1 milyon Yunanlı
DÜN bizim ekonomi sayfalarında bir haber vardı.
“Yunanistan’dan 1 milyon turist bekliyoruz” başlığı ile.
Aynı haber, Hürriyet’in ekonomi sayfalarında da “Biz gidiyoruz, komşu gelmiyor” başlığı ile yer bulmuştu.
Her yıl ülkemize gelen Yunanlı turist sayısı düşüyormuş.
2014’te 802 bin olan Yunanlı turist sayısı, 2016’da 593 bine düşmüş, bu yıl daha da düşücek gibi duruyor.
Her iki gazete ile bu haberi veren TÜROB Başkanı’na kötü bir haberim var:
“Daha çok beklersiniz. Komşudan gelen olmaz.”
Ülkenin imajı, Batılı turist sayısındaki düşüş gibi nedenleri saymayacağım merak etmeyin.
Çok daha basit, çok daha insani nedenleri var Yunanlıların Türkiye’ye gelmemesinin.
1. Yunanistan Türkiye’ye oranla çok daha ucuz. Mesela ben 3 gündür, bir nikâh töreni için Selanik’teydim. 12 kişi, bir tavernaya gittik. Şahane mezeler, şahane balık. Şişe şişe uzo, şişe şişe şarap. Söylemesi ayıptır, verdiğimiz para adam başı 70 TL. Bizde o parayı kapıdaki valeye verdin mi ters ters bakıyor benzer bir yazlık eğlence yerinde. Bodrum’da öyle bir yemek yesen vereceğin para en az 3 misli. O da en az.
2. Yunanistan’da içkide deve yüküyle vergi yok. Turist dediğin, yemeye içmeye gelir, Yunanlının gelip de şerbet içecek hali yok. Memleketinde 50 TL’ye içtiği bir şişe rakıya 200 TL verecek kadar enayi Yunanlı da yok. Türk de azalmış olmalı ki gidip Yunanistan’da içiyor.
3. Yunanlılar adabıyla eğleniyor. Gençlerin gittiği yerde yaşlılar yok, yaşlıların gittiği yerde gençler yok. Adam gibi yemek yemeye gittiğin yerde 20 yaşında çocukların birbirine baba parasıyla şampanya banyosu yaptırdığını da görmüyorsun, ters ters birbirini kesip kavga ettiğini de. Aynı şeyin tersi de geçerli. Yunanistan’da gençler gittikleri eğlence mekânında, yanındaki kız arkadaşını kesen babasının arkadaşıyla karşılaşmıyor. Herkesin yeri ayrı.
4. Yunanistan’da pahalı yer yok mu? Var elbet. Ama çoğu, Türklerin gittiği mekânlar. Türkler gide gele adamları azdırmışlar. 5 Euro’ya sattığı karidesi Türkler yüzünden 50 Euro’ya satmaya başlamış adam. Ya da hakikaten şık ve iyi yemek yapan yerler var. Oraya zaten dünya sosyetesi geliyor. Onlar bile bizim Bodrum’daki, Çeşme’deki, Alaçatı’daki kıytırık beach’lerden ucuz, üstelik de 100 kat daha kaliteli.
5. Yunanlı turist Türkiye’ye gelip ne yapacak? İstanbul’da dolaşacak olsa, etraf Suriyeliden geçilmiyor, Türkler bile İstanbul’un bazı bölgelerinde turist gibi kalmış. Dört yan nargileci, parklar, bahçeler mangal yapan Suriyeli misafir dolu. Yunanlı gelse, İstanbul’a mı geldi, Şam’a mı geldi şaşıracak.
6. Yunanistan’da aynı denize belediye plajından bedava girerken, Türkiye’de kuşatılmış beach’lerde bir şezlonga günde 150 TL verecek Yunanlı kaç tane buluruz bilmiyorum ama 1 milyon tane çıkmaz kesin.
O nedenle siz daha çok Yunanlı beklersiniz. O açıklanan sayılar da sizi kandırmasın.
Onların çoğu günübirlik çarşıya pazara gelen Yunanlılar.
Bu kafayla yakında onlar da gelmez, bilesiniz...
ALİ TANRIYAR ÇOK ŞAŞIRMIŞTI
ÇOKTANDIR beklenen kabine değişikliği, sonunda gerçekleşti.
Yeni bakanlar belli oldu.
Sürprizler var, “Değişmez” denilip gidenler, “Kalmaz” denilip kalanlar var.
Bazı değişiklikler tenzili rütbe mi, terfi mi yoksa metal yorgunluğuna önlem mi anlamak zor!
Benim bu konuda fazla bir yorumum olmaz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olduğu yerde, değişikliklerin hiçbirinin çok da önemi yok.
Yoğurdun nasıl yeneceği belli.
Kimbilir belki de bu kabine TBMM’den çıkan son Bakanlar Kurulu olarak da tarihe geçebilir. Ne zaman yeni Bakanlar Kurulu açıklansa aklıma hep rahmetli Ali Tanrıyar gelir.
Darbe sonası seçimler olmuş, Anavatan Partisi cuntanın desteklediği partiyi alt edip tek başına iktidarı kazanmış.
Bizim yıllardır Galatasaray Başkanlığı için desteklediğimiz Ali Tanrıyar da “bacanak kontenjanından” milletvekili seçilmiş.
Özal ilk kabinesini açıklıyor ve tıp doktoru Ali Tanrıyar İçişleri Bakanı oluyor.
Bizim de o gün Ali Tanrıyar ile buluşmamız var.
Ali Abi, rahmetli, geldi buluşmaya.
“Abi hayırlı olsun ama İçişleri Bakanı olmana şaşırdık” dedim.
“Sorma Fatih, ben senden daha çok şaşırdım. Radyodan öğrendim. Sağlık Bakanlığı falan olabilirdi ama bu İçişleri Bakanlığı nereden çıktı, anlamadım” dedi.
“Hayırlı olsun abi” dedik.
Yeni bakanlarımıza da hayırlı olsun.
SUİ MİSAL İDRİS NAİM ŞAHİN
GEÇTİĞİMİZ yıllarda her kabine değişikliği sonrası İdris Naim Şahin gırgır konusu olurdu.
Çünkü Şahin bakan olmak için yanıp tutuşuyor ama bir türlü yapılmıyordu.
O da üzüm üzüm üzülüyordu buna.
En sonunda Recep Tayyip Erdoğan dayanamadı ve İdris Naim Şahin’i bakan yaptı.
Milli Görüş geleneğinden gelenler pek sevindiler.
İdris Naim Şahin’in iyi bir bakan olmayacağını herkes biliyordu ama en azından gelenekten gelen bir abi isteği yerine getirilmişti.
Şahin, seçmene “At bir takla” diyerek hafızalarda yer ettiyse de bakan olarak hiçbir olumlu iş yapmadan gitti.
Gitmekle kalmadı, bir de “partiye ihanet” etti.
Hırslandı. Öfkelendi, yeni parti kurdu, Cemaat’le yakınlaştı.
Bakan yapıldığına herkesi pişman etti.
Şimdi aynı beklentiyi yaratan bir başka AK Partili, Burhan Kuzu.
O da yıllardır bekliyor ama bir Adalet Bakanlığı alamıyor.
Büyük ihtimalle İdris Naim Şahin ağızları öyle bir yaktı ki Burhan Kuzu’yu üfleyerek bile bakan yapmıyorlar.
TÜRKEŞ MESELESİ
KABİNE değişikliğinde en şaşırtıcı değişikliklerden biri, Başbuğ’un oğlu, Tuğrul Türkeş’in kabine dışı kalması. Bu herkesi pek bir şaşırtmışa benziyor.
Bence şaşıracak bir şey yok.
Türkeş, Bahçeli’nin bütün muhalefetine rağmen AK Parti’ye geçmiş ve karşılığını bakan olarak almıştı.
Şimdi iki parti birbirine o kadar yakınlaştı ki, Tuğrul Türkeş’in “milliyetçileri temsilen” AK Parti’de önemli olmasının bir kıymeti harbiyesi kalmadı.
HAYIRDIR FARUK, HÜRRİYET’İ TEMİZLEDİN BİTTİ Mİ?
HÜRRİYET Gazetesi ombudsmanı sevgili Faruk Bildirici, Hürriyet Gazetesi’ni epey bir rezil ettikten sonra şimdi de Habertürk’e el attı.
Faruk’un Habertürk’ün ombudsmanlığı gibi bir görevi yok bildiğim kadarıyla.
Ama kendi kapısını süpüremediği için elinde süpürge başka kapıların önünde dolaşıyor.
Habertürk’e yönelik eleştirisinde, magazin sayfalarımızda haftanın birkaç günü yazı yazan Oben Budak’ın sosyal medya paylaşımlarının sorunlu olduğuna dikkat çekmiş.
Hürriyet’e yönelik eleştirilerde vurgulanan nokta, yazarların sosyal medya paylaşımlarından çok gazete sayfalarını kullanış biçimleriyle ilgili. Sosyal medya kullanımı ayrı ve dünyada da tartışmalı bir sorun.
Ama Faruk dostum bilsin ki Oben Budak zaten Habertürk’ün kadrolu yazarı değil.
Başka bir mesleği var ve bu gizli saklı bir meslek de değil.
Oben ortalıkta “Ben gazeteciyim, Habertürk’te işler benden sorulur” diye gezmiyor.
Sadece telif karşılığı bize kendi dünyasıyla ilgili yazılar yolluyor.
KAPATMA CEM, DELİ ETMEYE DEVAM ET
CEM Yılmaz, sosyal medya hesaplarını, “KAPALI Twitter ve Instagram hesaplarımdaki yorumların verdiği insanüstü rahatsızlık sebebiyle bu mecralarda paylaşım yapmayı bırakıyorum. Hepinize de tavsiye ederim” diye bir açıklama yaparak kapatmış.
Bence yanlış yapmış.
Cem Yılmaz gibi akıllı bir adam, buradaki habis ruhlu, kötü insanları niye ciddiye alıyor ki!
Tam aksine, onları iyice kudurtmak için o hesapları açık tutmalıydı.
Cem Yılmaz’ın milyonlarca takipçisi içinde elbette böyle aşağılık, kötü kalpli, insanlıktan uzak, kıskanç, fesat, rezil birkaç bin ya da birkaç 10 bin insan vardır.
Hangimizin yok ki!
Bunlara kızıp geri adım atmak, bunlara kızıp taviz vermek bunların zafer kazanması.
Tam aksine bunlara rağmen yapacaksın Cem dostum.
Bunları iyice delirtmek, bunların insanlıktan ne kadar uzak olduğunu anlamalarını sağlamak için yapacaksın.
Üç-beş aşağılık seni pes ettirmemeli.
Pes etmen onları sevindirmemeli.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazen rahatsız etmek için bile olsa orada olmamız gerektiğini unutmadığımız zaman.