12 Eylül'ü asıl onlardan dinleyin!
Darbenin en kirli yüzüne, insanlık dışı uygulamalara, işkencelere onlar maruz kaldı
Habertürk'te Türkiye'nin Nabzı programında 12 Eylül'ün en karanlık yüzüne ışık tutuldu. İşkenceye uğrayan, yıllarca cezaevlerinde kalan ve bizim bugün yakından tanıdığımız isimler, yaşadıklarını, tanıklıklarını anlattı.
"MUTLAKA HESABI SORULMALI"
Yılma Durak
Yazar
12 Eylül'ün iki temeli var. Birincisi hiyerarşi içinde yani askeri hiyerarşi içinde ihtilal yapılmıştır. İkincisi de tarafsızlık vasfı... Ben işkenceden hastanelerde yatmışım. Hangi devlet anlayışı ülkücüleri yanında görsün ve onlara işkence yapsın? Türkiye 12 Eylül'den önce kaosa girmiştir. Ama diktatörlükler daima kaosa tercih edilmiştir. 12 Eylül bu kaosa karşı yapılmıştır. Ama 12 Eylül'den sonra bütün problemler daha derinleşmiştir.
Ben Mamak'ta kaldım. Mamak'ta kalanlar iyi bilir ki, bize de devrimcilere de aynı işkence yapıldı. Bir arkadaşımız öldürüldü. Mamak'ta ben 4.5 yıl tecritte kaldım.
Dünyada bütün darbeler bir memleketi en az elli yıl geriye götüren yanlışlardır. 12 Eylül'ü yapanlara hesabı mutlaka sorulmalıdır.
"YAN ODAMDAKİ BAYANA GÜNLERCE TECAVÜZ ETTİLER"
Celalettin Can
78'liler Vakfı Başkanı
19 yıl 5 ay yattım. 10-12 cezaevi dolaştım. Darbe geldiğinde ben Malatya'daydım. Gürkaynak köyünde bir grup arkadaşımla gözaltına alındım. Gözaltına alındığım andan itibaren çok ağır işkence gördüm. Köy meydanında bana işkence yapıldı. Kendi değerlerime hakaret etmem istendi. Bu işkence sadece bana da değildi. Sonra beni bir jipe koydular. Bazen jipe bağlayıp sürüklüyorlardı. Arabanın içinde askerler dövüyordu. Jandarma karakoluna geldiğimde yarı ölü gibiydim. Karakolda da işkence devam etti. Daha sonra Malatya Merkez Komutanlığı'na götürüldüm. Bodruma indirildik. Havacı bir generaldi... Baştan aşağı beni zincire vurdular, 'Ciğerlerini sökeceğiz' dediler. Sonra sorguya götürdüler. Askıya aldılar. Vücüdumun değişik organlarına elektrik verdiler, kırbaçladılar. Kimlerle berabersin, arkadaşların kim, silahın var mı, para nerede diye soruyorlardı. Ellerinde bir delil yoktu. Dev Genç yöneticisiydim. Askı yetmeyince ağırlık bağladılar. Zayıf düşmüş insanları karşımıza getirip ifade verdirmeye çalışıyorlardı. 72 gün işkence sürdü. Bu işkence sırasında sürekli gözaltına alınan insanlar vardı. Onlara yapılanları ben duyuyordum. En çok etkilendiğim olay askıdaydım.. Bir bayanı getirdiler içeri onu soymaya başladılar. Soydukça ne güzel kadınmış gibi laf attılar. Sonra beni yan odaya aldılar. 10-12 gün subaylar o kadına tecavüz etti. Sonra o bayanı bıraktılar. Ben bunları hep duyuyordum. Sonra 'Aa komünistlerde namus da varmış bakireymiş' gibi laflar da ettiler. Hemşire idi. 'Nasıl olsa dikersin' diyorlardı. İsmini söylemek istemiyorum.
