Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan liderlere Kudüs telefonu
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD'nin Kudüs kararı ile ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün bir çağrı mektubu yayımlayacağını söyledi. Kalın, "İslam İşbirliği Teşkilatı 13 Aralık Çarşamba günü İstanbul'da toplanacak" dedi
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde basın toplantısında konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı ile Kudüs konusunda İslam İşbirliği Teşkilatı'nın olağanüstü zirveye davet edildiğini ve 13 Aralık Çarşamba günü toplantının gerçekleşeceğini açıklayan Kalın, "Kudüs bizim onurumuzdur, bizim kırmızı çizgimizdir" dedi. Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, bugün bir çağrı mektubu yayımlayacağını söyledi.
İsrail'den Türkiye'ye yönelik açıklamalarla ilgili olarak da Kalın, "İsrail Milli Eğitim Bakanı'nın ifadesi de son derece manidar. Filistin topraklarını işgal etmiş bir devletin bakanı bunu söylüyor. Bunun akılla, izanla, vicdanla ilgisi olmadığı da ortadadır" diye konuştu.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunarak, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN YUNANİSTAN ZİYARETİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Yunanistan'a devlet ziyareti gerçekleştireceğini anımsatan Kalın, ziyaretin, 65 yıl sonra cumhurbaşkanlığı düzeyindeki ilk seyahat olması açısından tarihi önem arzettiğini söyledi.
Erdoğan'ın, Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos'un davetine icabetle önce Atina'ya, sonra da Gümülcine'ye ziyaret gerçekleştireceğini dile getiren Kalın, ekonomik konular, enerji, güvenlik, ulaştırma, turizm, kültür gibi başlıklar altında ikili ilişkilerin etraflıca ele alınacağını bildirdi.
Kalın, Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı Pavlopoulos ve sonrasında da Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ile birer görüşme gerçekleştireceğini bildirerek, "Özellikle Yunanistan'la çok derin kökleri olan tarihi ilişkilerimiz var her düzeyde, insani, kültürel, siyasi, ekonomik alanlarda. Bu ziyaretin de bu ilişkilerin daha da geliştirilmesine ve derinleştirilmesine vesile olmasını arzu ediyoruz." diye konuştu.
Türkiye ve Yunanistan'ın özellikle Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki göç anlaşması sonrasında da göç meselesini çözme noktasında en büyük sorumluluğu üstlenmiş iki ülke olduğuna işaret eden Kalın, "Biz, AB anlaşması çerçevesinde üzerimize düşen bütün sorumlulukları hakkıyla yerine getirdik ama maalesef AB tarafında bütün kamuoyunun da bildiği gibi ne vaadedilen finansmanın temini konusunda ne Türk vatandaşlarının Schengen vizesine dahil edilmesi konusunda ne de yeni fasılların açılması konusunda beklenen gelişmeler, verilen vaatler yerine getirilmedi. Bunu da tekrar bu vesileyle hatırlatmak isterim." değerlendirmesinde bulundu.
Sözcü Kalın, Yunanistan'ın, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda verdiği desteğin memnuniyet verici olduğunu, bu ve benzer konularda kapsamlı görüşmeleri Atina'da gerçekleştireceklerini söyledi.
Batı Trakya'ya cuma günü gerçekleştirecekleri ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türk Müslüman azınlıkla bir araya geleceğini belirten Kalın, Erdoğan'ın 2005 yılında Batı Trakya'ya bir ziyaret gerçekleştirdiğini anımsattı.
Kalın, o ziyaret esnasında tarihi hasretin nispeten giderilmesi konusunda bir adım atıldığına dikkati çekerek, "Ben yine bizim azınlık vatandaşlarımızın orada Cumhurbaşkanımızı büyük bir hasretle, şevkle beklediklerini biliyorum. İnşallah orada da güzel bir buluşma olacak." dedi.
ABD yönetiminin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması yolunda bir hazırlığının olduğuna dair haberlerin birkaç gündür gündemi meşgul ettiğini dile getiren Kalın, kendilerinin de Amerikalı yetkililerle yaptıkları temaslar neticesinde ABD Başkanı Donald Trump'ın bu yönde bir açıklama yapacağına ve Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyacağına dair haberleri aldıklarını söyledi.
