
Travmatik isimler
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu zor ama önemli bir konuya el attı. Öyle bir mesele ki ilk bakışta herkesi duygusal bir paydada birleştirebilir, ama iki adım sonra gergin tartışmalara, fikir ayrılıklarına yol açması muhtemeldir. Zira söz konusu olan, şehir ve kasabalarımızda sokaklarımıza, meydanlarımıza verdiğimiz isimler. Geçmişten bugüne....
Tanrıkulu özel bir komisyon kurulmasını talep ediyor. "Geçmişte yaşanan acı ve travmaları hatırlatan isimleri taşıyan yerleri" tespit etmekle görevli bir ekip. (Yapılacaksa bu iş, böyle bir ekibin tarafsız olması son derece önemli. Yoksa herkes kendi siyasi gözlüğünden bakacaktır; Nâzım Hikmet okuyanların Necip Fazıl, Necip Fazıl okuyanların Nâzım Hikmet okumadıkları bir ülkede.)
Ve ekliyor ardından: "Toplum nazarında mahkûm edilmiş pek çok ad parklarda, bulvarlarda, apartmanlarda, tesislerde, işletmelerde veya askeri kışlalarda 'yaşatılmaya' devam edilmektedir." Şüphesiz burada öncelikle kastedilen 12 Eylül ve mimarları. Her yerde görmeye alıştığımız Kenan Evren caddeleri, Kenan Evren okulları.
Ancak sokaklarımıza ideolojik adlar verme geleneği 12 Eylül'ün icadı değil. Hemen her ulus devletin inşasında olduğu gibi bizim yakın tarihimizde de ilk günden beri mevcut. Time Dergisi'ne yazdığım "Ankara" yazısında başkentin cadde isimlerine uzun yer verdim. Her biri siyasi geçmişimizden bir dönemeci yansıtmakta. Yazı yayınlanır yayınlanmaz birbirinden renkli okur mektupları geldi tüm dünyadan.
*
Güney Amerika'da kaç ülkede kaç şehir, sokak isimlerini sıklıkla değiştirdi? İktidara her gelen ekip yeniden yazmak istemiş tarihi zira. Komünizmi yaşamış ülkeler de sokak isimleri değiştirme geleneğine aşina. Kaç meydana Tito, Lenin veya Stalin ismi verildi? Sonra silinmek üzere. Keza İtalya'da faşistler tarafından öldürülen sosyalist lider Giacomo Matteotti'nin ismi hemen her İtalyan şehrinde mevcut mesela.
Goethe Enstitüsü'nün web sayfalarında yer verdiği ilginç bir araştırma var. Almanya'da değiştirilen sokak isimleri üzerine. Dr. Marion Werner, Köln Üniversitesi'nin desteğiyle bir model geliştirmiş, başka şehirlere de uygulanabilecek bir çerçeve. İşte bu doktora tezinden çıkardığım çarpıcı ayrıntılar.
"Devamlılık Yasası": Sokak isimlerinde devamlılık, insanların sisteme güven duyması için elzem. Çok sık ve çabuk değişirse adlar, vatandaşların itimadı zedeleniyor. Hatta eski ismi kullanmaya devam ediyorlar. Yani bu iş bir yazboz tahtasına dönüşmemeli. Almanya'da Hitler döneminde onlarca sokak ismi değiştiriliyor. Willy Brandt döneminde ise bilinçli ve eleştirel bir gözle "zalimlerin değil mazlumların" isimleri konuluyor aynı yerlere. Bir ülke tarihini yeniden yazıyor.
"Sınırlılık Yasası": Bir şehirde çok fazla sayıda "tartışmalı sokak ismi" olmamalı. Zira bu da toplumu olumsuz etkiliyor.
"Çağrışım Yasası": Doğal ve yumuşak bir adlandırma sürecine imkân veriyor. Örneğin, yazarın yaşadığı sokağa "Thomas Mann Sokağı" denmesi. Biz Türkiye'de kültürel tarihimiz zayıf olduğu için bunu bir türlü layıkıyla yapamıyoruz. Yazarlarımızın, şairlerimizin isimlerini değil sokaklara vermek, nerede yaşadıklarını dahi bilmiyoruz. Habertürk bu konuda daha evvel büyük bir dosya yaptı. Bu köşeden İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne seslenmek istiyorum: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e yazar, şair, düşünür ve sanatçılarımızın ömürlerini geçirdikleri mekânlara tabelalar koyun lütfen! Silinmesin şehirlerimizdeki izleri bu kadar kolay. Mademki gönüllerimizde bakidir kelimeleri.
Ne dersiniz? Türkiye'nin değişen ve değişemeyen sokak/cadde/park/okul isimleri başlı başına bir kitap konusu olmaz mı?
Yazılsa da okusak keşke... Ama kızmadan, köpürmeden, mümkünse.