Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU hararetli tartışmalar sürerken Türkiye ve İsrail arasında 9 aydır yürütülen gizli müzakerelerin detayları basına yansımaya başladı. Milliyet Gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın dün üst düzey Türk yetkililerine dayandırdığı habere göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Türkiye'ye özür dilemeyi prensipte kabul etmiş. Bu özür "normalleşme" protokolü adı verilen bir devletler arası mutabakat metninin ilk sayfasında yer alacaktı.

        Netanyahu geçtiğimiz günlerde özür karşıtı koalisyon üyelerini ikna etmek için altı ay daha talep etti. Amerika'nın araya girmesiyle bu süreyi bir aya indirdi. Türk tarafı da bunu kabul etmişti. Ancak The New York Times, Mavi Marmara ile ilgili BM raporunu yayınlayınca İsrail'le ipler koptu. İsrail tezlerini olumlayan raporun herhangi hukuki bağlayıcılığı yok. O halde Türkiye neden bu kadar sert tepki verdi? Hem İsrail'le yürütülen gizli görüşmeler ile BM raporu üzerinde süren müzakereler birbirinden bağımsız olarak ele alınmıyor muydu? Konuyu yakından takip eden yetkililere sordum. Aldığım cevaplardan çıkardığım sonuçlar şunlar:

        Türkiye, İsrail'in BM raporu açıklanmadan özür dilemesini istiyordu. Çünkü rapor, İsrail'in özür dilemesi gerektiği şeklinde herhangi bir çağrı içermiyor. Bu da önceden biliniyordu. Netanyahu rapor yayınlanmadan özür dileseydi raporun içeriği talileşirdi. Oysa raporun yayınlanmasıyla birlikte Netanyahu'nun özür konusunda çevresini (ve İsrail kamuoyunu) ikna etmesi artık imkânsız gibi bir şey. Retçi cephe tam da bu yüzden raporu New York Times'a sızdırdı. Yani özrü engellemek için.

        Bu durum karşısında da Türkiye "Hodri meydan" dedi.

        BUNDAN SONRA NE OLACAK?

        İstediğiniz kadar raporlar üretin, dokuz sivili öldürmenin hiç ama hiçbir meşruiyeti yoktur, olamaz. Türkiye özür konusunda diretmekte sonuna kadar haklı. "Mavi Marmara başından engellenseydi bunların hiçbiri olmazdı" diyerek (ki bu noktada ben de Türk tarafının süreci kötü yönettiğini düşünüyorum) olayı sulandırmanın da hiç âlemi yok.

        Ne var ki kimilerine göre arkasına Amerika'yı alan İsrail "Yahudilerin egemen olduğu" Batı medyasını ve finans çevrelerini devreye sokarak Türkiye'ye "ağır bedeller" ödetecek. Yani özetle "İsrail'e dokunan yanar" denmeye getiriliyor. Oysa durum bu kadar basit değil. Birkaç gözlem:

        1. İsrail'e yaptırımları açıklarken Türkiye aynı zamanda NATO füze kalkanının radar kısmının Türk topraklarında konuşlanmasına ilişkin anlaşmaya varıldığını duyurdu. "Batı güvenlik sisteminin parçasıyım" dedi. "Eksen kayıyor" korosunun ağzını tıkadı.

        2. Savunma amaçlı bu sistemin başta İran'ın olası bir saldırısını engellemek için oluşturulduğunu hepimiz biliyoruz. Ortadoğu'da İran'ın nüfuzunu dengeleyebilecek yegâne ülke Türkiye.

        3. Amerika'nın, Türkiye'nin tepkisini aşırı bulduğu bir gerçek. Mavi Marmara'nın yola çıkmasına izin verdiği için Türkiye'yi kışkırtan taraf olarak gördüğü de. Ancak Netanyahu'yu özür konusunda yoğun baskı altına alan yine Amerika. Hatta Hillary Clinton geçen hafta Paris'te yer alan Libya toplantısında Davutoğlu'na sırf Netanyahu'yu ikna etmek için İsrail'e gitmeye hazır olduğunu söyledi.

        4. Arap Baharı'yla birlikte Ortadoğu'daki dengeler değişti. İsrail gittikçe yalnızlaşıyor. Mısır'da İsrail'le ilişkileri en alt düzeye indirilmek için tartışmalar başladı bile. Amerika tanımasa dahi birçok Avrupa ülkesi, Filistin'in bağımsızlığını tanıyacak.

        5. Ortadoğu'da İran ve İsrail'in yarattığı korku dengesini Türkiye, laik demokratik sistemi ve serbest piyasa ekonomisiyle bozuyor. Silahlı terör örgütlerinin hamiliğini yaparak değil.

        6. İsrail eğer Gazze'ye Aralık 2008'de topyekûn saldırmamış olsaydı belki Türkiye'nin Suriye ile İsrail arasında yürüttüğü gizli müzakereler barışla sonuçlanmış olurdu. Suriye, İran'ın nüfuzundan sıyrılmış ve Beşar Esad kendi halkını katletmiyor olurdu.

        İşte tam bu noktada Türkiye'nin büyük bir açmazı var. Zira İsrail'i dokuz sivilin ölümü nedeniyle özür dilemediği için cezalandırırken en az iki bin sivili öldüren Suriye'yi defalarca uyarsa dahi Esad'a halen git diyemedi. Şam'daki büyükelçimizi çekmedi. "Bu çifte standart değil mi?" diye sorduğumuz üst düzey yetkili, "yakında bir şeylerin yapılacağını" söylüyor. Ancak detay vermekten kaçınıyor.

        Sonuçta İsrail'le savaş çıkar mı? Evet. Yeni bir propaganda savaşı. O kadar. Bunun Türkiye ayağı ne yazık ki şimdiden bazı yayın organlarında antisemitizm boyutlarına ulaştı bile. Bu iğrençliğe derhal dur denmeli.

        Diğer Yazılar