'Şaşırmayın' dedim ama ben bile şaşırdım
CUMARTESİ günkü yazımı hatırlayanınız var mı?
“Bunu da görürsen sakın şaşırma” başlığı altında AK Parti’nin Atatürk konusunda CHP’yi suçlayıcı bir tavır içine gireceğini yazmış ve “Atatürk’ümüzü CeHaPe’yi ele geçirmeye çalışan İsmet İnönü zehirletti” çıkışının yapılmasını, hayli muhtemel gördüğüm suçlamalar arasına almıştım.
Yazının mürekkebi kurumadan, eskiyen gazete henüz kesekâğıdı olmadan, mandal karşılığı kâğıtçıya verilmeden ilk öngörüm doğru çıktı.
AK Parti Milletvekili Metin Külünk bir konuşma yaptı ve şöyle dedi:
“Atatürk’ü zehirletip ülkeyi ele geçirdikten sonra Batı’nın hizmetine veren İsmet İnönü’dür.”
Haberi okuyunca önce şaka zannettim.
“Ulan” dedim, “Bu Zaytungcu fırlamalar benim yazıyla kafa buluyorlar”.
Yemin ederim inanmadım. Yani böyle bir şeyi bekliyordum ama bu kadar hızlı değil.
Hemen ajansları taramaya başladım.
Anaa, o de ne!
Demiş.
Gerçekten de, sahiden de Metin Külünk, “Atatürk’ü İnönü zehirletti” demiş.
Yazımda sizlere seslenmiş, “Sakın şaşırmayın” demiştim, ama bu kadar sürate ben bile şaşırdım.
Keşke üç beş gün bekleseydiniz de en azından zaten hızlı unutan bu millet benim yazıyı unutsaydı.
Bu kadar mı hızlı olunur!
**************
HİÇ BANA SORDUN MU?
HER seyahat öncesi olduğu gibi havaalanında bir basın toplantısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gazeteciler, TBMM Başkanlığı’na yeniden adaylığı uzun süredir konuşulan İsmail Kahraman’ın yeniden aday olmasıyla ilgili görüşünü sormuşlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çok net biçimde, “Ben de sizler gibi yeni öğrenmiş bulunuyorum” diye yanıtlamış.
Her milletvekilinin adaylık hakkı olduğunu da ilave ederek.
Benim anladığım lisanda Cumhurbaşkanı’nın bu ifadesi oldukça net ve anlaşılır bir tavır.
Ama bunu “siyaset dışı dile” çevirirsek şu anlama geliyor:
“Bana mı sordu aday olurken ki kendisini destekleyeyim.”
Bir mesaj bundan daha kibarca verilemezdi!
**************
KEŞKE DANIŞMAN OLSA
PISA Direktörü Andreas Schleicher’in dün Habertürk Gazetesi’nde Nalan Koçak’a verdiği mülakatı müthiş tespitler içeriyordu.
Belli ki, Türkiye’deki eğitim sistemini gayet iyi incelemiş ve anlamış.
Keşke Milli Eğitim Bakanlığı ve Talim Terbiye Kurulu, Schleicher’i yeni müfredatı ve eğitim reformunu hazırlarken davet edip görüşlerini alsaymış.
Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Başbakan Binali Yıldırım, PISA Direktörü’nü çağırıp bir görüşse ve hatta kendisinden bir rapor istese.
**************
ÖNEMİ OLSAYDI BİLİRDİM
BAZI okurlar mail atarak, “Kadir Mısıroğlu hakkında niye hiçbir şey yazıp söylemiyorsun?” diyorlar.
Ben bu konuda söyleyeceğimi, aylar önce Teke Tek Özel’e gelen bir mail’i canlı yayında yanıtlarken söyledim.
Bazı izleyicilerin, “Kadir Mısıroğlu’nu niye konuk almıyorsunuz?” şeklindeki talepleri üzerine canlı yayında, “Bahsettiğiniz kişi kimdir, necidir bilmiyorum. Kendisini tanımıyorum. Önemsenecek bir fikri, bir söylemi olsaydı mutlaka tanır bilirdim. Tanımıyorsam, bir kıymeti yoktur. Bir kıymet arz etmeyen insanları da bu programa almıyorum; çünkü biz burada bilimden, bilgiden konuşuyoruz” demiştim.
