Recep Akdağ: Sezaryen insanlık suçu
Sağlık Bakanı Recep Akdağ sezaryen ile ilgili açıklamalarda bulundu
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sağlık muhabirleriyle kahvaltıda bir araya geldi.
Akdağ sıkça tartışılan sezaryen yöntemi ile doğum ve doğum kontrol uygulamaları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Akdağ: "İhtiyaç yokken doğum yapacak kadını ameliyat ederek çocuğun tabii yoldan doğmasını engellemek insanlık suçudur" dedi.
İHA
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sezaryenle doğum yöntemiyle ilgili "Suni bir algı ile entelektüel ortam oluşturup ihtiyaç yokken doğum yapacak bir kadını ameliyat ederek çocuğunu tabi yoldan doğurmasını engellemek, bana göre bir insanlık suçudur. Malpraktis dediğimiz kötü hekimlik uygulamasıdır" dedi.
7'den 70'e herkesin, anne karnından kabre girinceye kadar sağlık konusu ile alakalı olduğunu ifade eden Akdağ, ilgilendikleri grubun sadece 79 milyon vatandaş olmadığını, anne rahminde olan bebeklerle beraber 80 milyonluk bir popülasyonla ilgilendiklerini söyledi.
Türkiye'de 2005'li yıllarda kanserle ilgili yaptıkları bir çalışmayı anımsatan Akdağ, bu çalışmanın sonucunda insanların yüzde 70'den fazlasının bilgileri televizyondan öğrendiklerini belirlediklerini söyleyerek, bu konuda medyaya büyük görev düştüğünü vurguladı.
Sağlık Bakanlığı olarak en çok önem verdikleri alanlardan ikisinin "sağlık okuryazarlığı" ve "sağlıklı yaşamı geliştirme" olduğunu ifade eden Akdağ, önümüzdeki dönemde çok yoğun olarak bu mecraları kullanacaklarını söyledi.
Aile hekimleri ve sağlık çalışanlarıyla, hastanelerde kullanılacak ekranlarla, el ilanlarıyla, okullardaki faaliyetlerle bilgilendirme çalışmaları yürüteceklerini belirten Bakan Akdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile de ortak çalışmalar yürüteceklerini dile getirdi. Akdağ, Türkiye'de önümüzdeki 10 yılda sağlık okuryazarlığı ve sağlıklı yaşam bilincinin geliştirilememesi durumunda sağlık sisteminin sürdürülebilirliğinin riske gireceğine vurgu yaptı.
BİRÇOK AVRUPA ÜLKESİNDEN DAHA ÇOK SİGARA KULLANIYORUZ
Sigaradan korunma ve kaçınma, sigara içenlerin sigarayı bırakması, sigara içmeyenlerin sigaraya başlamaması, şişmanlık ve hareketsizlik konularında da çalışmalar yapacaklarını ifade eden Akdağ, "Bu birbiriyle bağlantılı alanlar üzerinde çok hassasiyetle duracağımız, sizlerle buna odaklanacağımız yıllar olacak. Fert olarak sağlıklı olma imkanına kavuşuyoruz bunlardan korunursak. Belki bunlara alkolden kaçınmayı da eklemek lazım. Türkiye'de alkol kullanımı Avrupa ile kıyaslandığında burada avantajımız var. Sigara konusunda birçok Avrupa ülkesinden daha sık kullanımla karşılaşıyoruz. Şişmanlık ve hareketsizlikte ise dünyada süper ligin ilk takımları arasındayız. Finlandiya'da gününü hareketsiz geçiren kişilerin oranı yüzde 25 iken Türkiye'de gününü hareketsiz geçirenlerin oranı ise yüzde 75. Aracımızı iş yerimizin ya da evimizin yüz metre ötesine bile park edemiyoruz. İki ya da üç katlı apartman dairesine asansör ile çıkmak istiyoruz. Düzenli egzersiz yapan vatandaşlarımızın sayısı az" ifadelerini kullandı.
Akdağ, eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'na, "bisiklete binme kampanyası" için teşekkür etti. Bunun önemli bir girişim olduğuna değinen Akdağ, benzer çalışmaların devam edeceğini, toplumda hareket etme alışkanlığının geliştirileceğini söyledi.
Toplumu hastalıklardan koruma açısından bunun önemli bir hedef olduğunu dile getiren Akdağ, ikinci hedefin ise erken tanı olduğunu bildirdi.
Bu kapsamda aile hekimliği ve kanser tarama merkezlerinin çalışmaları sayesinde Türkiye'de kanserle ilgili erken teşhis noktasında, özellikle kolon ve serviks (rahim ağzı) kanserleri konusunda büyük mesafe alındığını söyleyen Akdağ, diyabet ve kronik hastalıklar için de erken tanının önemine işaret etti.
"AMBULANS SİSTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR"
Akdağ, "Hastalanan insanların tedavi edilecekleri yerlere kolay ulaşmaları ve kaliteli hizmet almaları gerekiyor. Bunun için de bütün dünyaya örnek olan ambulans sistemimizin biraz geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle metropol kentlerde ve İstanbul'da. Şehirlerde ihtiyacı olan kişilere ambulansın ilk 10 dakika içerisinde ulaşma oranı yüzde 95'lere çıktı. Maalesef bu İstanbul'da yüzde 80'in altında. İstanbul'da yoğun bir trafik var. İlk hedeflerimizden biri de İstanbul'u bu anlamda daha da kuvvetlendirmek" diye konuştu.
Kalp krizi geçiren kişinin, ara merkeze götürülmeden doğrudan müdahale edilebilecek bir sağlık kuruluşuna sevk edilmesine yönelik planlama yapılması gerektiğine işaret eden Akdağ, bu planlamanın, vatandaşın bilinçlenmesi ve onun taşınmasından başladığını belirtti.
Vatandaşın bu konuda "farkında olma" noktasının zayıf olduğunu ifade eden Akdağ, "Birçok insan göğüs ağrısının geçmesini evinde bekleyerek zaman kaybediyor. Ankara'da bir aile dostumuz, orta yaşlı bir erkek göğüs ağrısını "midem ağrıyor" diyerek evinde bekleyerek geçirdi. Ambulans evine gittiğinde hayatını kaybetti. Bir insanın göğsünde ya da göğsüne yakın bir yerde ağrısı varsa bu ağrıyı asla kendine göre yorumlamamalıdır, derhal 112'yi aramalıdır. Bu ağrı basit bir ağrı da çıkabilir. Kas ağrısı dahi olabilir." dedi.
Akdağ, anne ve bebek ölümleri konusunda da Türkiye'nin çok mesafe aldığına değinerek, anne ölümlerinin her yüz bin canlı doğumdan 14'e kadar indirildiğini, bu konudaki hedeflerinin 2023 yılına kadar bunu 10'un altına indirmek olduğunu söyledi. Akdağ, bebek ölüm oranını ise her bin canlı doğumda 5'in altına indirmeyi hedeflediklerini bildirdi.
"ŞEHİR MERKEZLERİNDE GELİŞMİŞ AİLE MERKEZLERİ OLACAK"
Aile hekimliği merkezlerine ilişkin yapılacak çalışmalar hakkında bilgi veren Akdağ, şöyle devam etti:
"Sağlık ocaklarından aile hekimliğine geçerken birkaç basamak yükselmiştik. Aile hekimliği merkezlerini, psikolog, fizyoterapist, ağız diş sağlığı gibi hizmetlerle geliştireceğimiz şehir merkezlerinde biraz daha büyük, kompakt merkezler haline dönüştüreceğiz. Hizmet alma imkanımız daha da artacak. Hastane hizmetleri açısından kamudaki sağlık hizmetini, hastanelerimizde de güçlendirmeye devam edeceğiz. Kamuda verilen sağlık hizmeti ne kadar güçlü olursa özel sektörden de bu ölçüde kaliteli ve hizmet satın alabiliriz. Türkiye'deki özel hastanecilik hizmetlerinin gelişmesi vatandaşlarımızın yararınadır ama belli bir ölçüye kadar. Kamunun verdiği hizmetlerin oranının yüzde 70'in altına düşmemesi lazım. Özel sağlık sektöründen de vatandaşı üzmeyecek, ödeyemeyeceği rakamların çıkarılmayacağı biçimde hizmet satın alabiliriz."
Ailelerin yıkıcı sağlık harcamalarından korunması gerektiğini vurgulayan Bakan Akdağ, bir aile yıllık gelirinin yüzde 40'ını sağlık için harcamışsa buna yıkıcı sağlık harcaması denildiğini belirtti.
Sağlıkta memnuniyet oranlarının yüzde 39'lardan yüzde 75'e çıktığını ifade eden Akdağ, bu oranı yüzde 80'lere çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi.
Akdağ, bir önemli hedeflerinin de Türkiye'de sağlık endüstrisini geliştirip gerek ilaç gerek tıbbi ilaç konusunda yerli üretimi sağlamak olduğunu kaydetti.
Şehir hastaneleri projesine de değinen Akdağ, şehir hastanelerinin 41 bin yeni yatakla planlandığını belirtti.
Akdağ, 27 bin yatağının ihale edildiğini, geriye kalan 14 bin yatağın da önümüzdeki bir yıl içinde ihale edilmesinin planlandığını dile getirerek, bu yıl içerisinde Mersin ve Yozgat şehir hastanelerinin hizmete gireceğini aktardı.
Şehir hastanelerinin geniş bir kampüs, tamamen yeşil bir çevre ve vatandaşın hastaneye adım attığı andan itibaren her aşamada konfor ve hizmete erişiminin kolaylaştırıldığı bir şekilde planlandığını anlatan Akdağ, "Doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının farklı hastaneler arasındaki ilişkiyi kolayca kurabilecekleri bir ortam. Bilkent'teki kampüste 8 ayrı hastanemiz var. Bu 8 ayrı hastane, binanın hiç dışına çıkmadan binaların içindeki geniş yürüme yollarıyla birbirine ulaşabilecek durumda. Bu kadar geniş bir alanda en uzak iki nokta arasında mesafe yürünerek geçilecek şekilde olacak. Bunlar kamu-özel ortaklığı ile yapılıyor. Patron her zaman devlet olacak." dedi.
"SEZARYEN İNSANLIK SUÇUDUR"
Akdağ, sezaryen konusu her gündeme geldiğinde muhalefet eden birilerinin çıktığını belirterek, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ), ülkelerde sezaryen uygulamasının ortalama yüzde 15 ila 20 olmasının tıbbi ihtiyaçları karşıladığını raporladığını anımsattı. Akdağ, dünyanın en gelişmiş İskandinav ülkelerinde sezaryen oranlarının yüzde 15-20 civarında olduğunu, Türkiye'de ise bu oranının yüzde 50'nin üzerine yükseldiğini belirtti.
Akdağ, şöyle devam etti:
"Suni bir algı ile entelektüel ortam oluşturup ihtiyaç yokken doğum yapacak bir kadını ameliyat ederek çocuğunu tabi yoldan doğurmasını engellemek bana göre bir insanlık suçudur. Malpraktis dediğimiz kötü hekimlik uygulamasıdır.
Bundan birilerinin çıkarı var. Kamu hastanelerinde sezaryen oranları yüzde 35'lerde iken özel hastanelerde sezaryen oranları yüzde 65'lerde. Bu size bir şeyler söylemiyor mu? İhtiyaç olduğunda sezaryen kaçınılmaz bir gerekliliktir ve elbette yapılmalıdır. İhtiyaç yokken sezaryen yapılması kötü hekimlik uygulamasıdır. Yerine göre para kazanma hırsından, yerine göre hamile kadının yanlış yönledirilmesinden, yerine göre de orada işlerin bir an önce bitirilme arzusundan kaynaklanıyor.
Doğum yapan hanımlar bilirler, ilk doğum uzun sürer. Sağlık kuruluşu için de oradaki ekip için de hamile kadını ameliyathaneye alıp narkoz verip karnını yarıp bebeğini çıkarmak çok pratik görünüyor. Bu çok yanlış bir uygulama. Açıkçası bu işi yapanların zihniyeti açısından en hafifi ile istismardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Sağlık Bakanı olarak buna gücüm yettiğince müsaade etmeyeceğim."
Ramazan öncesinde de tavsiyelerde bulunan Akdağ, iftarda ve sahurda fazla yemek yenmemesini önerdi. Akdağ, ramazanın bir İslami ibadet olduğunu ifade ederek, buna riayet eden kişilerin diğer İslami kurallara riayet etmelerinin de sağlıkları açısından iyi olacağını söyledi.
Akdağ, "Bugün ilan etmiyorum ama bu hususta başlatacağımız bir kampanya ile ben de kaç kilo vereceğimi Türk halkına ilan edeceğim. Kendimi de taahhüt altına sokacağım" dedi.
AA