Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Başkalarının hayatını neden okuruz?

        Büyük yazar ve şairler çoğu zaman yapıtlarının ve yarattıkları kahramanların gölgesinde kalır. Tutkulu bir edebiyat âşığı ya da araştırmacı yazar filan değilseniz eğer, geçmişte yaşamış edebiyatçılar hakkında sıralayabileceğiniz dişe dokunur bilgilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Onlar da klişelerden ibarettir... Emily Dickinson’ın aseksüelliğini, Edgar Allan Poe’nun pedofili eğilimini, Charlotte ve Emily Bronte’nin talihsiz kaderlerini okumak bir noktadan sonra sıkıcı gelir insana...

        Başka bir deyişle, sinema uyarlamaları gişe rekorları kıran, pop kültürün çeşitli mecralarında sayısız kez yeniden hayat bulan ölümsüz romanların yaratıcılarını aslında tanımayız. Çoğumuz için klasik edebiyat yapıtlarının arkasında nefes almış, bizim çektiğimiz acıların ve sevinçlerin benzerlerini yaşamış, en az bizim kadar sıradan ve kusurlu gerçek insanlar değil, soyut denebilecek belirsiz gölgeler vardır sanki. Sözgelişi Sir Arthur Conan Doyle, hiçbir zaman kendi yarattığı dedektif Sherlock Holmes kadar ünlü olamamıştır. Fakat insan perdenin arkasında ne olduğunu merak etmeden de duramıyor...

        Birileri bize sevdiğimiz yazarların, onları kimselere benzemez kılan, hayranlık duyulacak yönlerini anlatsa, sonra üzerine birkaç tutam zaaf serpiştirse, fena mı olurdu? “Vay be, ne adammış!” ile “Vay be, amma sıradan biriymiş” arasında gidip gelsek ama sonunda yapıtla yaratıcısı arasındaki tüm görünmez iplikleri fark etsek... Freudcu, Marxçı, post-yapısalcı, dekonsrüktivist ve benzeri edebiyat akımlarına yüz vermeyerek yapıtı doğrudan yazarıyla ilişkilendirmeyi tercih eden araştırmacı Elliot Engel bu yüzden kolları sıvayarak kütüphanelere dalmış, elde ettiği bilgi parçacıklarını birleştirmiş, böylece Anglo-Amerikan edebiyatından 19 büyük yazarın hayatıyla ilgili pek az kişinin bildiği hararetli hakikatleri gün yüzüne çıkarmış. Ve ortaya ağız sulandıracak bir ‘leziz bilgiler kitabı’ çıkmış:

        “Oscar Nasıl Wilde Oldu... Ve Diğer Edebiyatçıların Okulda Öğrenemediğiniz Yaşamları”... Ben mesela Shakespeare hakkında çok şey biliyordum ama onun döneminde tiyatroların önünde çürük domates satıldığından, oyunları beğenmeyenlerin nahoş hislerini sahneye domates fırlatarak ifade etmesinin olağan sayıldığından bihaberdim. Neyse ki Shakespeare’in hiçbir oyununda sahneye çürük domates atılmamış. Tek bir tane bile... Eh, onun bugün bile süren hipnotize edici etkisini bundan iyi ne anlatabilir!

        Elliot Engel’in kitabından öğrendiğim diğer küçük bilgilere gelince... Çocuk klasiği “Küçük Kadınlar”ın yaratıcısı Louisa May Alcott, “Huckleberry Finn”i ahlaksız bulmasa hatta yasaklansın diye Amerika çapında kampanya başlatmasa Mark Twain’in dev eserinin belki hiç yayınlanamayacağını... Charlotte Bronte ve kız kardeşi Emily’nin henüz çocukken Tolkien-vâri iki fantastik dünya yaratarak uydurma günlükler, biyografiler, tarihçeler, gazete haberleri aracılığıyla Gondal ve Angria adlı bu iki dünyada tam 10 yıl dolaştığını...

        Edgar Allan Poe’nun ilk ünlü şiiri “Kuzgun”u, Charles Dickens’ın “en yakın dostum” dediği Pençe adlı kuzgunu gördüğünde yazdığını... Hikâyelerini neredeyse görülür, işitilir, dokunulur, koklanır ve hissedilir kılabilecek kadar büyük bir romancı olan Charles Dickens’ın, matbaanın icadından sonraki en büyük yayıncılık olayının kahramanı olduğunu ise hiç bilmiyordum. Dickens, bildiğimiz karton kapakları akıl ederek, o güne dek sadece zenginlerle soylulara özel bir ayrıcalık, seçkinlerin hizmetine sunulan bir lüks addedilen kitabı hali vakti yerinde olmayanların da ulaşabileceği, okuyabileceği, saklayabileceği bir ürün haline getirmiş.

        Eh, ödülünü de almış ve tüm zamanların en çok satan yazarlarından olmuş, kitaplarından 40 milyon pound kazanmış... Öte yandan, biyografi edebiyatı da kendi içinde sınamalardan geçiyor. Onun da saygın ve saygın olmayan örnekleri var. Saygın olmayan derken, çoğunlukla okuyucunun dedikodu zevkine hitap eden kitapları kastediyorum. Sıkıcılar mı? Her zaman değil. Ama kötü yazıldıklarında, kesinlikle evet. Bu yüzden Bunuel’in, “Her filmin seyre değer bir 15 dakikası vardır” sözünden mülhem, “Her biyografinin okumaya değer bir 15 sayfası vardır” diyerek bitireyim.

