Don Kişot Kadıköy'ü işgal etti!
Yeldeğirmeni Mahallesi Don Kişot Apartmanı'nda bir şeyler oluyor; Türkiye'nin ilk defa gördüğü, güzel şeyler... Işıl Cinmen yazdı.
IŞIL CİNMEN
icinmen@haberturk.com
HABERTURK.COM
"Ey mülk sahipleri!
Mülklerinizi hayatımıza bir çöp olarak bırakamazsınız.
Ya gelip mülklerinizi düzenler, hizmete sunarsınız;
ya da biz girer temizler bütün canlıların hizmetine sunarız.” Sancho Panza
“Başka bir dünya mümkün” bir slogan değil, bir bilgi.
Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi’ndeki terk edilmiş bir bina, bu bilgiye sahip Don Kişotlarca işgal edildi.
25 yıldır bir çöp yığını olarak duran binayı aldılar, temizlediler, düzenlediler, boyadılar ve aynı Sancho Panza’nın dediği gibi hepimizin hizmetine sundular.
İşgal evleri, Avrupa’nın birçok ülkesinde 1960’lardan beri yaygın.
İngilizcede “squatting” deniyor.
Kısaca şu demek: Bir bina, terk edilmiş, işe yaramaz bir şekilde sokakta öylece duruyorsa, bir grup genç gelir ve o binayı işgal eder. Oraya yerleşir; satın alma, kiralama ya da izin alma gibi bir durum yok, gelip yerleşmekten bahsediyoruz. O yüzden “işgal” deniyor.
Örnek: Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi'nde 25 yıldır bu halde duran dört katlı bina
Daha sonra bu gençler, o köhne yeri grafitilerle bir sanat atölyesine dönüştürür; bir yaşam merkezi haline getirir.
Örnek: Don Kişot Apartmanı’nın yeni hali
İşte artık Türkiye’nin de bir “işgal evi” var.
Bir şehrin işgal evinin olması demek, yeni bir alt kültür, farklı bir bakış açısı, temiz bir ruh, o “başka dünya”ya açılan bir kapı demek.
O dünyada paranın değeri yok.
Doğaya zarar veren hiçbir aygıtın yeri yok.
Eşitsizlik yok.
Yan gelip yatmak da yok.
Dayanışma var.
Diyalog var.
Doğrudan demokrasi var.
Ve elbette eğlence var.
O dünyayı kurabilmek, yalnızca bir binanın içinde var olsa bile, çok çalışmayı gerektiriyor.
Mesela terk edilmiş bir binanın içindeki 1000 çuval yani beş kamyon inşaat atığını el birliğiyle temizlemeyi,
Yaratıcı olmayı,
Saygıyı…
İhtiyaçları temin etmek için alternatif yollar bulmayı,
Ve mahalleliyle iyi anlaşmayı...
Neden mi işgal ediyorlar?
Şöyle anlatıyorlar:
“Klasik yöntemlerin dışında başka yolların da olduğuna inandığımız için.
Kendini ifade edecek yer bulamayan insanların özgürce istediklerini yapabilmesi için.
Kendi yarattığımız alanda her türlü paylaşımda bulunarak veya bulunmayarak özgür ve mutlu olabilmek için.
Gidecek yeri olmayan insanlara yer olmak için.
Toplumdan dışlananların, toplumun dışında başka bir toplulukla beraber yaşayabilmesi için.
Dünyayı ya da her hangi bir topluluğu değiştirmek gibi cüretkar bir söylem içerisinde kesinlikle değiliz, olamayız.
Biz değişimimize kendimizden başlıyoruz ve kendi özgürlük alanımızı yaratıyoruz.
İşgal edilen bölgenin sınırları içerisinde hayalini kurduğumuz dünyayı yaşamak ve bunu da böyle hisseden herkesle paylaşmak istiyoruz.”
Kendi gözlerinizle görmek, bir tuğla koymak ya da sadece bir kahve içmek isterseniz Donkişot, Yeldeğirmeni’nde sizi bekliyor.
Şimdi Yakup Çetinkaya’yla tanışın.
31 yaşında, Avusturya Lisesi’nden sonra Mimar Sinan’da okumuş.
Greenpeace’te tam zamanlı webmaster’lık yapıyor.
