Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin “siyasi gerilim” yaşadığı ülkelerin, Türkiye’ye en fazla doğrudan sermaye yatırımı yapan, Türkiye’de reel sektörde en fazla girişimi olan ülkeler olması acaba bir tesadüf mü?

        100 yıldır Türkiye’ye yatırım yapan, kimi 50 kimi 70 yıldır Türkiye’de üretim ve ihracat yapan firmalar genelde Alman firmaları.

        Keza son dönemde Türkiye’ye en fazla sermaye girişi yapan ülkelerin başında Hollanda geliyor.

        Ve Türkiye en fazla bu ikisiyle “sıkıntı” yaşıyor.

        Bu durum yabancı yatırımcıları olduğu kadar Türk hükümetini de rahatsız ediyor.

        Bu konuda AK Parti’nin önemli isimlerinden bir bakanın üzerinde çalıştığı bir tasarı var.

        Bakan, Türkiye’nin yabancı yatırımcı şirketlere yönelik olumsuz bir tavrının asla olmayacağını söylüyor.

        Ancak sorun olan noktaları şöyle açıklıyor: “Bu şirketlerin Türkiye’de bayileri ya da tedarikçileri, iş ilişkisinde olduğu kimi Türk şirketleri var. Savcılar bu şirketlerde FETÖ bağlantısı tespit ediyorlar. Yabancı şirketin bununla bir alakası yok ama savcı soruşturmayı derinleştirmeye kalkınca yabancı sermayeli şirkete de soru sormak istiyor. Bu da yabancı şirkette haklı olarak bir rahatsızlık yaratıyor. Adalete de ‘Bu işi bırak, bir şirketi rahatsız etme’ demek bizim yetkimizde değil. Ama sonuç olarak bu dolaylı rahatsızlık, şirketlerin Türkiye’ye bakışında sıkıntı yaratıyor.”

        Peki çözüm ne.

        Bakana göre çözüm şu: “Biz adaletin soruşturmalarına karışamayız. Ama bir başka şey yapabiliriz. Türkiye’ye sermaye yatırımı yapan bu şirketlere ‘sermaye güvenliği garantisi’ verebiliriz.

        Bunun nasıl olacağı konusunda kesinleşmiş bir durum yok ama bir çalışma yürütülüyor.

        Yabancı sermayenin ürkmemesini ve kendini garantide hissetmesini sağlayacak şemsiye bir yapı için bazı fikirlerin olduğunu söyleyeyim şimdilik.

        SERMAYE GÜVENİLİR HUKUK İSTER

        GEÇEN yıl yurtdışında bir “charity yemeği”ne davetli katılmıştım.

        Masamda 10 kişi oturuyordu.

        Yanımda kont görünüşlü, 70’lerine ya merdiven dayamış ya başında bir adam.

        Epey sohbet ettikten sonra bana nereli olduğumu ve mesleğimi sordu.

        Türk ve gazeteci olduğumu söyleyince şaşırdı.

        “Türk gazeteciler yurtdışına çıkabiliyor mu?” dedi gülerek.

        Ben de ona durumun en azından şimdilik zannettikleri kadar kötü olmadığını söyledim.

        Sonrasında bu beyefendinin, Türkiye’de de yatırımları olan çok önemli bir şirketin 2. adamlarından biri olduğunu ve gençliğinde bir süre Türkiye’de de görev yaptığını öğrendim.

        Ve bana şöyle dedi:

        “Türkiye bizim için çok önemli. Zannederim ilk yatırım yaptığımız yabancı ülkedir. Milyarlarca dolarlık yatırımımız var. Yarım asırdan fazla süredir Türkiye’deyiz. İlk kez bu kadar tedirginlik yaşıyoruz. İlk kez ‘Türkiye’de olmasak daha mı iyi olur?’ sorusunu sormaya başladık.”

        Bu tedirginliklerin yaygın olduğunu ve bunun temel nedeninin “adalet sistemi” olduğunu Türkiye’ye döndükten sonra ilgili ilgisiz herkese anlattım.

        Sermaye güvenliğiyle ilgili bir yasal düzenlemenin bu tedirginlikleri gidermeye ya da azaltmaya ciddi bir katkısı olabilir.

