Kitaptan çıkarsanız da doğadan çıkmıyor
Evrim teorisi artık çocuklarımıza öğretilmiyor.
Müfredattan çıkarıldı.
Zaten müfredat dediğin hayatla ilgili değil, siyasetle ilgilidir.
Bir sokarsın, bir çıkarırsın.
Zaten çok sokup çok çıkardın mı, bir süre sonra yalama olur.
Bizim müfredat da öyle oldu.
Yalama müfredattan çıksa çıksa yalaka çıkar zaten.
Belki de asıl amaç budur.
Neyse, meselemiz o değil.
Meselemiz şu: Müfredattan evrimi çıkarıyorsun ama doğanın içinden sen müfredattan çıkardın diye çıkmıyor.
Zaten evrimin müfredattan çıkarıldığı gün, Sağlık Bakanı griple ilgili açıklama yapıyor, “Virüs genetik değişime uğradığı için...” diyordu. Genetik değişim dediği aslında evrim.
Columbia Üniversitesi, uzun yıllardır sürdürdüğü bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı.
50 bini ABD, 150 bini Britanya vatandaşı 200 bin kişi üzerinde uzun yıllardır sürdürülen bir “genetik” araştırma.
Araştırmanın amacı, evrimle ilgili yıllardır sorulan bir soruya yanıt vermekti.
Soru şu: Madem evrim diye bir şey var, biz niye hâlâ evrilmiyoruz?
Araştırma, insanoğlunun evriminin sürdüğünü ve doğal seçilimin hâlâ devam ettiğini çok açıkça ortaya koyuyor.
Mesela erken yaş Alzheimer hastalığıyla bağlantılı olduğu düşünülen APOE4 genine sahip olanların doğal seçilim yoluyla giderek azaldığı belirlenmiş. Yani bir süre sonra, bu hastalık ortadan kalkma eğiliminde.
Keza yine çok yoğun sigara içiciliğiyle bağlantılı CHRNA3 geninin de benzer şekilde giderek elendiği görülmüş.
Yani evrim sürüyor.
İnsanoğlu değişen şartlara, yaşamın koşullarına, uzayan yaşam süresine uyum sağlamak üzere evrimini sürdürüyor.
Bizim ders kitaplarından çıkarmamız, doğanın pek umurunda değil anlayacağınız.
Not: Meraklısına araştırmanın özetini bulabilecekleri bir adres: http://newatlas.com/ genetic-study-human-evolution/51221/?utm_source=Gizmag+Subscribers&utm_campaign=- 92d2a2ef4b-UA-2235360- 4&utm_medium=email& utm_term=0_65b67362bd- 92d2a2ef4b-91392585)
OKULUN MALİ YÜKÜNÜ MÜDÜRE YÜKLERSEN SERVİS TERÖRÜ OLUR
Kimimizin çocuklarını, kimimizin torunlarını yakından ilgilendiren servis rezaletiyle ilgili yazmayı sürdüreceğiz gibi görünüyor.
Bu sefer söz bir okul müdürünün.
Bakın neler anlatıyor: “Okulların hizmetli ve güvenlik görevlilerine ihtiyacı var.
Bunların ücretlerini karşılamak için ellerindeki tüm yetkileri paraya çevirmeye çalışıyorlar.
Önceden velilerden ikna(!) ile zorla para alınırdı.
Bu yasaklandı. Servisçilerden veya kantincilerden para istenmeye başlandı.
Tabii karşılığında bazı şeyler görmezden gelinecek, 13 kişilik servise 25 kişi alma gibi.
Hiç duydunuz mu Habertürk çalışanlarını taşıyan servisçilerin kavga ettiğini? Veya özel bir okulun servis işini yapan kişilerin birbirine silah çektiğini.
Duyulmaz. Çünkü onların hepsi işlerini yapar, paralarını alırlar. Habertürk veya özel okulların bu işe bakan müdürleri de onlardan para istemezler.
Sorunun kaynağı ve muhatabı belli.
Milli Eğitim Bakanlığı.
Karşılasın okulların ihtiyacını.
Öğrencileri de okulu da servisçileri de korusun.
22 yıldır okul müdürüyüm.
Meslek hayatımda velilerden hiç bağış almadım.
Servisçilerden, kantinciden hiçbir şekilde para istemedim.
Benden önce öğrenci başına aylık okula ücret veren servisçileri engelledim.
Tabii işlerini düzgün yapmalarını da sağladım.
Kantinci, güvenlik görevlisinin aylığını ödüyormuş, hemen durdurdum. İşini yapmasını söyledim.
