Ceylan Ertem ile röportaj...
Alternatif müziğin önde gelen isimlerinden Ceylan Ertem sonunda bir cover albüm yaptı: "Yuh". Bu vesileyle Ertem ile bir Kadıköy akşamında bir araya geldik. Müzikle başladık, geçmişe kadar uzadık...
Ece ULUSUM/ HT CUMARTESİ
Sahnede dev, toplumsal olaylar karşısında anaç ve evinde bir kız çocuğu Ceylan Ertem. Ona bunu söylediğimde gülüyor. Geçen aylarda herkesin aksine single değil, koca bir cover albüm çıkardı. Pek sevildi. E madem öyle bir buluşmak farz oldu. Önce birer demleme ekinezya çayı söyledik, sonra başladık sohbete. Ertem başta soğuk ve mesafeliydi ama konuştukça açıldı.
Albüm epey beğenildi, listelere girdi. Yorumlar nasıl?
Genelde olumlu, ne yapsam beğenmeyenleri saymıyorum. Üstelik bu cover albüm, çok riskli bir iş.
Cover demek, deplasman demek. Tedirgin oldunuz mu yeniden yorumlarken?
Konserlerde çok fazla cover söylemiyorum sadece insanlar isteyince. Ardından birden popüler oluyor. Oysa 4 albüm yaptım, orijinal şarkılar yazdım. Deplasman gibi bakmıyorum çünkü Nilüfer ya da Müzzeyen Senar da kendi şarkılarını okumuyordu, yorumluyordu. Bu albümde de dinleyicinin samimiyeti yakaladığını düşünüyorum. Parçanın küpünü doldurabilmek önemli olan. Korkak hissetmedim şarkıları söylerken ama çok heyecanlıydım.
Bu albümü siz nasıl tanımlarsınız?
“Yuh” Ceylan’ın dinleyicilerine verdiği bir karışık kaset. Eskiden çok kaset doldururdum dostlarıma. Bütün paramı kasetlere yatırırdım. Abartmıyorum, annem üzerimi arardı! Bu da o zamanlardan kalma bir şey gibi geliyor bana. Bir de canlı çalıp kaydettik.
Parçaları siz seçtiniz değil mi?
Protest parçalar... İsyan olduğu aşikâr. Evet. O kadar dert var ki müziğin sorunlarından bile konuşamıyoruz. Dünyada savaş söz konusu keza ülkemizde de kadın cinayetleri artmış, gazeteciler hapse atılmış ya da müzisyenler susturulmaya çalışılıyorken böyle bir repertuvar seçtim. Kadın cinayetleri için Bergen’den bir şarkı aldık örneğin... Aslında 1.5 yıl önce kaydedildi.
Sıkça soruluyor belki artık bir karara varmışsınızdır, bu albümde hangi tür baskın? Yine alternatif mi diyelim?
Hiç cevap veremiyorum bu soruya. Yaptığım müziği bir türe oturtamıyorum, sağlam müzik yazarları değerlendirsin istiyorum. Resmen türler arası geziyorum; caz, pop, deneysel, rock... Hayatımda tutarsız biriyim, müziğime de yansıyor.
‘PSİKOLOGLARA PARA VERMİYORUM, ÇOK KÂRLI’
Tam bir turne sanatçısısınız. Sahnelerde yaşıyorsunuz. Neler öğretti seçtiğiniz kariyer size?
Yılda ortalama 80 konser veriyoruz. Bu da ayda ortalama 500 kişinin seni dinlerken gözlerinin içine baktığı anlamına geliyor. Bazen çok ağır geliyor bazen de hafif. Memleketinizi de tanımış oluyorsunuz turneler sahnesinde. Bunlar da ilham olarak bana geri dönüyor. Kadın dinleyicim çok fazla, onlarla da özel bir bağım var. Bir de ben sahnede deşarj oluyorum. Yani psikologlara para vermiyorum, çok kârlı! (Gülüyor.)
Yorucu olmuyor mu turne?
Oluyor. Uçağa binemiyorum her yere arabayla gidiyorum. Hollanda’ya bile karayoluyla gitmiştim. Çok yoruyor. Bir de çoğu canlı müzik mekânlarının, müzik yapmaya uygun olmaması var. 2.5 saat süren sound check’ler yapıyoruz. Gerçi sahneye çıktığımda müzisyen enayiliğine kapılıp “Hiç yorulmadım, süperim” diyorum. Sonra “Ah Allah’ım bu sadece sahnenin yalanıymış” diyerek yığılıyorum.
Sırada ne var? Albüm geliyor mu?
Başladım kaynamalara. Bir iki fikrim var ama henüz meseleyi Sony’ye açmadım. Bir plak ya da DVD hayalim var, tüm albümlerden seçki, fakat hepsi canlı kaydedilecek. Yeni albüm yeni 10 parçalık... (Elimi tutuyor.) Ay şu an bunları atıyorum, 1 yıl sonra “Neden olmadı?” diye karşıma çıkma! (Gülüyor.)
Albüm kapağında fotoğraf çok güzel, vintage havası da var. Gerçi sizin her fotoğrafınız böyle, selfie’niz bile 80’lerden çıkmış gibi!
