Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN İzmir’in kurtuluşuydu.

        Mustafa Kemal Atatürk’ün kokusunun bir daha çıkmamak üzere İzmir’e sindiği günün yıldönümüydü.

        İlk kurşunun ve son kurşunun atıldığı yerde, herkesin, her partinin, her ideolojinin katılımıyla kurtuluş kutlanıyordu.

        Ve Türkiye’nin bölünmüşlüğü oraya da yansıdı.

        Kutlamalar sırasında bir grup “Atatürk” diye bağırırken, bir diğer grup “Erdoğan” diye bağırdı.

        Elbette herkes sevdiğinin adını bağırmakta özgür ama İzmir’in kurtuluş törenleri ne alaka?

        Allah muhafaza, bir olay çıksa, durduk yerde güzelim gün rezil olacak.

        Acaba dedim kendi kendime “metal yorgunluğu”ndan mı?

        Bilirsiniz belki, metalleri güçlendirmek için “ısıl işlem”den geçirirler.

        Mesela demire önce dövülerek veya preslenerek şekil verilir.

        Sonra yüksek ısıya maruz bırakılır.

        Demir kızarır, kor gibi olur.

        Sonra bir kimyasala ya da suya batırılır.

        Metalde bir sorun varsa bu işlem esnasında ortaya çıkar.

        Ya kırılır, çatlar, patlar, dökülür alırsın yeniden eritir, yeniden döver, yeniden şekillendirirsin.

        Ya da ısıl işlemden sapasağlam çıkar, aldığı form moleküllerine işler, sertleşip sapasağlam olur.

        Acaba AK Parti yönetimi, tabanının sağlamlığını ölçmek ve daha da sağlamlaştırmak için bir ısıl işlemden mi geçirmek istiyor?

        **************

        ŞU ÇILGIN TÜRKLER

        HER yıl Meksika Körfezi üzerinden gelip ABD sahillerini vuran kasırgaları duyuyoruz.

        Bu kasırgalar aslında Büyük Sahra üzerinde oluşan hava olayları.

        Afrika’dan yola çıkıyorlar, sıcak okyanus suyundan güç alarak büyüyor ve sonunda Meksika Körfezi üzerinden ABD’yi ve bölgeyi vuruyorlar.

        Dönerek ilerlemelerinin nedeni ise Dünya’nın ekseni etrafında dönmesi.

        Küresel ısınma nedeniyle okyanus suları daha sıcak hale geldikçe bu kasırgalar da daha güçlü oluyor ve daha kuzeye veya daha güneye doğru da ilerliyorlar.

        Şu sıralarda Karayipler ve Antiller üzerinden gelip Miami’den ABD’ye giriş yapmaya hazırlanan birkaç kasırga var.

        Bunlardan en büyüğü Irma.

        Irma, ender görülen ama görülme sıklığı artan “kategori 5” bir kasırga olarak ABD’ye yaklaşıyordu. Hızı 250 kms’yi aşmıştı ve şimdiye dek görülmemiş bir “kategori 6” fırtına olmaya adaydı.

        Ben de “Ulan Fatih, bir daha nerede kategori 6 kasırga göreceksin. Kalk git, yerinde gör” diyerek Miami’ye gitmeye karar verdim.

        Eş dost, “Kafayı mı yedin, millet kaçarken sen Miami’ye mi gideceksin?” dedi ama dinlemedim.

        Hatta “Belki dönemem, boşa masraf olmasın” diyerek tek yön bilet almak üzere THY’yi aradım.

        Ama o da ne?

        Hafta sonu ve onu takip eden 3 gün boyunca THY’de Miami uçakları full.

        Şaka yapmıyorum.

        Tek bir boş yer bulamadım.

        Türk milletinin Miami aşkı Irma falan dinlememiş.

        Şu bizim çılgın Türkler, kasırganın gözüne uçmaktan hiç çekinmemişler.

        Neyse ki, Irma’nın hızı düştü ve kategori 5’e, belki de 4’e düşecek.

        Benim de kategori 6 hevesim bir sonraki fırtınaya kaldı.

        Allah’tan Trump gibi çevre düşmanları var işbaşında.

        Nasıl olsa yine olur!

        KATEGORİLER

        Gazetelerde ABD’yi vuran kasırgaların haberleri ve kategori 5 yaygaraları var ama kategoriler ne, kimse bahsetmiyor.

        Hemen kısaca yazayım. Kasırgaların yüzeyde oluşturduğu rüzgârların hızıyla ilgili bir skala bu.

