Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yurtdışına en çok satış yapan TV yapımcılarından biriyle beraberdik önceki gün.

        Anlattıklarını dinleyince “Pes” dedim.

        Daha doğrusu “Yuh” dedim de, yazıda “Yuh” pek iyi görünmez diye “Pes” dedim diyorum.

        Hatırlayacaksınız, bundan birkaç yıl evvel televizyonların reyting ölçümlerinde kullanılan “panel” değiştirilmiş, “kırsal ağırlıklı” olduğu iddia edilen farklı bir “denek” uygulaması başlatılmıştı.

        Bunun sonucu olarak da, Türkiye’de dizilerin hikâye ve senaryoları değişmiş, ekranı son derece kalitesiz yapımlar sarmıştı.

        Yapımcı dostum bunun bir “FETÖ oyunu” olduğunu anlattı. Şöyle ki, Türkiye’de dizi sektörü, Hollywood’un ardından dünya sıralamasında ikinci sırada.

        ABD’li yapımcılardan sonra en fazla dizi ihracatı yapanlar Türk yapımcılar.

        Öylesine başarılılar ki, her geçen gün Hollywood’dan daha fazla pay alıyorlar; Güney Amerika, Balkanlar, Ortadoğu gibi pazarlarda Hollywood’un önüne geçiyorlar.

        Bu durum Hollywood’da çok ciddi bir sıkıntı yaratıyor.

        Tepkinin bir bölümü “mali”, bir bölümü ise “siyasi”.

        Bir yandan Hollywood pazar payı ve dolayısıyla para kaybediyor, diğer yandan da Türkiye bu diziler sayesinde bu ülkelere hem kültür, hem de yaşam tarzı ihraç ediyor. Diziler ister istemez Türkiye’nin dünyadaki imajına da katkıda bulunuyorlar.

        Yurtdışıyla da çok sıkı bağlantıları olan yapımcının iddiasına göre, bu noktada FETÖ, ABD tarafından devreye sokuluyor.

        Türkiye’nin dizi ihracının önüne geçilmesi, Türkiye’nin kültür ihracının sona erdirilmesi lazım.

        FETÖ elindeki medya ve bürokrasi gücünü devreye sokuyor. Siyaseti de etkisi altına alarak Türkiye’de kaliteli dizi yapılmasının önüne geçmek için “ölçüm sistemi”ni değiştiriyor.

        Yeni ölçüm sistemiyle denek paneli değiştiriliyor, bunun tek etkisi dizilerdeki “kalite düşüşü” oluyor.

        Hikâye ve senaryolardaki kalite düşünce Türk yapım sektörünün ihracatı da anında bıçak gibi kesiliyor.

        Yapımcı dostum, “Bu bir sav değil, gerçek. Al eline sektörün ihracat rakamlarını ve dönemlerini, kabak gibi göreceksin” dedi ve ekledi:

        “Bununla da yetinmediler. Ellerindeki yargı ve emniyet güçleriyle Türkiye’nin en önemli yapımcılarının ofislerini bastılar. Birçoğunu gözaltına aldılar. Defterlerini sözde incelemeye alarak ofislerini çalışamaz hale getirdiler. Bu işi kotaranların FETÖ ekibi olduğu kesindir.” Bunları duyunca “Pes” dedim.

        FETÖ’nün, kendi ideolojisiyle hiç de alakalı görünmeyen bazı sol terör örgütlerini, PKK’yı kendi amaçları için kullandığını duyuyor biliyorduk ama bu kadarı benim için bile şaşırtıcı oldu.

        AFİYET VE HAZIM

        Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören’in Federasyon Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı duyunca, “Kulaklarım beni yanıltıyor ve olmayan şeyleri duyuyorum” demek istedim.

        Başkan Demirören özetle Arda Turan olayını büyütmemek gerektiğini, önemli olmadığını söylemeye çalıştı.

        Vallahi gayet iyi.

        Sonuç olarak Arda Turan’ın saldırdığı Bilal Meşe, Demirören’e ait bir gazetenin yazarı...

        Arda’nın, “Seni bu uçağa alanın...” diyerek sülale boyu dümdüz gittiği kişiler Demirören ve Terim’den başkası değil.

        Eğer Yıldırım Demirören dostumuz bu lafları sindirdiyse, hazım ilacı içmek bize düşmez. Afiyet olsun...

        RIDVAN’I ÖRNEK AL TANJU

        Tanju Çolak bir mafya operasyonu nedeniyle gözaltına alınmış.

