Bir Stockholm değilsin İstanbul
DOĞAYLA olan ilişkimizin hayli hastalıklı olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Her yanımızı çevreleyen beton bloklar, duble yollar, kat kat köprüler arasında geçiyor hayatımız. Dört duvarın arasında, duvarlara baka baka ruhlarımız da betonlaşıyor. Yaşamın kaynağından, doğadan uzaklaşıyoruz gittikçe.
Oysaki doğa sadece sıkılıp suyu çıkarılacak bir sermayeden çok daha fazlası. En azından çocuklarımız için, onların gelişimleri için bir ihtiyaç; bütün sınıflardan daha iyi bir öğrenme ortamı. Hiperaktivite denen illetin en önemli ilaçlarından biri; sağlıklı bir insanın reçetesi doğa. Peki ama nerede? Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre, sağlık açısından bir şehirde kişi başına düşen yeşil alanın en az 9 metrekare olması gerekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 2010 verilerine göre, İstanbul'da kişi başına düşen yeşil alan 6.05 metrekare, (bunun 3. köprü inşaatından 3 yıl önce verilen rakam olduğunu unutmayalım). Kişi başına düşen yeşil alan, yine başka bir mega şehir olan New York'ta29.1 metrekare, İsveç'in başkenti Stockholm'de ise 87.5 metrekare.
İstanbul bir Stockholm değil. Burada yaşayan çocuklar için doğa, AVM'lerin arasına sıkışıp kalmış birkaç park bahçeden ibaret. Bu da bir kısırdöngüye sebep oluyor. Doğayla temas edemeden büyüyen çocuk, yetişkin olduğunda milyonlarca ağaç kesip yol yapma sevdalısı bir insana dönüşüyor ve bu kafanın devamında gelecek nesilleri kurumuş su kaynakları, çölleşmiş, betonlaşmış ormanlar bekliyor. Çocukların doğayla teması daha da zorlaşıyor. Peki bu kısırdöngüden bir çıkış yolu var mı?
Televizyon ve AVM parka karşı
TEMA Vakfı'nın İstanbul'daki 500 okulda, 1140 sınıfta yaklaşık 30 bin çocukla yürüttüğü Minik Tema Doğa Eğitim Programı, "kutulanmış çocuklar" olarak tanımlanan büyükşehir çocuklarının toprağa dokunan, doğayı gözlemleyen, hisseden, koklayan, merak ederek keşfeden ve doğayla temas eden çocuklar haline gelmesi amacıyla hayata geçirilmiş. Bu program kapsamında "Çocuk ve Doğa" ilişkisini inceleyen bir de araştırma yapılmış. Sonuçlar ibret verici!
Araştırma sonuçlarına göre:
■ Çocuklar boş zamanlarında en çok televizyon izliyor, alışveriş merkezlerine gidiyor.
■ Erken yaşta doğa eğitimi almış çocuklar büyüdüklerinde doğa dostu, çözüm odaklı ve kendine güvenen bireyler oluyor.
■ Çocuklar en çok parkta mutlu oluyor ve okullarında en çok bahçe görmek istiyor.
■ Çocuklar yaşam tarzları ile doğa sorunları arasındaki ilişkiyi kuramıyor.
■ Annenin ilgisi ve eğitim düzeyi arttıkça çocukların doğayı koruma isteği ve farkındalığı artıyor.
■ Hem evinin bahçesi hem de evinin yakınlarında park bulunan çocukların; % 73'ü parkta oyun oynuyor, % 53'ü alışveriş merkezlerine gitmiyor.
■ Evinin yakınında park olanların % 79'u alışveriş merkezlerine gitmiyor.
■ Evlerine yakın bahçe ya da park bulunmayan çocukların % 57 si parkta oynamıyor, % 40'ı doğa yürüyüşü yapmıyor.
İki ders
Bu araştırmadan iki grubun kendisine ders çıkarması gerekiyor. Birincisi, aileler: Çocuklara parka ya da alışveriş merkezine gitmek arasında bir seçim sunulduğu zaman çocuk parkı seçecek. Lakin siz ona bu seçeneği vermeyip onu sepet gibi dükkân dükkân gezdirince hem enerjisini atamayan hem de domatesin markette yetiştiğini zanneden insanlar büyüyor. İkincisi ise ülkeyi yönetenler: Şehirlere daha çok alışveriş merkezi yaparak doğa yoksunluğu sendromunu gelecek nesillere yaymak yerine parklar ve bahçeler konusuna ağırlık vermenin zamanı geldi. Aksi halde çocuklarımız ağaç katillerine, sanal dünyayı gerçeğe tercih eden saksılara dönüşecekler.
Parka gidin
BİR iyilik yapın ve hafta sonu çocuğunuzu parka götürün. Evet, bu İstanbul için epey zor. Birçok bölgede yürüyerek ulaşılacak ne park ne de doğal alan var. Olsun. AVM ye gideceğiniz otobüse değil diğerine binin. Onu açık havada, bedenini kullanarak, diğer çocuklarla oynayarak, bitkileri tanıyarak geçireceği başka bir yere götürün. Doğa size de ona da iyi gelecek. Göreceksiniz.