Peki okulun işlerini nasıl hallediyorum?
Vallahi servisçiyle, kantinciyle uğraşmaktansa okula kaynak bulmaya çalışıyorum. Bu, inanın daha kolay.”
SURİYE SAVAŞININ BİZİM ÇOCUKLARA FATURASI
“Suriyeli misafirlerimizden bahsetmişken” diye bir konuya gireceğim ama galiba “misafir” demek yanlış oldu.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, ülkemize misafir olarak gelen Suriyelilerin önemli bir bölümü artık misafir değil.
Ev sahibi.
İstatistikler gösteriyor ki, gelen Suriyelilerin yüzde 70’i asla geri dönmeyecekler ve bu ülkenin kalıcı vatandaşı olacaklar, hatta oldular.
Neyse, bir doktor Türkiye’ye gelen Suriyelilerle ilgili önemli bir noktaya temas etmiş.
Bu doktorun söylediklerini bana da bir dostum iletti.
Aynen şöyle diyor doktor:
“Bir çocuk doktoru olarak hepinize söylüyorum. Ülkeye 4.5 milyon Suriyeli doğurgan çift almakla beraber en az 1 milyon 800 bin, bazı kaynaklara göreyse 2 milyon kadar Suriye uyruklu aşısız çocuk aldınız.
Ülkemizin son 30 yılda emek emek, ilmik ilmik yapılan aşı haritasını değiştirdiniz.
30 yıldır görülmeyen kızamık hastalığını hortlattınız.
Ülkemin çocukları 30 sene sonra kızamığa yakalanır oldu.
Ülkenin aşı politikasının ruhuna Fatiha okudunuz.
Yine son 30 yılda sıklığı 1000’de 2’ye düşen suçiçeği hastalığını 100’de 4’e fırlatınız.
Eradike ettiğimiz yani sıfırladığımız, kökünü kazıdığımız el, ayak, ağız hastalığını % 0.01’den % 2 görülür hale getirdiniz. Ölü virüsü hortlattınız.
Bunlar korkunç rakamlardır.
Sınır kapılarında aşı yapmak 1.5 milyon çocuk ülkeye girdikten sonra mı aklınıza geldi?
Şimdi biz 50 yıl daha bu hastalıklara mücadele edeceğiz.
Bizim çocuklarımızın bahar yaşadığı bu iklime kontrolsüz çocuklar sokarak 50 yıl önceye taşıdınız ülkeyi.”
Bu hekimin mektubu, Suriyeli göçünün bizim görmediğimiz bir yönünü de ortaya koyuyor.
Suriye’deki savaşın bedelini sadece Suriyeli çocuklar, Aylan bebekler ödemiyor anlayacağınız.
Bizim çocuklarımız da birlikte ödüyorlar.
BU KADAR DA YALANCI OLUNMAZ
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu 2016 yılının başında “AB ülkeleriyle vizeler birkaç ay içinde kalkacak” diye beyanat verirken, ben o sırada köşem olmadığı için Twitter’da, “Hiç umutlanmayın. Vizeler kalkmayacak” diye yazmıştım.
Davutoğlu ısrarla “Kalkacak” demeye devam etti.
Ben ise ısrarla “Kalkmaz” demeye.
O günlerde Avrupa’ya çok ciddi bir mülteci akını vardı ve Türkiye bir yandan bu akını kesmeyi, diğer yandan da gidenleri geri almayı kabul edecek bir anlaşmaya zorlanıyor, buna karşılık da hem 3.5 milyar Euro’luk bir mali destek ve vizelerin kalkacağı havucuyla bu akının önünü kesip Türkiye’yi mülteciler için bir baraj gölüne döndürmeyi kabul etmeye zorlanıyordu.
Türkiye büyük bir iyi niyetle AB ile anlaştı.
Mülteci akını durduruldu.
3.5 milyar Euro’luk yardım kesinlik kazandı, “Vize meselesi de halledilecek” denilerek birkaç ay sonraya atıldı.
Tabii ki ben haklı çıktım ve vizeler kaldırılmadı.
Kaldırılmak bir yana, vize almak zorlaştırıldı.
Mali yardım ise yakın zamanda verilen bilgiye göre 500 milyon Euro civarında kalmış.
Yani o sırada söz verilenin 7’de biri. Ki Türkiye o günden bu yana milyarlar harcamaya devam etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Avrupa’yla gerginlik yaratıyor diye bazen eleştiriyoruz ama çok da haksız değil sanki.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Örtbas edene müfettiş demediğimiz zaman.