Bu konudaki fikrimi değiştirecek bir gelişme de olmuş değil.
Hâlâ aynı kanaatteyim.
**************
HONDA’NIN SÜTUN SORUNU
OTOMOBİL mevzularıyla yakından ilgilendiğim için olsa gerek, bir süredir epey bir mail geliyor.
Gerçi tüketicinin Erkan Abi’si pozisyonunda değilim, ama galiba bu sorun birden fazla tüketicinin ortak meselesi haline gelmiş.
Honda Civic’lerin tavanı taşıyan arka sütununda, yani C sütunu diye bilinen sütununda bazı ezikler oluşuyor.
Şikâyetlerden anladığım, bu eziklerin oluşma nedeni bir dış etken, çarpma, vurma, dolu, yağmur falan değil.
Otomobilin yapımı sırasında kaynak ya da metalin kendisinden oluşan bir burulma veya buruşma gibi görünüyor.
Konunun mağdurları internet ortamında da gruplar kurmuşlar.
Öfkeleri, Honda’nın duruma “kayıtsız” kalması.
Honda gibi yıllardır kalitesi, sorunsuz otomobilleriyle tanınan bir markanın giderek büyüyen bu mesele karşısında tüketicilere karşı bu kadar vurdumduymaz olması doğru bir tavır değil.
Ben bu konuda Honda’nın vereceği her türlü yanıtı burada duyurmaya da hazırım.
Yeter ki, yapıcı olsun.
**************
MÜTEŞEKKİR Mİ OLMALIYIZ!
BİR internet gazetesinde Emrah Serbes’i savunan bir yazı gördüm, daha doğrusu Kadir Kaymakçı gösterdi.
Serbes’i savunan, “kankası” olduğunu tahmin ettiğim bir zatı muhterem, “Emrah’ın vizeli pasaportu vardı. Kaçabilirdi ama kaçmadı” diyerek neredeyse Emrah Serbes’e müteşekkir olmamız gerektiğini yazıyor.
Pes dedim.
Bu kadar “akılcı” yazabilmek için gerçekten bayağı bir yalayıp yutmuş olmak gerekiyor herhalde.
En iyi ihtimalle alkollü araçla sürat yaparken bir aileyi yok et, yerine başkası suçu üstlensin, yakalanacağını anlayınca ortaya çık ve sonra da arkadaşların “Kaçabilirdi, kaçmadı” diye savunsun.
Arsızlığın bu kadarına pes.
Bu arada bazıları da “Ama çok iyi yazardı” diyor.
Bizim ona bir şey dediğimiz yok.
Üstelik mesleki olarak şanslı da.
İçeride de yazabilir.
Kendisi suç işledi, ahlaken yanlış işler yaptı diye yazısını eleştirecek halimiz yok.
İyi yazarlık başkadır, iyi insanlık başka.
Biri öbürünün garantisi değil ya!
**************
KİBAR YANITA TEŞEKKÜR
GEÇEN hafta Elçin Sangu’nun erkek arkadaşının, sevgilisinin öpüşme sahnesi sırasında salonu terk etmesinin anlaşılabilir bir tavır olduğunu, ama uzun vadede bunun çekilmez hale geleceğini yazdım.
Sangu’nun sevgilisi Yunus Özdiken yanıt vermiş, “İsviçre’de ya da Amerika’da büyümedik. Bu kadarına da hakkımız olsun” diyerek.
Son derece doğal, doğru ve kibar bir yanıt.
Özdiken’e bu kadar düzgün bir yanıt verdiği için teşekkür ederim. Çünkü biz ünlülerden ve onların sevgililerinden genelde “çemkirme” diye tabir edilen çirkin yanıtlar alırız.
Bu ise gayet hoş ve makul bir yanıt olmuş.
Ağzına sağlık.
**************
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
En büyük hakaretin zekâmızla alay edilmesi olduğunu anladığımız zaman.