Yasaklanmayı hak eden bir kitap olabilir mi?
Bugünlerde Almanya’da yayıncılık ve kitap dünyası ilginç olduğu kadar dikenli, çetrefil bir tartışmanın eşiğinde duruyor. Ne yana adım atacağını bilmeden. Hani bir taraf uçurum ama hangi taraf o, fikir birliğine varılamıyor. Zira Hitler’in Kavgam kitabına konulan “yayınlamama” yasağının son evresine varıldı. Almanya’da yetkililer İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, uluslararası talepleri de göz önüne alarak uygulamaya koymuşlardı bu kararı. 2015 senesine kadar Kavgam yasaklı. Ama işte söz konusu tarihe bir şey kalmadı. Ne olacak o zaman? Yahut ne olmalı? Herkesin bir kanaati var ve kanaatler arasındaki mesafe kâinatlar kadar... Hitler Kavgam kitabını 1924’te kaleme aldı. Hapisteydi o zamanlar. Bitirdiğinde 700 sayfa, 2 cilt çıkacaktı ortaya. Kitap hızla basıldı, Weimar döneminde geniş bir okur kesimine yayıldı. Savaş yıllarının işgalci, kafatasçı rüzgârları eserken el kitabı oldu yapılan caniliklere. Naziler başa geçince kitap da erk kazandı, tüm topluma dayatıldı.
Öyle ki 1945 senesi itibarıyla hemen her evde bir kopya mevcuttu. 10 milyondan fazla nüsha basıldığı tahmin ediliyor. Şimdi kafaları karıştıran soru şu: Bu kadar nefret ve kin ve şiddet saçan, her satırında beyin yıkamaya ve insanlığı birbirine kırdırmaya çalışan bu kitabın yeni nüshaları basılmalı mı? Bu hususta okuduğum yazılar içinde en ilginci Berlin’in entelektüel seslerinden Paul Hockenos imzalı. Hem gazeteci, hem siyaset bilimci olunca meseleye birden fazla açıdan yaklaşmış. Almanya’da sol hareketin tutumunu anlatıyor. Alman solu bir hayli güçlü, köklü. Ve “Nazizm’in İncili” diye adlandırdıkları Kavgam’ın hepten yasaklanmasından yana tavır koyuyor. Öte yanda liberal kesimde başka görüşler var. Kitabın yasaklanmasının o dönem için anlaşılabilir bir şey olduğunu ama bugün Alman okurların Kavgam’ın ne kadar bayağı ve pespaye bir metin olduğunu görebilecek olgunluğa ulaştığını, şayet yasak sürerse bu sefer ilginin gereksiz yere artacağını, yani yasağın tam aksine hizmet edeceğini söyleyen sesler de mevcut. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Almanya’da da aşırı sağ uçlar ekonomik ya da politik krizlerden fayda sağlıyor. Kendilerine Nasyonal Sosyalist diyen bir grubun dokuzu göçmen on kişiyi öldürmesinin üzerinden fazla zaman geçmediğini hatırlatıyor Hockenos. Ve ülkede nüfusun yüzde 20’sinde derine kök salmış bir Yahudi karşıtlığı/önyargısı olduğunu belirtiyor. Böyle bir ortamda Kavgam kitabını yeniden basmak doğru mu?
(Şunu da unutmamalı ki hepten bir yasak değil söz konusu olan. Almanya’da kitap rahatlıkla bulunuyor. Ama yasağın kendisi kaldırılmış değil.) Alternatif bir yaklaşım Bavyera hükümetinden geldi. Kendi bütçelerinden yüklüce bir para ayırarak, vicdan ve bilinç muhasebesi yaparak, 2016 Ocak ayında basılmak üzere bir özel versiyon hazırladılar. Kitabı yasaklamak (ve dolayısıyla okurların gözünde yüceltip kültleştirmek) ya da olduğu gibi basmak (dolayısıyla zehir ve husumet saçmasına önayak olmak) yerine “açıklamalı” bir baskı hazırladılar. Kapsamlı bir önsöz ve hemen her sayfaya eklenen dipnotlar sayesinde kitabın insanlık tarihine verdiği zararın gözler önüne serilmesi amaçlanıyor. Söz konusu bu kadar büyük çapta bir utanç belgesi olunca nedir doğru yol? Yasaklamak mı? İfade özgürlüğüne inanıp olduğu gibi basmak mı? Yoksa ara bir formül bulup, özel bir basım hazırlamak mı? Cevapları bulmak hiçbir toplum için kolay olmasa gerek, hele Almanya için... Savaş biteli 67 sene oldu. Ne Avrupa o Avrupa, ne dünya o dünya. Ama ırkçılık, ayrımcılık, kafatasçılık ne yazik ki bitmedi. İnsanlık geçmişin hatalarından yeterince ders almadı. Aşırı sağ uçlar bir kenarda palazlanmayı bekliyor. Kendilerine uydurma düşman azınlıklar, hayali “öteki”ler arayarak...
Zor bir konu bu, bilhassa yazarlar ve okurlar, yani kitapların özgürlüğüne yürekten inanan insanlar için. Bavyera hükümetinin hazırladığı “açıklamalı basım” önemli, ilgi çekici bir girişim. Çünkü Kavgam’ı hepten yasaklamak ne yazık ki ona hak etmediği bir değer katacaktır. Olduğu gibi basmak ise insanlığın vicdanıyla kumar oynaması demektir. O yüzden bu kitabın simgelediği dışlayıcı, yıkıcı ideolojinin insanlığa nelere mal olduğunu anlatan dipnotlarla ve açıklamalarla örülü bir yeni basım ara çözüm olabilir. Lakin son tahlilde unutmayalım ki karanlık bir kitap yazıldı ya da okundu diye değil; bireyler ezberci bir kolektivizme, kitleler korku ve paranoya girdabına, siyasetciler tahakküme, demokrasiler faşizme geçit verdi diye yaşandı bütün o acılar. Kitaplardan ziyade değişmesi gereken gene kafalar...