        En doğrusu hukuku güçlendirmektir.

        KARAR MEKANİZMASI

        BİR ülkeyi yönetmek için tahminen her gün farklı noktalarda, farklı sorumluluk ve ilgi alanlarında binlerce karar almak gerekiyordur.

        Ve karar alma makamlarında oturanların mutlaka bir hata oranı vardır.

        Eğer bir ülkede milli takım teknik direktörünün kim olacağından bir kentteki yolların nereden geçeceğine kadar, bir davete kimlerin çağrılması gerektiğinden bir sanatçının hangi tarihte evleneceğine kadar tüm kararları bir tek kişiye yüklerseniz, o bir tek kişiye büyük haksızlık yapmış ve o kişiyi ister istemez hataya sürüklemiş olursunuz.

        Bunun adını “saygı” olarak koyar ve sorumluluktan kaçmış olursunuz, ama bu “saydığınız” kişiye haksızlıktan başka bir şey olmaz.

        TERİM NASIL KOVULDU?

        TÜRK basını, “Terim kovuldu mu, ayrıldı mı?” sorusunu sormuş dün.

        Saçma sapan bir soru.

        Elbette ki kovuldu.

        Federasyon içindeki lobiler, Terim’i yıpratmak için her şeyi yaptılar, o da bu yapılanlara “hatalı davranışlarla” yanıt verince sonunu hazırladı.

        Şu kadarını söyleyeyim, Terim’in kovulmasında Federasyon Başkanı Demirören’in fonksiyonu sıfır.

        Demirören sadece “uygulayıcı” oldu.

        Zaten bunu Terim de biliyor.

        Önceki gün Başkan Demirören’le gayet sıcak ve samimi bir vedalaşma yaşadılar.

        Terim’in “kovulmasından” bir gün önce Federasyon yönetimi, Ankara’da yeni Spor Bakanı Osman Aşkın Bak ile buluşmuştu ve o sırada hiç kimsenin Terim’in gideceğinden haberi bile yoktu.

        Terim görevden alındığını ya da istifa etmesinin talep edildiğini öğrendiği sırada, Milli Takım tesislerinde ekibiyle rutin toplantısındaydı.

        O toplantıdan çıkarılıp karar ve talep kendisine iletildi, o da gereğini yaptı. Göreve başladığı andan itibaren altı oyuluyordu, o da tavrıyla oyanlara yardım etti.

        HOCA OLMAZ AMA

        PEK çok kişi arayıp veya mesaj atıp, “Terim Galatasaray’a dönmeli mi?” diye soruyor.

        Bu konudaki fikirlerimi aylar önce söyledim.

        Terim artık Galatasaray’a teknik direktör olarak dönemez, dönmemeli. Ama Galatasaray Spor Kulübü de Terim’e sırtını dönmemeli. Ben Galatasaray’ın yöneticisi olsam, Terim’e “Sportif AŞ Yönetim Kurulu üyeliği” teklif ederim. Daha doğrusu dün etmiş olurdum.

        ‘UTANÇNAME’YE KARŞI MANİFESTO

        CUMHURİYET davasında Musa Kart muhteşem mizahi bir savunma yaptı. Bu savunma tarihe geçecektir.

        Ama Ahmet Şık’ın savunması da bir “manifesto”dur.

        Dünya basın özgürlüğü tarihine geçecek ölçüde iyi hazırlanmış bir savunma, hatta savunmanın ötesinde “hücumdur”. FETÖ’cülükten yargılanan bir savcının tutuklamalarını ve altyapısını hazırladığı “adalet komedisi”, bu iki savunmayla FETÖ’nün tüm ürünleri gibi “rezil rüsva” edilmiştir. Ve çok açıktır ki bu davanın, o savcının “uydurduğu” delillerle hazırlanan iddianamesi ve “utançname”den yola çıkılarak sürdürülen tutukluluklar, FETÖ’nün Türkiye’ye saldırmak için kullandığı malzemelerden biridir.

        Mahkeme heyetinin FETÖ tuzağında kalıp kalmayacağını ise pek yakında göreceğiz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sevgisinden saygı gösterenlerin dostlar, korkusundan saygı gösterenlerin ise düşmanlar olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar