Bu işin sorumlusu Merkel
RAKAMLAR son anda değişmediyse Türkiye’nin dünyadaki en önemli ticari partneri Almanya.
Bu ülkeyle yılın ilk 8 ayında yaklaşık 23 milyar dolarlık ticaret yapmışız.
İkinci sırada Rusya var, ama Almanya’yla ticaretimiz daha önemli; çünkü Almanya’yla karşılıklı ticaretimiz var.
Neredeyse aldığımıza yakın satıyoruz Almanya’ya.
İki ülkenin çok eskiye dayanan bir siyasi ortaklığı cabası.
Bu ülkede yaşayan 3 milyonu aşkın vatandaşımız da bir başka ortak noktamız.
Türkiye’ye yerleşen epey bir Alman da var.
Ve bu iki ülke neredeyse kavgaya tutuşacak.
Bizim zaman zaman duygusal tepkiler verdiğimiz gerçek, ama Almanya da Türkiye’ye karşı “dostane bir tutum” içinde değil.
Schröder sonrası Merkel’in, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tavrı zaten malumdu.
Ardından Almanya’nın terör örgütlerine karşı hoşgörülü tavrı üzerine tuz biber ekti ve darbe girişimi sonrası FETÖ’ye kol kanat germe politikası da işi iyice zıvanadan çıkardı.
Ayrıca mülteci krizi sırasında Türkiye’ye verilen sözlerin tutulmaması ve 3 milyar Euro’nun aktarılmaması da bir başka “karşıt” tavır olarak görülüyor.
Türkiye de buna karşı Alman siyasetçilerin İncirlik’teki askerlerini ziyaretini engellemek dışında somut bir şey yapmadı.
Almanya yaklaşan seçimlerinin de etkisiyle Türkiye’ye karşı tavrını daha da tırmandırıyor.
Erdoğan’ın Almanya’daki G-20 Liderler Zirvesi sırasında Türk vatandaşlarıyla “toplu buluşmasını” engellemek istiyor.
Erdoğan ise “Bu Almanya’nın intiharıdır” diyerek gerilimi bir üst seviyeye taşımaktan çekinmiyor.
Şurası kesin ki, işlerin bu hale gelmesinin asıl sorumlusu Merkel.
O da dış politikayı iç politikada kullanmak için gerilimi tırmandırmaktan memnun. Almanya’daki Türklerin, Türkiye’de sağ, Almanya’da sol partilere oy verdiğini bildiği için de hiçbir çekincesi yok Merkel’in.
Peki Erdoğan’ın “intihar”dan kastı ne?
Büyük ihtimalle uzun süredir engellediği mülteci sorununu Avrupa’nın başına yeniden musallat edecektir. Bu da Avrupa’da ciddi sıkıntı yaratır. Üstelik bunun için haklı gerekçesi de var.
Çünkü Almanya öncülüğündeki AB, mülteciler konusunda verdiği sözleri tutmadı.
Üstelik Merkel’in Avrupa’daki durumu da Brexit sonrası pek sağlam değil. Elinde Fransa’dan başka destek yok.
Erdoğan ise Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı ile şimdilik iyi bir ilişki içinde gibi görünüyor.
Sonuç olarak, Türkiye ile en büyük ticari partneri giderek uzaklaşıyor.
Bu durum her ikisinin de zararına.
SULANDIRMA GİRİŞİMİ Mİ!
HABER doğruysa -ki doğru olduğunu zannediyorum; çünkü ben bu satırları kaleme aldığım ana kadar yalanlanmamıştı- Interpol, Türk Emniyeti’nin kendisine yolladığı FETÖ mensupları listesini takip etmeyeceğini ve bu listeyle ilgili işlem yapamayacağını bildirmiş.
Bir açıdan bakarsanız uluslararası polis teşkilatı, FETÖ konusunda parmağını kıpırdatmama kararı aldı diyebilirsiniz. Somut gerçek böyle algılanabilir.
Ancak olaya bir başka açıdan da bakmak mümkün.
Türk Emniyeti, darbe girişiminden bu yana Interpol’e 60 bin FETÖ mensubunun adını bildirmiş ve “yakalanmalarını” talep etmiş.
Rakamlar kafanızı karıştırmış olabilir, bir de yazıyla yazayım, Interpol’e bildirilen FETÖ’cü sayısı tam tamına altmış bin.
Interpol de demiş ki: “Bu kadar çok dosya normal değil. Bu işlemlerle ilgili güven sorunu var.”
Normalde bu gibi taleplerde Interpol bu kişileri uluslararası sisteme kaydediyor ve bu kişiler herhangi bir ülkeye giriş çıkış yaparken ya da herhangi bir ülkede polisle muhatap oldukları anda, haklarında gözaltı kararı uygulanıyor ve talebi yapan ülkeye de anında bilgi veriliyor.
Sayı 60 bini bulunca Interpol talebi hem yerine getirilemez, hem de gayri ciddi buluyor ve işlem yapmayı durduruyor.
Ortaya çıkan durum kaçak FETÖ’cülerin lehine elbette ama Türk Emniyeti’nin hiç mi kabahati yok.
60 bin isim bildireceğine, FETÖ’nün lider kadrosunda olduğu bilinen kişilerle ilgili bir talepte bulunsa Interpol’ün buna hayır deme şansı yok.
Ama bunu yapacağına 60 bin isim bildirirsen olacağı bu.
Ve Türk Emniyeti’nin bunu bilmeme ya da en azından tahmin etmeme ihtimali yok.
Yani Interpol “işin sulandırıldığını” düşünüyor.
Açıkçası ben de Türkiye’de birilerinin bu işi sulandırmaya çalıştığını düşünüyorum.
Yapılması gereken, bu liste hemen daraltılıp FETÖ’nün önemli isimlerine indirgenmeli.
Aksi takdirde Zekeriya Öz de Adil Öksüz de ve benzeri onlarca FETÖ karakutusu da elini kolunu sallaya sallaya gezecek tüm dünyada.
GENELKURMAY BAŞKANLARI VE FENERBAHÇE ETKİSİ Mİ!
FETÖ’cü bir emniyet müdürünün itiraflarını okudum dün.
Çoğu bildik şeyler.
Ancak bazı satırları çok ilgimi çekti.
FETÖ’cü emniyetçi şöyle demiş:
“Fenerbahçe’ye yapılan operasyonun nedeni, Genelkurmay Başkanlarının belirlenmesinde Fenerbahçe’nin etkisini kırmaktı.”
Bu çok ama çok acayip bir cümle.
Bir spor kulübü, Türkiye’nin en köklü kurumlarından birinin başına kimin atanacağı konusunda etkili.
Ya da en azından FETÖ böyle düşünüyor ve bunun için Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyor.
Spor kulübü olduğu için değil, Genelkurmay Başkanlarının belirlenmesinde etkili olduğu için.
Umarım birisi bu cümlenin ne anlama geldiğini açıklar.
Yönetiminde zaman zaman pek çok NATO müteahhidinin görev aldığı bir kulübün böyle bir etkisi olduğunu iddia etmek, Genelkurmay açısından son derece rahatsız edici olmalı.
Bakalım altından ne çıkacak...
APTALLIĞIN DAVASI OLMAZ
AYLARDIR JETFADILZEDE’lerden yağmur gibi mail geliyor.
“Bize sahip çıkın. Haklı davamızı gündeme getirin” diye.
Hayır efendim.
Size sahip mahip çıkmam.
Çünkü davanız haklı falan değil.
20 yılı aşkın süredir Jet Fadıl’ın ne menem bir dolandırıcı olduğunu yazdım, söyledim.
Her seferinde de haklı çıktım.
Jet Fadıl ise hukukun ve siyasetin boşluklarından yararlanarak her seferinde bir şekilde yeniden hortladı ve sizleri dolandırmaya devam etti.
Evet, başta bu durum dolandırıcılıktı ama sonrasında dolandırıcılıktan çıktı.
Aptallığa dönüştü.
O yüzden de bu işin davası mavası olmaz.
Benim desteğim ise hiç olmaz.
Siz eğer birini dava edecekseniz, gidin ananızı, babanızı dava edin, “Beni niye böyle doğurdun?” diye.
KARİYER SIRALAMASI
BEŞİKTAŞ şahane bir transfer yaparak Pepe’yi getirdi.
Bence yılın transferidir.
Gerçi Pepe gibi sert bir oyuncu, Türkiye’de kaç maçta kırmızı kart görür bilemem ama her halükârda süper transfer.
Tabii her şeyin cılkını çıkarmayı sevdiğimiz gibi Pepe transferinin de cılkını çıkardık ve “Türkiye’ye gelmiş en iyi kariyere sahip oyuncu” demeye başladı basınımız.
Hayır efendim değil.
Bana göre sıralama şöyle olmalı:
1- Drogba: Marsilya, Chelsae (8 yıl), Galatasaray, Chelsea.
2- Anelka: PSG, Arsenal, Real Madrid, PSG, Liverpool, Manchester City, Fenerbahçe, Bolton, Chelsea.
3- Popescu: PSV, Tottenham, Barcelona (kaptan), Galatasaray.
4- Roberto Carlos: Inter, Real Madrid, Fenerbahçe.
5- Eto’o: Barcelona, Inter, Anzhi, Chelsea, Everton, Sampdoria, Antalyaspor.
6- Hagi: Real Madrid, Brescia, Barcelona, Galatasaray.
7- Pepe: Porto, Real Madrid.
Bence sıralama budur. İtirazınız varsa bildirin.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Miş gibi yapmak milli tavrımız olmadığı zaman.