‘Küflenmiş klasikleri evirip çevirip gösteriyorlar’
Öyle bir rol hayal edin ki, yazması da oynaması da sahnelemesi de size özel olsun. Oyunculukta size sunulanı değil sizin kurguladığınız karakteri hayata geçirmek elbette en güzeli. Bunun için 'Yaz, Yönet, Oyna' atölyesi düzenleyen Tiyatro Eğitim Derneği, herkesin kendi hikâyesini yazıp, yönetip oynayabileceğini hatırlatıyor
Ekin TÜRKANTOS / HT CUMARTESİ
Zaman haute couture devri... Her şeyin kişiye özeli makbul. Tiyatroda bile... Tiyatro Eğitim Derneği’nin ‘Yaz, Yönet, Oyna’ adlı atölye çalışması oyunculuğa gönül veren, kendi oyunlarını yazıp yönetmek isteyenlere sesleniyor. İlk olarak 2008’de Ümraniye Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlülerle birlikte gerçekleştirilen projenin sonunda 11 kısa oyun ortaya çıktı. Bunlardan 7’si ise sahnelendi. Daha sonra pek çok kez atölye çalışmaları yapıldı. Tiyatro Eğitim Derneği Başkanı Kemal Oruç, yazarlık, yönetmenlik ve oyunculuk ekseninde hangisine emek verilirse o alanda iyi olunacağına dikkat çekiyor. Oyunculuk, yönetmenlik ve dramatik yazarlık atölyeleri dışında yaratıcı drama, çoklu zekâ performansı, diksiyon, dans, tirat sahneleme ve konservatuvara hazırlık gibi birçok eğitimler veren Tiyatro Eğitim Derneği, aynı zamanda köy okullarına kütüphaneler kurdu, mahallelerde, köylerde ve okullarda on binlerce çocuğa ulaştı. Kendi projelerini hayata geçirmelerine olanak sağlayan içerikler üreten derneğin başkanı Kemal Oruç ile konuştuk.
■ ‘Yaz, Yönet, Oyna’ çok amaçlı bir atölye. Daha çok ne tarz eserler sahnelenebilecek nitelikte oluyor ve hikâyeyi kurma aşamasında nelere dikkat ediliyor?
Öncelikle imgelem ve yaratıcılığın ne olduğunu, daha sonra dramatik olanı öğretiyoruz. Esinlenme, gözlem, bilgi toplama işlemlerinden sonra oluşturulan tema üzerine öykülerimizi kuruyoruz. İşin içine yaratıcı drama girdiğinde öykü yaratımı konusunda katılımcılar hiç sıkıntı yaşamıyor. Özellikle süreç drama çalışmaları çok ufuk açıcı oluyor. Bireysel sıkıntılarla sınırlı kalmamış, en az iki kişinin ilgisini çekmiş, teması güçlü ve dramatik yapıya uygun metinler sahnelenmeye uygun oluyor. Genelde güncel toplumsal olayları konu alan oyunlar ilgi çekiyor.
■ Oyun yazma aşamasında nasıl bir prosedür izleniyor? Herkes hikâyeye ortak oluyor mu?
Bir sınıfta en fazla 10 katılımcıyla çalışıyoruz. Oyun yazımının bileşenlerini anladıktan sonra ilgili temrinler yapıyoruz. Bazen malzemesi çok iyi bir hikâye çıktığında tüm katılımcılar o öyküyü geliştirmek için çalışıyor. Çoğunlukla herkes kendi hikâyesini yazıyor. Daha sonra oyunlaştırma sürecine giriyoruz. Her oyunun dramaturjisini yapıyoruz. Reji tasarımı ve oyuncu seçmeleri yapılıyor. Eğer tek bir oyun varsa reji grubu oluşturuluyor. Birkaç kısa oyun varsa her oyunu bir kişi yönetiyor. Ve herkes birbirinin oyununda oynuyor. Ortaya elbette müthiş kolektif ürünler çıkıyor. Bütün bunları yaparken ayrıca yazarlık, yönetmenlik ve oyunculuk üzerine akademik eğitime de devam ediyoruz.
■ Tiyatro oyunculuğunda yazmak da ayrı meziyet. Siz özellikle bu meslekte olanların yazmasını mı istiyorsunuz?
Her insan mutlaka bir şeyler yazmalı. Tiyatronun bizzat içinde olan insanların yazdığı oyunlarda çok keyifli buluşlar olabiliyor. Özellikle hayatını tiyatroyla idame ettiren insanların tiyatronun tüm alanlarında aktif olmasını isterim. Hem yazsın hem yönetsin hem oynasın, kuram üretsin. Ben yıllardır böyle yapıyorum ve tiyatronun farklı alanlarında sürekli üretmek beni mutlu ediyor. Elbette bu üretimlerden binlerce insan da faydalanıyor. Tiyatro ülkemizde kısırdöngü içinde. Bunu sürekli yeni üretimlerle bozabiliriz ancak. Artık küflenmiş klasikleri evirip çevirip aynı rejilerle bize gösteriyorlar. Günümüzde yazılmaya değer bunca güncel konu varken neden geçmişe saplanıp kaldığımızı anlamış değilim. Sanatçı derdi olan kişidir. Bu derdini yazarlık, yönetmenlik, oyunculuk gibi anlatım araçlarıyla topluma ulaştırır ve bu dertten kurtulur. Ardından yeni dertler bulur. Anlatım aracın ne kadar çoksa derdini o kadar detaylı ve kolay sunarsın. Ayrıca özellikle yaşlı akademisyenlerin şu görüşü çoklu zekâ kuramına aykırıdır: “Bir insan ya oyuncudur ya yazardır ya da yönetmendir; hepsini birden yapamaz!” Bu hayatımda duyduğum en cahilce cümlelerden biri. Bir işe ne kadar çok zaman ve emek verirseniz o kadar iyi yaparsınız. Hatta matematik ve müzik bilgisi olan insanlar çok daha iyi yazıp yönetip oynayabiliyor. Yani insanların farklı zekâ alanlarında kendisini geliştirmesine olanak tanımalı ve zekâ alanlarının birbiriyle etkileşim kurmasını sağlamalıyız.
‘YÖNETMEN OYUNCUYA GÜVEN VERMELİ’
■ Oyuncu, kendi hikâyesini kaleme alma sürecinde nasıl bir yol izlemeli?
Yazar bir şeyden esinlenir, bir tema, amaç ve hedef kitle belirler. Önce genel hatlarıyla çok kısa olan öz hikâyesini yazar. Bu belki on cümlelik bir hikâyedir. Sonra bu öz hikâyeyi parçalara ayırır ve her parçayı, diğer parçalara bağlamak üzere, ayrı ayrı yazar. Bu süreçte karakterler belirir. Biz her birini ayrı ayrı geliştiririz. Artık detayları olan, ayrımlanmış bir öykümüz vardır. Sonra baştan sona tekrar göz atarak detayları ekler, öykünün bütününü ortaya koyarız. Öykü bittiğinde onu tekrar parçalara böler ve her parçanın diyaloglarını sahnelemeye uygun bir şekilde yazmaya başlarız.
■ Oyun çalışırken dikkat ettiğiniz şeyler neler?
Öncelikle oyunun dramaturjisini çok iyi yapmalısınız. Herkes oyunun her bölümünü çok iyi anlamış olmalı. Yönetmen oyuncuya güven vermeli. Yönetmen hem onu belli sınır içinde özgür bırakarak oyuncunun becerilerinden yararlanmayı bilmeli hem de kendi reji tasarımını oyuncuya uygulatabilmeli. Bir oyun sahnelerken görevli her insanın fikrinin değerli olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü bu bir takım işidir ve kolektif çok iyi kurulmalıdır.