Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİRKAÇ gündür Fransa’dayım.

        Yılın bu zamanı genelde Fransızların Aquitaine dediği bölgede, Bask ülkesinde oluyorum.

        Nedenini söyleyince bazılarınız yine kızacak, ama burada olmamın sebebi “Corrida”, yani boğa güreşleri. Efsanevi matador El Cordobes’in hayatını anlatan “Yasımı Tutacaksın” adlı kitabı okuduğumdan beri boğa güreşlerine karşı bir tutkum oluştu.

        Feria mevsiminde genelde bu bölgede olmaya çalışıyorum.

        Meselenin bu tarafını başka bir gün anlatırım uzun uzun.

        Çok sevdiğim Biarritz civarında, bir arkadaşımın şatosuna yerleştim.

        Paris burjuvazisinin büyük bölümü de yazlarını burada geçirdiği için ben de onlarla birlikte keyif yapıyorum.

        TÜRK GAZETECİ ŞAŞIRTICI

        Dün “Dax Feria”sı öncesi 100 kişilik bir davet vardı.

        Konukların bir bölümü zaten tanıdığım dostlardı, ama büyük bölümüyle ilk kez karşılaşıyordum.

        Gazeteci olduğumu öğrenince çok şaşırdılar.

        Çünkü Avrupa’daki pek çok kişi gibi, Türkiye’deki tüm gazetecilerin hapiste olduğunu düşünüyorlar.

        Ben de onlara dilimin döndüğünce Türkiye’deki durumun “zannettikleri kadar kötü olmadığını” anlatmaya çalıştım.

        Türkiye’den önemli miktarda ithalat yaptığını söyleyen bir Parisli işadamı, “6 yıldır Türkiye’ye senede en az 10 kez gidiyorum. Haklısın, buradakilerin düşündüğü kadar kötü değil, ama iyi de değil” diye bana destek verdi.

        Fransızlar ilginç millet.

        İki kere Türkiye’ye gelince kendilerini Türkiye uzmanı zannetme gibi bir huyları var.

        Fransızların çok önemli bir siyasetçisinin, daha doğrusu çok önemli bir eski siyasetçisinin de Biarritz yakınında bir kır evi var ve yemekte o da vardı.

        Ev sahibesi de siyaset konuşuruz diye yemekte ikimizi yan yana oturttu.

        TÜRKİYE KONUŞMAK İSTEMEDİM

        Türkiye’yle ilgili birkaç şey söyledi ve sordu.

        Ben de Türkiye’den uzakta olduğumu ve Türkiye’deki siyasetten konuşmanın beni sıktığını söyleyince konu değiştirdik.

        Haliyle mevzu Fransa’daki teröre, İslamcı gruplara ve Fransa’nın sorunlarına kaydı.

        Bir dönem Fransa’nın en güçlü siyasetçilerinden biri olan masa komşum, oldukça realist gözlemlerini aktardı.

        ‘İSLAMİ TERÖR DİYE BİR ŞEY YOK’

        “Bence ‘İslami terör’ diyerek yanlış yapıyoruz; çünkü meselenin İslam’la alakası yok” diyerek Fransa’dan bazı örnekler verdi.

        “Fransa’da şu anda nüfusun yaklaşık yüzde 15’i civarındaki bölümü Kuzey Afrika kökenli Müslümanlardan oluşuyor. Fransa’daki terörün temel kaynağı da bunlar.

        Ama bunların terör gruplarıyla yakınlaşmasında suçları çok az. Asıl suçlu biz Fransızlarda, daha doğrusu Fransız sisteminde” dedi.

        Anlattıklarının ilgimi çektiğini görünce devam etti:

        “Bu sorun yeni değil. Fransa, göçmen Müslümanlar sorunuyla 40 yıldır karşı karşıya. Ve maalesef biz bu sorunu görmezden gelerek çözebileceğimizi zannettik. Önce bunları gettolara yerleştirdik. Orada oldukları zaman biz Fransızlara zarar vermeyeceklerine ve orada yaşayıp orada öleceklerine inandık.

        Bunların eğitimleriyle asla doğru düzgün ilgilenmedik.

        GÖÇMENLERİN DURUMU FELAKET

        Biliyor musunuz, Fransız vatandaşı olan ve Fransa’da doğan bu Müslüman çocukların yüzde 16’sı okuma yazma bilmiyor.

        Daha kötüsü şu: Okula gidenlerin yüzde 60’a yakını okuyabiliyor, ama okuduğunu anlayacak kadar Fransızca’ya hâkim değil. Okuyor, ama anlamıyor.

        Yüzde 16’sı en basit düzeyde matematik bilgisinden yoksun. 4 işlemi bile yapamıyor.

        Bu gençlerin yüzde 40’ı tamamen işsiz. Yüzde 70’e yakını sadece geçici gündelik işlerde çalışabiliyor.

        Ve bu çocuklar ne kültürlerine hâkimler ne Fransız kültürüne.

        Aileleri de kendilerinden farksız.

        Büyük bölümünün babası yok.

        Nerede olduğu belli değil babalarının.

        Çoğunun annesinin durumu kendilerine benziyor.

        Yani evde de çocuğu geliştirecek bir durum yok.

        Bana sorarsanız bu durum bir felaket.

        Ve Fransa’nın en önemli sorunu.

        ‘ESKİDEN MAFYAYDI ŞİMDİ TERÖR OLDU’

        İşin daha kötüsü, Müslüman vatandaşlara sahip pek çok Avrupa ülkesinde de durum farklı değil.

        Bu çocukların hiçbir umudu ve hiçbir aidiyeti yok.

        Eskiden bu çocukların büyük bölümü mafyaya katılırdı. Karanlık işlerin içine girerdi.

        Ancak sayı çoğaldıkça ve mafya azaldıkça bu çocuklar terör örgütlerinin hedefi oldu.

        Çünkü aidiyet arayışlarına yanıt veriyorlar. Güçlü ve korkutucu bir grubun parçası olabiliyorlar.

        Kaybedecek hiçbir şeyleri olmadığı için de her türlü eylemi yapabilecek noktaya hızla geliyorlar.

        Bence şaşırtıcı olan bunların terörist olması değil.

        Ben daha fazlasının bu gruplara katılma olasılığı olduğunu düşünüyorum. Şaşırtıcı olan katılımın az olması. Ve bunun İslam’la falan alakası yok. Bu tamamen bizim umutsuzluktan başka hiçbir şey vermediğimiz çocukların çaresiz olması.”

        ‘MECBURİ ASKERLİK İYİYDİ’

        Bu durumun giderek kötüye gitmesiyle ilgili ise çok ilginç bir tezi var:

        “Mecburi askerlik hizmeti 20 yıl önce kaldırıldı. Artık Fransız vatandaşları mecburi askerliğe gitmiyorlar.

        Oysa eskiden bu gençler askere gidince, belirli becerilere sahip olurlardı.

        Bir disipline girer, kimi kamyon sürmeyi, kimi bilgisayar kullanmayı, kimi başka işleri öğrenirlerdi.

        Okuma yazmaları, Fransızca anlama düzeyleri yükselirdi.

        Orada edindikleri farklı çevreler de askerlik sonrası işlerine yarardı.

        Mecburi askerlik bitince bu çocukların toplumun diğer kesimleriyle karşılaşma olanakları da bir şeyler öğrenme imkânları da ortadan kalktı.

        Müslümanları suçlayarak, bir inancı kötüleyerek bu durumu çözemeyiz. Le Pen gibi çözümler önerenler ise bu işi sadece daha kötü hale getirirler.

        ‘Avrupa kendine bakmalı ve politikalarını gözden geçirmeli’ diyeceğim, ama artık treni kaçırıyoruz.

        Çünkü karşılıklı bir keskinleşme başladı. Bu iş iyiye gitmez.

        Türkiye bu konuda önemli bir konuma sahipti, ama artık Türkiye de eski konumunda değil.”

        Fransız siyasetçiye, “Bunları yazabilir miyim?” dediğim zaman bir tek şey rica etti.

        “Benim adımı verme.”

        İsimsiz Fransız’ın teşhisleri bana önemli ölçüde doğru geldi.

        ************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Teşhis yanlış olunca tedavinin işe yaramadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar