‘Beni hayata bağlayan piyano tutkum oldu’
"Shine" filmi onun hayatını anlatıyor. Klasik müzik dinlemeyene bile klasik müziği sevdiren ünlü piyanist David Helfgott, HT Pazar'a konuştu
Dilek BİRGEN/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR
Dünyanın en önemli piyanistlerinden biri olarak kabul edilen ve hayatı Oscar’lı “Shine” filmiyle beyazperdeye aktarılan David Helfgott’ın her dediği ve her çaldığı eser umut dolu. Üstelik onca yaşadığı zorluklara rağmen... Küçük bir çocukken piyanonun başına geçti, ödüller aldı kısa sürede dünya onu “Harika çocuk piyanist” olarak tanıdı. Helfgott, en zor eserlerden sayılan Romanov’un 3. Piyano Konçertosu’nu hatasız çalabilen sayılı sanatçılardan biri... Başarıdan başarıya koşarken bir konseri sırasında beyin travması geçirdi ve tam 12 yıl mücadele etti. Çok ağır tedavi süreci geçirdi, şizofreni teşhisi konuldu. Müzik onun ilacı oldu fakat kariyerinden uzun süre uzak kaldı. Doktorlardan onay çıktığı ilk an da kendisini sahneye attı. 12 yıldır parmakları hiç durmuyor. Guardian Gazetesi’nin “Luciano Pavarotti futbol fanatiklerine operayı sevdirdi. David Heffgott da hayatı boyunca hiç klasik müzik konserine gitmeyecek olan insanlara piyanoyu ve klasik müziği sevdirdi” dediği Helfgott geçen haftalarda İstanbul’daydı. Yerinde duramayan müzik adamıyla uzun uzun sohbet etmek zordu ama başardık.
David Helfgott’ı sizden dinlemek isterim.
Polonya’da dünyaya geldim, Yahudi bir ailenin çocuğuyum. Babam bana çok iyi öğretmenlik yaptı. Hayata dair çoğu şeyi ondan öğrendim. 4 yaşımdaydım yanlış hatırlamıyorsam, piyano merakım başladı. 10 yaşıma geldiğimde Avustralyalı piyano hocası Frank Arndt’tan ders aldım. Öyle bir tutkuydu ki benim ki eğitim alırken ablam Margaret ile birkaç yerel yarışmaya katıldık, ödüller kazandık. Kısaca böyle...
Babanız mı fark etti sizin yeteneğinizi?
Çok mutlu oluyordum piyano çalarken. Babam da bu merakımı çabuk fark etti ve onun hocalığı sayesinde iyice yükseldim. Piyano çalarken gösterdiğim performansla kısa sürede “Harika çocuk piyanist” olarak tanındım. Babam beni hep destekledi, çok iyi hocalardan dersler almamı sağladı. Şimdi düşünüyorum da belki babam sahip olamadığı piyanist kimliğini bana kazandırmak istedi. Mücadele vermesinin nedeni buydu...
1960’da Londra Royal Müzik Kolej’den burs kazandınız. Babanıza olan bağlılığınızı ve onun size olan koruyucu tavrını düşünürsek Londra’ya gitmek zor bir karar mıydı?
Hem de çok zor... Dediğin gibi babama çok bağlıydım, muhteşem bir insandı. Benim için her şeyi düşünür hatta ne istersem yapardı. O benim hayatımın şansıydı. Bu yüzden benimle gurur duymasını istedim. Avustralya Perth’deki tüm müzisyenler benim o okula gitmem için uğraşmışlardı. Sonucu öğrenince çok mutlu olmuştuk. n Bambaşka bir dünyaya adım attınız. Yeteri kadar cesaretiniz var mıydı? Belki bir korku ya da endişe vardı ama bir o kadar da cesaretliydim. Yeteneğime güveniyordum.
‘HAYATIMDAKİ EN ÖNEMLİ ANLARIMDAN BİRİYDİ’
Rachmaninov’s Piano Concerto No 3’teki performansınız Dannreuther Ödülü’ne layık görüldü. Çok prestijli bir ödül. O günle ilgili neler hatırlıyorsunuz?
Hayatımdaki en önemli anlardan biriydi. Dün gibi gibi hatırlarım. Nasıl da mutlu olmuştum. Ailemi ve en yakın dostlarımı düşündüm ödülü elime aldığımda. Bu ödül sayesinde bana inanan insanlara tam anlamıyla layık olmuştum.
Onlarca ödül aldınız sonrasında
Edith Cowan University, Honorary Doctorate of Music, Western Australia, ABC Enstrümental ve Ses Yarışması ki bunu 6 kez almıştım. Bir de Time for Peace var sahi. Daha birçok ödül var ama en önemlileri bunlar.
Bir konseriniz sırasında beyin kanaması geçirdiniz. Duygusal bir çöküntü ve stabil olmayan bir dönemden geçtiniz. Hatta uzun süre de akıl hastanesindeydiniz. Nasıl etkisi oldu size?
