Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika "Zindandan Mehmet'e Mektup" şiirini okudu | Son dakika haberleri

        Başbakan Erdoğan Necip Fazıl'ın bıraktığı en büyük eserin "özgüven" olduğunu belirterek, "Bu ülkenin sahibi hiç endişe etmeyin millettir" dedi.

        Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Birlik Vakfı tarafından düzenlenen, "Büyük Doğu Düşüncesi ve Necip Fazıl Kısakürek'in Eserlerinde 'İdeal Türk Gençliğinin Nitelikleri" konulu makale yarışmasının ödül töreninde, Birlik Vakfı Ankara Şubesi ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği yetkililerine düzenledikleri anlamlı program için teşekkür etti.

        Etkinlik vesilesiyle "Çöle İnen Nur" kitabını yeniden "enfes" şekilde neşrettikleri için Vakıf ve TOBB yöneticilerini, makale yarışmasına katılan gençleri ve birinci olan Mirza Şamil'i kutlayan Erdoğan, "Mirza Şamil evladımıza özelikle kalbimin derinliklerinden gelen ifadeyle teşekkür ediyorum, gözlerinden defaatle öpüyorum. Mirza'yı dinlerken şunu gördüm, artık gözümüz açık gitmeyecek inşallah. Üstadı çok iyi anladığını gördüm, üstadın dilini çok iyi yakaladığını, mefkuremizi ifade edebilecek bir çapta, kalitede gördüm ve inanıyorum ki Mirza Şamiller olduğu müddetçe bizim geleceğimizi kimse karartamayacaktır" diye konuştu.

        Yarışmada birinci olan Şamil'İn ailesine ve hocalarına da teşekkür eden Erdoğan, buluşma vesilesiyle Necip Fazil Kısakürek'i de bir kez daha rahmetle andığını, Allah'ın onu cennetiyle taltif etmesi için dua ettiğini söyledi.

        Başbakan Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek'i izah ve tarif etmenin, hakkında konuşmanın çok çetin bir mesele olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

        "Eserlerini okuduğum, eserlerinden ziyadesiyle müstefid olduğum, daha da ötesi kendisini tanımak ve kendisiyle yol arkadaşlığı diyemeceğim ama izinde yürüme fırsatını yakaladığım Necip Fazıl'ı izah etmek, onun hakkında konuşma, onu tarif etmek bizler için gerçekten çetin bir mesele. Sene 1975, Üstad'a Milli Türk Talebe Birliği bir jübile yapacak. İşte biz o zaman cılız, Mirza kadar olmasa bile, işte biraz daha ondan şöyle böyle boyu bosu yerinde bir genç. Takdimi yapacak, şiirlerinden şöyle bir demet sunacak gençler aranıyor. İki arkadaş seçildik ve diğer arkadaşım çok uzun bir methiye sunmuştu, 4 A4 sayfası, ben de kısa bir ifadeyle 'bizi 4 kıta, 7 iklim hakim kılan ruhun mimarı' diye Üstadı takdim etmiştim. Zaten daha fazla dinlemedi, ondan sonra 'beni bu genç takdim etsin' dedi. Şiirlere geldik, şiirlerde de Zindandan Mehmet'e Mektubu fakire emretti, onu da biz okuduk. Muhteşem bir geceydi, unutulmaz bir geceydi. O zaman gecelerimizin heyecanı, coşkusu çok çok farklıydı. Milli Türk Talebi Birliği'nin konferans salonu veyahut da şu anda Lütfi Kırdar diye bildiğimiz yer o zaman İstanbul'un tek kapalı spor salonuydu oralar bizim toplantı merkezlerimizdi, gerçekten tıklım tıklım oraları doldururcasına gecelerimizi yapardık ve geleceğe yönelik bütün heyecanımızı, aşkımızı oralarda tazelerdik."

        "Necip Fazıl'ı bir tek cümleyle bir tek sıfatla takdim etmek asla mümkün değil"

        Necip Fazıl'ı bir tek cümleyle bir tek sıfatla takdim etmenin aslında mümkün olmadığını ancak Kısakürek'in bir başka tevazu gösterdiğini anlatan Erdoğan, "Halbuki üstadı anlatanlar mütevazı olmadığını, tam aksine hep gururlu, kibirli olduğunu söylerler ama orada da tam aksine 4 A4 safyası okunmaya başlanınca 3. sayfada kestirdi, çok da manidar bir ifadeyle kestirdi, onunla kesip attı. Sıra bize geldi biz de bir cümleyle üstad işi bize yıktı" dedi.

