'Gitmezseniz su dökerim'
CİHANGİR açık bir plato. Her sokağında ya bir reklam çekiliyor ya da bir dizi film. Bazen bu çekimler yüzünden sokaktan geçemiyorsunuz. Evinize gidemiyorsunuz.
Hatta öyle ki, bir kafeye çaykahve içmeye giderken “Beş dakika bekler misiniz?” diye hemen önünüzü biri kesiyor. Ya da “Arka sokaktan döner misiniz?” deniyor.
İyi de “Bize ne”. Ama öyle deseniz bile takan eden yok. Geçen gün de Oba Sokak’ta bulunan kuaföre gidiyorum, yine bir çekim. Önümü biri kesti, “Beş dakika bekler misiniz?” diye.
Benim de gayet iyi günüm ve artık bu çekimlerle uğraşmaktan bıkmış durumda bekliyorum. Çekime girildi, sahnenin bitmesini bekliyoruz. Apartmanın en üst kadından bir teyze, elinde bir kova suyla “Gitmezseniz su dökerim” diye bağırıyor.
Tabii çekim falan geçmiş olsun. Hak getire. Teyzenin susmasını bekleyen yönetmen ve ekibi sahneyi durdurdu. Teyze içeriye girince yeniden başladılar. Sonra teyze yeniden cama çıkıp, “Yeter bıktık. Haftada bir çekiyordunuz şimdi her gün çekiyorsunuz. Bıktık, bize para mı veriyorsunuz, para mı kazanıyoruz biz bu işten, yeter” diye bas bas bağırarak çekim yaptırmadı.
Sonuç olarak ekip o kadar alışmış ki bu tarz olaylara, teyzenin susmasını beklediler. Teyze de bıkmış olacak ki, sustu ve içeriye girdi. Sonra su döktü mü bilmiyorum, ben oradan ayrılırken çekim hâlâ kavga dövüş devam ediyordu.
EVET, SERTAB DOZU ARTIRMIŞ
NİŞANTAŞI’na şöyle bir çıkın. Oturun bir köşeye. Şöyle bir saat etrafa bakın. Sağınızdan solunuzdan aslan kadınlar geliyor. Sertab Erener’in de estetik dozunu artırması, bu mevzuyu yeniden gündeme getirdi.
Evet Sertab Erener biraz değil, fazlaca abartmış artık estetik olayını. Doğallıktan tamamen çıkmış. O da aslan kadınlar listesinin en başına yerleşmiş. Ancak bu da bir hastalık.
Benim dişçiye gittiğim yerde estetik doktorları da var. Muayene olmayı beklerken yan koltuğumda yaşları 20-25 arası iki güzel genç hanım oturuyordu. Fıstık gibiler ama kendilerini görmüyor olacaklar ki yüzlerine, kaşlarına bir şeyler yaptırmışlar.
Ellerinde buz torbaları, yaptırdıkları dudak dolgusunun kızarıklıklarının geçmesini bekliyorlar. Beklerken de, “Acaba eksik mi yaptı. Biraz da şuraya sıksaydı ya” tadında konuşuyorlardı kendi aralarında.
Oysa, dudakları öyle bir hal almış ki, Angelina Jolie’nin dudakları bile yanında sinek gibi kalırdı.
Görmüyorlar anlayacağınız. Hanımlar hep “Daha fazla, daha fazla” diyerek estetik hastalığına kapılmışlar. Sertab da bu hastalığa kapılmış, geçmişler ola.
SERENAY ÇOK KİŞİNİN TAHTINI SALLADI
SON yılların en gözde isimlerinden Serenay Sarıkaya. Ve dizi sektöründe çok kişinin de tahtını salladı. Mesela bir Tuba Büyüküstün, mesela bir Beren Saat.
Tabii ki sevenleri bol, hayranları çok ama herkesin en gözdesi kesinlikle Serenay Sarıkaya. Hem dizi sektörü hem reklam dünyası için. Etkisi ve süksesi çok fazla. Serenay Sarıkaya doğru adımlar atmaya devam ederse daha uzun yıllar bu sektörde çok kişinin tahtını sallamaya devam eder.
Bunların en başında, evlenmemek geliyor. İkinci adım ise kesinlikle doğru projelerde yer almak.
ORTAK BİR TEPKİDEN BAHSEDİYORUM CENGİZ
CENGİZ Semercioğlu, dün köşesinde, “Ne yapalım Esin, önerin nedir? Şahan Gökbakar’ı köşede sıkıştırıp dövelim mi, hiçbir haberini görmeyelim mi?” diye sorup, “Nasıl bir dayanışma olmasını istiyorsun?” diye düşüncelerini sıralamış.
Sevgili Cengiz düşüncelerinin hepsine sonsuz katılıyorum. Bizim de istediğimiz, eleştiriyorsak eleştirelim, ama hakaret edilmesin.
1- Magazin basınının kimseyi köşede dövmüşlüğü yok. Bilakis dayak ve hakaret yemişliği var. Onun dışında yasaklama da söz konusu değil, olamaz da. Şimdiye kadar magazin basını hakkında laf söyleyenin, başbakana mektup yazıp şikâyet edenin, şemsiyesiyle dövenin, el hareketi yapanın, patrona “Kovun o kişiyi” diye şikâyet edenin haberlerini yapmaya devam ettiği gibi Şahan Gökbakar haberlerini yapmaya da devam edecek.
2- Benim söylemek istediğim, bizden yola çıkarak tüm sektörü kapsayan, “Magazin denen pislik çukuru” gibi bir cümle kuruluyorsa, sektörün küçük de olsa tepkisini ortaya koymasıdır. Bu cümleye itiraz etmesidir. “Verdiğim kadarıyla yetineceksiniz” cümlesini sindirmemesidir. Başka sanatçıların bu tarz olayı örnek almaması için, en azından Magazin Gazetecileri Derneği’nin bildirisini bütün gazeteler görmeliydi. Ama hiç kimsenin üstüne almamasınadır verdiğim tepki.
3- Benim, senin dediğin gibi “Sanat hayatlarının ilk yıllarında magazine ihtiyaç duyuyorlar, şöhreti yakaladıktan sonra magazini tu kaka ilan ediyorlar” söylemim ne kadar demode ise ünlülerin de “Bilmem kiminle arkadaş, o yüzden benimle uğraşıyor, bana o yüzden geçiriyor” ya da “Ünlü olmak için bana sataşıyor” sözleri bir o kadar demodedir ve yaratıcılıktan uzaktır.
4- Sonuç olarak, ünlü bir ismin bizi eleştirmeye tabii ki sonsuz hakkı var. Bizim eleştirme hakkımız olduğu gibi. Ama “Sen beni eleştiremezsin. Verdiğim kadarıyla yetineceksin” deyip üstüne bir de “Magazin denen çöplük çukuru” sözleri sarf ediliyorsa ve magazin “Film çıkınca iyi haberimi yapanlar”, “Beni eleştirenler” olarak ikiye bölünmeye çalışılıyorsa buna benim gibi senin de tepki göstermen gerekiyordu.
Yani bugün yazdığın, “Biz seni eleştiriyoruz, sen de bizi eleştirebilirsin ama hakaret edemezsin” cümlesini kurman yeterliydi. Tamamen ondan bahsediyorum. Bu cümleyi sadece ben ve benim gazetem değil herkesin kurmasından bahsediyorum.
Geç de olsa bu tepkiyi verdiğin için teşekkürler. Benim de demek istediğim, sadece budur Sevgili Cengiz.