12 Eylül'ü yargılamak yetmez. 12 Eylül'ün kurumları ve yasaları da tasfiye edilmeli.
"KENDİSİNE KARŞI OLAN HERKESİ YOK ETMEK İSTEDİLER"
Selahattin Şenliler
BBP Genel Başkan Yardımcısı
Ben yaşadıklarımı yazdım. Dışarıya gizlice çıkardığımız fotoğraflar, el yazısı günlüklerim var. Önümüzdeki günlerde yayımlayacağım. Ne tip işkencelere maruz kaldığımızı paylaşacağız. Askeri ihtilallerin bir mantığı vardır. Hiçbir zaman yandaş-karşıt ayrımı yapmaz. İster ülkücü, ister devrimci olsun kendisine karşı çıkabilecek her kim varsa onu yok etmek ister. Türk devlet geleneğinde bir anlayış vardır. Bizim devlet anlayışımız insanı yaşat ki devlet yaşasındır. Elbette ki hem sağdan hem soldan işkence yapıldı. 'Bir sağdan bir soldan astık' diyordu Kenan Evren. 4.5 yıl cezaevinde kaldım. En kaba işkencelere maruz kaldım. Uzuvlarımıza elektrik verilerek uydurma ifadelere imza attırmak istediler. 20-25 yaşındaki gencecik hanımları getirdiler. Bir arkadaşımızın 70 yaşındaki amcası falakaya yatırıldı. O aksakallı adam... 'Yapmadıysanız sakın imzalama' diyen babaları duyduk. İşkence sadece devrimci olduğu, ülkücü olduğu için yapılmadı. Kendisine karşı durabilecek herkese yapıldı. Ülkücü ve devrimci diye tabir edilen insanların ortak paydasının ülke olduğunu görüyoruz. Ortak payda bu ülkenin geleceğiydi. Mamak'ta aynı koğuşlarda yatıyorduk. Necdet Adalı'ya şunu sordum: Biz dışarıda niye kavga ediyoruz, ortak meselemiz olduğu halde? Hatta ihtilalden önce ortak deklarasyon yayınlamak istedik. Sağ sol diye kampa bölünmüştü ülke. Her geçen gün dozunu artıran olaylar... Bu bir Amerikan projesiydi. Türkiye'de bir ihtilal olması lazımdı. Kenan Evren'in devlet başkanı olarak ilk imzası Yunanistan'ın NATO'ya dönmesini sağlayan imzaydı. Ülkenin gençleri birbirine düşürülmüştür darbe ortamı hazırlansın diye.
"AYNAYA BAKINCA KENDİMİ TANIYAMADIM"
Münire Karakuş
78'liler Vakfı Üyesi
12 Eylül öncesi İstanbul'da örgütlü faaliyet içindeydim. Devlete karşı belli tepkilerim vardı. Bu koşullar altında aranır duruma düştüm. İzmit'e ailemin yanına gittim 81'de. Orada daha küçük bir çevre, barınma imkanı daha az. Bir gün otobüs durağında polisler geldi. Gözaltına aldılar. Daha önce işkence altında ifade veren insanlar olmuş. Birçok suçlama ile karşılaşabiliyorduk. O dönemin doğal işleyişi öyleydi. Benden önce birçok insan alınmış, işkence altında ifadeler verdirilmiş. 'Yakaladık' diye çok mutlu oluyorlardı. Ben 82 Kasımında yakalandım . 21 yaşındaydım. İzmit emniyetine götürüldüm. Sonra hemen gözümü bağladılar. Bir odaya aldılar. O odadan 8 gün sonra çıktığımda ayaklarım parçalanmış, yüzüm gözüm tanınmaz halde... Bunları anlatmak çok kolay değil. Hatırlamak da istemiyorum. Fakat anlatmak da lazım. Yeni kuşak bunları bilmiyor. 12 Eylül'ün farklı şekillerini yaşıyor belki ama gençlik bunları öğrensin diye anlatma ihtiyacı hissediyorum. 8 gün sonra iki polis eşliğinde lavaboya götürüldüm. Gözbağımı açtığımda aynada kendimi tanıyamadım. Böyle devam etti. gözaltı süresi 90 gündü. Birçok işkencelere de tanık oldum. Korkunç bir duyguydu.
Kenan Evren'in yargılanmasını elbette isterim, simgesel bir durum. Kenan Evren'i, Tahsin Şahinkaya'yı yargılamak sorunu çözmüyor. Biz hala 12 Eylül'ü yaşıyoruz.
"DİYARBAKIR CEHENNEMİ..."
Abdürrahim Semavi
Mazlum - Der Siyaset Danışmanı
Diyarbakır bir başka cehennem. Henüz dile getirilmemiş bir cehennem. İnsanlarıın hatırlamaya bile cesaret edememediği cehennem. O cezaevinin bize öğrettiği bir şey var. Benliklerimiz orada kaldı. Dışarıda onurlarımız kaldı. Orada yaşanan vahşet Diyarbakır Cezaevi'nde başlamadı. 90-95 gün gözaltılar var. Ben 96 gün gözaltında kaldım. Resmi gözaltı süresi 90 gün. Ama 6 gün gözaltımı geç yazmışlar. Mardin'de, Diyarbakır'da onlarca insan katledildi. Gözaltına alıp katlettiler. Foseptik çukurlarından tutun, dışkı yedirtmeye, joplar, kardeşi kardeşin üstüne idrarını ettirmeye kadar... Burada söylenmeyecek o kadar çok vahşetler yaşandı ki...
