Türkiye olimpiyatlarda neden madalya kazanamıyor?
Türkiye'nin spordaki başarısını dershaneler mi etkiliyor?
Sultan UÇAR/ AHT
Türkiye, olimpiyatlarda niçin madalya kazanamıyor? Milliyet Gazetesi Eğitim Yazarı Abbas Güçlü, dershaneler ve sınav sistemi arasında sıkıştırılan çocuklar sorununa dikkat çekerken, yeni bir tartışmanın da fitilini ateşledi. Ortak kanaat, olimpiyatlarda yarışacak düzeyde yetenekli olan çocukların erken yaşta keşfedilmesini sağlayacak bir devlet politikası olmaması... Çocuklar Milli Eğitim’e bağlı olmasına rağmen spor faaliyetlerinin Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devredilmesini hata olarak gören de var. Ayrıca okullarda spor kulüpleri kurulmadığı kurulu olanların kapatılması, ithal sporcularla zaman kaybedilmesi ve spor federasyonlarının halka inememesi gibi birçok neden sıralanıyor. 2020 Olimpiyatları için devlet-vatandaş el ele seferberlik yapılması önerisinde bulunan uzmanlar, halkın olimpiyat madalyası özleminin ancak böyle giderileceğine inanıyor.
'Okullarda spor ortamı bilinçsizce yok ediliyor'
İstanbul eski MEM ve eski Milli Futbolcu Ata ÖZER:
Başbakanımız, 'Atina Olimpiyatları'na giderken, '75 milyonluk Türkiye'nin 65 kişiyle temsil edilmesi beni yürekten yaralıyor' demişti. Doğruydu. Eğitimci olarak da spor, mutlaka eğitimle birleşmeli diyorum. Salonu olmayan okuldan Türkiye birincilikleri, dünya şampiyonlukları aldık. İstanbul İl MEM görevinde İstanbul'daki bütün okullara spor kulüpleri kurulması için çalıştık. Türkiye'de 500 civarında spor kulübü varken, İstanbul'da sayıyı 786'ya çıkardık. İstanbul'daki okullarda spor kulüpleri biz ayrılınca tek tek kapatıldı. Kimseyi suçlamıyorum. Ama bu ulusal bir sorun. Okulla spor birleşmeden olimpiyatlardan hangi başarıyı bekleyebiliriz? Malesef bizde okulda spor ortamı bilinçsizce yok ediliyor. Çinli sporcuların başarısına herkes gıpta ediyor. Olimpiyat başarısı için 'Aile, okul, genç" üçgeni hızla kurulmalı.
'Sistem sporcu çocuklara havlu attırıyor'
Türk Eğitim Sen ve Kamu Sen Genel Başkanı İsmail KONCUK:
Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede bir yüzücü dahi çıkaramamış olmamız son derece ilginç. Eğitim sistemimizi bu yönüyle masaya yatırmalıyız. Başarısızlığı, eğitim sisteminden bağımsız düşünemeyiz. Okullarda, çocukların kabiliyetli olduğu sporu yapabileceği fiziki mekanlar yok. Türkiye'de kaç okulda olimpik yüzme havuzu, kaçında kapalı spor salonu var? Milli Eğitim, yüzmede, güreşte diğer ihtisas alanlarında kabiliyeti olan çocukları ortaya çıkarmak ne yapmış? Çinlilerin, çocukluktan yakaladığı olimpiyat sporcusu olma şansını, biz çocuk o çağlardayken kaçırıyoruz. Problemin ana sebebi başarılı çocukların küçük yaşlarda tespit edilmemesidir. Sporcu olmak isteyen çocuklarımızda zaten bir süre sonra önlerine konulan bürokratik engeller sebebiyle havlu atıyor.
'Okulların yüzde 93'ünde spor salonu yok'
Türkiye Okul Sporları Federasyonu Başkanı Ayhan PALA:
Sporda kalkınma ve madalya isteniyorsa ilkokul ve ortaokuldaki 14 milyon çocuğu sporun içerisine çekmeliyiz. Tabandan bir hareket başlamadıkça üst düzeyde başarılı sporculara ulaşmak çok zor. Eğitimi, sporun önünde engel olmaktan kurtarmalıyız. Küçük yaştaki yetenekli çocukları seçebilecek sistemli, profesyonel bir altyapı da yok. Sporcu seçimleri de dünya standartlarına uygun yapılmıyor. Türkiye'deki 60 bine okulun sadece yüzde 7'sinde spor salonu var. Sporcu yetiştirmek için devlet bir politika belirlemeli ve birlikte hareket edilmelidir. Çocuklar, günde 12 saatini bilgisayar başında geçiren teknoloji bağımlıları oldu. Koşup, oynaması gereken çocuk artık oturan adam haline geldi.
'Olimpiyatta madalya doğrudan eğitimle ilgili değil'
Habertürk TV Spor Müdürü ve Spor Yazarı Faik ÇETİNER:
Olimpiyatlarda madalya alamama nedeninin doğrudan eğitimle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Halter gibi bazı dallarda madalyalar alındı. Bu eğitimle ne kadar alakalıydı? Biz futbol dışındaki branşlarda, şimdiye kadar çok başarılı olmuş bir ülke değiliz. Ödül alan haltercilerimiz de ithal haltercilerdir. Naim Süleymanoğlu'nu da burada yetiştirmedik. Afrika'dan gelen ödüllü atletlerimiz oldu. Onları da biz yetiştirmedik. İçimizden bir Süreyya Ayhan çıktı. Onu da harcadık. Yüksek beklenti içine girilmesi de şaşırtıcı. Ülke olarak, olimpiyatlardaki spor dallarını ancak olimpiyatlar başladığında hatırlıyoruz. Madalya gelmemesi sürpriz değil. Eğitim, yabancı antrenörlerle sporcuları desteklenirse 15-20 yıl sonra daha iddialı olabiliriz.
'Okulları tek başına suçlayamayız'
Olimpiyat Madalyalı Tekwandocumuz, halen Bulgaristan Tekwando Milli Takım Antrönörlüğünü yapan Dr.Ekrem BOYALI:
Bütün branşlarda Türkiye madalya almak istiyorsa, özellikle altyapıya çok büyük önem vermeli. Sporcularımız üzerinde zaten var olan kazanma baskısı, ülkedeki madalya beklentisinin artmasıyla olimpiyatlarda daha da artıyor. Olimpiyatlarda madalya almak için ilköğretim seviyesinde spor altyapısı oluşturulsun. Spor okulları kuruldu ama eğitim yetersiz. İlköğretimde sporun bir dalında branşlaşan çocuğu olimpiyatlara kadar takip edelim. Ben ağabeyimin spor salonunda 24 saat çalışarak kazandım. Bu şansım olmasaydı, okuldaki eğitimle madalya kazanamazdım. Ödüller çok cazip ama federasyonlar da kendi öz eleştirilerini yapsınlar. Okulları tek başına suçlamak haksızlık
'Eğitim sisteminden tek neden olarak söz edemeyiz'
Talim Terbiye Kurulu eski Başkanı Prof. Dr. Ziya SELÇUK:
Olimpiyatlarda başarıyla eğitim sistemi arasında mantıksal bir ilişki kurulabilir. Ancak tek neden olarak söz etmek doğru olmaz. Çünkü kültür, sosyo ekonomik düzey gibi tutumlar da olimpiyatlardaki başarıyı etkiler. Ancak itici güç eğitim sistemi denilebilir. Ne yazık ki olimpiyatlardaki başarısızlığın derin nedenselliğine inip yorumlamıyoruz. Öncelikle, olimpiyat başarısının bir hayat felsefesiyle ilgili olduğunu kabul edelim. Tüm öğrencilerin hangi spor dallarına hangi düzeyde uygun olduğunu belirlemek için antropometrik ölçümleri bir yıl içinde tamamlanmalı. Her okul 2-3 spor dalında fiziksel altyapıya kavuşturulmalı.
GAZETE HABERTURK YAZARI YAVUZ SEMERCİ DE BU KONUYA İLİŞKİN YAZDI. İŞTE O YAZI:
Aptal eğitim sisteminden olimpiyat madalyası çıkmaz!
OLİMPİYATLARDA başarısız olmamızın temel nedeni, eğitim sistemimizde yaşanan çarpıklıktır. 6 yılını gece gündüz yüzmeye ayırmış bir evladın babası olarak biliyorum... Bu kafayla (bu sistemle) onlarca yıl geçse de şampiyon bir yüzücümüz, İstiklal Marşı’mızı çaldıracak bir atletimiz, Türk bayrağını dalgalandıracak bir kürekçimiz olmayacak...
Yüzme örneğin... Disiplin isteyen bir spor dalıdır. Günde kilometrelerce yüzmeniz gerekir. Birkaç haftalık ara vermenin kaybını telafi etmek neredeyse yılınızı alır. Çok verimli geçen yıllık idmanların sonunda belki bir, bilemediniz iki saniye dereceniz düzelir. Neredeyse 10 yaşından 17 yaşınıza kadar günde 4 veya 5 saatinizi suyun içinde geçirmek zorundasınız.
Tabii uluslararası çapta bir yüzücü olmak istiyorsanız. Peki bir yandan yüzme, diğer yandan eğitim nasıl devam edecek? Yüzmede başarılı olduğunuz için okullar size öncelik mi tanır? Kimse başarılı bir yüzücü olduğunuz için size iş vermez ki? Bir yandan okumak, bir meslek sahibi olmak, diğer yandan da amatör branşlarda sportif faaliyetinize devam etmek ve olimpiyat gibi alanlarda başarılı olmanız gerekir. Türkiye’de sadece müfredat takip edilerek istenilen lise veya yüksekokula girilemiyor ki? Her aşamada dershane gerçeği çıkıyor. Bu yetmez.
Bir de aileniz varlıklı olmak zorunda. Vasat sporcular yaratan sistemin özü budur. Yüzme, atletizm gibi devamlılık isteyen spor dalıdır. Ara vermeye gelmez. Bu nedenle başarılı sporcuların okullara kabul sırasında öncelikli yer alacakları ve hatta burslu okuyabilecekleri yeni, yepyeni bir sistem oluşturmak zorundayız. Rekabeti lise ve üniversitelerde devam ettirecek nitelikte bir model geliştirmeliyiz. Yoksa sadece spor olsun, kötü alışkanlıktan uzak kalsın diye çocuklarımızı yüzmeye, basketbola, atletizme yöneltmeye devam ederiz. Bir adım da öteye geçemeyiz. Milyonda bir ihtimal bir yeteneğimiz çıkar.
Onun da heykelini diker avunuruz. Yüz binlerce çocuk Türkiye’nin seçkin liselerine, üniversitelerine girmek için yarışıyor. (Bu dalda bir olimpiyat düzenlense madalya şansımız yüksek elbette.) Eğitim ve öğretim kurumlarının asgari bir başarıyı elde etmek kaydıyla Türkiye çapında (kendi dalında) ilk 20’ye giren herkesi devlet bursuyla kabul ettiğini düşünün. En azından binlerce sporcu dershanelerde değil, pistlerde, yüzme havuzlarında, boks, güreş, halter salonlarında delice bir yarışa başlardı. Üniversitede özel veya devlet bursuyla okuyacağı, böylece ailelerine yük olmayacaklarını gören gençler fırsatı değerlendirirdi... Aileler çocuklarının arkasında dururlardı.
Dünyanın sayılı üniversiteleri, öğrenciyi okullarına kabul ederken sadece bir önceki eğitim dönemindeki başarıya bakmaz. Sportif bir dalda derece almış, eğitim sürecinde çalışmış ve sosyal faaliyetlerde bulunmuş öğrenciyi tercih eder. Çünkü sosyal zekâsı gelişmiş, sorumluluk almış, sağlıklı bir bedene sahip olacak nitelikte spor yapmış bir gencin, kendi okullarını uzun yıllar başarıyla temsil edeceğini bilir. Eğitimde eşitliğin anlamı, fakir ailelerin çocuklarının da başarılı bir eğitim öğretim olanağına sahip olmasıdır. Bu imkân yardımseverlerin desteğiyle değil ağırlıklı olarak sportif faaliyetlerdeki başarıyla elde edilebilmeli. Altyapı önemlidir elbette ama önce rekabeti oluşturmamız gerekiyor... 24 yıl sonra halterde tek bir madalya bile kazanamamakmızın, diğer branşlarda da başarısızlığımızın nedeni altyapıdan çok akıl noksanlığımızdandır. Kalitesi tartışılır okullara girmek için yıllarca süren sınavlara hazırlanma çılgınlığındandır...