Kalın, "Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız dün ilk tepkimizi verdi. Kendisi bundan önce Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas başta olmak üzere Arap dünyasından birçok liderle, İslam dünyasından hükümet ve devlet başkanlarıyla da görüşmeler gerçekleştirdi. Bu sabah itibarıyla Malezya, Tunus, İran, Katar, Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya devlet ve hükümet başkanlarıyla telefon görüşmeleri yaptı, yapmaya da devam ediyor." diye konuştu.
Telefon görüşmeleri ve istişarelerin devam edeceğini aktaran Kalın, "Kudüs'ün hem tarihi statüsü, hem dini statüsü hem de hukuki statüsü itibarıyla İsrail'in başkenti olarak ilan edilmesi her şeyden önce uluslararası anlaşmalara, BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı, vahim bir hata olacaktır. Konunun hukuki temeline baktığımızda 1947'den bu yana alınan Birleşmiş Milletler kararlarının hiçbirisinde Kudüs'ün İsrail tarafından işgal ve ilhak edilmesi ne kabul edilmiş ne de tanınmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
"BU İLHAK, İŞGAL POLİTİKALARINI TANIMADIĞIMIZI BİR KEZ DAHA İFADE ETMEK İSTİYORUM"
Kalın, 1967 yılında İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal etmesi üzerine BM Genel Kurulu tarafından 4 Temmuz 1967 tarihli, 2 bin 253 sayılı kararla İsrail'e Kudüs'ün statüsünü değiştirecek her türlü adımdan ictinab etmesi, kaçınması çağrısında bulunulduğunu hatırlatarak, "Yine aynı şekilde İsrail 1980 yılında Kudüs'ü ilhak kararı almış, uluslararası hukukun ağır bir biçimde ihlali olan bu gelişme karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 20 Ağustos 1980 tarihli ve 478 sayılı kararla işgalci güç İsrail'in Kudüs'ün karakterini ve statüsünü değiştirecek tüm idari ve yasal önlem ve faaliyetlerinin ve bu konuda kabul ettiği temel yasanın hükümsüz olduğunu ilan etmiştir." dedi.
"1980'de alınan bu karardan beri bizim açımızdan da herhangi bir değişiklik söz konusu değildir." ifadesini kullanan Kalın, "İsrail'in aldığı bu kararı, bu ilhak, işgal politikalarını tanımadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ayrıca Birleşmiş Milletlerde alınan bu kararda İsrail nezdindeki diplomatik misyonların Kudüs'te bulunamayacağına dair bir madde de vardır. Buna binaen de Kudüs'te birkaç ufak tefek ülke dışında herhangi bir diplomatik misyon, büyükelçilik düzeyinde bulunmamaktadır." ifadelerini kullandı.
"KUDÜS BİZİM ONURUMUZDUR"
Milletin 400 yıl hizmet ettiği Kudüs'e karşı tarihi bir sorumluluk hissettiğini vurgulayan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her kesimden vatandaşlarımız, İslam dünyasının her tarafından toplumlar Filistin ve Kudüs konusunda tam bir birlik içerisindedirler. Kudüs bizim onurumuzdur, Kudüs bizim ortak davamızdır, Kudüs dün Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi bizim kırmızı çizgimizdir. İslam'ın ilk kıblesi ve üçüncü en kutsal mescidi olan Harem-i Şerif'in de yer aldığı Kudüs'ün kutsiyetinin ve tarihi statüsünün muhafazası tüm Müslümanlar açısından hayati bir öneme sahiptir. Fakat konu sadece Müslümanlarla sınırlı değildir. Kudüs üç semavi dinin mensuplarının paylaştığı bir şehir olarak sadece İsrail'in yahut Yahudilerin, Musevilerin değil Hristiyanların ve Müslümanların da tarihi ve dini haklarının, hafızalarının, geleneklerinin olduğu son derece önemli bir şehirdir."
İslam İşbirliği Teşkilatının da geçmişte aldığı kararlarla Kudüs'ün statüsünde değişiklik yapmaya dönük her tür girişimin gayrı hukuki olduğunu ve tanınmayacağını ifade ettiğini hatırlatan Kalın, temmuz ayında Harem-i Şerif'te yaşanan kriz üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 21 Ağustos'ta Ürdün'e bir ziyaret gerçekleştirdiğini, Ürdün Kralı II. Abdullah ile görüşmesinde bu statünün muhafazası yönünde atılması gereken adımları istişare ettiğini söyledi.
