Annenin dilemması
ÇEVREMDEKİ ailelere bakıyorum. Çocuklarımız fazlasıyla sevgiyle büyüyorlar.
Fazla sevgi var mı?
Var.
Çevremdeki dünyaya bakıyorum. Nefret söylemi, intikam çığlıkları, düşmanlık körüklenip durmuyor mu?
Bu dünya sevgi dolu bir dünya mı?
Daha rahme düştükleri andan itibaren korunup kollanan, pamuklara sarınmak istenen çocuklara göre bir yerde mi yaşıyoruz?
İşte zamane anne-babasının dilemması.
Biz yetiştirelim çocuklarımızı gül gibi, hassasiyetleri olan, empati kurabilen bireyler olmalarını dileyelim, adil olmalarını, merhamet sahibi olmalarını isteyelim.
İnsanın insan, herkesin eşit, doğanın yuva olduğunu öğretelim... Öğretelim de sonra bu çocuklar bu dünyada nasıl barınsınlar?
Her türlü ayrılıkçılığın her fırsatta körüklendiği, güçlünün sınır tanımadan ezmeyi seçtiği, sözlerin suç olduğu, barış için savaşılan dünyaya salınır mı bu çocuklar? Kendilerini nasıl korurlar?
Sorarım size?
Devekuşu
HİÇ gazete okumazsam, haberleri seyretmezsem, sosyal medyaya bağlanmazsam ancak endişelerimden bir nebze arınabiliyorum.
Bizim evde durumlar bu ara şöyle:
Evimize misafir olarak birkaç kişi geldiyse Uzay oğlan başlıyor şovuna.
Önce oyuncak arabasının radyosunu açıp evdeki herkesin dans etmesi için ısrar ediyor; herkesi kaldırdıktan sonra daha uzun soluklu müziklere geçiyor...
Müzik setinin düğmelerini de öğrendi artık.
Gidip "play" tuşuna basıyor.
Bir bakıyorum babam, Uzay'ın babası, kardeşim, onun kız arkadaşı ve Uzay bizim salonda dans ediyor; fonda Bob Marley çalıyor.
Oğlan bu konuda çok dediğim dedik.
Bizim evdeysen onun hazırladığı aktiviteye katılacaksın; başka seçenek yok...
Ben bundan önceki hayatımın 30 yılında gündüz vakti bir evin salonunda dans eden yetişkinler görmemiştim...
Devekuşunun yaptığı gibi oğluma gömüyorum başımı ve nefret saçan insanlara dair korkularımı bir an için de olsa unutuyorum.