Savcılara destek gerek
“Savcılığa gidip ifade verdim” diye yazdım ya dün.
Bilgileri vermekten izlenimlerimi anlatmaya fırsat olmadı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Önder Yaman’ın davetiyle Şehit Cumhuriyet Savcısı Mehmet S. Kiraz Yerleşkesi’ne gittiğimde geleceğimi kapıya haber vermişlerdi.
Hemen başsavcının makamına yönlendirildim.
Odaya girdiğimde biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Genç, güler yüzlü bir savcıyla karşı karşıyaydım.
Hemen, “Niyetli değilseniz bir şey ikram edelim” dedi.
Teşekkür ettim.
Başsavcıvekili Yaman, geçmiş yıllarda sık sık ifade vermeye gittiğim ve FETÖ’cü oldukları sonradan ortaya çıkan “nobran” savcılara hiç benzemiyordu.
Önce uzun uzun yaptıkları mücadele hakkında bilgi verdi.
Bunu övünerek, böbürlenerek değil görevini yapan bir “adalet savaşçısı” üslubuyla yapması gözümden kaçmadı.
Kararlı görünüyordu.
FETÖ’nün yargı ve bürokrasi ayağıyla mücadeleye kendini adamıştı ve bunu saklamıyordu.
Gördüklerinden, soruşturma boyunca duyup öğrendiklerinden şaşkınlığa düştüğü anlaşılıyordu.
Örgütün yapısını çözmüş ve ortaya çıkardıkları yapının bir terör örgütünün tüm özelliklerine sahip olduğunu görmüştü.
Emin olduğu bir başka şey vardı, savcılar ve hâkimler arasında tam bir temizlik yapılmıştı ve FETÖ artığı kimse kalmamıştı.
Örgütün yapısı ve bu olayda birlikte çalıştığı ekibin yaptıklarını anlattıktan sonra, “Yazınızla ilgili bir ifade almamız gerekiyor. Haber kaynaklarınızı saklamak anayasal hakkınız” dedi.
Açıkçası uzun zamandır bu yetkilerle donatılmış bir savcının bu denli “zarafetle” konuştuğuna tanık olmamıştım.
Ben de kendisine haberin bana nasıl ulaştığını anlattım.
Daha sonra ifademi yazdırdı ve teşekkür edip uğurladı.
Ben de kendisine teşekkür ettim.
İzlenimim şudur.
Üst düzey FETÖ mensuplarının ortaya çıkarılması ve yargılanmasını sağlamak için oluşturulmuş “özel savcılıklar” gerçekten çok özverili bir çalışma içindeler.
Olayı Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğurabilecek hatalar olmadan tam hukuk düzeni içinde soruşturmaya ve sonuçlandırmaya çalışıyorlar.
Ancak bir başka gözlemim daha var.
Bu savcılarımıza daha fazla destek ve belki daha fazla kadro lazım.
Adalet Bakanlığı’nın kadroları FETÖ yüzünden neredeyse 3’te bir oranında azalmışken bunu yapmak kolay değil farkındayım.
Ancak bu tempoya ve bu yoğunluğa can dayanmaz.
BİR AKM HAYAL EDİYORUM
Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin içler acısı hali, yıllardır canımı acıtıyor.
Habertürk’ün merkezi Taksim’de olduğu için her gün AKM’yi görüyorum ve her gün içim sızlıyor.
Benim Atatürk Kültür Merkezi’yle ilgili ne düşündüğüm yıllardır aşikâr.
Bunu henüz AK Parti diye bir parti yokken de söylüyordum, bugün de söylüyorum.
Yarın da söyleyeceğim.
Ben AKM’nin yıkılıp yerine İstanbul’a yakışır, İstanbul’un artık kalmamış kültür ve sanat hayatını yeniden canlandıracak bir “Kültür Merkezi” haline dönüştürülmesi gerektiğini hep söyledim.
Üstelik de yeni yapılacak Atatürk Kültür Merkezi eskinin yerine yapılmamalı, daha doğrusu eskisiyle sınırlı kalmamalı.
