
Kadınların yemekle imtihanı
Hayatım boyunca Sefiller’den olmama rağmen okurlarım beni hep Uzmanlar’dan zannetti. Okuma günlerinde, edebiyat etkinliklerinde bana yemek kültürüyle ilgili sorular yöneltmeleri bu yüzden... Zira romanlarımda yemek tarifleri ve yiyecekle ilgili tarihsel-kültürel ayrıntılar önemli yer tutar
"Yemek ve kadın" ilişkisi söz konusu oldu mu hatun taifesi üç ana akıma ayrılır: Bir: Uzmanlar. İki: Kotaranlar. Üç: Sefiller.
Uzmanlar yemek yapmayı son derece iyi bilen, bu konuda neredeyse doğuştan maharetli, seneler içinde kendi stillerini geliştirmiş, alabildiğine tecrübeli ve bilgili aşçılardır. 20 dakika içinde muhteşem bir sofra düzebilir, üst üste misafir ağırlayabilir, birbirinden âlâ tencere yemeklerine imza atabilirler. Annelerinden öğrendikleri tarifleri geliştirir; mevcut yapılar üzerine yeni katlar inşa ederek gökdelen çıkabilirler.
Uzmanlar kategorisinden bir kadın hemen her şeyi rahatlıkla pişirebilir. Zeytinyağlısından hamur işine, türlüsünden kadayıf tatlısına. Gözünde büyütmez, paniklemez. Her mönüde rahat olmakla beraber kendine has damak lezzetleri vardır. Kiminin mantısı harikuladedir; kiminin serçe parmaktan ince yaprak sarması. Kiminin patlıcanlı böreği (tarifi ona mahsus) unutulmazdır, kiminin ise pişmesi saatler süren ve sabır isteyen tandır kebabı.
Gelelim Kotaranlar'a. Modern dünyada sayıları hızla artan kesim budur. Yemek yapma konusunda Uzmanlar kadar becerikli olmasalar ve kendi anneleriyle boy ölçüşemeseler de iyi kötü sofra kurabilir, günü kurtarabilirler. Bu kesimdekilerin çoğu ya "çalışan kadın"dır ya da birden fazla işi aynı anda yapmak durumundadır.
Her ne kadar kendilerini örnek bir aşçı gibi görmeseler de (genellikle gerçekçidirler, hadlerini bilir, yemek konusunda böbürlenmezler) gerektiğinde dumanı üstünde bir çorba, doğru düzgün bir salata, kıvamında bir pilav, yanına bir ana yemek çıkarabilecek kadar el becerileri ve teorik zeminleri vardır. Böylece anı, günü, "rol ve görevlerini" "kotararak" ilerlerler. Uzmanlaşmasalar bile hemen her sene kadınlık sınavından tam not alarak geçerler.
Gelelim Sefiller'e. En yakından tanıdığım kesim. Zira ben de onlardan biriyim. Sefiller ömürlerinde yenilesi bir mönü devşirmemiş ve muhtemelen devşiremeyecek olanlardır. Umutsuz vakalardır. Aslında gocunmazlar bu durumdan. Akıllarına bile gelmez hatta. Meşguldürler zira. Mutfak, öncelikler sıralamasında gerilerdedir. Teleskoplarından bakınca kâinata, en uzaktaki, en parıltısız gezegendir.
Hayatım boyunca Sefiller'den olmama rağmen okurlarım beni hep Uzmanlar'dan zannetti. Bu yüzden okuma günlerinde, edebiyat etkinliklerinde bana yemek kültürüyle ilgili sorular yöneltmeleri. Zira romanlarımda yemek tarifleri ve yiyecekle ilgili tarihsel-kültürel ayrıntılar önemli yer tutar. Geçmişten bir hikâye yazacaksam o çağda ne yenirdi, nasıl pişirilirdi araştırırım uzun uzun. Günümüzde geçen bir roman ise üşenmem, tarifler toplarım. Kitap okur gibi yemek kitabı okurum. Merakla, iştahla, sebatla.
Keza roman yazarken fırınlarda, pastanelerde, lokantalarda çalışırım. Ekmek ve simit ve "çörekotlu çatal" kokuları siner saçlarıma. Kürt, Laz ve Arnavut fırıncılarla ahbap olurum. Bir taburede otururum, kucağımda bilgisayar; onlar hamur yoğurur, gülüşürler aralarında. İçlerinde muhakkak birinin sesi güzeldir. Önce çekinir yabancı birinin yanında söylemeye. Derken ufaktan başlar bir türkü mırıldanmaya. Ardından bir türkü daha. Onlar söyler, ekmekler pişer, ben kaçarım hayal âlemine. Velhasıl ilgisiz değilim yemek konusunda. Ne de bilgisiz. Teori sağlam da pratik dökülmekte lime lime.
Durumlarından şikâyet etmez Sefiller. Ta ki çocuklarının arkadaşlarına dert yanışına kulak misafiri oluncaya kadar. "Benim annem bir şey pişirmeyi bilmiyor."
"Hadi ya. Havuçlu kek de mi?"
Meğer havuçlu kek, bacaksızlar arasında bir ölçüt imiş. Bilmezdim. Tarifini buldum internetten. Lakin varmadı elim pişirmeye kalkmaya. Hazır bir kek alıp mutfağa koydum, kendim yapmışım gibi.
"Güzel olmuş mu?" diye soruyorum. "Bir dahaki sefere şekerini daha az koyayım."
Kimse yutmuyor tabii. "Mamiş, pastaneden aldın di mi?"
Toplumsal/sınıfsal/coğrafi/kültürel hareketliliklere bunca inanan ben, yemek konusunda dikey geçişler olduğuna ihtimal vermiyorum.
Ne dersiniz? Sefiller'den Kotaranlar'a, hele hele Uzmanlar'a sıçramak mümkün mu sizce?