Uzun zaman piyanomdan uzak kaldım; zor ve karanlık bir dönemdi. Ama tüm o melodiler, piyano tuşları beynimdeydi. Beni hayata bağlayan piyano tutkum oldu.
Liszt’in bestelerini bambaşka çalıyorsunuz. Favori besteciniz mi?
Hem de en sevdiğim besteci... Onun bestelerindeki özgürlüğü ve akıcılığı çok seviyorum. n Bazı kritikler, performansınızın klasik müzik protokolünü takip etmediğini, garip ve hatalı olduğunu söylüyor. Herkes istediğini söyleyebilir. Sonuç ortada... Klasik müziği sevmeyen insana bile bu müziği sevdirmek lazım. Bu konuda bir şeyler yaptım, evet.
Belki de bu yaklaşımınız sizi siz yapandır?
Piyano başına geçtiğim zaman içgüdüsel olarak büyük bir aşk ve mutlulukla çalıyorum. Sonucu beni dinleyen kişilerin değerlendirmesini isterim.
‘ÇEKİNGENDİM, FİLM BENİ ÖZGÜRLEŞTİRDİ’
Unutamadığınız başka anılarınız var mı?
1984’teki resitalim çok önemli ve zordu. Profesyonel müzik hayatıma geri döndüğüm zamandı. Uzun süre sağlık problemlerimden dolayı ara verdikten sonra tekrar başlamak zor oldu. Hâlâ hatırladıkça üzülüyorum.
Türkiye’ye birçok kez geldiniz...
2009’dan beri dördüncü gelişim. Türkiye’de muhteşem bir dinleyici kitlesi var. Ayrıca ülkenizin tarihsel duruşunu da çok seviyorum.
“Shine” hayatınızı anlatan bir film. Bu film hayatınızda bir dönüm noktası oldu mu?
Evet, insanlar beni fark etti. Hayatımı öğrendiler. Kabul edelim, bu bir başarı hikâyesi. “Shine” sayesinde beni anladılar, yaşadıklarıma saygı duydular. Hatta akıl sağlığıyla ilgili problemler yaşayan insanlara da ümit ve ilham kaynağı oldum. Bana da kendim olmamı sağlayan bir özgürlük verdi. Önceden daha çekingendim, film beni özgürleştirdi. Olduğum gibi kabul edildim.
Filmdeki baba karakteri babanızı yansıtıyor muydu?
Evet, kesinlikle.
Filmin ne kadarı gerçekti?
Büyük çoğunluğu benim hayatımı yansıtıyordu. Muhteşem bir film oldu, birçok ödül kazandı.
Sizin için zor olmadı mı “Shine”ı izlemek?
Aksine yaşadığım her şeyden gurur duyarak, hayranlıkla defalarca seyrettim. “Shine” filmi onun hayatını anlatıyor. Klasik müzik dinlemeyene bile klasik müziği sevdiren ünlü piyanist David Helfgott, HT Pazar’a konuştu 4milyon The Last Great Romantic albümü 4 milyondan fazla sattı.
'BİRAZDAN PİYANO ÇALACAĞIM, BURADA OTUR VE BENİ DİNLE'
Hayatınızda pek çok dönüm noktası var, sizin için en önemlisi hangisi?
İlki 14 yaşımda kazandığım konçerto yarışmasıydı, ikincisi de Gillian ile karşılaştığım gün.
Eşiniz Gillian ile nasıl tanıştınız?
Yıllar geçti. Perth’de bir barda çalarken, sanırım 30 yıl öncesiydi! (Biraz duraksadıktan sonra...) Evet, kesinlikle 30 yıl oldu!
Yıldırım aşkı desenize... N’oldu sonra?
O benim her şeyim. Kötü ve iyi günümde daima yanımdaydı. Küçük barda onu görür görmez duygusal bir kasırga yaşadım. Hiç abartmıyorum, inan. Usulca yanına gittim ve ona “Birazdan piyano çalacağım, tam burada otur ve beni dinle” dedim.
Anlattığınız günden sonra da evlenme teklifi ettiniz, değil mi?
Evet. (Gülüyor.) O da kabul etti. O an tüm dünyalar benim oldu. Belki çok erken bir karardı ama Gillian ile evliliğim hayatımda verdiğim en doğru karar.
Başarılı olmanızda yeteneğiniz kadar eşinizin de payı var mı? Olmaz mı?
En büyük pay onun! Her şeyi birlikte başardık ve o başarıyı da paylaşmasını bildik.
Pişmanlıklarınız var mı?
Pişmanlık duymak tamamen bir zaman kaybı.
Kadere inanır mısınız?
Evet, her şeyin önceden planlandığına inanıyorum.
Kendinizi 3 kelimeyle anlatır mısınız?
Enerjik, kendini işine adamış, minnettar.