Adaletin azı-çoğu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, elinde “Adalet” yazan bir pankartla Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüyecek.
Allah yolunu açık etsin.
Geçeceği yerler genelde AK Parti’nin güçlü olduğu yerler.
Umarım ve dilerim başına bir iş gelmez.
İnternette elinde MP5 makineli tabancayla poz vermiş birini gördüm, korktum.
Bildiğim kadarıyla MP5’in sivillere satışı yasak. Bu vatandaş o makineliyi nasıl almış, merak ederim.
Gayri yasal olmalı.
Neyse meselem o değil.
Bence Kemal Bey değil Ankara’dan İstanbul’a yürümek, Türkiye’yi 5 kere boydan boya yürüse, sıradan vatandaştan kendisine bir destek gelmez.
Çünkü her ne kadar Kılıçdaroğlu, Türkiye’de “adalet”in Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde ortadan kalktığı iddiasındaysa da sıradan vatandaş için bu geçerli değil.
Türkiye’nin sıradan insanı, büyük oranda da haklı bir biçimde, “Türkiye’de adalet zaten yoktu ki!” diyor.
Doğrusu da bu.
Bizim vatandaşımız her zaman adaletin güçlüden yana olduğuna inandı ve genelde haklı çıktı.
Devlet ile vatandaşın karşı karşıya geldiği yerlerde adaletin genelde vatandaştan yana olmadığını gördü.
Adaletin genelde geç geldiğini, bunun da adalet olmadığını düşündü ve haklıydı.
O yüzden vatandaşa “Artık adalet kalmadı” derseniz umursamaz.
Çünkü vatandaşa göre “asla var olmadı ki!”.
CHP diyebilir ki: “Ama şimdi hiç yok.”
İyi de, bu iş güven gibidir.
Adaletin az varı, çok varı olmaz.
Ya vardır ya da yoktur.
HAYRET ETTİM
ÇOK şaşırdım.
Enis Berberoğlu’na verilen “müebbet hapis” cezası sonrası, geçmişte uzun yıllar yayın yönetmenliğini yaptığı ve neredeyse meslek hayatının tamamını geçirdiği Hürriyet Gazetesi’nde Enis’in mahkûmiyeti büyük bir sessizlikle karşılanmıştı.
Köşe yazarları bu konuyu “değinmeye değer” bulmazken, sadece Ahmet Hakan “dokunulmazlıkların kaldırılması” açısından konuya hafifçe değinmiş ve CHP’yi eleştirmişti.
Şaşırdım.
Ve üzüldüm.
OTOMOBİLE DEĞİL SÜRÜCÜYE ZORUNLU SİGORTA
Trafik sigortasında uzun zamandır tartışılan prim miktarları için dün dünyanın farklı ülkelerinde ama genelde medeni ülkelerde uygulanan yöntemlerden söz ettim.
Bugün de bambaşka bir uygulamadan, ABD uygulamasından söz edeceğim.
Amerika bu işi yıllar önce farklı bir biçimde çözmüş.
Otomobil ya da otomobilin plakası değil “sürücü” sigortalanıyor.
Sigortalı hangi otomobili kullanırsa kullansın, sigortası geçerli.
Kaza yaptığı anda kullandığı araç sigortalı oluyor.
Sürücünün yeterliliğine, yaşına, başına, kaza geçmişine, daha önce kaç kere “ticket” yani ceza alıp almadığına, hatta eğitim seviyesine göre hesaplanan bir yöntemle sürücüye bir sigorta belirleniyor ve sürücü bu sigorta primini ödüyor.
Daha sonra da kullandığı otomobilin başına bir iş getirirse, sürücünün sigortası devreye giriyor.
ABD’de bu sigorta yöntemi önceleri mecburi değildi, ancak uzun zamandır zorunlu.
Otomobil kullanacaksanız “Liability” denilen bu sigortayı yaptırmak zorundasınız.
Diyelim ki, ABD’de bir galeriye gidip otomobil almadan önce test sürüşü yapmak istediniz.
Eğer bu sigortaya sahip değilseniz size test sürüşü bile yaptırmıyorlar.
Kaza yapmadığınız, ceza almadığınız sürece puanınız artıyor ve priminiz düşüyor.
Hangi otomobili kullandığınıza bakmaksızın.
Sigortası olmayan bir sürücü kaza yaptığı anda ise tam anlamıyla “oyuluyor”.
Karşı tarafa verdiği hasarın tümü kendisinden anında tahsil ediliyor.
Otomobil kiralarken bile bu sigorta size avantaj sağlıyor.
En kolay ve en kestirme yöntem belki de bu.
Sonuç olarak iyi işleyen sistemler mevcut.
Biz ise hâlâ Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışıyoruz.
UCUZ?
MAGAZİN basınının yaşadığı Türkiye’de yaşamak istiyorum bazen.
Futbolcu Caner Erkin’in eski eşi “parasız” kalınca ucuz bir eve taşınmak zorunda kalmış.
Yeni evine 5 bin TL kira ödeyecekmiş.
Sudan ucuz değil mi!
ÖZELE TAVAN ŞART
Milli Eğitim Bakanlığı, özel okul zamlarına “narh” uygulamalı.
Bu yıl özel okullar ücretlerine ortalama yüzde 20 zam yapmışlar.
Açıklanan enflasyon bunun hemen hemen yarısı.
Çalışanların ücretlerine yapılan zamlar da enflasyon oranında olduğu için velilerin ücret artışı da bu oranın yarısı.
Veliler çocuklarını alıştıkları, eğitimlerini sürdürdükleri okullardan almak istemiyorlar.
Bunun doğal sonucu da haneye giren gelirin her yıl daha büyük bir oranı çocukların okul parasına gidiyor.
Yani aileler giderek fakirleşiyor.
Bu çocuklar için de aileler için de kabul edilebilir bir şey değil.
Kesinlikle bir tavan artış uygulaması olmalı.
Yeni öğrencilere istedikleri fiyatları uygulasınlar.
Ama devam eden öğrencilere uygulanacak artışta bir sınır olması şart.
GALATASARAY’A KALAN
Galatasaray’ın Riva arazisiyle ilgili ihale tamamlandı.
İlk ihale sonrasında yazdığım yazıda Emlak Konut’un ikinci ihalede 3 milyar TL civarında bir gelir öngördüğünü yazmıştım.
İhale tam da böyle sonuçlandı.
Kafası karışanlar için bu ihalenin sonuçları ile gerçek hesabı söyleyeyim.
İhaleyi alan FEMA inşaatın öngördüğü toplam gelir 3.1 milyar TL.
Bu gelirin 1 milyar 178 milyon TL’si Emlak Konut ve Galatasaray’a aktarılacak.
İkisi arasındaki sözleşmeye göre bu paranın yüzde 80’i Galatasaray’ın, yüzde 20’si ise Emlak Konut’un.
Yani Galatasaray’a kalacak miktar 942 milyon TL.
Galatasaray daha önce bu paranın 508 milyon TL’sini “garanti” olarak alıp bankalara teminat gösterdiği için kalan alacağı 434 milyon TL.
Onu da proje süresi içinde, yani tahminen 5 yıl içinde alacak.
Şimdi kaldı bir de Florya’dan elde edeceği gelir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yalancının mumunun ihaleye kadar yandığını anladığımız zaman.