Mevcut binanın yanındaki otopark, Atatürk Kütüphanesi ile arasından geçen yol, hatta Mete Caddesi’nde aynı sırada yer alan bir sıra bina da kamulaştırılarak Atatürk Kültür Merkezi’nin yapılacağı alana dahil edilmeli.
Ortaya çıkacak o büyük alanda İstanbul’a, Türkiye’nin kültür ve ekonomi başkentine, tarihin en eski büyük kentine, iki imparatorluk mirası bir kente yakışır bir kültür merkezi yapılmalı.
Burada hem bir büyük konser salonu, birkaç küçük konser ve tiyatro salonu, sergi alanları, belki bir Kent Müzesi yer almalı.
İçinde özel tiyatrolara dönemsel olarak kiraya verilebilecek cep tiyatroları, sanatçıların çalışma ve dinlenme alanları, genç sanatçılar için dönemsel olarak faydalanabilecekleri stüdyolar bulunmalı.
Yeni yapılacak Atatürk Kültür Merkezi’nin de bir sanat eseri, bir anıt bina niteliğinde olması şart.
Çünkü bu tip binalar bazen içindekiler için değil, kendisi için ziyaret ediliyor, kentin sembolü haline geliyor.
Bu yüzden de yeni AKM için uluslararası bir proje yarışması açılmalı.
Türkiye’nin ve dünyanın en önemli mimarları bu yarışmaya davet edilmeli.
Mimarlarımız, hayal güçlerinin ve inşaat teknolojisinin sınırlarını zorlayarak Türkiye’ye yakışacak, kendisi başlı başına bir olay haline gelecek bir bina ortaya çıkarmalı.
Benim AKM hayalim bu.
Çok mu sizce!
LİBYA VE KATAR
Katar’la ilgili TBMM’de alınan karar kimilerince eleştiriliyor.
Ben olaya bu gözle bakmıyorum.
Yaşı yetenler hatırlar, Türkiye 1974 yılında Ecevit’in başbakanlığı döneminde Kıbrıs’a bir Barış Harekâtı yaptı.
Bu harekât bize göre oradaki soydaşlarımızı korumak ve garantörlük hakkımızı kullanmaktı.
İslam ülkeleri dahil dünyanın geri kalanına göre ise bir “işgal harekâtı”ydı.
Harekâtın başlamasıyla birlikte bütün dünya karşımıza dikildi.
Türkiye’ye bir abluka, bir ambargo başladı.
O günlerde kim Türkiye’ye yardım etti hatırlıyor musunuz?
Tek bir ülke: Libya.
Harekât sırasında Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu petrolü Libya sağladı.
Libya devleti ve halkının desteğini iletmek üzere 2 Ocak 1975’te de Libya Başbakanı Callud, Türkiye’ye geldi.
Bunun ardından 5 Şubat’ta, ABD yardımının kesildiği ve Türkiye’ye silah getirmekte olan gemiler geri çevrildiği gün Dışişleri Bakanlığı’nda sessiz bir törenle Türk-Libya Petrol Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre, Libya uygun fiyatla 3 milyon ton ham petrol ve 200 bin ton fuel oil vermeyi taahhüt etti.
İlişkiler zaman zaman krize girse de, karşılıklı hatalar yapılsa da biz bunu hâlâ unutmadık.
Dostluklar zor günlerde kurulur diye düşünürüm ben.
SİGORTANIZ MI ATTI
Trafik sigortası fiyatlarındaki tartışmalar bir türlü “mutlu son”a ulaşamıyor.
Oysa medeni dünyada bunun formülü basit.
“İyi sürücü ucuz sigorta, kötü sürücü pahalı sigorta.”
Buna bir de “yaş” unsurunu eklerseniz sorun bir anda biter.
“Nasıl?” diye soracak olursanız. Onu yarın detaylı anlatırım en iyisi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Havlayan köpeğe havlarsanız köpeğin değil sizin rezil olacağınızı unutmadığınız zaman.