Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik "9 çuval" sonrası Balyoz'a ne olur?

        HABERTURK.COM / ÖZEL HABER

        Şantaj ve askerî casusluk iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında Deniz Kuvvetleri Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada ele geçirilen 9 çuval belgenin Balyoz Darbe Planı davasının ek delili olarak değerlendirilmesiyle başlayan süreç, Balyoz davasını yeni bir mecraya soktu.

        Savcılığa göre Gölcük Donanma Komutanlığı'nda bulunan iki belge Balyoz Eylem Planı'nın uygulandığını ortaya koyuyor. Bir belge Çetin Doğan'ın seminerdeki konuşmasıyla aynı içerikte. İkinci belgede Doğan'a Balyoz'un uygulaması konusunda bilgi veriliyor.

        Ayrıca ortaya çıkan bu yeni belgelerle, savunmanın "2003'teki belgelerde yeni bilgiler nasıl yer alır" sorusunun da cevaplandığı söyleniyor. Zira 2008 yılında hazırlanan Balyoz belgelerinin 2008 yılında güncellendiği anlaşılıyor.

        AVUKATLAR KONUŞTU

        Peki yeni belgeler, gerçekten Balyoz planlarını doğruluyor mu? Gölcük gelişmesinden sonra davaya ilişkin sahte belge iddiaları çürüdü mü? Bu yeni gelişmelerden sonra davanın seyri nasıl değişir?

        Balyoz davasının 1 numaralı sanığı Emekli Orgeneral Çetin Doğan ve davanın diğer sanıklarından Emekli Org. İbrahim Fırtına'nın avukatları ile davayı yakından takip eden gazetecilere bu soruları sorduk.

        İşte onların HABERTURK.COM'a yaptıkları değerlendirmeler...

        BALYOZ DAVASI SANIĞI EMEKLİ ORG. ÇETİN DOĞAN'IN AVUKATI CELAL ÜLGEN

        "Eğer güncelleme varsa dava tümden yıkılır"

        Bu yeni gelişme asla Balyoz iddialarının doğruluğunu göstermez. Bu yeni gelişmeyle daha önceki durumdan bir milim ileri gidemediler. Aynı çekinceler ve hjatalar devam ediyor. Gene imzasız belgeler, belge niteliği taşımayan dokümanlar belgeymiş gibi sunulmak isteniyor. Bir de özellikle Poyrazköy, Balyoz, Kafes gibi davalarda bugüne kadar duyulan eksiklikleri gidermek gibi bir çabayla karşı karşıya olduğumuzu görüyorum. Ama gerçek olmayan bir şeyin yeni belgesi de olmaz. 2003'teki belgelerin 2008'de güncellenmesi meselesine gelirsek... Böyle bir şey yok. O belgelerde sadece bir yerde polis tutanaklarında 2003 yerine yanlışlıkla 2008 yazıyorlar. Sonradan da 2008 olarak kalıyor. Güncelleme diye bir şey olamaz. Bu birtakım aklıevvellerin uydurduğu bir şey. Zira güncelleme lafı söylenmişse zaten dava tümden yıkılmış olur. Eğer güncellenmişse, davanın belgeleri arasında gösterilen 11 No'lu CD'nin sahteliği onaylanmış olur. TÜBİTAK o CD'nin 2003'te hazırlandığını resmi raporla onayladı. O zaman demek ki savcı, bu CD'nin 2003'te hazırlanmadığını söylüyor. 2003'te hazırlandığı kabul edilen bir CD'ye 2008'de hazırlanan bir bilgi nasıl girer?

        İLK BALYOZ BELGELERİNİ ORTAYA ÇIKARAN GAZETECİ MEHMET BARANSU

        "Sanıkların sayısı artacak; binlerce olabilir!"

        Aramanın baştan sona kameraya kaydedilmesi, belgelerin Gölcük Donanma Komuatnlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü odasının zemininin altına gizlenmesi, aramayı askerlerin yapması, tek tek kamera kayıtlarıyla belgelerin tutanağa geçirilmeleri, torbaların mühürlenmesinden açılmasına kadar geçen sürede askerlerin de torbaların güvenliğini koruyan ekip içerisinde yer almaları, sanıkların sık sık dile getirdikleri "torbalara sonradan belgeler konuldu, polisler belgeleri koydu" şeklindeki iddialar,

        bu kez gündeme getirilemeyecek.