Fotoğraf sanatına saygım büyük ve tam bir Polaroid hayranıyım. Fotoğraf albümlerimi karıştırırken gangster ve Robin Hood karışımı pozumu görünce albüm kapağı olsun istedim. Silahın ucundaki çiçeği de sonradan ekledim. “Karşı durmaktan yanayım ama savunmadan edemem” mesajı veriyor.
Toplumsal sorunlardan söz ediyorsunuz sürekli, özellikle de sosyal medyada. Bu kadar taşın altına el koymak ağır bir yük sırtlanmak değil mi?
Aslında susmaya çalışıyorum ama sesimi çıkarmadan duramıyorum. “Amansız Gücenik” kayıtlarında sosyal medyadan uzak kaldım ve kendimi iyi hissediyordum. Meğer Twitter’a göz atmadığımdanmış. Beni yoran konuşmak değil, kötü şeylerin olması. Genç dinleyicilerimiz belki her şeyi bilmiyor, sanatçılar olarak biz bahsediyoruz. En nihayetinde bana da birileri öğretmişti; Kavaklar, Ünzile ya da Son Bakış şarkıları... “Müzisyenlerin böyle bir sorumluluğu vardır” diyemem ama ben elimden geleni yapıyorum.
‘KİMİ ÇOK SEVSEM ONA BENZİYORUM’
Ceylan Ertem denince benim aklıma şu tanım gelir: Sahnede devleşen, toplumsal olaylar karşısında anaç ve evinde bir kız çocuğu. Tahminim nasıl?
Şu an seninle nasılsam evde de öyleyim, yani evet diyebilirim. Bir yanımın anaç ve hamarat olduğunu kabul ediyorum. Misafir seviyorum, onlar daha yoldayken “Aman Allah’ım nasıl misafir etsem” diye tutuşuyorum. Sahnedeki halim biraz farklı, videolarda görünce ben de şaşırıyorum. (Gülüyor.)
İnsanlar sizi Frida Kahlo, Yıldız Tilbe ya da Sezen Aksu’ya benzetiyor ama siz geçenlerde Heidi’ye benzediğinizi ilan ettiniz. Zor bir hayatım vardı ama özünde iyimserdim ve öyleyim. Özellikle çocukken çok hastalıklar yaşadım. Yine de Heidi gibi mutlu ve her şeye delice gülen bir kadınım. Üzüm üzüme baka baka kararır da diyebilirsiniz. Frida dışında diğerleriyle vakit geçiriyorum ve onlara benzemeye başladım. Kimi çok sevsem ona benziyorum galiba.
Kime benzemek isterdiniz?
Müjde Ar! (Gülüyor.) Hastayım...
Birçok kadın müzisyen arada toplanıyorsunuz evlerde. Neler konuşuluyor o akşamlar?
Her şey! Dünya meseleleri, dinleyici kitleleri, sosyal medya, gazeteler, aşk, aile, dikiş nakış, yemek...
Genelde de size geliyorlar. Yalnızlığı çok sevmediğinizi söylemişsiniz ama yalnızlıktan ilham alıyor, yalnızlara sesleniyor gibi bir yanınız da var sanki.
Yalnızlığı seviyorum ama şöyle, evde hep insanlar olsun aralarda kaybolayım. Kimse yokluğumu fark etmeden geri döneyim istiyorum. Fakat konserlerden dolayı çok fazla insanla iletişim halindeyim, yalnızlığı daha çok tercih etmeye başladım. Misafir çok seviyorum ama ya...
‘Demet Akalın’ın beni arkadaş olarak seçmek isteyeceğini sanmıyorum’
Bilmem. Jehan (Barbur), Bülent abi (Ortaçgil), Birsen abla (Tezer), Yıldız abla (Tilbe), Nükhet abla (Duru) hepsiyle yakın dostuz. Bizim egolarımız yok, iyi müzik dinleyicisiyiz. Tabii ünlü dedikleriniz bu isimlerse. Yani Demet Akalın ile arkadaşlığımız yok.
Kıssadan Ceylan
Hayaliniz: İstanbul’dan gitmek.
‘Rüküşlüğü seviyorum’
Ruh haline göre giyinenlerden misiniz? Evet ama çok kötü hissetsem de rengârenk giyiniyorum. Bazen bavula tonla şey koyup tam sahneye çıkacakken giyecek bir şeyim yok diye tutuşuyorum. Hatta elimdekileri ben kesip biçiyorum. Ben hırka diye almışım yanıma hop elbise oluyor. Giyip n’aptım diye düşünüyorum ama rüküşlüğü seviyorum.
Kadıköy’ü seviyor musunuz? Var mı sizde özel bir yeri?
Semt ayırmam. Enerjik ve ateşli zamanlarımda Beyoğlu’nda yaşadım, iyi ki... Şimdi de Üsküdar taraflarında oturuyorum, çıkmaz sokakta. Yaşlı teyzeler komşum, gürültümü duymuyorlar, mutluyum. Sakinlik peşindeyim. Kadıköy sakin olduğundan buralardayım ama çok fazla hipster kafe açıldı. Artık sonu gelsin...