        Tanju’nun arşivi böyle olaylarla doludur.

        Alaattin Çakıcı ile dostluğu, zamanın popüler eğlence yerlerinden Talimhane’deki Yeşil’de Çakıcı ile beraber havaya ateş etmesi, Galatasaray tesislerindeki basketbol salonunda potalara ateş edip kırması gibi vukuatlar...

        Tanju dün İstanbul’da gözaltına alınıp Ankara’ya götürülmüş.

        Tabii geyik de başlamış, “Kayınpederi sağlamsa kurtulur, bir şey olmaz” diye.

        Bildiğim kadarıyla Tanju’nun kayınpederi eski bakan, milletvekili veya belediye başkanı değil.

        Ama Tanju da dostu ve rakibi Rıdvan gibi yapabilir.

        Bildiğim kadarıyla o da referandumda “Evet” oyu kullanmıştı. “Evet dediğim için başıma bunlar geldi” diye savunsun kendini.

        Yargıda tutar mı bilmiyorum, ama bir kısım yazarlardan kendisine ummadığı bir destek gelebilir...

        BU FIKRANIN DAMATLARLA ALAKASI YOKTUR

        Amerikan üniversitelerinden birinde, dünyaca ünlü bir hukuk profesörünün 21 yaşındaki Robin adlı öğrencisi hariç diğerleri geçer not alıp başarıyla mezun olmuşlardı.

        Akademik yılın bitmesine bir hafta daha vardı ve Robin ertesi sabah okula her zamankinden ve herkesten çok daha erken gelmişti,

        Profesörün kapısını tıklatıp içeri girdi.

        “Sör” dedi, “Ailemin maddi durumu çok kötü ve beni bunca yıl okutabilmek için yaptıkları fedakârlıkları anlatmam mümkün değil ve mezun olmadığımı duyarlarsa çok üzüleceklerdir.

        Sizden rica ediyorum, hatta yalvarıyorum, ne olur şu notumu yükseltip beni geçiremez misiniz?”

        “Kesinlikle mümkün değil” dedi profesör, “Böylesine bir şey yapmam hem etik kurallara hem de yasalara aykırı. Bir hukuk profesöründen böyle bir talepte bulunman hem etiğe, hem yasalara, hem de mantığa ters.

        “Peki hocam” diye devam etti genç: “Size tamamen gerçek ve tamamen hukuka dayalı bir soru sorsam ve siz bunun cevabını bilemezseniz, benim notumu ‘A’ olarak değiştirir misiniz?”

        Profesör bir iki saniye düşünür ve basit bir üniversite öğrencisinden gelebilecek herhangi bir hukuk sorusuna kesinlikle yanıt verebileceğine kanaat getirir ve “Anlaştık, sor bakalım sorunu” der.

        Robin sorar:

        “Gerçek bir vaka düşünün ki, mantığa ters ama yasaya uygundur. Aynı zamanda yasaya ters ama mantığa uygundur. Ve yine hem mantığa hem de yasaya terstir.”

        Profesör kafasını kaşır, düşünür, düşünür ve Robin’den bir gün izin ister. O arada profesör meslektaşlarına danışır ama kimse yanıt veremez.

        Mecburen öğrenciye “A” verip onu hukuk fakültesinden mezun eder.

        Ertesi gün profesör, sınıfta tüm öğrencilerine veda etmeden önce bir soru soracağını söyler:

        “Gerçek bir vaka düşünün ki, mantığa ters ama yasaya uygundur. Aynı zamanda yasaya ters ama mantığa uygundur. Ve yine hem mantığa hem de yasaya terstir.”

        Profesörün şaşkın bakışları arasında tüm öğrenciler ellerini kaldırır.

        Şaşıran profesör, öğrencilerden birisine soruyu yanıtlaması için işaret eder.

        Öğrenci ayağa kalkar ve başlar açıklamaya:

        “Hocam, siz 75 yaşındasınız ve 20’li yaşlarında çok güzel bir kadınla evlisiniz. Bu mantığa ters ama yasaya uygundur.

        Eşiniz sizi 21 yaşında bir erkekle aldatıyor. Bu yasaya ters ama mantığa uygundur.

        Siz bu 21 yaşındaki erkeğe mezun olabilmesi için ‘A’ notu verdiniz. İşte bu hem mantığa hem de yasaya terstir.”

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Soru sormak değil, cevap vermemek ayıp olduğu zaman.

        Diğer Yazılar