        Ayrıca dün dağıtılan belgelere bakıldığında CD'lerin yanı sıra bir harddiskin de yakalandığı görünüyor. Harddisk üzerindeki incelemelerin şüpheye yer bırakmayacak şekilde olmasının yetkili birimler tarafından daha önce kamuoyuna açıklandığı da dikkate alınırsa, hardiskteki Balyoz'la ilgili bilgi ve belgelerin komuoyunu etkileyeceğini de şimdiden söylemek zor olmasa gerek.

        Belgelerin gerçekliğiyle ilgili kamuoyunun çok büyük bir bölümünde zaten bir kuşku yoktu. Dün avukatlara dağıtılan belgeler arasında soruşturmaya konu olan belge ve bilgilerin yanı sıra, yeni bilgi ve belgelerin de çıkması, Balyoz'un bugüne kadar bulunamayan eklerinin Gölcük Donanma Komutanlığı'nda bulunması, kamuoyunun bir bölümünde oluşturulan şüpheleri de ortadan kaldıracaktır.

        Belgelerde dikkatimi çeken, Balyoz Darbe toplantısının yapıldığı seminer öncesi planların bulunması ve çok sayıda yeni ismin belgelerde geçmesi. Balyoz Darbe Planı'ndan haberdar olan ve görevlendirme yapılan çok sayıda ismi bulunan yeni belgelerde görmek mümkün. Ankara, Ege, Akdeniz başta olmak üzere Balyoz Darbe Planı'nın içiresinde yer alan yüzlerce ismin olduğu görünüyor. Bu da yeni soruşturma ve neticesinde yeni arama ve gözaltı anlamına gelebilir. Savcılık yeni belgelerde ismi geçen kişilerle ilgili soruşturma yapabilir. Soruşturmaya yeni isimler tanık ya da sanık olarak davaya dahil edilebilir. Sanıkların sayısının artacağını düşünüyorum. Hatta bu isimler binlerce olabilir.

        Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve tutuklanacak 15 amiralin, emri altında çalışan kişilerin kendilerine yönelik yaptığı planlarla ilgili kamuoyuna yapacağı açıklamalar çok tartışılacaktır. Tıpkı daha önce dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'ın kamuoyuna yaptıkları "kısa, öz" ancak "anlamlı" açıklamalar gibi.

        Orgeneral Çetin Doğan, geçen yıl Balyoz Darbe Planı'nı haberleştirdiğimizde Habertürk televizyonuna çıkarak AKP'nin yeni iktidara geldiğini, parti hakkında hiçbir şey bilmediklerini "adı gibi AK bir parti olduğunu" belirtmiş ve "Böyle bir partiyle ilgili neden plan hazırlayayım" diyerek, tartışmaları anlamsız bulduğunu açıklamıştı. Ancak ortaya çıkan yeni ve ıslak imzalı belgelerin yanı sıra, Doğan'ın ses konuşmalarından AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte hazırlık yaptığı açıkça görünüyor. Bu da Doğan'ı kamuoyunda zor durumda bırakacaktır.

        Son alarak şunu söyleyebilirim. Seminer adı altında yapılan darbe toplantısının ses kayıtları, power pointler, ıslak imzalı faks ve belgeler, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'yla ilgili yapılan yazışmalar, darbe toplantısının komutandan gizlenmesi, emre uyulması gibi binlerce belgeden yapılanın açıkça darbe olduğu görünüyordu. Bulunan yeni belgeler de bunu destekleyen yeni deliller olacaktır.

        BALYOZ DAVASI SANIĞI EMEKLİ ORG. HALİL İBRAHİM FIRTINA'NIN AVUKATI HASAN FEHMİ DEMİR

        "Bunların daha önce çıkarılan ve belge olduğu söylenen şeylerden bir farkı yok"

