Yeni Türkiye'ye eski mafya
AK Parti iktidar olduktan bir süre sonra, AK Parti’nin liderinin çok da haklı olarak övündüğü bir durum vardı ortada.
Başbakan Erdoğan, her yerde “Mafyayı bitirdik” diyordu.
Türkiye’yi, sokakları, iş dünyasını haraççılardan, ihalecilerden, mafyacılardan, çakallardan kurtarmakla övünüyordu.
Çok da haklıydı.
Bitirmişlerdi.
Dışarıda kalan elbet üç-beş gangster vardı, ama örgütlü suçlarla çok ciddi mücadele ediliyordu.
İhalelere müdahale eden, özelleştirmeleri bile organize eden, işadamlarının kimyasını bozan taife sindirilmiş, temizlenmiş, içeri tıkılmıştı.
En havalı “baba”lardan Sedat Peker Antalya’da kaldığı otelden iç çamaşırlarıyla gözaltına alınırken çekilen görüntüler, hâlâ aklımdadır.
Şimdi ise “Yeni Türkiye” denilse bile eski tas eski hamama doğru bir gidiş olduğu gözlemleniyor.
Sedat Peker adını son zamanlarda çokça duyar olduk.
Öyle midir, değil midir bilemem ama her taşın altından çıkan “Sedat Peker” diyor.
Hele hele son günlerde sosyal medyada dolaşan bir video var ki, izlemek bile mümkün değil, insanın asabını, ruh halini bozuyor.
Her ne kadar kendisi “Benimle alakası yok” dese de orada bile “Sedat Peker” gündemde.
Mafyayla köküne kadar mücadele eden bir partiden, bugün bu noktaya gelindiyse “Yeni Türkiye” de “eskiyor” demektir.
Eskimeyi bundan daha iyi hiçbir şey göstermez.
**************
ATTENTION WHORE
DİYECEKSİNİZ ki: “Bu başlık da ne?”
Hemen Türkçe’sini yazayım.
“Dikkat or..pusu” demek.
Çok yeni bir tanım değildir aslında.
Ama yeni medya çağında, çok daha önem kazandığını söylemek mümkün.
Özünde şu demek: Dikkat çekmek için her şeyi yapabilecek olan kişi.
Bu kişiler için önemli olan dikkat çekmek, konuşulmak, kendinden söz ettirmektir.
Bunun pozitif veya negatif olması önemli değildir.
Önemli olan gündemde kalmaktır.
Bir anlamda bir tür medya maymunluğudur.
Sanal medyanın, internetin ve sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte geçmişte sadece çevremizde gözlemleyebildiğimiz bir “dikkat or..puları” ile çok daha yaygın bir biçimde karşılaşmaya başladık.
Mesele gündemde olmak.
Peki niye şimdi bunu yazıyorum.
Emrah Serbes olayı bana bunu hatırlattı da ondan.
Serbes de tam bu sınıfa girecek türden bir tavır içinde.
Ciddi bir suç işlemiş, üzerine bir de büyük ayıp eklemiş.
Sonunda yakalanacağını anlayınca itiraf edip gözaltına alınırken bile bağırıyor, çağırıyor, birtakım söylemlerde bulunuyor.
Utanıp sessizliğe gömülmek falan yok.
Hâlâ dikkat çekmeye, gündeme gelmeye, gündemde kalmaya çalışıyor.
Kendince büyük laflar ediyor.
Bunlardan çevremizde çok var.
Kimi sanatçı, kimi gazeteci, kimi siyasetçi, kimi başka mesleklerden insanlar.
Gazeteci olanlar mesela.
Oturup yazı yazıyor, ama içinden geleni, gerçekten düşündüğünü değil. Ölçüp biçip hesaplıyor. “Hangisi daha çok dikkat çeker. Ne yazarsam yarın sosyal medyada çok konuşulurum, Twitter’da TT olurum” diyor.
Bu uğurda gerekirse hiç inanmadığı, hiç düşünmediği bir şeyi dahi yazabiliyor.
Kimi sanatçı veya ünlü de aynı “or..puluktan” mustarip.
“Küfür mü yerim, mahkemelik mi olurum, terbiyesiz mi olurum” diye düşünmüyor. Düşünse bile umursamıyor. Abuk sabuk bir laf, saçma sapan bir hareket, olur olmaz bir hakaret ağzından veya klavyesinden dökülüveriyor.
Sosyal medya anında, konvansiyonel medya ertesi gün ondan bahsetsin yeter.
Bunların kimileri eğitimsiz, kimileri ise tam aksine gayet eğitimli.
Kimileri alt tabakadan, kimileri ise “krem dö la krem”.
Ama fark etmiyor.
“Dikkat or..puluğu” içlerine işlemiş bir kere.
Her halükârda dikkati çekmekten, konuşulmaktan başka dertleri yok.
Bakın çevrenize ve sayın bunları. Tanıması hiç zor değil.
Hatta bana isimlerini de mail yoluyla ulaştırın.
Bakalım benim göremediklerim de var mı aralarında.
**************
YIKAMA
ŞU sosyal medya fırlamalarıyla baş etmek imkânsız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün “Cenazelerimizi yıkayacak adam yoktu” deyince benim aklıma gelen sadece “O kadar da değil” diye bir eleştiri yazmak gelir.
Sosyal medya fırlamaları ise şunları yazmışlar:
“Haklı, 2001’de ölen babamı oto yıkamada yıkattık.”
Bir diğeri ise “Biz de 1999’da ölen dedemi kuru temizlemeye yollamıştık” diyor.
Bunlarla baş etmek imkânsız.
**************
BİRKAÇ MEMUR RİCASI
YENİ vergi paketi hayli acıtıcı olmakla birlikte hükümet ne yaptığını gayet iyi biliyor.
Çünkü Türkiye’yi bizden daha iyi tanıdıkları kesin.
Meşhur hikâyedir.
Padişahın biri hazine boşalınca köprü geçişine vergi koydurmuş.
Her geçenden 10 para alıyorlar.
Bakmış kullarında ses yok, “Çıkışa da vergi koyun” demiş.
Girerken para ödüyorsun köprüye, çıkarken para ödüyorsun.
Bir süre sonra durumu görmeye köprüye gitmiş.
Birkaç vatandaş önünü kesmiş.
Padişah, vezirine dönmüş, “Galiba fazla oldu, bak vatandaş yolu kesti” demiş.
Askerlere “Bırakın gelsinler” diye emretmiş.
Vatandaşlar arasından bir sözcü padişahın karşısına geçip itirazlarını dillendirmiş.
“Padişahım, parayı bir kişi topladığı için çok kuyruk oluyor. Birkaç biletçi koysanız da bu kadar kuyruk beklemesek daha iyi olmaz mı!”
Benim de Maliye Bakanlığı’ndan ricam olacaktı.
Vergi dairelerine birkaç memur daha alın.
Gerekirse onların maaşı için de bir vergi koyarsınız.
**************
BU NE ÇİRKİN BİR ŞEY
DÜN “10 bin dolarlık çizme görmedim. Ne derisiymiş acaba?” diye sorunca yanıt Amerika’dan geldi.
Gayri resmi Washington temsilcimiz diyebileceğim Oray Eğin, Saint Laurent’ın tamamı taşlarla kaplı diz üzerine kadar uzanan çizmesinin fotoğrafını yollamış.
“Al işte 10 bin dolarlık çizme” diye.
Yemin ederim hayatımda daha çirkin bir çizme görmedim.
Değil 10 bin dolar, 10 dolar verilmez.
Buna benzer ayakkabılar yapan bir dükkân vardı eskiden Beyoğlu’nda.
Pavyon çalışanları için bu tip pabuçlar üretirdi.
Yanlış hatırlamıyorsam Ağa Cami’nin sokağındaydı. Emin olun onlar bile daha güzeldi.
Bu çirkinliğe 10 bin dolar veren birinin aklından şüphe ederim.
Ama zaten Oray Eğin de dedikodu yapmadan duramamış ve şöyle yazmış:
“O sanatçı bu çizmeyi almamış, denerken fotoğraf çektirmiş.” Vallahi ben Oray’ın yalancısıyım.
Not: Bu arada artık YSL, yani Yves Saint Laurent diye bir marka yok. O artık Saint Laurent oldu.
**************
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Vezir olmak için rezil olmaya razı olmadığımız zaman.