        DAHA ÇOK SEVMEK DE MÜMKÜN NEFRET ETMEK DE

        Sevdiğiniz bir yazarın, sanatçının biyografisini okumak bir yandan da tehlikeli bir şey. Neden derseniz, bir kere onunla ilgili olarak hayal kırıklığına uğramanız gayet muhtemel. Colm Toibin’in Henry James’in hayatından yola çıkarak yazdığı “Üstad” adlı romanı okurken bana öyle olmuştu. Üstadın ruhunda bilmediğim bir kötücüllük keşfetmiş, romanlarında çoğu zaman yakından tanıdığı insanların başından geçenleri yazdığını öğrenmiştim. Üstelik ağızdan laf almayı da iyi bildiği için karşısındaki kişi üç beş dakika sonra o güne kadar sır diye sakladığı ne varsa ortaya döküyormuş. O da bunları bire bin katarak ama kimden esinlendiğini gizlemeden yazıyormuş. Bir noktadan sonra tek arkadaşı kalmamış. Olasılıklar dahilinde, hayatını okuduğunuz kişiyi eskisinden de çok sevmeniz de var.

        Yine kendimden örnek vereyim... Elizabeth Taylor’a duyduğum hayranlık, nazlı nazenin görünümünün altında ne cesur bir kalp saklı olduğunu öğrenince artmıştı. Sırf şu olay bile yetmişti bana: Bir gece sabaha karşı Hollywood’un menekşe gözlü aktrisinin verdiği partiden çıkan “aşırı alkollü” Montgomery Clift, fark etmeden arabasıyla bahçe duvarına dalıvermiş. Yüzü parçalanmış, daha da kötüsü darbenin etkisiyle kırılan dişleri gırtlağına saplanmış. Ambulans gelene kadar beklemek riskliymiş, bu yüzden Taylor, kaplanlar gibi atlamış ve Clift’in gırtlağına saplanan dişleri ve cam parçalarını elleriyle ayıklamış. Biyografi neden önemli biliyor musunuz, bir insan hakkında toplum önünde başardıklarının ve başaramadıklarının ötesinde şeyler öğrenmenizi sağlıyor da ondan.

        Bir kere o kişinin ‘sahici’ biri olduğunu görüyorsunuz; bu hiç de azımsanacak şey değil. Neticede eserlerini nasıl yazdığını, o sırada zihninde neler olup bittiğini, hangi fırtınaları savuşturduğunu ve çalışmadığı zamanlar ne yaptığını bilmiyorsanız, bir yazarı tam da anlamış olmayabilirsiniz. Sıkı bir biyografi bize tanıdığımızı sandığımız kişiyi daha incelikli bir biçimde keşfetme imkânı veriyor.

        Benim için James Joyce’un batıl inançlarını, sözgelişi 13 sayısından acayip korktuğunu öğrenmek şaşırtıcı ama lezzetli bir ayrıntıydı. Ayrıca gazeteci İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım” ve “Halide Edib” biyografilerini anmazsam, içim rahat etmez. Bizde yazılmış en sağlam biyografi örnekleri arasında bu ikisini rahatlıkla sayabilirim. Yayınlandıkları dönemde patlayan onca tartışmadan da belli değil mi?

        HERKESİN BİYOGRAFİSİ OLUR MU?

        Sadece ünlü ve başarılı insanların biyografileri yazılacak diye bir kural yok elbette. Sıradan zannedilen bir hayatın içinde de benzersiz hikâyeler olabilir. Ve şehirlerin, binaların, ekollerin, Murat Bardakçı’nın “İttihadçı’nın Sandığı” kitabında olduğu gibi bir cemiyetin ve siyasi fırkanın da biyografisi pekâlâ yazılabilir. Yani sadece herkesin değil her şeyin de biyografisi yazılabilir.

        Bir semtin biyografisi Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi, Brendan ve John Freely, Yapı Kredi Yayınları Bir asrın biyografisi 20. Yüzyılın Biyografisi, Roger Garaudy, Türk Edebiyat Vakfı Yayınları.

        KENDİ HAYATLARINI YAZANLAR

        - Oliver Sacks, Hareket Halinde Bir Hayat, Yapı Kredi Yayınları

        - Sevan Nişanyan, Aslanlı Yol, Everest Yayınları

        - Jack London, Martin Eden, İş Kültür Yayınları

        - Sylvia Plath, Sırça Fanus, Kırmızı Kedi Yayınları

        - Charles Bukowski, Ekmek Arası, Metis Yayınları

        - Marcel Proust, Kayıp Zamanın İzinde, Yapı Kredi Yayınları

        - Jean Genet, Hırsızın Günlüğü, Ayrıntı Yayınları

        - Marlon Brando, Annemin Öğrettiği Şarkılar, Agora Kitaplığı

        - Doris Lessing, Anılar, Kırmızı Kedi Yayınları

        - Carl Gustav Jung, Anılar, Düşler, Düşünceler, Can Yayınları

        BİRKAÇ BİYOGRAFİ

        - Unter Davies, The Beatles, Kara Plak Yayınları

        - George Prochnik, İmkânsız Sürgün: Stefan Zweig, Yapı Kredi Yayınları

        - Manning Marable, Malcolm X, İthaki Yayınları

        - Peter Ackroyd, Ezra Pound ve Dünyası, Edebi Şeyler

        - David Remnick, Muhammed Ali: Dünyanın Kralı, Martı Yayınları

        - Susan Archer Weiss, Edgar Allan Poe’nun Ev Yaşamı, Alakarga Yayınları

        - Jay Parini, Son İstasyon: Tolstoy’un Son Yılı, Kırmızı Kedi Yayınları

        - Jay Parini, Walter Benjamin: Dar Geçitteki Aydın, Ayrıntı Yayınları

        - Lenoid Tsıpkin, Dostoyevski: Baden Baden’de Yaz, Yapı Kredi Yayınları

        - Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı, İletişim Yayınları

        GÜLENAY BÖREKÇİ/HTCUMARTESİ

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