Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Doğru mudur, yalan mıdır bilemem ama güzel bir hikâyedir. İftiraysa da yakışan bir iftiradır.

        Bir bilgisayar fuarını gezen Bill Gates, otomotiv endüstrisini hedef alan bir açıklama yapar ve şöyle der:

        “Eğer otomobil endüstrisi kendi teknolojisini bilgisayar endüstrisi kadar geliştirmiş olsaydı, bugün 500 dolara alacağımız otomobillere 25 dolarlık benzin koyup dünya turu atmamız mümkün olacaktı”

        Bill Gates’e yanıt, otomotiv endüstrisinin önemli isimlerinden birinden gelir:

        “Eğer otomotiv sektörü Bill Gates’in işletim sistemi gibi gelişmiş olsaydı, her alacağımız arabada tek koltuk olacak, diğer koltuklar için ekstra lisans parası ödemek zorunda kalacaktık. Otomobiller sadece üreticinin pazarladığı yakıtla çalışacaktı. Bu yakıtın fiyatını da üretici kendi kafasına göre belirleyecekti. Eski model otomobiller, yeni yakıtlarla çalışmayacağı için çöp olacaktı. Gösterge tablosundaki tüm ikaz ve uyarı ışıkları yerine üzerinde ‘Arabanız geçersiz bir işlem yürüttü ve kapatılacaktır’ yazan tek bir lamba olacaktı. Bir kaza durumunda hava yastıkları açılmadan önce gösterge tablosu üzerinde ‘Hava yastıkları açılacak, emin misiniz?’ diyen bir ışık yanacaktı. Ortada hiçbir neden yokken otomobiller günde en az iki kere stop edecekti. Yol çizgileri her yeniden boyandığında yeni bir otomobil almak zorunda kalacaktık.”

        Bu hikâyenin üzerinden epey bir zaman geçti ve artık durum pek de böyle değil.

        Şimdi tüm otomobil üreticileri, otomobillerinde sadece ve sadece işletim sistemlerini, yani bilgisayarlarını geliştirerek ileri doğru hamleler yapıyorlar.

        Hatta VW gibi bazı markalar, tüketiciyi ve kamu otoritesini kandırmak için bilgisayar teknolojisini kullanıyorlar.

        Son yıllarda otomobil endüstrisinde değişen fazla bir şey yok.

        Motorlar aynı, şanzımanlar, diferansiyeller, direksiyonlar, bujiler, şaftlar, kranklar, radyatörler, havalandırma sistemleri kökten bir değişim yaşamıyor.

        Otomobili otomobil yapan her şey aynı.

        Ancak her yıl yeni ve daha teknolojik modeller çıkıyor. Otomobiller gelişiyor, konforu, güvenlik donanımları sürekli ilerliyor.

        Peki fark nerede?

        Tek fark, otomobillerin bilgisayar teknolojisini kendilerine adapte etmelerinde.

        Bilgisayarlar motorları güçlendiriyor, yakıtı daha verimli kullanmasını sağlamaya çalışıyor.

        Sürücü hatalarından kaynaklanan hataları en aza indirmek için güvenlik sorunları bilgisayarlara havale ediliyor.

        Tüm bunlar olurken biz de baştaki hikâyeye dönüyoruz.

        Bilgisayar teknolojisi otomobillere entegre oldukça, otomobiller daha çok arıza yapmaya, daha çok sorun çıkarmaya başlıyor.

        Eskiden otomobillerin göstergesinde “yağ” ve “hararet” ikazları dışında bir uyarı yanmazken şimdiki sürücüler ekranlarında sürekli olarak “check” bilmem ne gibi mesajlar görmek zorunda kalıyorlar.

        Bilgisayar teknolojisi otomobillere girdikçe otomobilleri de kendine benzetiyor.

        Pek yakında otomobilinizin hack’lenerek kontrolünün elinizden alındığını, bu yolla suikastlar yapılmaya çalışıldığını görüp okursanız şaşırmayın.

        Artık bir otomobil alırken, aslında çok gelişmiş bir de bilgisayar aldığımızı fark etmemiz lazım.

        Şimdilerde otomobilleri benim gibi otomobilseverlerin değil, bilgisayar uzmanlarının test etmesi lazım.

        ELEKTRİKLİ OTOMOBİLLER NE KADAR ÇEVRECİ?

        Petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte elektrikli otomobillere olan ilgili azalmaya başlamış olacak ki, Cenevre Otomobil Fuarı’nda geçen yılların aksine elektrikli otomobil veya hibrit otomobil çılgınlığı yaşanmadı. Tam aksine, lüks ve ultra spor otomobiller ağırlıktaydı.

        Doğrusunu isterseniz elektrikli otomobil fanatiği değilim. Çünkü bu otomobillerin çevreci olduğunu düşünmüyorum. Öyle veya böyle bu otomobiller de enerji kullanmak zorundalar. Dünyaya zarar veren, o enerjinin kimin tarafından nasıl tüketildiği değil.

