İnsan bazen gurur duyar
Fatih Altaylı yazdı...

Bazı anlar vardır, bir şeyin mensubu olmaktan gurur duyarsınız.
En azından büyük keyif alırsınız.
Dün benim için o anlardan biriydi.
Bizim de içinde bulunduğumuz Ciner Grubu, Şırnak'ta, Şırnak'ın Silopi'sinde, Türkiye'nin unutulmuş köşelerinden birinde, adını sadece terörle ilgili haberlerle duyduğumuz bir yerinde, Gabar Dağı'nın tepesinde 800 milyon dolar yatırımla bir enerji santralı açtı.
Bu madencilik ve enerji alanlarında Ciner Grubu'nun açtığı ne ilk tesis, ne de son.
Daha birkaç ay önce yaklaşık 1.5 milyar dolarlık başka bir tesisin temelini attı Ciner.
Birkaç yıl önce de yine yaklaşık 1 milyar dolarlık bir başka maden ve maden işleme tesisini açtı.
Hiçbiriyle ilgili tek kelime yazmadım.
Yazma gereği duymadım.
Beni bilenler bilir, çalıştığım gazetelerin bağlı olduğu gruplarla ilgili yazmam.
O grupların diğer işleriyle ilgilenmem.
Ama bu kez farklı.
Sadece gazetesinde çalışsam da, çalıştığım grupla gurur duydum.
Çünkü bir işadamı, benim gazetemin de sahibi, yatırımcısı olan bir işadamı, Türkiye'de devletten başka hiç kimsenin bırakın yatırım yapmayı, gitmediği, bırakın 800 milyon dolarlık bir tesisi, bakkal dükkânı açmak için bile uğramadığı bir yerinde, bir bölgesinde önce yerin altındaki kömürü çıkarıyor, sonra o kömürle enerji üretmek için düğmeye basıyor.
Gabar Dağı'nın tepesinde.
Türkiye'nin en unutulmuş, en bahtsız, en işsiz, en aşsız yerinde.
İnsanların geçinebilmek için ya kaçakçı, ya korucu ya da terörist olmaktan başka bir seçeneğinin olmadığı bir yerde.
2000 küsur kişi iş bulacak, aş bulacak.
Daha doğrusu buldu bile.
Dün açılan o tesisin olduğu yerlerde hayat şimdiden değişti bile.
Köyün gençleri tesisin inşaatında çalıştılar, şimdi tesislerde çalışacaklar.
Köyün kızları tesislerin lokantasında, misafirhanesinde, mutfağında işe başladılar.
Dün mal gibi alınıp satılan o kız çocukları, bugün elleri ekmek tutan, üreten oldular, ailelerinin gözbebeği haline geldiler.
Gabar Dağı'nın eteklerinde hayatı değiştiren bu tesis, ne devletin tek kuruş kredisiyle yapıldı, ne de orada üretilecek elektrik için devletten tek bir kilovatsaat alım garantisi istendi.
Üstelik o bölgeden çıkan işadamları yatırımlarını o bölgeye yapmazken, Karadeniz'in en doğusundan, Artvin'den gelen bir işadamı, oraya 800 milyon dolar yatırdı.
Bu gazetenin de patronu olan o işadamı, büyük ihtimalle şimdi bana bozulacak, "Niye yazdın bu yazıyı" diyecek.
Turgay Ciner kusura bakmasın.
O yaptığı için yeterince övemiyorum.
Bir başkası, oralara bunun yarısını yapsın, tam sayfa methiye düzmezsem şerefsizim.
En çevreci santral
AÇILIŞ töreni sırasında birisi söylerken kulağıma çalındı.
"Çevre ne olacak?" dediler.
Çevreden kasıt "havanın kirlenmesi" ise bu santralda öyle bir şey yok.
İnanmıyorsunuz değil mi?
Ben yazayım, inanmazsanız araştırın.
Silopi'de Gabar Dağı'nda yapılan bu santral, Türkiye'nin ilk ve tek "çevreci" santralı.
Çünkü dünyadaki en son teknolojiyle yapıldı.
Nasıl mı, anlatayım.
Bu teknolojiye "akışkan yatak" teknolojisi deniliyor.
Oldukça karmaşık bu teknolojiyi kısa bir şekilde anlatmak gerekirse, yakma işlemi basınçlı bir ortamda gerçekleştiriliyor ve bu sayede yüksek verimlilik elde ediliyor.
Basınç altında katı yakıtlar, sıvılaşmış elementler gibi davranıyor ve yanmanın sonucunda oluşan gazlar yeniden yanma odasına geri dönüyor.
Bir sonraki aşamada ise gazlar bacaya ulaşmadan kalsiyumla birlikte yakılıyor ve bacadan çıkıp çevreye zarar verecek olan kükürt, kalsiyumla birleşerek kireç haline geliyor.
Bacadan dışarıya çevreye zarar verecek bir şey çıkmıyor ve neredeyse doğalgaz santralı kadar temiz bir üretim oluyor.
Akışkan yataklı kömür santralları başta Almanya olmak üzere pek çok Batı ülkesinde artık ormanların içine, şehirlerin yanına bile kuruluyor.
Bu teknoloji Türkiye'de ne yazık ki, sadece bu santralda var.
Diğerlerine oranla oldukça pahalı.
Ama çevreye zararı neredeyse sıfır.
Yukarıdaki yazıda söylediğim gibi, "gurur duymamın" nedenlerinden biri de bu zaten.
Yerseniz çaycı
İLK gün dedik, "Bu belgeler BDP'den sızmıştır" diye.
Sızan bölümü okuyunca anlamamak mümkün değildi.
Bilinçli bir şekilde metin edit edilmişti ve Öcalan sanki Türkiye'yi yönetiyormuş gibi bir hava yaratılmaya çalışılmıştı.
Bütün konuları Öcalan dikte ediyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de onun dikte ettiklerini yerine getiriyormuş gibi bir algı yaratma peşindeydi metni sızdıranlar.
Açıkçası bunun "kötü niyetten" olduğunu da zannetmiyorum.
Daha çok "zevahiri kurtarma" ya da "kuyruğu dik tutuyor görüntüsü verme" amaçlıydı.
Öcalan'ın terör örgütü, destekçileri ve sempatizanları üzerindeki etkisini artırmaya yönelik, gelecek eleştirileri engellemeyi amaçlayan bir bölüm yayına verilmişti.
Şimdi BDP, "Evet bizden birileri sızdırmış" dedi.
Fatura da büyük ihtimalle çaycıya kesilecek.
Eğer bu metni çaycı bu hale getirip, bu şekilde kesip, biçip sızdırdıysa helal olsun.
İşi iyi biliyormuş doğrusu.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Otomobil kaçakçılarında ve terör örgütlerinde faturalar çaycıların üzerine kesilmediği zaman.