Bayanlara yapılan işkencelerin değişik örneklerine şahit oldum. Bir arkadaşımızın iki eşini getirmişlerdi, bütün tutsakların önünde her türlü insanlık dışı muameleyi yaptılar. O iki kadının şu anda 17-18 çocuğu var. Eşleri faili meçhul gitti ama kendileri hayatta. Ama o kadınlar dile getirmez. Nasıl dile getireceksin? Milyonların karşısında neyi anlatalım? Cop kullandılar, yüzlerce insana... Erkeğe de tecavüz ettiler. Zalimin mazluma yapmak istediğinin istisnası olmaz.
AK Parti birçok şeyi değiştirmek istediğini söylüyor. Ama bu karanlık günleri deşifre etmeli.
Diyarbakır cezaevinde hafif sallanabileceğim kadar bir hücre vardı. Ayakta kalabileceğim kadar... O hücrelerde 22 kişi ayakta istiflendi. Bazı hücrelerde 40 kişinin kaldığı söyleniyor. O hücrenin altındaki foseptik çukurunda insan pisliği içinde yatırılan insanlar vardı. Bir farenin yarısı yedirildi bana. Gülerek ayakta kalabiliyorduk. Gülmediğin sürece zalim kahkaha atar. Onların direncini kıracak tek şey gülebilmektir. Farenin diğer kısmını yiyen arkadaşımla hâlâ yumuşak tarafını ben yedim diye şakalaşırız. Ağzımda diş kalmadı. Binlerce insan benden çok daha feci şeyler gördü.
Jo diye bir köpeğ vardı bir yüzbaşının. Ona tekmil vermediğimiz sürece saldırırdı. Öyle eğitilmişti. Yüzbaşı Sait Oktay Yıldırım 'O benim, ben oyum. Ben gelmediğim zaman ona tekmil verirsiniz' derdi.
"İŞKENCENİN İNSANLIK SUÇU OLDUĞU BİLİNCİNE VARDIYSAK..."
Nevzat Çelik
Şair
12 Eylül sola karşı yapılmış bir darbedir. Bir sürü kesimi de ezip geçmiştir ama sola karşı yapılmıştır. Tabii ki Amerikan projesidir.
Bütün solcular neredeyse cezaevine alınmıştır. Askerin içinde ne kadar solcu, demokrat varsa tutuklanmıştır ya da görevden çektirilmiştir. Sola ait ne askerin ne bürokrasinin içinde hiçbir şey bırakılmamıştır.
İçeriye alınanlara sağ sol demeden işkence yapılmıştır. Kime daha çok yapıldığını saptamak istemem. Ama solcuların önemli bölümü direnmiştir. Hazırolda durmamıştır. Diyarbakır'da, Mamak'ta bu yaptırımlara uymak zorunda kalan insanlar olmuştur. Direnmenin de altını çizmek gerekir. O yaptırıma, işkenceye karşı direnmek... Sizi şubeye alırlar, işkenceye sokarlar teksinizdir. Siz hayır derseniz o size evet dedirtemez. Evet dedikçe işkence çoğalır. Sürekli sizi kişiliğinizden arındırmak için her türlü yaptırımı yapmaya kalkarlar. Bunun sonu yoktur. Zulmün sonu yoktur kendinizi bırakırsanız. Bunu yapmak zorunda kalanlara bir şey söylemiyorum. İşkencenin kendisine karşı durmak benim söylediğim.
Cezaevi deyince rap rap yürüyen tutuklular akla geliyor. Ama bunlara uymayanlar da vardı. Direnme ahlakını geliştirememiş olsaydık o şiirleri yazamazdık.
'İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' Davutpaşa'dan başlayarak Metris cezaevlerinde devam eden slogandır. İnsanlık onuru işkenceyi her zaman yenmiştir. Ülkücüler şaşkındı zaten. 12 Eylül'ün öncesinde de sonrasında da... 'Biz zaten devletten yanaydık bize neden ellediniz' dediler. Gerçekten işkencenin bir insanlık suçu olduğu bilincine vardıysak bunu bir kazanç olarak görürüz.
Diğer arkadaşların gördüğü işkenceleri ben de gördüm. İstanbul cezaevlerinde yattım. Direniş geleneği olduğu için sürekli işkence gördük. Çünkü biz sürekli hayır dedik. Bunun için her gün operasyon yedik. İster askeri ister sivil görünümlü iktidarlar olsun gücü elinize aldığınız zaman işkencenin değişik boyutlarını sürdürürsünüz.
12 Eylül'de sorumlulukları olan da yargılanmalı. Hem askeri hem sivil bürokraside bulunanlar...