        Başbakan Erdoğan, Necip Fazıl'ı sadece eserleriyle hayatıyla tahlil edebilmenin de mümkün olmadığına dikkati çekerek, Kısakürek'in, muarrızlarının, muhaliflerinin dahi okuduğu, izlediği, hakkında söz söylediği tarihteki çok müstesna şahıslardan biri olduğunu söyledi.

        "Bir şairdi, bir muharrirdi, mütefekkirdi, sanatçıydı, kimi zaman sanık, kimi zaman mahkumdu, kimi zaman sevginin, kimi zaman öfkenin merkezindeydi" diyen Başbakan Erdoğan, Kısakürek'in "Çerçeve" adlı eserinde şahsına yapılan tüm yakıştırmaları, tüm sıfatları tek tek alt alta dizerek, kendini "bana göre ben, tek müdafaa kelimesi olmayan ve şahsına her ne kadar süfliyet çamuru atılıyorsa hepsini gayesinin ulviyetinden bilen basit ve alelade adamcağız" diye tarif ettiğini anlattı.

        "Necip Fazıl Kısakürek, kendi tarifiyle bir adam hem de adam gibi bir adamdı" ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

        "Hiç sarsılmayan bir çizgisi, değişmeye istikameti vardı, uğruna hayatını vakfettiği bir davası, o dava uğruna canından, serinden, hürriyetinden geçtiği ulvi bir gayesi vardı. Üsdat Necip Fazıl'ın bir yönüne özellikle vurgu yapmak arzusundayım, bütün hayatını yazı yazarak geçirdi ve geride de çok sayıda eser bıraktı. Çok sayıda şiiri, hikayesi, makalesi, tiyatro eserleri, güncel yazıları var, bütün hayatını adeta ders vermekle konferanslarla geçirdi. Çok sayıda tavsiyesi, öğütü, ibretlik kitapları var ama Necip Fazıl Kısakürek bize özellikle de her devrin genç nesillerine o eserlerinden çok daha değerli bir eser bıraktı. Necip Fazıl'ın duruşu, tavrı, edası, özgüveni, davasına olan sadakati, davası uğruna kendi deyimiyle kalemine mürekkep yerine ciğerinden kan çekerek ortaya koyduğu çilesi, kendi başına en büyük eserdi. Herkesin sustuğu, susturulduğu bir ortamda Fazıl, cesaretle konuşuyordu. Herkesin kalemini sattığı ya da kiraladığı bir ortamda, bu dönemde de var ya, Necip Fazıl kalemini titretmiyordu. Herkesin kaçtığı davada Necip Fazıl 'ben varım' diyerek ortaya çıkıyor, 'benim olmadığım yerde Türkiye yoktur' diyebiliyor, elini, kolunu, gövdesini hatta canını ortaya koyabiliyordu.

        Herkesin korkutulduğu, sindirildiği, herkesin başını öne eğdiği bir dönemde Üstad Necip Fazıl, davasından aldığı güçle dimdik duruyor, ulaşabildiği herkesi de gururla ayağa kalkmaya çağırıyordu. Necip Fazıl, en zor zamanlarda, Anadolu'nun saf çocuğu Sakarya'ya, yani Anadolu'ya, Trakya'ya, Türkiye'ye hatta tüm Doğu'ya 'yüzüstü çok süründün ağaya kalk' diye haykırabiliyordu. Nefsini kendi deyimiyle Allah diyen çobanın ayak tozundan bile aşağıda görüyordu ama Allah'ın, onun peygamberinin ve dininin düşmanları karşısında başı dik, onurlu, şerefli olmayı, hatta kibirli olmayı bir sadaka olarak ruhunda yaşıyor ve yaşatıyordu. Necip Fazıl, işte bunun için önemlidir. Necip Fazıl, davasının haklılığına inanan, inandığı uğruna canını ortaya koyan, inancı uğruna özgüven içinde olan, bunu yaşayan ve öğreten bir rehberdi. İlahi mesaj neydi; 'İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz.' Necip Fazıl'ın tüm hayatı işte bu düsturun, ayeti kerimenin ruhundan ve pratiğinden ibaretti. Ben iddia ediyorum ki Üsdat Necip Fazıl, bütün hayatı boyunca bütün eserlerinde, konferanslarında muhataplarına 'İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz' düsturunu aşılamanın mücadelesini verdi. Fazıl'ın derdi, çilesi buydu, ruhunda fırtınalar estiren, zihnine afakanlar bastıran davası ve gayesi buydu."

