozunca İstanbul 9. İdare Mahkemesi, bu kez bilirkişi raporuna uyarak kıyı kenar çizgisinin tespiti yapılırken mevcut yönetmelik ve yasaya uyulmadığını, kıyı kenar çizgisi işleminin hukuka aykırı olduğuna yönelik kararını 30.06.2017 tarihinde açıkladı. Danıştay ise bu karara yapılan itirazı da reddederek mahkemenin 30 Haziran’da verdiği kararı onadı. Bu durum, bir anda 2010’da verilen kararın ardından 7 yıl içinde Ataköy sahilinde yapılan lüks konut ve rezidans projelerinin durumunu belirsiz hale getirdi. Çünkü bu süre içinde sahilde yer alan projelerin hepsi bitirildi, sahilde yer alan evlerin bir çoğuna da sakinleri yerleşmiş durumda. Projelerin tamamı, Danıştay tarafından verilen karar sonrasında kıyı kenar kenar çizgisinin içinde kaldı.
‘TOPLANMA ALANI’
Habertürk Haber Merkezi'nin ulaştığı Ataköy 1. Kısım Koruma ve Güzelleştirme Derneği’nden Hakan Çubuklu kararı değerlendirdi:
“Biz kıyı kenar çizgisinin yapıların içinde kaldığını daha önceki yıllardan da biliyorduk. Ataköy Projesi’ne her zaman karşı çıktık. Çünkü burası sahil şeridiydi. Zemin, yer ve kıyı kenar çizgisi gibi özellikleriyle yoğun ve yüksek yapılaşmaya uygun değil. Yapılaşmanın olduğu alan, bizim çocukluğumuzda depremde toplanma alanıydı. Ancak maalesef değişik şekilde ihalelere çıkıldı, ruhsatlar verildi. Biz bu süreçte birçok dava açtık. 2010’da başlayan dava süreci 2017’de nihailendi, Danıştay tarafından onandı. Dolayısıyla burada bir kıyı kenar çizgisi ihlali söz konusu. Biz bu parsellerdeki yapılaşma ve betonlaşmanın bölgenin gerçek hürriyetinden yoksun kalmasına ve ekolojik sistemininin bozulmasına yol açacağını söylemiştik. Haklı çıktık. Ama bu süreç zarfında binalar yapıldı, betonlaşmanın önüne geçilemedi. Bu alan içerisinde kalan yapıların yıkılması gerekiyor. Ancak süreç uzayacaktır.”
‘DEPREME DAYANMAZ’
İstanbul Üniversitesi’nin mahkemeye verdiği raporu hazırlayan Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Ali Elmas, ‘‘Kıyı kenar çizgisi içinde zemin yumuşaktır. 6 şiddetinde bir depreme bile dayanamaz. Sağlam kaya 25-30 metre altta. Bu kadar derin kazık çakılmadı. Depreme karşı çok katlı yapılar bu zeminlerde mukavemet gösteremez’’ dedi.
GAZETE HABERTÜRK YAZARI FATİH ALTAYLI: BU ADALET Mİ ŞİMDİ!
EN güzel cümlelerden biridir, “Geç gelen adalet, adalet değildir” cümlesi.
Geç gelen adalet, adalet olmadığı gibi, genelde adaletsizliğin ta kendisidir.
Bu bazen Ergenekon, Balyoz gibi kişilerin hayatını karartan “siyasi” davalardır, bazen de az sonra yazacağım gibi toplumların yaşamlarını karartır, kimilerine de ağır maddi zararlar verir.
Konumuz Ataköy. Daha doğrusu Ataköy sahilini bir utanç duvarı gibi ören devasa beton yapılaşmalar.
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, 2004 yılında Ataköy sahilindeki “kıyı çizgisi”ni belirler.
Önemlidir, çünkü bu çizgi ile deniz arasında kalan alanda yapılaşma mümkün değildir. İnşaat sınırıdır bu çizgi.
Çizgi belirlenince yatırımcılar bu bölgede inşaat ruhsatı için başvurmaya başlarlar.
Belediyeler de bu çizgiye göre karar verdikleri için ruhsatları verirler.
Gerçi ruhsatlardaki yapılaşma oranı da sorunludur, ama o bambaşka bir mevzu.
2010 yılında inşaatlar başlayınca Ataköy sakinleri durumun vahametini fark ederler ve kurdukları bir dernek marifetiyle mahkemeye başvurarak “kıyı çizgisinin bilimsel yöntemlerle belirlenmediğini ve yeniden belirlenmesi gerektiğini” iddia ederler.
Yerel mahkeme “itirazın süresi içinde yapılmadığı” gerekçesiyle başvuruyu reddeder.
Ataköy sakinleri bu kararı Danıştay’a götürür ve Danıştay, yerel mahkemenin kararını bozarak yargılama yapılmasına karar verir.
Mahkeme bir bilirkişi oluşturarak kıyı çizgisinin yeniden belirlenmesini ister.
Ve mahkeme şimdi sonuçlanır.
Kıyı çizgisi gerçekten hatalıdır ve yapılan inşaatlar kıyı çizgisinin içinde kalmaktadır.
Yani “yıkılması gerekmektedir”.
Onlarca inşaat bitmiş ya da bitmek üzere, pek çoğu satılmış, bazıları otel bazıları konut olmuş, içinde oturanlar bile var.
Niye?
Çünkü adalet 7 yıl sonra karar verdi.
Şimdi bu binaları yıkacaklar mı?
Zannetmiyorum.
Yıksalar, buraya yatırım yapan firmaların zararı milyarlar tutar.
Yıkmasalar, koskoca bir semt katledilmiş, binlerce Ataköy sakininin hakkı gasp edilmiş.
Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir durum anlayacağınız.
Geç olsun güç olmasın derler ya bazen, adalet söz konusu olunca geç olması güç olmasına neden oluyor.