Ürdün'ün Filistin'deki vakıf mallarının ve varlıklarının korunması konusunda uluslararası hukukun verdiği özel bir sorumluluğu bulunduğunu dile getiren Kalın, kendilerinin de bu çerçevede Ürdün yönetimiyle yakın temas içerisinde çalışmalarını sürdürdüklerini bildirdi.
Kalın, Ürdün Kralı II. Abdullah'ın Türkiye'ye ziyaret gerçekleştireceğini ve bu ziyarette de diğer konuların yanı sıra Filistin davası ve Kudüs meselesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kral Abdullah'ın gündeminde yer alacağını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Tarihi, dini ve hukuki mülahazaların yanı sıra Kudüs'ün mevcut statüsünün muhafaza edilmesi ve İsrail'in mülkü gibi lanse edilmesinin hatasının, yanlışının, vahim hatasının önlenmesi konusunda ayrıca atılması gereken adımlar olduğu da bir hakikattir. Zaten şu anda kırılgan olan Ortadoğu barış sürecini adeta ortadan kaldıracak bu vahim hatadan Amerikan yönetiminin derhal dönmesi çağrısında bulunuyoruz. Herkesin yıllardır ifade ettiği gibi iki devletli çözüm Doğu Kudüs'ün gelecekte kurulacak olan tam bağımsız, egemen ve sürdürülebilir bir Filistin devleti'nin başkenti olarak tanınması Ortadoğu barış sürecinin en temel unsurlarından birisidir.
İİT LİDERLER ZİRVESİ OLAĞANÜSTÜ TOPLANACAK
Bunun dışında atılacak her tür adım Ortadoğu barış süreciyle ilgili, Filistin meselesiyle ilgili, hatta daha ileri gidersek İslam Batı ilişkileriyle ilgili yeni çatışma alanlarına, yeni husumetlere, yeni gerginliklere kapı aralayacaktır. Dolayısıyla bütün bu mülahazalar ışığında mevcut statünün korunması ve Kudüs'ün aynı zamanda Filistinlilerin, Arapların, Müslümanların bir kenti olduğu gerçeğinin de kabul edilmesi gerekmektedir. Bütün bu mülahazalar çerçevesinde Kudüs'ün statüsüne ve bölge barışına ilişkin hassasiyet arz eden bu gelişmeler karşısında İslam ülkeleri arasında ortak hareket etmeye ve koordinasyon sağlamaya dönük olarak Sayın Cumhurbaşkanımız, İslam İşbirliği Teşkilatını olağanüstü zirveye davet etmektedir. Önümüzdeki hafta, 13 Aralık Çarşamba günü İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Liderler Zirvesi, İstanbul'da Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde toplanacaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatının dönem başkanlığını yürüttüğünü söyleyen Kalın, Erdoğan'ın bu çağrısının amacının Kudüs'e yönelik Amerika ve İsrail yönetimlerinin atacağı adımlara karşı İslam ülkeleri arasında tam bir işbirliği, dayanışma ve koordinasyonu sağlamak olduğunu bildirdi.
Erdoğan'ın yaptığı ve yapacağı telefon görüşmelerinin öncelikli amacının bu koordinasyonu sağlamak olduğuna işaret eden Kalın, şunları kaydetti:
"Konu sadece İslam İşbirliği Teşkilatı üye ülkeleriyle de sınırlı değildir, bu aynı zamanda dünyanın vicdanını ayağa kaldırma meselesidir. Bu çerçevede de Sayın Cumhurbaşkanımız Müslümanlara, Hristiyanlara, Yahudilere, din adamlarına, akademisyenlere, sivil toplum kuruluşu temsilcilerine ve dünya kamuoyunun diğer paydaşlarına dönük olarak bir çağrıda bulunacaktır. Bununla ilgili çağrı mektubunu da bugün paylaşacağız. Ben yine bu çerçevede barış ve huzur taraftarı olan bütün Musevileri, Katoliklerin ruhani lideri olan Papa'yı, Protestan ve Ortodoks kiliselerini, diğer din adamlarını, tarihçileri, akademisyenleri, STK'ları ve konuyla ilgili hassasiyet sahibi olan bütün çevreleri bu vahim hatadan dönülmesi konusunda birlik, beraberlik içinde ve dayanışma içerisinde hareket etmeye davet ediyorum."