        Aslında bu terörle mücadele söylemi altında 90'ların ikinci yarısından itiberen ceza yargılamasına özel yargılama tedbirleri getirildi. Teknik takip, telefon dinlemeleri, gizli tanık gibi. Bütün bu özel yargılama tedbirleri klasik ceza hukukundan radikal dönüşümü de beraberinde getirdi. Ceza hukuku, geçen yüzyılın aksine artık bir özgürlükler hukuku olmaktan çıkıp sosyal tehlikeliliğin inşası haline dönüştürüldü. Yani artık tüm dünyada gelişmekte olan eğilim yapılan bir fiilin cezalandırılmasından çok kişilerdeki rejime yönelik tehlike potansiyelinin cezalandırılmasının aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bunun sonucu olarak ulus-devletin merkezi organı olan yargı, bu konumundan çıkıp yerini polis teşkilatına terketmiştir. Yani ceza hukukunun temeli olan masuniyet karinesinin ispat yükü iddia makamından alınıp kişilerin bir yülümlülüğü haline getirilmiştir. Türkiye'de de 2007'nin ikinci yarısından itibaren kamuoyunun bildiği davalar benzer şekilde hazırlanmış, ve kişiler önce kamuyoyu nezdinde ailevi, sosyal ve mesleki yaşamı zedelenecek şekilde suçlanmış, özel hayatları kamusallaştırılmış ve bu şekilde toplum nezdinde itibarsızlaştrılmaya çalışılmış, daha sonra da bu idiaların kanıtları yaratılmaya çalışılmıştır. Bir ceza yargılmasında iddiaların teksifi yani bütünsel olarak sunulması en temel ilkelerdendir. Oysa bunun tam da tersi olarak belge ve bilgiye dayanmayan iddianameler tanzim edilip davalar açılmakta ve kanıt olduğu söylenen belgeler sürekli olarak aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen peyderpey davaya ithal edilmektedir. Kolluğun istihbaratının yasadışı dinlemeler ve hukuka aykırı delillerle yürütülmeye çalışıldığı bu davalar az önce belirttiğim gibi her safhasında dahil edilen yeni "kanıtlarla" kolluk tarafından tümüyle yönlendirilmektedir. Bütün bu söylediklerimden çıkan sonuç ise siyasetin ve hukukun bu tarz davalarla dizayn edilmeye çalışılmasıdır. Gölcük'te çıktığı söylenen ve içerik olarak az önce belirttiğim belge ve bilgilerden farklı bir yanı bulunmayan "belgeleri" de bu şekilde değerlendirmek mümkündür.

        İddia edildiği gibi belgelerin 2008'de güncellenmesi mümkün olamaz. Çünkü davada yargılanan benim müvekkilim ve diğer kuvvet komutanları zaten 2007'de emekli oldu. Ayrıca güncellendiği söylenen belgelerin hiçbir belge ve kanıt değeri yok. Dolayısıyla başta zaten mantıken ve hukuken itibar edilmesi mümkün olmayan belgelerin sonradan güncellendiğini söylemek de imkânsızdır.

        Yeni gelişmelrden sonra dava nereye gider? Davanın nereye gideceği hususunda bir şey söylemek mümkün değil. Ancak bu davanın hangi sonuca yönelik olduğunu yukarıda söylediğim cümlelerden çıkarabilirsiniz. Bu yeni gelişmelerden sonra işimiz zorlaştı mı? Bence bizden çok Türk halkının işi zorlaşmıştır.

        TARAF GAZETESİ YAZARI EMRE USLU

        Yeni Balyoz belgeleri Çetin Doğan’ın yalanını ortaya çıkardı”

        Gölcük Donanma Komutanlığı'ndan çıkan belgeler Balyoz davasını bir defa daha gazete manşetlerine taşıdı. Yeni soru şu: Yeni belgeler neyi belgeliyor? Belgelerin henüz hepsini inceleyemedim. Konuşmak için erken olmakla birlikte görebildiğim kadarıyla yeni belgeler birkaç şeyi belgeliyor.

        Öncelikle Çetin Doğan’ın Habetürk ekranlarında kendisini savunurken doğru söylemediğini belgeliyor. Çetin Doğan Habertürk ekranlarında çıkıp kendisini savunurken mealen şöyle demişti: “Balyoz darbe planı gibi bir şey söz konusu değil. AKP yeni iktidara gelmiş, henüz hiçbir icraatı görülmemiş. Yani AK Pak bir parti. Dolayısıyla yeni iktidara gelmiş bir siyasi partiye karşı darbe girişimi mantıklı olur mu?”

