Kahvehane iskemlesinde bile söylenmez
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Meral Akşener’den “muazzam” bir yanıt aldı ve sustu.
Zaten konuyu öğrenmemizin nedeni de Akşener’in verdiği yanıt.
Kahraman, bir toplantı sırasında Meral Akşener’in adı geçince, “Ha şu Meral Kılıçdaroğlu mu?” diyerek son derece “çirkin” bir yaklaşım sergiliyor.
Sözde Akşener’in CHP ile yakın olduğunu vurgulayacak.
Kendisine sorarsanız “Espri yaptım” diyecektir ama bu toplum böyle espri kaldırmaz İsmail Bey.
Böylesi sözler, bu ülkede kavga nedeni, hatta ötesidir.
Evli barklı, torun torba sahibi bir kadına böyle çirkin bir yakıştırma, yapıştırma, espri, latife yapamazsınız.
Latife, latif olur.
Bu cümlede ise bırakın “letafeti”, seviye sorunu var.
Bırakın TBMM Başkanlığı gibi bu ülkenin 2 numaralı koltuğunda oturan birini, kahvehane iskemlesinde bile böyle bir laf edilmez.
Bakıyorum da bu cümleyle ilgili Meral Akşener’den başka kimsenin de dediği bir şey yok.
Ama ben yine de sorayım hem Kahraman’a hem de bu cümleyle ilgili tek bir kelime etmeyen “muhafazakârlara”.
Bu sözü biri AK Partili bir kadın siyasetçi için söyleseydi ne derdiniz?
Böylesi yakışıksız bir yakıştırma, sizin eşinize veya ailenizden bir kadına söylenseydi ne hissederdiniz, ne yapardınız?
“Gayet normal karşılardım, ne var bu lafta?” diyorsanız hiç sözüm yok.
Afiyet olsun...
YÜZ VERİRSEN
ÇOK sevdiğim bir laftır, “Yüz verirsin deliye, gelir sıçar halıya” derler.
Çocukken, nur içinde yatsın anneannemin hoşgörüsünü istismar ettiğim her seferinde işitirdim bu lafı.
Diyeceksiniz ki: “Nereden çıktı şimdi bu laf?”
Sinemadan çıktı.
Ali Avcı diye uyanık bir yapımcı var.
Siyasetin ekmeğini sinemada yemeye çalışan bir zat.
Bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın popülaritesinden yararlanmak için “Reis” diye bir film çekti.
Aklınca Erdoğan’ı sevenler sinemalara akın edecek, Ali Avcı da parayı cebe indirecekti.
Film yapım aşamasında epey bir haber oldu. Daha gösterime girmeden bazıları filme övgüler düzdü.
Film berbat, hikâye baştan savma, yapım rezalet olunca filmi izlemeye giden olmadı.
Aynı uyanık dersini almamış olmalı ki şimdi de “15 Temmuz darbe girişimi” üzerinden ekmek yemeye soyunmuş.
Darbe girişimini konu olan “Uyanış” diye bir “sözde” film çekmiş.
Ama bu kez işin cılkını çıkarmış.
Bugünlerin duygusal ortamından da yararlanmak üzere darbe girişimi gecesini anlatan sahnelerden birinde Cumhurbaşkanı’nın aile fertlerini öldürtmüş, bir subaya da Cumhurbaşkanı’nın kafasına silah dayatmış.
Haklı olarak, “Böyle rezalet olur mu?” diyor başta İslamcılar olmak üzere herkes.
Olmaz olmasına da, sen böyle uyanıkların yalakalık üzerinden prim yapma çabalarını alkışlarsan olacağı budur.
Yüz verirsen uyanığa, silah dayar şakağa...
İNŞALLAH HOLOGRAMIZ
NASA’nın Jet Propulsion laboratuvarlarında çalışan bir bilim adamı ve astronom olan Dr. Richard Terrile’in ortaya attığı “hologram teorisi” şu günlerde çokça konu oluyor.
Terrile’e göre, evren aslında yok.
Haliyle biz de yokuz.
Evren dediğimiz şey bir “üst akıl”ın (ama Türkiye’de bahsedilen üst akıl değil bu), yani gelişmiş bir uzaylı medeniyetinin yarattığı bir simülasyondan ibaret.
Yani bir nevi Matrix filminde yaşıyoruz.
Hatta ondan da daha alt bir gerçeklikte.
Gördüğümüz hiçbir şey aslında yok.
Aslında ne doğuyoruz, ne ölüyoruz.
Dr. Terrile teorisine dayanak olarak kuantum fiziğinin bazı kurallarını gösteriyor.
Ki o açıdan bakınca teori mümkün gibi görünüyor.
Bu fikir aslında pek çoğumuzun zaman zaman aklından geçen bir şey.
Ve aslında “inanç”la da çatışmıyor.
Ben zaman zaman çevreme, olan bitene baktıkça Terrile’in teorisinin gerçek olmasını diliyorum.
KATAR’DA KAYBETMEDİK
KATAR krizi başladığında Türkiye’nin tavrının doğru olduğunu yazan çok az kişiden biriydim.
Önceki gün ABD ile Katar anlaştılar ve ABD, Katar’la teröre karşı işbirliği konusunda hemfikir olduklarını, Katar’ı desteklediğini açıkladı.
Elbette bu kriz bir günde sona ermez, ama gidişatı belli oldu.
Katar direndi, belki şimdilik bilmediğimiz küçük tavizler verdi, ama sonuçta rejimi devrilmedi.
Tabii bu durumda Katar’ın parasal gücünün de etkisi var, ama o da Katar’ın güçlerinden biri.
Türkiye, mevcut durumda bu krizden şimdilik kârlı çıktı gibi duruyor.
FIRSATI KAÇIRMAK SUÇ DEĞİL
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun darbe gecesi televizyonda olan biteni izlediği fotoğraflar, CHP içinden birileri tarafından basına servis edildi.
Adalet Yürüyüşü sırasında, “CHP bu yürüyüşün yarattığı havayı ortadan kaldırmak için kimbilir neler yapacaktır” demiştim.
Yaptılar.
Belli ki, kötü niyet var, ama açıkçası ben Kılıçdaroğlu’nun o gece televizyon izlemesinde pek de eleştirilecek bir şey görmüyorum.
O gece Türk halkının çok önemli bir bölümü, olan biteni kaygı içinde televizyondan izledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın televizyondan yaptığı çağrı sonrası çok sayıda vatandaşımız canı pahasına kendini sokaklara, tankların önüne attı, ama o ana kadar herkes izliyordu.
Eminim ki, AK Partili, MHP’li, HDP’li milletvekillerinin de neredeyse tamamı aynı şeyi yapmıştır.
Ben o gece Cumhurbaşkanı dışında kendini ortaya atan bir rahmetli Erol Olçok’u gördüm.
Kılıçdaroğlu’nun sokağa çıkması ise hiç kolay değildi.
Çünkü darbeye karşı koymak için sokağa çıkanlardan da tepki görme ihtimali vardı Kılıçdaroğlu’nun.
Evet, daha hiç kimse çağrı yapmadan, Erdoğan konuşmadan, havalimanına iner inmez darbeyi anladığında tepki gösterip kendini tankların önüne atabilirdi.
Belki o yolda canını da kaybedilirdi, ama bu fırsatı değerlendirerek “büyük siyasetçi” de olabilirdi.
Ama Kemal Bey’in büyük siyasetçi olduğunu hiç kimse düşünmüyor ki zaten.
O da sıradan siyasetçilerin yaptığını yapmış o gece.
Televizyondan izlemiş.
LİMA SEKS İŞÇİSİ Mİ?
MAGAZİN yazarları, sözbirliği etmişçesine Adriana Lima ile Metin Hara beraberliğinin “reklam” olduğunu, Hara’nın kitabının promosyonunu yapmak için böyle bir ilişki görüntüsü verdiklerini yazmışlar.
Çok ayıp etmişler. İkili sadece el ele görünseler tamam. Ama öpüşüp koklaşıyor, aynı yatağı paylaşıyorlar.
Yani Adriana Lima böyle bir şeyi para karşılığı mı yapıyor?
Magazin yazarları hep birlikte Adriana Lima’ya “Seks işçisi” demişler, farkında değiller.
Bu olayda tek garip olan, herkesin göreceği şekilde öpüşüp koklaşmaları.
O da Hara’nın “Şanım yürüsün” rahatlığı olsa gerek.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sevdiklerimizin yüzüne cep telefonundan daha fazla baktığımız zaman.