Yaptıkları istişareler çerçevesinde, Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz'in, ABD Başkanı Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde verdiği mesajları memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden Kalın, "Sayın Kral da Trump'a, böyle bir adımın vahim bir hata olacağını ve bütün İslam dünyasına karşı büyük bir provokasyon olacağını ifade etmiştir. Kudüs'ün kutsiyeti, Harem-i Şerif'in kutsiyeti, tarihi değeri, Müslümanlar açısından kıymeti, dini ve tarihi önemi ve ayrıca devam etmekte olan barış süreci, uluslararası hukuk, bütün bu unsurlarla beraber düşünüldüğünde Kudüs'le ilgili olarak bu adımın atılması vahim bir hata olacaktır. Biz de bu hatadan dönülmesi için elimizden gelen gayreti bugüne kadar gösterdiğimiz gibi bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "Sayın Trump'ın 24 Kasım'daki telefon görüşmesinde Sayın Cumhurbaşkanımıza söylediği 'Bundan sonra PYD'ye silah yardımı yapılmayacak' sözünün maalesef Amerikan yönetimi tarafından, başka birimler tarafından başka yönlere çekildiğini, tevil edilmeye başlandığını, sahada da bu yardımların devam ettiğini görüyoruz. Bu bizim için ne izah edilebilir ne de kabul edilebilir bir durum." dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlediği basın toplantısında, sadece Kudüs'ün tanınması meselesi değil, aynı zamanda İsrail'in devam etmekte olan işgalcilik politikalarının sonlandırılmasıyla ilgili atılması gereken adımların da İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Liderler Zirvesi'nde ele alınacağını söyledi.
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın, 1969'da Kudüs'te Harem-i Şerif'e karşı yapılan bir saldırının ardından kurulduğunu anımsatan Kalın, İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu tarihi sorumluluğu bütün dünyaya hatırlatmak amacıyla zirve çağrısında bulunduğunu bildirildi. Kalın, zirvenin gelecek hafta İstanbul'da gerçekleşeceğini aktardı.
Suriye ile ilgili sürece de değinen Kalın, 22 Kasım'da Soçi'de yapılan üçlü zirvenin ardından, "Suriye Ulusal Diyalog Kongresi" toplanması yönünde bir karar alındığını, bununla ilgili çalışmaların devam ettiğini dile getirdi.
Bu toplantıya kimlerin çağrılacağı, hangi grupların dahil edileceği konusunun üç ülke arasında çalışıldığını belirten Kalın, kongre için henüz bir tarih belirlenmediğini, Ocak veya Şubat 2018'de gerçekleşmesinin öngörüldüğünü vurguladı.
Türkiye'nin bu konudaki temel ilkesinin "Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde, ülkenin bütün meşru temsilcilerinin bu kongreye davet edilmesi" olduğunun altını çizen Kalın, PYD/YPG gibi teröre bulaşmış ve Suriye'nin toprak bütünlüğünden ziyade bölgede, Suriye'de özerk bir takım statüler peşinde olan grupların, bu kongreye çağrılmaması ilkesinin önemine dikkati çekti.
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Soçi'deki zirvede bunu kayda geçirerek, çalışmaların bu yönde ilerlemesinin önünü açtığını söyledi.
"ABD'NİN GEREKÇESİ YOK"
Geçiş süreciyle ilgili çalışmaların devam ettiğini belirten Kalın, şöyle konuştu:
"PYD ve YPG ile ABD'nin devam eden işbirliğini de bu çerçevede tekrar değerlendirmek gerekmektedir. Sayın Trump'un 24 Kasım'da telefon görüşmesinde Sayın Cumhurbaşkanımıza söylediği 'Bundan sonra PYD'ye silah yardımı yapılmayacak.' sözünün maalesef Amerikan yönetimi, başka birimler tarafından başka yönlere çekildiğini, tevil edilmeye başladığını, sahada da bu yardımların devam ettiğini görüyoruz. Bu bizim açımızdan ne izah edilebilir ne kabul edilebilir bir durumdur. Zira bugüne kadar PYD ve YPG ile ilişkilerinin geçici ve tamamen DEAŞ'a yönelik olduğunu söyleyen Amerikan yönetimi, DEAŞ tehdidinin ortadan kalkmasından sonra artık bu ilişkiyi sürdürmek için elinde hiçbir gerekçe olmadığını da çok açık ve yakın bir şekilde bilmektedir. Biz de kendilerine bunu hatırlatmaya devam edeceğiz."
İbrahim Kalın, bir terör örgütüyle bir başka terör örgütünün bertaraf edilemeyeceğinin altını çizerek, "YPG ve PYD'ye verilen her silah, her mühimmat, her kurşun aynı zamanda dolaylı olarak PKK'ya verilmiş bir destektir. Ve biz bunu delilleriyle Amerikan yönetimine birçok defa sunduk ama hala bu politikada ısrar edilmesi, başka hesapların, planların olduğu fikrini akla getirmektedir. Biz bu konuda ilkeli ve kararlı tutumumuzu aynen devam ettireceğiz ve ABD'nin PYD'ye, YPG'ye verdiği bu desteğin sonlandırılması için gerekli girişimlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz." dedi.
"İSLAM ÜLKELERİ BİRLİKTE HAREKET ETMELİ"
Kalın, açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
"ABD, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan 'İsrail'le diplomatik ilişkilerin koparılabileceğini' söyledi. Benzer bir adımın ABD ile atılması da söz konusu mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Trump ile bir telefon görüşmesi yapacağı biliniyor. Kudüs konusu gündeme geldiği için bu görüşmenin daha erkene çekilmesi söz konusu mu?" sorusu üzerine Kalın, Trump'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede "7-10 gün içinde tekrar arayacağını" söylediğini aktardı.
Şu anda bu görüşmenin ayarlanmasıyla ilgili çalışmaların devam ettiğini anlatan Kalın, "Bu görüşme bugün, yarın, öbür gün gerçekleştiğinde, Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuyu Sayın Trump'a doğrudan iletecekler. Hassasiyetlerimizi kendilerine aktaracaklar. Atılacak diğer diplomatik adımlar söz konusu olduğunda bununla ilgili hem kendi iç istişarelerimiz hem de İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde yapacağımız istişareler neticesinde alınacak kararlara göre hareket edeceğiz." ifadesini kullandı.
İbrahim Kalın, hakkın, hukukun ve istişarelerin neticesinde alınacak kararları takip edeceklerini, burada İslam ülkelerinin birlik ve beraberlik içinde hareket etmelerinin önemli olduğunu vurguladı.
"BU BİR VİCDAN, ADALET MESELESİDİR"
Bu konunun sadece bir Filistin, Ortadoğu meselesi olmadığının altını çizen Kalın, şöyle devam etti:
"Bu mesele, bir İslam dünyası meselesidir. Hatta küresel bir mesele haline gelmektedir bu tanımayla. Çünkü bu artık bir vicdan, adalet meselesidir. İsrail'in işgalinin ortaya çıkardığı fiili durumları hukuki hale getirme çabası, maalesef Amerikan ve İsrail yönetimlerinin yaklaşık 40-50 yıldır izlediği bir politikadır. Bunu bizim kabul etmemiz hiçbir şekilde mümkün değildir. Bunun önlenmesi için de yapacağımız istişareler neticesinde ne tür adımlar atılacağını hep birlikte değerlendireceğiz. Burada bütün İslam ülkelerinin, bütün Müslüman toplumların, aynı şekilde Hristiyanların, Yahudilerin, barış yanlısı bütün grupların seslerini yükseltmesi, bu küresel kampanyaya katılması ve bu vahim hatadan dönülmesi yönünde bir çaba sarf etmesi büyük önem arz etmektedir."
"SİYASİ BİR OPERASYON OLDUĞU AÇIK"
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'deki Sarraf davasıyla ilgili 'Türkiye'ye karşı bu bir komplodur. Şantaj aracı olarak kullanılmak üzere gündemde tutulduğu açıkça görüldü.' dedi. Bu şantaj kelimesiyle ilgili neler söylemek istersiniz?" sorusuna Kalın, "Şu ana kadar davanın seyrine, medyadaki yansıtılma biçimine, özellikle de mahkemenin tutumuna baktığınızda, Türkiye'ye karşı bunun siyasi bir operasyon haline getirildiği çok açık bir şekilde görülmektedir. Mesele artık hukuki bir dava olmaktan çıkmış, çok başka yerlere çalışılan bir siyasi dava haline getirilmiştir." yanıtını verdi.
Mahkemenin başında bulunan hakimin geçmişte FETÖ'cülerin davetiyle Türkiye'de programlara katıldığının bilindiğini anımsatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mahkemede özellikle dünden beri Rıza Sarraf'ın yaptığı açıklamalar ortadadır. Hapishaneden çıkmak için ne tür bir anlaşma yaptığı, ne tür yalanlar söylemeye hazır olduğu da kendisi tarafından ifade edilmiştir. Bütün bunlar yaşanırken hala bu davanın salt bir ambargoyla ilgili hukuki, teknik bir dava olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun üzerinden Sayın Cumhurbaşkanımıza, Türkiye Cumhuriyeti'ne, Türkiye Cumhuriyeti'nin üst düzey yetkililerine dönük bir siyasi algı operasyonu yapılmaya çalışılmaktadır. Biz hukuki olarak Halkbank üzerinden gerekli desteği verdik, vermeye devam edeceğiz. Bunu hukuki çerçevede izlemeye devam edeceğiz ama zannediyorum kamuoyumuz da bu davanın nasıl siyasi bir araç haline getirildiğini, Türkiye'ye karşı bir şantaj olarak kullanılmak istendiğini çok açık bir şekilde görmektedir."
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "İsrailli yetkililer hakikatleri ifade ettiği için Sayın Cumhurbaşkanımıza saldırmak yerine, kendilerinin yaptığı vahim hataları, işgal politikalarını, Filistinlilerin topraklarını çalma politikalarını, her gün Filistinlileri kendi topraklarında parya konumuna indirme gayretlerini sona erdirmenin yoluna baksınlar." dedi."Kudüs konusunda, İsrail Milli Eğitim Bakanının 'Maalesef Erdoğan son yıllarda İsrail'e saldırmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı' açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Filistin ve diğer bütün konularda olduğu gibi hakikatleri söylemeye devam edeceğini belirtti.
İsraillilerin, bundan rahatsız olmalarının kendilerini ilgilendirmediğini ifade eden Kalın, "Filistin topraklarını işgal etmiş bir devletin bakanı bu sözleri söylüyor. İşgali, meşru ve makul göstermeye çalışırken bu işgalin gayri meşru ve gayri ahlaki olduğunu söyleyen kişi suçlu hale getirilmeye çalışılıyor. Bunun akılla, izanla, hukukla yakından uzaktan ilgisinin olmadığı ortadadır. Bunu bütün dünyada görmektedir." değerlendirmesini yaptı.
Kalın, İsrail'in işgal politikalarının sona erdirilmesi ve iki devletli çözümün hayata geçirilmesi konusunda Avrupa ülkelerinden gelen olumlu sesleri müspet değerlendirdiklerini kaydetti.
Kudüs konusunda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Alman makamlarının açıklamalarını memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Kalın, şunları söyledi:
"İsrailli yetkililer hakikatleri ifade ettiği için Sayın Cumhurbaşkanımıza saldırmak yerine, kendilerinin yaptığı vahim hataları, işgal politikalarını, Filistinlilerin topraklarını çalma politikalarını, her gün Filistinlileri kendi topraklarında parya konumuna indirme gayretlerini sona erdirmenin yoluna baksınlar."
Kalın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bazı medya kuruluşlarına yönelik sözlerinin kabul edilemeyeceğini, isim vererek, tehdit ederek, basın kuruluşunu hedef göstermesinin basın özgürlüğü ve çoğulculukla asla bağdaştırılamayacağını dile getirdi.
"HAKEM MİLLETİN KENDİSİDİR"
"Kılıçdaroğlu'nun bir haftadır 'Açıklayacağım yer yerinden oynayacak' diye ortaya attığı iddiaların altının ne kadar boş olduğunu hepimiz gördük. Aynı senaryo tekrar ediyor. FETÖ'cülerin, Türkiye düşmanı çevrelerin ellerine tutuşturdukları 3-5 kağıt parçası ile Sayın Cumhurbaşkanımız ve ailesine karşı algı operasyonu yapmaya çalıştıklarını zannediyorlar ama sadece kendi hezimetleri içinde debeleniyorlar. Bu tür iddialarla, saldırılarla, çamur at izi kalır yaklaşımlarıyla ne Sayın Cumhurbaşkanımızı ne hükümeti hiçbir şekilde karalama, lekeleme gibi bir başarı elde edemeyeceklerini milletimiz her seferinde sandığa gitmek suretiyle bunu gösteriyor. Burada hakem milletin kendisidir. Milletin bu konuda nasıl bir zihni açıklık içinde olduğu da izahtan varestedir."
