Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2009 yılında hanehalkına tamamen yasaklama gelirken, şirketlerin ihracat ve döviz kazancına bakılmaksızın dövizle borçlanmalarının önü açıldı. Küresel sermaye risk alma iştahının yüksek olduğu ve gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerinin fazla olduğu 2013 ortasına kadar dövizle borçlanan kazançlı çıktı. Çünkü yapılan dış borç ve içeriden dövize endeksli borçlanma düşen kurun etkisiyle küçülüyor, TL değerleniyor ve şirketler için borcu geri ödemek kolaylaşıyordu.

        - Kaldı ki şirketler de uzun vadeli ve düşük faizli borçlanmanın yolunu ancak dövizle buluyordu. Çünkü Türkiye’de enflasyon yüksek, faizler yüksek, kredi faizleri üzerinde kamusal yükler bankacılık sektörünün operasyonel giderleri ile aynı düzeydeydi. Yani TL ile kredi kullanmak pahalıydı.

        - Nitekim hafta başında yayımladığımız tabloda 2016 ve 2017 yılları faiz oranlarına yer vermiştik. Aynı bankada ticari kredinin faizi TL’de yüzde 21.4, dolarda yüzde 5.72 ve Euro’da yüzde 3.51 idi. 2017 faizlerin yükselme yılıydı. Ama sadece Euro kredinin faizi düşmüştü. 2016 sonunda yüzde 3.75 olan Euro kredisi 2017’de 24 baz puan gerilemişti.

        - Çünkü Euro’nun faizi düşüktü ve 2018’de parasal genişlemenin azaltılması ve sonrasında faizlerin artırılmaya başlanacağı bekleniyordu. Bu Euro’nun değerlenme ihtimalini artırdığından Euro krediye talep azdı. Bankalar da toplamak zorunda kaldıkları Euro’ları kredi olarak kullandırmak için faizlerinde artırım değil indirim yapmışlardı.

        - 2013 ortasından itibaren küresel piyasalar çok oynak, sermaye hareketleri çok volatil ve doğal olarak döviz kurları yüksek dalgalanma gösteriyor. Dalgalanmanın ötesinde TL arka arkaya 5 yıldır dolar karşısında değer kaybediyor. Reel Efektif Döviz Kuru’na göre TL’nin değeri 2003 yılının da altına indi. Bu da dövizle borçlanmayı kârlı olmaktan çıkararak çok riskli hale getirdi.

        ***********

        KALICI KAYNAĞIN ADRESİ SERMAYE PİYASASIDIR

        - TL’nin değer kaybı dövizde büyük açık pozisyon taşıyan reel sektör şirketlerinin bilançolarını bozuyor, yükümlülüklerini artırıyor. Finansal piyasalarda döviz talebi yaratarak önemli bir stres kaynağı oluyor.

        - Aradan 9 yıl geçtikten ve uygulamanın sonuçları görüldükten sonra hükümet reel sektör şirketlerine de dövizle borçlanmaya sınırlama getirmeye hazırlanıyor. Tamamen yasaklamıyor, döviz kazanma gücüne göre oranlıyor. Döviz kazancı yoksa kredi de yok.

        - Buna karşılık bankalar ile şirketlerin elinden önemli bir finansman aracı da alınıyor. Reel şirketler bugüne kadar sadece esas faaliyetlerinden değil, aynı zamanda ellerindeki parayı çalıştırmaktan, faizden ve döviz kuru riski alarak da kâr elde ediyorlardı. Hatta döviz kurunu Türkiye’de en yakından izleyen kitle sanayici ve işadamlarıdır. Çünkü en büyük riski üstlenen onlardır. İşin aracılığını yapan bankacılar bile değildir. Şimdi bundan mahrum kalacaklar.

        - İşte dün TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik bir açıklama yaparak “İş dünyası da dövizle borçlanmak istemiyor ama gerek maliyet gerekse vade yapısı itibarıyla TL cinsinden borçlanma koşulları oldukça kısıtlı. Enflasyonda artış olduğu sürece de bu koşullar giderek zorlaşıyor. Dolayısıyla enflasyonu düşürmek birincil önlem olmalı” dedi. Doğal olarak iş dünyası daha uzun vadeli ve daha düşük maliyetli borçlanma aracını elinden şimdilik bırakmak istemiyor.

        - Gerçekten de TL borçlanma maliyetlerini düşürmenin ve kredi vadesini uzatmanın yolu düşük enflasyondan geçiyor. Ancak hükümet bugünkü üretim yapısıyla enflasyonu ancak döviz kurlarını aşağı bastırarak düşürür. Kurları düşürmeden enflasyonu düşürmek çok zor. Çünkü üretimde kullanılan ara malları ve enerji ithal ediliyor. Kuru tuttuktan sonra da, özel sektörün sorunu çözülmüş olacak, döviz açık pozisyonları kâr yazmaya başlayacak. Stresleri ortadan kalkacak.

        - TL ile borçlanma maliyetleri yüksek olan ve dövizle borçlanmalarına kısıtlama gelecek olan reel sektör için doğru ve kalıcı adres sermaye piyasasıdır. Halka açılma yoluyla hem kendilerine kaynak sağlamış hem de sermayeyi tabana yaymış olurlar. Elbette kazandıklarını küçük hissedarlarla adil bir şekilde paylaşmak koşuluyla. Ya temettü dağıtarak ya da verimli çalışmanın sonucu elde edilen kârların yeniden yatırıma yöneltilmesi ve bunun da şirketin değer artışına yansıtılması yoluyla.

        - Borsa İstanbul Başkanı Himmet Karadağ’ın 10 büyük şirketin halka açıklama hazırlığı yaptığını söylemesi de, şirketler kesiminin bu yolda olduğunu gösteriyor. Ama öyle bir anda 10’unun birden gelmesi işin acemiliğini gösteriyor. Arz da gelişigüzel yapılmaz, aralıklı ve planlanarak olur.

        SONUÇ: “Gelecek şimdiyle aynı malzemeden yapılmıştır.”

        Simone Weil

        Diğer Yazılar