Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Türkiye’de onlarca genç DJ olmasına rağmen, hâlâ bu işten en çok zevk aldığını düşündüğüm ve konuştuğu zaman aslında en gencinin, o olduğunu rahatça anlayabileceğiniz insan. İşinin hakkını veren başarılı şahsiyet…” Böyle tanımlıyor ‘ekşisözlük’, elektronik müziğin üstatlarından Murat Uncuoğlu’nu.

        Çok boyutlu seslerin uyum içinde kaynaşabilmelerinde kilit rol alarak bugüne kadar birçok isimle, yurt içi ve yurt dışında, farklı perfromanslara imza atan Uncuoğlu’nun, en basitinden Orient Expressions’un Doublemoon etiketiyle çıkış yapan ‘Divan’ albümündeki tınılarını kulaklara zuhur etmemek imkansız! Bünye ayaklanıp, cana geliyor, o derece!

        Malum gündemimiz, şaşkınlıklar ve telaşalikler içinde; bit(e)meyen arkası yarınlar kadrajında, her yer toz duman… İstedim ki; bu toz dumanın grisinde, daha da abesleşmeden uslarımız, biraz müziğin, elektronik meşkine dalalım. Birileri, beylik cümlelerinin perdesinde, methiyelerini havada uçuşturadursun, ‘müzik her daim ilaçtır’ mahlasından hareketle, benim de bilmediğim bir deryaya, park etmek istedim bugün köşeyi.

        İNDİGO’DA ELEKTRONİKANIN RİTMİNDE DANS ZAMANI…

        Elektronik müziğin genetiğini, trash’lı ya da euro’lu halinin ‘ambient, trip hop, asit caz, funky breaks, drum’n bass, progressive, noise, house veya techno’lusunu pek iyi bildiğim söylenemez. (O yüzden de işi erbabından öğrenelim istedim.) İşte tam da bu minvalde, elektronik müziği bilenler yahut bildiğini sananlara gelsin, birazdan döküleceğimiz kelam! Öncesinde, elektronik müzik alemini, Uncuoğlu’nun frekansında, enlemesine ve boylamasına biraz hatim edelim; sonrasında nasılsa, pistler bizim; dans ayakkabılarımızı alıp, İndigo’nun müziklerini emanet ettiği, 43 yaşındaki ses mühendisi/DJ Murat Uncuoğlu’nun incelikli elektronika dalgasında dansımıza bakarız…

        BU MÜZİĞİ UYUŞTURUCUYLA BİRLEŞTİRMELERİ ENTERESAN

        *Her daim üretici/yaratıcı beyinlerin bir derdi, sıkıntısı var. Bu bağlamda, elektronik müziğin ve icracılarının derdi / sıkıntısı nedir?

        Murat Uncuoğlu: Bu konuda benim en büyük sıkıntım; elektronik müziği, devamlı uyuşturucu ile birleştirmeleri. Ne yazık ki dünyada da böyle bir algı var fakat dünya müziklerine baktığımızda, diğer müzik türleri için de bu uyuşturucu madde halini birleştirdiklerini görebilirsiniz. Ya da tam tersi algıdaki, daha popüler bir müzik türüyle de birleştirilebiliniyor. Ama ilk tanımlamada, sadece elektronik müziğe indirgemeleri çok enterasan!

        *Bu algı hali nasıl gelişmiş olabilir; elektronik müziği üretenlerin yarattığı bir durum mu, yoksa dinleyici kitlesi sebebiyle mi?

        Ya da sadece bağdaştırma zorunluluğu da olabilir. Belki de o tarz müziği tam anlayamamış ve bir iletken madde kullanarak anlamaya çalışma hali, gibi bir durum ortaya çıkıyor.

        GÖRMEKTEN DAHA MUCİZEVİ DUYMAK

        *Müzik ve duyma… Sözsüz bir melodiyi, algılamak ve kavramak için daha derinlik/trans gerekiyor gibi?