Kalanı size o anlatacak.
Yaptığınız suç mu?
İşgal evleri birçok ülkede legal değil, ama bazı Avrupa ülkeleri mesela İsveç, işgal evlerini kabul etmek konusunda daha esnek davranmayı seçiyor. Burası Türkiye’de bir ilk ama dünyada işgal evlerinin on yıllardır, yüzlerce örneği var.
Kadıköy’ün ortasında koskoca binanın bir sahibi yok muymuş?
Mahallelinin en eskileri bile “burası benim küçüklüğümde de böyle inşaat halindeydi” diyor. 25 yıldır süren bir dava var. Bina beş ayrı kişiye aynı anda satılmış ve sonra müteahhit ortadan yok olmuş. Dolayısıyla kimse bir çivi dahi çakmamış, moloz yığınlarıyla kalmış öyle.
İçerisi güvenli mi, kontrol edildi mi?
İnşaat mühendisleri gelip tahlil yaptılar. Kolonlar sağlam. Güvenlik açığı olan inşaat aşamasındaki yerleri de biz kendi çabalarımızla onarıyoruz.
DON KİŞOT HİÇBİR YERE AİT OLMAYAN BİR RUHTUR
Dava bitince sahibi size gelip “Hey Donkişotlar çıkın mülkümden” derse ne olacak?
Biz oranın sahibi değiliz, tüm işgal evleri geçicidir. Biliyorsun Don Kişot hiçbir yere ait olmayan bir ruhtur. İşgal evlerinin bu açıdan gecekondulardan felsefi bir farkı var; yoksa gecekondular da işgal evleri aslına bakarsan… Yani sahibi tapusuyla geldiğinde binadan çıkarız.
Şimdilik kaç kişisiniz işgalciler olarak?
Her aşamayı takip eden çekirdek grup 20-30 kişi, ama arada uğrayan 100'den fazla insan var.
Kaç kadın, kaç erkek?
Eşit sayılır.
Herkesin işi, okulu, evi var değil mi?
Evet, işten ya da okuldan kalan zamanları Don Kişot’u inşa ederek geçiriyoruz. Çoğu kişinin evi de mahallede zaten…
POLİS EVİ BASTI, GÜNEŞ ENERJİSİ SUNUMUNU DİNLEDİ
Polisle hiç sorun yaşamadınız mı?
İlk günlerde polis geldi; 10 ekip otosu birden hem de! Yukarıda güneş enerjisini nasıl dönüştürebileceğimizle ilgili bir sunum yapıyorduk. Amsterdam Sanat Okulu’ndan ziyarete gelen yabancı öğrenciler de vardı. Polisler önce sunumu dinledi sonra kimlik ve pasaport kontrolü yaptı, zararlı bir amacımız olmadığını anladılar. Şimdilik bir sorun yok.
Amacınız ne peki?
Amacımız bir mahalle kültürü oluşturmak; ortak bir üretim alanı yaratmak. Burası kimsenin değil, hepimizin. Yani istersen resim çizmeye gelirsin, istersen klip çekmeye, istersen oturup çay içmeye… Ne yapılacağı belli olan iki odamız var; biri çocuk odası. Orayı temizleyip rengarenk boyadık; mahalleli çocuklarını bırakabilsin, ödevlerine yardımcı olalım, beraber çizelim ya da müzik yapalım diye bu odayı oluşturduk. Diğer oda ise takas odası: “İhtiyacın olmayanı getir, ihtiyacın olanı al.”
İHTİYACIN OLMAYANI VER, İHTİYACIN OLANI AL
Nasıl oluyor da paraya ihtiyacınız olmuyor?
Herkes ihtiyacı olmayanı ortaya koyuyor, ihtiyacı olan da kullanıyor. İhtiyaç listemiz yayınlanıyor, insanlar ona göre eşya getiriyor. Elbette bazen para da gerekiyor, ama evde ticari etkinlik yapmama kararı aldık. Çok lazım olduğunda kumbara ortada dolaşıyor. Onun dışında Babazula, Kadıköy Sahne’de bize yardım için konser verdi mesela. Herkes ne kadar koyarsa onunla gerekenler yapılıyor.