        Kategori 1: 119 kms ila 153 kms arası

        Kategori 2: 154 kms ila 177 kms arası

        Kategori 3: 178 kms ila 208 kms arası

        Kategori 4: 209 kms ila 251 kms arası

        Kategori 5: 252 kms ve üzeri

        Son 120 yılda ölçülen en büyük tayfun, 2 yıl önce meydana gelen Patricia.

        Pasifik Okyanusu üzerinde bir ara 344 kms hızla esmiş, ancak karaya bu hızla vurmamıştı.

        **************

        HAVALIMANINDA PANİK

        BİR gazeteci geçen gün havalimanında büyük panik yaşamış.

        Havalimanındaki freeshop’tan küçük şeyler almış.

        Aldıkları 18 dolar tutmuş.

        O da 50 dolar vermiş.

        Para üzeri olarak da 3 adet 10 dolarlık, 2 adet de bir dolar vermişler.

        Paraları cüzdanına yerleştirirken bir de bakmış ki, 1 dolarlık banknotların ikisi de F serisi.

        Paniklemiş.

        Hemen kasaya geri dönmüş.

        “Bunlar F serisi, değiştirin lütfen” demiş.

        Kasiyer kız çaresiz, “İyi de beyefendi, bunları kimse istemiyor. Ben ne yapayım? Sizden alayım da kime vereyim?” demiş.

        Gazeteci dostumuz bakmış olmuyor, 2 doları oradaki bir yardım kutusuna atıp kurtulmuş.

        Acaba ABD’den FETÖ elebaşısının iadesinin yanı sıra F serisi 1 dolarları da tedavülden kaldırmasını istesek mi?

        **************

        BIRAKIN ÇOCUĞA SALDIRMAYI

        ALEYNA Tilki diye bir kızcağız var.

        Şarkıcı.

        Hayatımda tek bir şarkısını dahi dinlemedim.

        Ne söyler, ne yapar haberim yok.

        Bildiğim şarkıcı olduğu, popüler olduğu ve epey dinlendiği.

        Bir de 17 yaşında olduğunu biliyorum.

        Ve bildiğim bir şey daha var.

        17 yaşındaki bu “çocuk” sürekli olarak lince tabi tutuluyor.

        Eşek kadar köşe yazarlarından tutun, sosyal medyadaki ruh hastalarına kadar herkes bu çocuğa türlü hakaret, eleştiri adı altında her neviden linç girişiminde bulunuyor. Ayıptır, yazıktır, günahtır ya.

        Çocuk ulan bu.

        17 yaşında, gencecik.

        Belli ki yetenekli, belli ki sesi iyi.

        Ama sürekli bir hakaret yağmuru altında.

        Ya bir düşün kızın yakasından!

        Bırakın şarkısını söylesin, eğlensin, eğlendirsin.

        Bırakın hata yapacaksa yapsın.

        Bırakın büyüsün.

        Utanmıyor musunuz ufacık çocuğa topunuzla, tüfeğinizle saldırmaya?

        Kazık kadarsınız be!

        **************

        KENDİLERİ GELSİN, HASTALIKLARI DEĞİL

        DÜN bir doktorun Suriyeli çocukların Türkiye’ye kontrolsüzce, aşı maşı olmadan girmesiyle, Türkiye’de neredeyse bitme noktasına gelmiş bazı çocuk hastalıklarının hortladığını haykıran yazısını yayınladım burada.

        Vay efendim ne büyük günah işlemişim.

        “Suriyelilere karşı mıymışım, o çocuklar kendi ülkelerinde kalıp ölseler daha mı iyiymiş?”

        Vallahi Suriyelilere karşı marşı değilim.

        O suali Urfa’da, Kilis’te, Antep’te işini kaybedenlere, hastanede sıra beklerken önüne geçen Suriyelilere gıcık olanlara sorun.

        Benim Suriyelilerle sorunum yok.

        Hatta onlara kucak açmış olmamızı insani açıdan çok değerli ve önemli buluyorum.

        Benim eleştirdiğim başka bir şey.

        Gelsinler elbet. Geldiler de zaten.

        Ama gelirken biraz kontrollü gelsinler.

        Gelen kimdir, necidir bilinsin.

        Gelince nereye gitti bilinsin.

        Ve doktorun da söylediği gibi gelirken kendileri gelsinler ama hastalıklarını getirmeleri engellensin.

        Elbette onlar tarafından değil ama bunlara sınırda bir aşı yapmak, sınırda bir muayeden geçirmek ve gerekiyorsa bir süre karantinada tutmak çok mu zordu!

        Benim dediğim bu.

        Yani Suriyelilere bir şey dediğim yok.

        Benim kızdığım bu kontrolsüzlük ve ona neden olanlar.

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sorunların kaçarak değil yüzleşilerek halledilebileceğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar