Tesadüfen keşfedilen kemoterapi ilacı
Tedavilerin geliştirilebilmesi için uzun yıllar araştırmalar yapılıyor. Bugün zamanı geriye sarıp bir araştırma laboratuvarına konuk olacağız ve keşfin perde arkasına bakacağız. Sisplatin etken maddeli bir kemoterapi ilacının tesadüfen keşfine tanık olmaya hazır mısınız?
Vücudumuzdaki hücreler bölünerek çoğalır. Sağlıklı hücreler bölünürken her şeyin yolunda gittiğinden emin olmak için kontrol noktalarından geçerler ve ne zaman durmaları gerektiğini bilirler. Kanserli hücreler ise kontrolsüzce çoğalır ve durmayı bilmez. Kemoterapi, hızla bölünen bütün hücreleri öldürerek kanseri durdurmayı hedefler. Kemoterapi ilaçlarından birisi “sisplatin” etken maddeli bir kimyasaldır. Peki nasıl keşfedildi? Hikâyenin tamamını öğrenmek için 1961’e geri dönmemiz gerekiyor.
UZAYAN BAKTERİLERDEN KEMOTERAPİ İLACINA
Barnett Rosenberg, Amerika’daki Michigan Devlet Üniversitesi’ne biyofizik departmanı açmak için çağrılmıştı. Rosenberg, laboratuvarında fizik temelini kullanarak basit bir biyolojik soruya cevap aramaya karar verdi: Elektrik akımı hücreleri nasıl etkiler? Bu soruyu cevaplamak için aslında kültürlenmiş insan hücreleri kullanacaktı. Ama aleti test etmek için kolaylık olsun diye, bakterilerle bir deneme yapmaya karar verdi. Önce bakterileri bir solüsyonun içerisine koydu ve platin elektrotlar kullanarak elektrik akımı uygulamaya başladı. Beklediği gibi, elektrik akımı çoğu bakteriyi öldürdü. Ancak elektriği kapattıktan sonra yaşayan bakterilere baktığında, bakterilerin normal uzunluklarının 300 katına eriştiklerini gördü!
Bu şaşırtıcı sonucu açıklayabilmek için incelemelerine devam eden Rosenberg, hücrelerin uzunluğunun artmasının elektrik akımı ile alakası olmadığını anladı. Kimyagerlere danıştıktan sonra, elektrolit olarak kullandığı amonyumklorür solüsyonu ile platin elektrotlar arasında bir reaksiyon gerçekleştiğini ve bu reaksiyon sonucu yeni bir kimyasal oluştuğunu fark etti: Diklorodiaminplatin. Bu kimyasal aslında ilk defa 1844’te Michele Peyrone tarafından sentezlenmişti, “Peyrone tuzu” olarak biliniyordu. Hücreler üzerindeki etkisinden ise kimse haberdar değildi.
Böylece Rosenberg’in elektrik akımı ile başlayan projesi tamamen farklı bir yön aldı. Elektrik akımı uygularken yanlışlıkla sentezlenen bu kimyasalın hücreler üzerindeki etkisi nedir? Araştırmacılar kimyasalı ilk olarak kazara sentezlemişti, planlı olarak düzgün şekilde sentezleyebilmeleri biraz zaman aldı. Çok teknik detaya girmeden özetleyecek olursam, bu kimyasalın iki versiyonu var. Kimyasal sentezlenirken ilk oluşan ‘trans’ hali daha sağlam, ama hücreler üzerinde etkisiz. Trans-platin’i hücreler üzerinde deneyip bir etki göremeyen araştırmacıların hayal kırıklığını tahmin edebilirsiniz. Ama çok geçmeden fark ettiler ki, trans hal, ışığa maruz kaldıkça zamanla ‘sis’ haline dönüşüyor. Ve ‘sis’-platin adı verilen bu kimyasal, hücreler üzerinde oldukça etkili.
Büyük buluşa dönecek olursak, sisplatine maruz kalmış hücrelerin boyu uzuyordu, çünkü bölünemiyorlardı. Bu da Rosenberg’in aklına bir fikir getirdi: Kanserli hücrelerin kontrolsüz bölünmeleri büyük bir sorundu, belki sisplatin kanser hücrelerinin bölünmesini durdurabilirdi! Sisplatini farelerdeki tümörler üzerinde test ettiğinde bazı kanser tiplerine karşı oldukça etkili olduğunu gördü. 1978’e geldiğimizde sisplatin insanlarda kemoterapi ilacı olarak onaylanmıştı.
Benim için bu hikâyenin ana fikri, bilimde çok dikkatli olmak, esnek olmak ve asla vazgeçmemek gerektiği. Eğer Rosenberg dikkatli olmasaydı, hücrelerin uzamasının elektrik akımından kaynaklandığını zannedebilirdi. Yanlışlıkla transplatin sentezleyip hücre bölünmesini durduramayınca vazgeçebilirdi. Ve esnek olmasaydı, sisplatini boş verip elektrik akımı konusuna geri dönebilirdi. Dikkati, esnekliği ve vazgeçmemesi sayesinde insanlığa bir kemoterapi ilacı armağan etmiş oldu.
TEMEL BİLİM ARAŞTIRMALARINA KAYNAK AYRILMALI
Bu hikâye, aynı zamanda temel bilim araştırmalarının insan hayatını derinden etkileyebileceğini gösteren güzel bir örnek. Hatırlarsanız araştırmanın başlangıcı merak ile sorulmuş bir soruya dayanıyor: “Elektrik akımı hücreleri nasıl etkiler?” İlk bakışta pek çok insan “Bunu bilmek ne işimize yarayacak ki?” diye düşünebilir. “Elektrik akımıyla uğraşacağına en başından kanseri durduracak bir ilaç aramaya başlasaydı ya” diyenler olabilir. Ancak gördüğünüz üzere bilim sürprizlerle dolu! Muhtemelen 1844’te Peyrone tarafından sentezlenmiş bu kimyasalı, kanser tedavisinde denemek başka türlü kimsenin aklına gelmeyecekti. Bu hikâyede tesadüfün payı oldukça büyük, o açıdan istisnai bir durum. Ama bilimde, meraka dayalı bir sorunun çığır açan bir buluşa dönüşmesinin pek çok örneği var. İşte bu yüzden, ben sadece hastalıklara çözüm arayan araştırmalar değil, meraka dayalı temel bilim araştırmaları için de kaynak ayrılması gerektiğini düşünüyorum.