Binada elektrik ve su da yok…
Evet yok. Güneş paneli geliyor ama yeterli olmayacak. Önemli olan enerjiyi tutumlu kullanmayı prensip haline getirmemiz. Her şeyi doğaya en uygun şekilde yapmaya çalışıyoruz. Bunun için atölye çalışmaları yapıyoruz. İki haftada bir “Kafa Açan Cumartesiler”de sunum yapılıyor, sonraki hafta uygulayabileceklerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
KAFA AÇAN CUMARTESİLER
Ne güzel bir isim o: Kafa Açan Cumartesiler! Ne gibi sunumlar yapılıyor?
Mümkün olduğu kadar kendine yeten bir yer yaratmak istiyoruz. Mesela bugün eko mimari sunumu vardı ve haftaya çalışması var. Mimar bir arkadaşımız, atık malzeme ve şişelerden duvar yapma yöntemlerini anlattı; onun anlattığı doğrultuda eksikleri tamamlayacağız. Suyu yağmurdan elde etme ve ısı yalıtımı üzerine çalışıyoruz. Işık için mum ve lüks lambası kullanıyoruz.
Harika… İşgal evlerinin Türkiye’de kültürel olarak yayılması mümkün mü sence?
Neden olmasın… Terk edilmiş, sokaklarda kirliliğe sebep olan binaları temizleyip sosyal merkezler, kolektif üretim mekanları haline getirmenin kimseye zararı olmaz, aksine çok yararı olabilir.
İŞGALİN İLK KURALI: MAHALLELİYİ ARKANA AL
Bir evi işgal etmenin 10 kuralı falan var mı? Böyle bir liste çıkaralım mı?
Bir işgalin başarılı olmasının ilk kuralı mahalleyi arkasına alabilmesi… Ama 10 kural istiyorsan, daha önce çıkarılmış bir liste var. Genel hatlarıyla yeterli, şöyle:
1) İlgili yasaları araştır.
3) İşgal edecek bir ev bul, tercihen terk edilmiş veya kullanılamayacak hale gelmiş evler.
2) Grubunu oluştur; takım arkadaşların çeşitli işlerden anlayan, güvenilir insanlar olmalı.
4) Binaya girerken kapı açık bile olsa, içeri girdiğinde birilerinin olduğunu veya yaşadığını anlarsan, asla zorlama. Boş olması gerekiyor.
5) Binanın ne kadar güvenli ve sağlam olduğunu kontrol et. Yapılması gereken mimari bir müdahale varsa not al.
6) İşgal kararını kesinleştirmeden önce mümkünse evde bir gece geçir.
8) Etrafı güzelce temizle.
8) İhtiyacın olan malzeme ve eşyayı listele ve toplamaya başla.
7) Gerekli onarımı yap. Kırık kapı, cam varsa tamir et. Bazı kurumlar bu konuda destek olabilir.
10) Komşularınla kuracağın ilişkiye önem ver, küçük bir çay partisi güzel bir tanışıklığın başlangıcı olabilir.
ÇAYLAR VE BÖREKLER YELDEĞİRMENLİ KOMŞULARDAN
Bir işgal grubu için mahallelinin desteğini almak Türkiye’de biraz zor değil mi?
Hayır çünkü aslında bu topraklarda mahalle kültürü var. Önemli olan o güven ilişkisini oluşturabilmek ve mahalleliyi sürece dahil etmek, doğru iletişimi sağlamak. Çalışırken çaylar ve börekler komşu teyzelerden geliyor. “Gençler burada bir şeyler yapıyor, bakalım ne olacak” merakı var şimdi Yeldeğirmeni'nde, bizi sevdiler gibi.
Ev içinde karar alma yönteminiz ne?
Doğrudan demokrasi diyebiliriz; oy çokluğu değil. Bir itiraz varsa, o itirazın sebepleri dinleniyor, tatmin edici cevaplar vererek ikna etmek için tartışmalar yapılıyor. Herkes uzlaşmazsa öneriden vazgeçilebiliyor. Her Pazartesi dört saatimiz bu konuşmalarla geçiyor.
Uzun ama etkili ve gerekli bir deneyim. Don Kişot’un öncelikli ihtiyacı ne?
Çatı yalıtımı!
Çatı yalıtımcılarına duyurulur! E artık bir çayınızı içeyim hadi!
Çaylar!