        Ben duyma / işitmeye çok önem veriyorum. Görmekten daha mucizevi ve enteresan geliyor; çünkü 360 derece devamlı bir şeyler duyuyor insan ve devamlı bu duyu verilerini alıyor. İşte müziğin de kaliteli bir şekilde dinleti haline geldiği zaman anlaşılabileceğini düşünüyorum. Örneğin; insanlar artık evlerinde, en iyi sistemde ve kaliteli bir şekilde dinleyebilecekleri müzik sistemleri kuruyorlar. Kulüpler de böyle; çıkan müziği, net duyurma çabaları. İşin açıkçası; bizler birer atmosfer oluşturuyoruz. İşte bu başarılı atmosferi oluşturacak olanlar da DJ, ses sitemi, kulüp, dizayn kısaca iç ve dış bütün deyatlardır. Çünkü; biz, birer yaşama alanı yaratıyoruz. Bu atmosfere de bazıları ilk defa geliyor ve birbirlerinden etkileniyorlar. Kimisi de ben bu müziği böyle kaldıramıyorum diyor. İyi, peki de ona şunu sormak lazım: ‘O zaman, neyi, nasıl kaldırabiliyorsun?’ Yani hayatta, yaşadığı başka halleri de belkibu şekilde kaldıramıyor ve başka başka şeyler yapıyor. Tahamülsüzlük de diyebiliriz.

        İSTANBUL’DA ÇOĞU MEKAN BİRBİRİNİN KOPYASI

        *Es geçilmeden diğer gördüğünüz sorun nedir?

        İstanbul gibi bir metropolde, kaliteli/iyi müzik dinleme açısından, ne yazık ki sadece 3 - 5 tane kulübün olması. Evet çok mekan var, ama hepsi birbirini kopyalıyor. Yani stil olarak, özgün bir mekan yok. Kültürel anlamda farklılıkları görebiliyoruz, bu da çok güzel; türkü barı, rock barı, elektronika ve dünya müzikleri mekanları gibi... Ama onun dışındakiler malesef kolayı seçiyorlar ve yaratıcılıkları hiç yok.

        *Yaracılık eyvallah da, bir vakitten sonra her şey maddiyata dayanmıyor mu?

        Kesinlikle öyle değil, eminim… Çünkü dünyada örneklerini çok görüyoruz. Yani siz, öylesine yüksek paralar yatırıp, insanları hiç heyecanladırmayan işlere imza atabilirsiniz ya da daha az paralara, ‘vay, ne mekan yapılmış, enteresan’ dedirtebilirsiniz de. Bu tamamen yaratıcılıkla ve vizyonla ilgili bir şey. Ne yaptığından emin olup, bunu yaşıyor olman lazım. Bizim yaptığımız işlerde, heyecan ve tutku çok önemli iki faktör.

        YATLAR MI KATLAR MI KAZANACAĞIM YOKSA…

        *Son yıllarda, kulüplerin başında ya da ortaklığında, sizin gibi diskjokey’leri görüyoruz. Bu durum, Avrupa/Amerika’da böyleydi de, bizler yeni mi kavramaya başladık?

        Avrupa / Amerika’da, benim başarılı gördüğüm kulüplerin sahipleri diskjokeyler. Çünkü bir zamandan sonra, bu vizyonu, yine bu müziği üreten ve yaratan insanlar yapabiliyor. Neden derseniz de; ilk önce heyecanı onlar yakalıyor. Tabii bunun handikabı da yok değil; bir süre sonra işin ticari boyutu devreye giriyor, işte bu çizgiyi iyi orantılamak lazım! Ben, bu işten yatlar, katlar mı kazanacağım, yoksa hayatımı geçindirip ama memnun ve istediğim gibi akşam evime mi gideceğim?! Karar vermek gerekiyor ve biz memnun çıkacağım diyenlerden olduğumuz için, bu işi hâlâ aynı heyecanla ve titizlikle sürdürebiliyoruz.

        *Neden İndigo’yu seçtiniz, diğer taraftan İndigo sizinle neden çalışmak istedi?