        "Millete kendi dilini hatırlattı"

        Millete kendi öz dili unutturulmak istenirken Necip Fazıl'ın, Yunus Emre, Mehmet Akif, Fuzuli ve Nedim dediğini ve millete kendi dilini hatırlattığını ifade eden Erdoğan, millete kendi medeniyeti unutturulmak istenirken üstadın adeta kollarını açtığını ve "durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" dediğini anlattı.

        Erdoğan, çok sık hatırlattığı Necip Fazıl'a ait Sakarya Türküsü'ndeki "Öz yurdunda garipsin, vatanında parya" dizesini okuyarak, şöyle konuştu:

        "Necip Fazıl'ı tanımış, onunla tanışmış, onunla yol arkadaşlığı etmiş burada birçok büyüklerim var, kardeşlerim var. Bizler mısradan şunu anlıyoruz: Burası senin öz yurdundur. Burası senin öz vatanındır. Sen öz yurdunda garip olamazsın, sen öz vatanında parya olamazsın. Sen kendi toprağında, kendi milletinle birlikte hayır yüzüstü sürünemezsin. İşte bunu söyledikten sonra üstat o meşhur talimatını veriyor. Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz, sen kıvrıl ben gideyim, son peygamber kılavuz. Yol onun, varlık onun gerisi hep angarya. Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya..."

        "Necip Fazıl'ın bize bıraktığı en büyük eser, unutmayın işte bu özgüvendir" diyen Erdoğan, "Bu ülkenin sahibi hiç endişe etmeyin millettir. Bu milletin ta kendisi sizsiniz. Dikkat edin şu kesim bu kesim değil, şucular bucular değil, elitler değil, sermaye değil, kalemini kiralayanlar satanlar, her rüzgarda eğilen mütefekkirler değil, kalemini güce kiralayan muharirler, emirle manşet dizen uşaklar değil. Bu ülkenin sahibi 76 milyonun tamamıdır" ifadesini kullandı.

        "Biz hiçbir yere gitmiyoruz"

        Erdoğan, "çok tipik bir zihniyete özellikle değinmek istediğini" vurgulayarak, şöyle devam etti:

        "Bu ülkenin çocukları, bu milletin evlatları, bu vatanın kız çocukları üniversitelerde başörtüsüyle okuma mücadelesi verirken çarpık bir zihniyetin temsilcisi çıktı 'Gitsinler Suudi Arabistan'da okusunlar' dedi. Bu ülkenin nice evladı, başörtülü oldukları için, imam hatipli oldukları için meslek liseli oldukları için katsayı engeline takıldıkları için gittiler gurbette ilim mücadelesi verdiler. Daha birkaç gün önce bir gazetenin yazarı çıkmış Çamlıca'ya yapılması düşünülen camiden dolayı içindeki öfkeyi kusmus. Bize 'git çölde yaşa' diyor. Bunu bize diyor. Çöl nedir biliyor musun? Çöl, sadece coğrafi bir terim değildir, çöl sadece suyu olmayan, yeşili olmayan kurak toprak değildir. Çöl vicdanı olmayan bir ruhtur. Çöl, terazisi şaşmış zihindir. Her gün yağmur yağsa her tarafı şelale olsa her yeri yemyeşil de olsa işte gaiplerden inen o mübarek nurla aydınlanmayan her kalp çöldür. Bize çölü gösterenler, kendi kalplerine kendi yüreklerine, kendi ruhlarına baksınlar çölü işte orada görecekler. Hayır, biz hiçbir yere gitmiyoruz. Burası bizim yurdumuz, burası bizim toprağımız, burası bizim 76 milyon bir olarak, beraber olarak diri olarak hep birlikte Türkiye olarak yaşadığımız topraklardır."