        Diyelim ki, elektrikli otomobil kullanıyorsunuz ve kendinizi çevreci görüyorsunuz. Peki aracınızı şarj etmekte kullandığınız elektrik nerede ve nasıl üretiliyor, hiç düşündünüz mü? Siz çevreye zarar vermiyorsunuz, ama kullandığınız enerjinin üretiliş biçimi çok ama çok zararlı bir yöntem olabilir, biliyor musunuz ne olduğunu?

        Ayrıca elektrikli otomobillerde büyük miktarda pil kullanılıyor? Bu pillerin içindeki kimyasalların üretiminde çevreye verilen zararı hesaplıyor musunuz? Hele hele ömrü bir otomobile göre çok daha kısa olan bu pillerin kullanım süresi dolduktan sonra çevreye vereceği atık zararını göz önüne alıyor musunuz?

        Patlamalı motorlu otomobillerin en büyük handikapı, harcadıkları enerjinin çok küçük bir bölümünü otomobili ilerletmek için kullanmaları. Bir patlamalı motor tükettiği enerjinin en iyi ihtimalle yüzde 30 civarını yola aktarıyor. Gerisi ısı ve sürtünme olarak kaybolup gidiyor.

        Elektrikli motorlarda bu oran çok çok daha iyi. Ama onların da kullandığı elektriğin üretiminde ve iletiminde ciddi bir enerji kaybı söz konusu.

        Yani anlayacağınız elektrikli araçlar, zannedildiği kadar çevreci değil. Sadece şehirci olabilir; çünkü şehirlerde kirliliği azaltıyor. Gerçek temiz otomobiller, “fuel cell” denilen hidrojenli otomobiller olacak.

        O zamana kadar boşuna heyecan yapmayın.

        KAZALARDA KİM SORUMLU?

        Otomobillerde güvenlik önlemlerinin sürücülerden alınarak bilgisayarlara emanet edilmesi ve sürücüsüz otomobillerin yakında yollarda gezecek olması, çok ciddi yasal düzenlemelerin de yapılmasını gerektirmeye başladı. Diyelim ki, aldığınız otomobilde aktif bir cruise kontrol sistemi var. Ancak bilgisayar arızası veya başka bir arıza nedeniyle bu uygulamaya rağmen siz gidip öndeki otomobile çarptınız. Sorumlu kim? Sürücü mü, yoksa otomobili üretip bu sisteme güvenmenizi söyleyen üretici mi? Sürücüsüz otomobillerde bu durum tam bir keşmekeş. Dünyada yasa hazırlanması şart.

        TAKSİCİLERİN UBER RAPORU

        Geçen hafta İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Yahya Uğur ziyaretime geldi. Konu benim daha önce bu sayfada birkaç kez konu ettiğim UBER.

        UBER’in haksız ve yasal olmayan biçimde taksi piyasasından pay kaptığını, başta belediyeler olmak üzere yasa uygulayıcı, yasa ve kural koyucu otoritelerin bu işi bir yasal zemine alması gerektiğini yazdım. Oda Başkanı Yahya Uğur da bu konuları konuşmak üzere gelmiş. Daha önce İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde de yer alan Uğur, o dönemde hazırladıkları ve bir türlü uygulamaya konulmayan yönergeleri aktardı. UBER İstanbul’a gelmeden önce, Taksiciler Odası ve Büyükşehir Belediyesi’nde oluşturulan konuyla ilgili bir çalışma grubu, UBER benzeri bir akıllı telefon uygulamasının yapılması ve İstanbul’da kullanılması için bir hazırlık yapmış ve bunun yasal altyapısı hazırlanmış.

        Taksilerin daha iyi hizmet verebilmesi, sürücü ve araç kalitesinin artırılması için de belirli kriterler hazırlanmış. Ancak bunlar hiçbir şekilde hayata geçirilmemiş. Büyükşehir Belediyesi konunun üzerinde ciddiyetle durmamış. Yahya Uğur, Taksiciler Esnaf Odası’nın hazırlattığı bir de UBER raporu getirdi. Ben de ona “Niye karşı koymuyorsunuz? Bakın Paris’te taksiciler neler yapıyorlar” dedim. “Biz yapmayacağız, çünkü bunlar UBER’in işine yarıyor. Paris’te UBER yöneticileri tutuklandı, haklarında davalar açıldı. Bu onların işine geliyor” dedi.

        UBER ile yasal yollarla mücadele edeceklerini ve yıllar önce önerdikleri uygulamaların hayata geçirilmesi halinde taksicilerin UBER’den çok daha iyi hizmet verebileceklerini anlattı. Benim de ona bazı önerilerim oldu. Taksicilerin oda öncülüğünde şirketleşerek daha güçlü olabileceklerini söyledim.

        Diğer Yazılar