        Yeni ortaya çıkan belgelerde Çetin Doğan’ın AKP iktidarının ikinci haftasında 17 Aralık 2002 tarihinde komutası altındaki birliklere bir emir gönderip şunu söylediğini görüyoruz:

        Son zamanlarda bazı çevrelerin Anayasal Devlet düzenimizin temelini oluşturan Laiklik ilkesini kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda yorumlayarak, kamu hizmetlerinin yerine getirildiği, başta öğretim kurumları olmak üzere, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında türban kullanılmasında ısrarlı davrandıkları gözlemlendiği ilgi ile bildirilmiştir.

        a. Bu konudaki ısrarın; masumane bir tercihten ziyade, Laik Cumhuriyet ilkelerine karşı dine dayalı bir devlet düzeni kurmaya yönelik, din ve vicdan hürriyetini aşan sistemli çabaların bir parçası olduğu bilinecek,

        b. Değişik uygulama çabaları ve kılık-kıyafet yönetmeliğinin uygulanmasında karşılaşılan sorunlar, İl Valilikleri ve İlçe Kaymakamlıkları başkanlığında düzenlenen ‘Emniyet ve Asayiş’ koordinasyon toplantılarında açıkça ve belgelendirilerek ortaya konulacak...

        Dolayısıyla bu belge Çetin Doğan’ın en azından Habertürk ekranlarında doğru söylemediğini gösteriyor…

        Gölcük'ten sadece belgeler ve CD’ler çıkmadı. Bana göre Gölcük’te bulunan en kritik delil hard disc’in bulunması. Bilindiği gibi CD’ler üzerinde yapılan kriminal inceleme o CD’nin kaynağı hard disc olmadıkça tartışmalara neden oluyor. Bu nedenle CD’lerden çıkan belgelerin yan delillerle desteklenmesi gerekiyor. Oysa hard disc incelemeleri kesin sonuç verir. Bu nedenle Gölcük’ten çıkan en kritik delil hard disc'ler ve onun içinde bulunan ORAJ ve SUGA harekat planları gibi planların tespit edilmesi…

        Daha önceki delillerin aksine bu delillerin bizzat bir askeri birimde ele geçirilmiş olması savunmanın “bu deliller dışarıda üretildi” argümanını da bitiriyor. Ek olarak bu deliler sadece bir askeri birliğin evrak odasında yer alan evraklar arasından toplanmadı. Bu deliller bizzat savcı tarafından askerlerin gözetiminde bir istihbarat subayının odasının altına oluşturulmuş gizli zulada ele geçirildi. Bu delillerde hiçbir şey çıkmamış olsaydı bile bir askerin bu belgeleri normal odada değil de birliğin içine yapılan zulada saklamaya çalışması bile tek başına yeterince kuşkulu bir durumdur. Bu nedenle darbe evraklarının bir zulada yakalanmış olması ordu içindeki cunta algısını çok ileri derecede güçlendiren bir olgudur.

        Evrakları incelediğimizde daha önceki Balyoz klasörlerinde gördüğümüz birtakım evrakların öncülleri olduğunu görüyoruz. Kısmen bu evrakların 2008 yılına kadar güncellendiğini de görüyoruz. Bu da bize Balyoz darbe girişiminin öncesi ve sonrasına ilişkin bir süreci gösteriyor. Bu evraklara bakarak şunu söyleyebiliriz. Balyoz cuntası AKP iktidara gelir gelmez kolları sıvayıp çalışmalara başlamış. Çetin Doğan’ın emekli edilmeleri de bu cuntanın faaliyetini durdurmamış.

        Hatırlatmakta yarar var. Amerikan Newsweek dergisinde Zeyno Baran imzasıyla çıkan bir yazıda 2007 yılında darbe olma olasılığı yüzde 50 denilmişti. Kaynak olarak da üst düzey komutanlar gösterilmişti. O dönemde adı Balyoz iddianamesinde de geçen Ergun Saygun’un Washington ziyareti vardı. Yine anımsamakta yarar olan bir başka konu da 2007 yılında Washingon’da düzenlenen meşhur Hudson Enstitüsü darbe senaryosunda Balyoz davası dosyalarında adlarına rastladığımız iki kritik komutanın adı geçiyordu. Süha Tanyeri ve dönemin Washington Ateşesi Bertan Nogaylaroğlu. Aynı isimlere Balyoz belgelerinde de rastlamak “acaba cunta 2008 hatta daha sonrasına kadar o faaliyetlerini devam mı ettirdie sorusunu sormamıza neden oluyor.

        Sanırım bu sorulara daha sağlıklı cevabı özellikle Gölcük’te ele geçirilen hard disc’lerin incelenmesinden sonra verebileceğiz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