        "Bu topraklar üzeride garip olmaya, parya olmaya da hiç niyetimiz yok"

        "Bizim ana vatanımızdan başka gideceğimiz hiçbir yer yok" diyen Erdoğan, onun için gece gündüz demeden çalıştıkları ve çalışacaklarını, 780 bin kilometrekarenin her tarafını demir ağlarla ördüklerini ve öreceklerini, havalimanları yaptıklarını ve yapacaklarını, bütün dört bir kesimini çevrecilik anlayışıyla yemyeşil yaptıklarını, tüm eğitim kurumlarıyla her tarafa ulaştıklarını, 81 vilayatin tamanında üniversiteler kurduklarını, okullar açtıklarını, sağlık kurumlarıyla her yere ulaştıklarını ve ulaşmaya devam edeceklerini kaydetti.

        Erdoğan, "şehit dedelerinin kabirlerini terk etmeye hiç ama hiç niyetlerinin olmadığına" dikkati çekerek, şunları söyledi:

        "Çanakkale'de her gün biz varız. Sarıkamış'ta her gün biz varız. Ama bu yazıları yazanların oralarla hiç mi hiç alakası yok. Üstelik bu topraklar üzerinde garip olmaya, parya olmaya da hiç niyetimiz yok. O günler geride kalmıştır. Türkiye sesi çok çıkanın, vuranın, kıranın, yakıp yıkanın, millete kibirle tepeden bakanların, milleti korkutanların değil, bizatihi milletin egemen olduğu bir ülkedir. Önce Allah, sonra millet iradesinin dışında bize egemenlik taslayacak hiçbir güç yoktur ve inşallah olmayacaktır. Başı açık olanla başı inancından dolayı örtülü olan bu ülkede kardeşçe yaşayacak ve her imkandan eşit derecede istifade edecektir. Her inanç, ay yıldızlı bayrağımızın altında bu milletin teminatı altında kendisine bu topraklarda özgürce varlık imkanı bulacaktır. Her etnik köken, her din, her mezhep, her değer bu topraklar üzerinde kendisini ifade etme imkanı bulacaktır. Birilerinin gelip bizi kompartımanlara, sınıflara ayırmalarına, kamplara bölmelerine göz yummayacağız. Biz üstat Necip Fazıl'ın ömrü boyunca ve bizzat ömrüyle anlattığı gibi önce kendimize sonra birbirimize güvenecek, 76 milyon hep birlikte büyük doğuyu inşallah inşa edeceğiz."

        "Işık doğudan yükselir"

        Salondaki gençlere de seslenen Erdoğan, "Unutmayın ışık doğudan yükselir" dedi.

        Gençlerin büyük bir tarihin, medeniyetin ve ecdadın mirasçıları olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

        "Sizin başınız asla öne eğik olmayacak. Çünkü bizim rüku ve secdeden başka alnımız asla öne eğik olmadı ve yere değmedi. Siz korkmayacaksınız, siz çekinmeyeceksiniz, siz tereddüt etmeyeceksiniz, siz inançlarınızdan, değerlerinizden dolayı utanmayacak, sıkılmayacak asla geride durmayacaksınız. Birilerinin sesi çok çıkıyor diye, birileri arsız diye, birileri barbarca yakıp yıkıyor diye kısıp geri adım atmayacaksınız. Üstadın dediği gibi 'fikrin öfkesine gem vuracak, fikirsiz öfkeden uzak duracaksınız.' Şiddet, silah, molotof, taş, şu, bu bunlar şu karşımda gördüğüm gençliğin tarzı asla değildir ve olmayacaktır. Siz her biriniz birer Necip Fazıl olacaksınız. Fikrinizle birikiminizle tavrınızla edanızla Hakk'a sadakatinizle hak uğruna, dava uğruna sabrınızla sebatınızla birer Necip Fazıl olacaksınız. İşte o zaman üstat Necip Fazıl'ın vasiyetini de yerine getirmiş olacaksınız."

        "Zindandan Mehmet'e Mektup" şiirini okudu

        Salondaki manzarayı görünce bir kez daha Necip Fazıl Kısakürek'in ne büyük bir aksiyon insanı ve mütefekkir olduğunu anladığını belirten Başbakan Erdoğan, Kısakürek'e rahmet dileğinde bulundu.

        Salona gelirken bir genç kızın önünü kestiğini anlatan Erdoğan, kızın kendisinden konuşmasının sonunda Necip Fazıl Kısakürek'in bir şiirini okumasını istediğini aktardı. Genç kızın bu nezaket dolu isteğini yerine getirmek istediğini belirten Başbakan Erdoğan, "Zindandan Mehmet'e Mektup" şiirini okudu.

        Şiirin ardından salondakiler Erdoğan'ı ayakta alkışladı.

        AA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