        9 yılı geride bırakan, çok düzgün bir mekandan söz ediyoruz. İndigo herhangi bir proje geliştirip, yapmadığında da, tiyatro gibi etkinliklere ev sahipliği yaparak kendi kalibresini yükseltmeye devam etti. Kendini rölantide tuttu ve yine başka yönlere sapmadı. Bizim buluşmamız, 3-4 sene önce oldu. Burada çalıp, iventler yapıyordum ama full time, işe girişmek istemiyordum açıkçası. Çünkü büyük sorumluluk… Ondan sonra partilere başladık. Ben pimpirikli bir insanım, bu iş sadece partilerle olmuyor, çünkü bir zaman sonra kapıdan girişe, mutfaktan sahneye, ses sisteminden vestiyere, personelinden tuvaletine değin bir şeylerden rahatsız oldum. Sonra dedim ki; ‘Böyle olmayacak, bunu ortaklaşa yapmamız lazım!’ Çünkü İndigo’nun sahibi Kemal Balta da çok yorulmuş. 9 yıl, az değil, Beyoğlu’nda bir mekanı ayakta tutmak, ki devamlı aşağı çekilmeye çalışılıyor, dış etkenler malumunuz. Bu işte doğru ortaklıkları kurabilmek çok önemli.

        BİN ANLAMAYANA MI, ON ANLAYANA MI?!

        *Elektronik müziğin yeterince algılanılmadığını düşüneneler var, sizce? Bu türün kitlesi az mı?

        Ben, tam tersini düşünüyorum. Bizim dinleyici kitlesini çok seviyorum ve değer veriyorum. Çünkü karşılığında, iyi bir şey aldıklarında onlar da sahip çıkıyor. Anlıyorlar yani. Kitlenin az olup olmadığına gelince, o beni ilgilendirmiyor. Peşinde olduğum şey çalarken de öyleyim; Bin anlamayana mı, yoksa on anlayana mı?! Mevlana gibi oldu ama o, on kişi, o hissi, o kadar almış oluyor ki, bedel bence.

        *Sizden sonra İndigo nasıl değişti?

        İlk başta bir tasarım olarak değişiklik yaptık. Sahneyi ve DJ kabinini öne aldık. Müzikseverler, hep DJ kabininin arkasına geçmek istiyor, hep bir sıkıntı çıkıyor. Bu yüzden de DJ kabini, biraz ortada tuttum ve kulübün bir parçası olsun istedim. Sahneden, kabin arkasında ne yaptığını görsünler... İndigo dinleyicileri böylelikle, performans verenlerle iç içe olma halini yaşadı. Başta da konuştuğumuz ‘duymak’ önemli. Dünyada ileri bir sistem var, onu getirdik mekana. İnanılmaz ses kalitesi ve temizliği. İnandığım; çaldığın müzik bazen sesin kalitesiyle değişiyor. Bütün frekansları, insanlara eşit bir şekilde ulaştırabiliyoruz bu sistemle.

        HERKES KİMLİĞİNİ KAPININ DIŞINDA BIRAKIYOR

        *Bir müziksever niye İndigo’ya gelmeli? Mekanda, gelecekte yapmayı düşündüğünüz projeler neler?

        Seviye farkını kaldırmaya çalışıyoruz; bu müziği seven üst düzey yönetici de, diğer vasıfsız diye tabir edilen çalışan dinleyici de İndigo’da eşit! Hiç birbirlerinin ne olduğuna bakmadan, bu müzik türü içerisinde, bu yaratılan atmosferde buluşmalarını sağlamak; gaylerin, lezbiyenlerin, transların, adamların, kadınların. Kulübün esas amacı da bu zaten. İçeri girdikten sonra herkes kendi kimliğini kapıda bırakıyor. Biz, İndigo’yu bir dünya markası haline getirdiğimizi düşünüyoruz. Seneye, şimdi gördüğünüz İndigo’dan farklı bir konsept oluşturacağız. Ayrıca cuma ve cumartesileri açtığımız mekanı, hafta arasına da taşımayı düşünüyoruz. Kısaca hafta içi de yaşayan bir yer olsun istiyoruz.

        ANALOG VE DİJİTAL DEVRİMİ YAŞAYARAK GÖRDÜK

        *Nereden çıktı bu elektronik müzik?

        Çıkış noktası 89-90’lı yıllarda elektronik aletlerin müziğe girmesiyle başladı. Kendimi çok şanslı görüyorum çünkü: bu analog ve dijital devrimini, bizim nesil yaşaya yaşaya gördük. Ben, bundan 20 yıl önce, ses mühendisliği okudum Londra’da. Plaktı CD’ydi kavgası, CD’den MP3 kavgasına dönüştü. Herkes MP3 çıktı olay bitti diyor ama alakası yok, Philips kaydedilir CD bulduğu zaman olay bitti. O vakitler enteresan tabii; bende bir plak var ama sizde yok ve dinleyemiyorsunuz, şimdi bu hali yeğenime anlatamam mesela. Kopyalamayla olayın rengi değişti.

        *Günümüzde müziğin tılsımı da dokusu da değişti diyebilir miyiz?

        Eskiden, adam gitarını alıp söylerken, sonra yanına dıptıs dıptıs yapan küçük davul makine geldi. Ama o makineyi kimse almadı, çünkü anlaşılamadı baştan… Bir zaman sonra, biri aldı o makineyi ve onunla bir parça yaptı ve tuttu. Ve herkes almaya başladı o makineyi. O tarz insanlarla çok çalıştım o zamanlar, yaratıcı ve yaratmayı tutkuyla yaşayan insanlar onlar, birilerinin göremediklerini/duyamadıklarını gören/duyan insanlar. Fakat günümüzde şöyle bir durum ortaya çıktı: ‘Eskiden, zor para biriktirip aldığım üç tane davul makinem, bir tane keyboardım vardı, nasıl heyecanla üretiyordum, şu an ise Barcelona, Londra ve Ingiltere’de stüdyom var ama abi bir şey yapmıyorum.’ Doyum noktasına gelince bir şey yapmamak ya da bu varlık halinde boğulmak... Sonra bu konuştuğumuz arkadaşım, o küçük aletleriyle home stüdyosundaki yaratıcılığına geri döndü. Buradan da çok aletle bir işin olamadığını anlamış oluyoruz. Heyecan ve tutku, yokluk ve varlıktan öte…

        BU ÖZGÜRLÜĞÜN VERDİĞİ BİR CEHALET VAR

        *Eskiden keşfedilmek zor ama değerliyken, günümüzde bu işler kolay ama değerinde sorun mu oluşmaya başladı?

        Eskiden sizin bir besteniz vardı, müzisyenleri bulup, stüdyoda hayata geçirebilirdiniz. Fakat orada da bir takım insanlar vardı, sizin müziğinizin iyi olup olmadığına karar verirlerdi. Ama bu işin en güzel yanı, matematiğinin olmaması! Evet, müziğin içinde matematik var ama ortaya çıkışında yok! O kadar kişiye demo dinletip, olmayabilir sonra bir başkası dinler ve bu işte der ve dedikleri grup ya da kişiler, büyür giderler… Şimdi o kadar özgürsünüz ki, yarattığınız müziğinizi, internete yükleyerek de kitlelere ulaşabilirsiniz. Ama bu özgürlüğün verdiği bir de cehalet var. Bu bir anlamda bir çöplük oluşturdu. Şimdi zor olan bu çöplüğün içerisinden iyiyi çıkarabilmek. Diskjokeyin görevi bu işte, onların arasından bulup, çıkartıp dinleyicisiyle paylaşmak.

        *Peki, 20 küsür yıldır bu işi icra eden biri olarak elektronik müziğin serüvenünü, nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Elektronik müzik, son 3 ve 4 yıldır, 70’li ve 80’li yıllardaki melodik ve daha bas olan seslerine geri döndü, içine vokaller girdi. Bu yeni jenerasyonun da ilgisini çekti, çok sert olan müzik daha cool bir hale geldi. Elektronik müzik eskiye göre daha fazla çıkışta. İçine daha fazla duygu girdiğini düşünüyorum. Çünkü bir ara duygudan kopmuştu. Ama her zaman yelkenin yönünü değiştiren insanlar oluyor, bu da umutlu ve güzel bir şey.

        İçimden geldi notu: Hamdık,piştik,olduk,dibimiz tutmasın mahlasında bugünlük benden bu kadar! Bu arada, Indigo’da neler oluyor diye bakmak isterseniz: indigo-istanbul.com

        Diğer Yazılar