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatlarının, Kılıçdaroğlu hakkında "vatana ihanet" gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğunu dile getirdi.
SEÇİM İTTİFAKI
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "AK Parti ile MHP arasında seçim ittifakına ilişkin bir çalışma var mı?" sorusuna, "15 Temmuz sonrasındaki süreçte tabii ki birtakım doğal ittifak ortamlarının oluşması doğaldır. Teknik anlamda seçim öncesi, seçime giderken bir ittifak şeklindeki çalışma, partiler arası bir çalışmayı gerektirmektedir. Benim genel merkezden aldığım bilgi çerçevesinde şu anda yürüyen teknik bir çalışma yok. Bununla ilgili gerekli görüşmeleri, genel merkezdeki arkadaşlarımız yaparlar. Partide bir çalışma olduğunda bunu kamuoyuyla paylaşırlar." yanıtını verdi.
Bir gazetecinin "ABD ile Türkiye ilişkilerinde asıl sıkıntı nedir? ABD yönetimi ile ABD derin devleti arasında bir düşünce farklılığı mı var?" sorusu üzerine, ABD Başkanı Donald Trump'ın iş başına gelmesinin ardından ABD yönetiminde birtakım farklılıkların, çatlakların oluştuğunun aşikar olduğunu belirtti.
TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ
Trump'ın kendi istihbarat örgütleri, yargı, medya ve ABD bürokrasisi ile mücadele içinde olduğuna vurgu yapan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İçeride hangi gruplar hangisi ile mücadele ediyor, bu konuda bizim yorum yapmamız doğru olmaz. En son örneği, Sayın Başkanın, başkan ve başkomutan sıfatıya 'Bundan sonra PYD'ye silah verilmeyecek' dedikten sonra Pentagon'un 'Hayır, biz bu desteğe devam edeceğiz" demesi. Bizim beklentimiz, herhalde ABD Başkanının söylediği nihai olan sözdür. Bunun yerine getirilmesi gerekir, bu bir talimatsa. Bu konuda kendi aralarında netliğin oluşması gerekir diye düşünüyoruz.
Davalar meselesinde ise yargı bağımsızlığına saygımız var. Mahkemede, hakimin sorduğu sorulardan, bunun medyaya yansıtılma şekline kadar bunun bir siyasi şantaj, algı operasyonu haline getirildiğini görüyoruz ve hayretler içinde izliyoruz. Dolayısıyla bu konuda PYD'ye destek konusunda olsun, FETÖ'nün rahat etmesine izin verilmesi konusu olsun bunlar bakınca Türkiye ile sürekli sorun üreten, Türk-Amerikan ilişkilerini riske atan yaklaşımların öne çıktığını görüyoruz. Türkiye'den kaçan kişiler ABD'de bu kadar rahat hareket edebiliyorlarsa ister istemez bizim kamuoyumuzda 'Bunları kollayan birileri mi var, ABD yönetimi bunların neresinde, ABD derin devlet içinde hangi gruplar bunları kolluyor?' sorularının sorulması gayet doğaldır."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, "Son dönemlerde Alman makamlarıyla yaptığımız temaslar neticesinde, Almanya'nın gerek PKK gerekse FETÖ'ye karşı daha ciddiyetle ve sorumlulukla hareket etmeye başladığına dair bazı emareler görüyoruz. Bir kere bunu memnuniyetle karşıladığımızı ifade edelim ama bunu yeterli görmüyoruz." dedi.
Hakkında tutuklama kararı bulunan, Türkiye'de mahkemeleri devam eden ABD'deki suçluların Türkiye'ye iade edilmesi gerektiğini dile getiren Kalın, böylece bu sorunun Türk-Amerikan ilişkileri arasında bir pürüz olmaktan çıkacağını ifade etti.
Kalın, şu ana kadar ne Obama yönetiminden ne Trump yönetiminden bu yönde kararlı, güçlü bir duruş göremediklerini ifade ederek, "Bu konudaki taleplerimizi yine hukuk çerçevesinde iletmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
ABD'deki davalar sonucunda Türk bankalarına yönelik bir ceza çıkması durumunda Türkiye'nin tavrının ne olacağına ilişkin soru üzerine Kalın, bu konuda geçmişte çeşitli örnekler yaşandığını hatırlattı.
Bazı Avrupa bankalarıyla ilgili birtakım davalar olduğunu, bazılarıyla dava öncesi anlaşmalar yapıldığını anımsatan Kalın, "Hukuki süreci hep birlikte izleyelim. Halkbank bu konuda iyi bir avukatlar ekibi oluşturdu. Arkadaşlar çalışıyorlar. Hukuki davanın gerçekten hukuki bir zemine oturduğunu bir görelim, bakalım iddialar nedir? Buna karşı Halkbank'ın vereceği cevaplar, savunma avukat takımının vereceği cevaplar, bütün bunları bir görelim ondan sonra gerekli adımlar atılacaktır elbette." ifadelerini kullandı.
Kalın, şöyle devam etti:
"Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası hukuka aykırı bir işlem yapmamıştır. Kendi ulusal çıkarları çerçevesinde şeffaf bir şekilde bu çalışmaları o yıllarda yürütmüştür. Şimdi bu konuların böyle tekrar gündeme getirilmesi, 17/25'te FETÖ savcılarının Türkiye'de yapamadığı, başaramadığı şeyi New York üzerinden hayata geçirmesini de herhalde hepimiz açık ve net bir şekilde görüyoruz."
"SAHADAKİ GELİŞMELERLE ŞEKİLLENECEK"
Bir gazetecinin, "Olası Afrin operasyonu için hazırlıklar hangi aşamada, bir tarih verilebilir mi?" şeklindeki soruyu yanıtlarken Kalın, çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulmasını öngören Astana Anlaşması kapsamında Türkiye'nin İdlib'de 12 gözlem noktasının sorumluluğunu üstlendiğini söyledi.
Şu anda üçünün tamamlandığını ve çalışmaların devam ettiğini vurgulayan Kalın, Türk askerinin bölgede gözlemci olarak bulunduğunu ve İdlib'deki kritik durumun yakından takip edildiğini aktardı.
Afrin'deki son duruma ilişkin olarak da Kalın, "Afrin'le ilgili Türkiye'ye dönük tehditler olduğunda zaten Türk Silahlı Kuvvetlerimiz anında sınırdan cevap vermektedir. Bunun ilerisinde bir tehditle karşı karşıya kaldığımızda, bir tehdit değerlendirmesi yaptığımızda Türkiye Cumhuriyeti olarak orada da gerekli adımı, kimseye danışmadan, kendi milli imkan ve kabiliyetlerimiz çerçevesinde atarız. Bu bir takvim vermekten ziyade sahadaki gelişmelerle şekillenecek, tebellür edecek bir konudur." değerlendirmesini yaptı.
Kalın, FETÖ firarisi Adil Öksüz'ün yakalanması ve Almanya'daki 9 bine yakın FETÖ'cü firarinin iadelerine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
"Son dönemlerde Alman makamlarıyla yaptığımız temaslar neticesinde, Almanya'nın gerek PKK gerekse FETÖ'ye karşı daha ciddiyetle ve sorumlulukla hareket etmeye başladığına dair bazı emareler görüyoruz. Bir kere bunu memnuniyetle karşıladığımızı ifade edelim ama bunu yeterli görmüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın Alman Cumhurbaşkanı ardından Şansölye ile yaptığı telefon görüşmelerinde bu konular da etraflı bir şekilde ele alındı. Adil Öksüz konusu telefon görüşmesinde gündeme geldi. Sayın Merkel de bu konuda, bu kişinin Almanya'da bulunup bulunmadığına dair, çünkü hakkında kırmızı bülten de çıktı, derhal çalışma başlatacaklarını geçen hafta ifade ettiler. Şu ana kadar bize ulaşmış yeni bir bilgi yok ama biz bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Rıza Sarraf'ın Türkiye'de yargılanmasına ilişkin bir soru üzerine, "New York'taki dava sürecini bir görelim. Kendine göre bir anlaşma yapmış, itirafçı olmuş. Sonuçları ne olacak, nereye gidecek onu bir görelim. Tablo netleştikten sonra onunla ilgili bir değerlendirme yapmak daha isabetli olur." şeklinde konuştu.