Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNKÜ yazımda, “Biraz bekleseydiniz de yazdıklarım unutulsaydı bari” diyerek, “Atatürk’ü İnönü zehirledi” sözlerini aktardığım AK Parti Milletvekili Metin Külünk hemen aradı.

        İsyandaydı.

        “O fotoğrafımı çok mu aradınız?” diyerek.

        “Özür dilerim, dikkat etmemişim, hemen yakışıklı bir fotoğrafınızı bulup bir dahaki sefere onu kullanacağım” diye söz verdim.

        Gülüştük.

        “Beni dinlememişsiniz, sözlerimi medyaya yansıyan şekliyle okumuşsunuz” dedi.

        Haklıydı.

        Külünk’ün aktardığım sözlerini çeşitli gazete ve ajanslardan okumuştum.

        “Ben öyle demedim” diyerek açıklık getirdi:

        “Atatürk’ü İnönü zehirledi demedim, Atatürk’ün zehirlenerek öldürülmesinden sonra İnönü üzerinden Batı, Türkiye’ye operasyon çekti, kendine bağladı dedim” diyerek düzeltti.

        Sonrasında da AK Parti’deki “Atatürkçülük” sürecine değindik.

        “Bizim Gazi’ye karşı asla bir negatif tavrımız olmamıştır. Her fani gibi eleştirilebilecek tarafları da vardır, yaptığı büyük işler de. Bizim son zamanlarda Atatürk’ü daha fazla ön plana çıkarmamızın nedeni, Türkiye’de demokrasiyi askıya alanların bunu sürekli olarak Atatürk üzerinden yapmaya kalkışmalarını engellemektir. 27 Mayıs, Atatürk’ün adı kullanılarak legalize edilmeye çalışılmıştır, 12 Mart Atatürk’ün adı kullanılarak topluma empoze edilmek istenmiştir, 12 Eylül’de demokrasiyi askıya alanlar Atatürk’ün adını kullanmıştır, son olarak da 28 Şubat’ta Atatürk ismi üzerinden operasyon yapılmıştır. Bunlar Atatürk adını kullanmış ama Türkiye’yi Atatürk’ün ‘tam bağımsızlık, kendi kendine yeterli, güçlü Türkiye, bağımsız dış politika’ gibi ilkelerinden uzaklaştırmış, Türkiye’yi birilerine peşkeş çekmiştir. Bizim yaptığımız bundan böyle Türkiye’ye Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adının kullanılarak operasyon çekilmesinin önüne geçmektir.”

        Metin Külünk ile bu konuyu bir televizyon programında daha detaylı konuşmak üzere anlaştık.

        **************

        NERESİ ÖZEL ALAN?

        BERRAK Tüzünataç’ın, evinin balkonunda Şahan Gökbakar’la öpüşürken çekilen fotoğraflarını Anayasa Mahkemesi’ne taşımasını çok saygıdeğer bir tutum olarak buldum.

        Gerçi AYM, balkonda öpüşmeyi “özel alan” saymayarak Tüzünataç’ı hayal kırıklığına uğrattı ama hak aramak iyi bir tutum.

        Peki balkon özel alan mı değil mi?

        Konu tartışmalı.

        Sibel Can’ın balkonda çıplak fotoğrafları çekildiğinde yargıya gidip gitmediğini bilmiyorum ama balkon, bahçe gibi dışarıdan görülebilir alanların özel alan olup olmadığı her yerde tartışılıyor.

        Türkiye’de bilinen bir diğer örnek Tansu Çiller’in evinin havuzunda mayoyla güneşlenirken çekilen fotoğrafı.

        O fotoğrafta bile yargı Hürriyet’i haksız bulmamıştı.

        Özel hayat sınırı tartışmalı.

        Teknenin görünebilen yerinde çekilen fotoğraf özel mi değil mi?

        Böyle bir fotoğraf yüzünden Beşiktaş Başkanı Fikret Orman eşinden ayrıldı.

        Daha yakın zamanda ise yine teknede çekilen bir fotoğraf yüzünden Murat Başoğlu’nun başına gelenler ortada.

        Durum dünyada da farklı değil.

        Jet sosyetenin uğrak yerlerinden birine, Monako’ya veya St. Tropez’ye tekneyle yaklaşırken, teknenin yanına hemen küçük bir helikopter gelir ve paparazziler onlarca fotoğrafınızı çeker.

        Ünlüyseniz gazeteye gider fotoğraflar. Ünlü değilseniz çöpe.

        Ancak Avrupa yargısının konuya bakışı, Türk yargısıyla her zaman aynı değil.

        Örnek için geçelim yandaki yazıya.

        CAROLİNE’İN BAHÇESİ, BERRAK’IN BALKONU

        2000 yılında Monako Prensesi Caroline, evinin bahçesinde ailesiyle birlikte vakit geçirirken paparazziler tarafından fotoğraflanmıştı.

        Bu fotoğrafları Alman Bunte Dergisi satın aldı ve kullandı.

        Caroline, dergiyi hemen dava etti.

        “Evimin bahçesindeydim. Bahçe dışarıdan görülebilse bile özel alandır ve burada benim özel hayatıma müdahale edilmiştir” diyerek dava açtı.

        Alman yargısı, Bunte Dergisi’ni haklı buldu ve “Ünlü kişilerin özel hayatları yayınlanabilir” dedi.

        Caroline’in avukatları bu kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı.

        Sonuç?

        Almanya davayı kaybetti.

        Dahası AİHM, Caroline’in özel hayatını korumadığı gerekçesiyle sadece yayıncıları değil, Alman yargısını “hatalı” ve “suçlu” buldu.

        Berrak Tüzünataç da eğer üşenmezse Anayasa Mahkemesi kararını AİHM’ye götürebilir.

        Muhtemelen kazanacaktır.

        **************

        ARAP LOUVRE’U KAÇA MAL OLDU?

        “ATATÜRK Kültür Merkezi’nin yerine daha iddialı bir bina yapılabilirdi” dediğim yazımda örnek olarak gösterdiğim binalardan biri olan Abu Dabi’deki Louvre Müzesi açıldı.

        “Paris’teki Louvre’un Arabistan’ın ucunda ne işi var?” diyebilirsiniz.

        Abu Dabi bu müzeyi inşa etmeye başlarken Louvre müzesiyle uzun süreli bir anlaşma imzaladı.

        Müzenin inşasına yaklaşık 5 milyar TL harcayan Abu Dabi yönetimi, 39 yıllık isim hakkı için Louvre Müzesi’ne yaklaşık 2 milyar TL ödedi.

        Anlaşma ayrıca Louvre’daki 300 sanat eserinin Abu Dabi’de de sergilenmesine imkân sağlıyor.

        Müzede İslam ve Batı sanatından yaklaşık 620 eser var.

        Bunlardan sadece 235’i müzenin kendi malı.

        Diğerleri, 13 ayrı Fransız müzesinden ödünç alınan eserler.

        Müzede Van Gogh, Degas, Picasso gibi ressamların eserlerinin yanı sıra bir de Leonardo da Vinci tablosu var: La Belle Ferroniere.

        Yeni kurulacak bir müzenin dünya sanatının önemli eserlerini kendi koleksiyonuna katması artık zor ve çok çok pahalı bir iş.

        Bu yüzden de böyle anlaşmalar yapılıyor.

        Bunlar sanat için de iyi oluyor.

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hiçbir şey yapmayanların en önemli özelliği, her şeye burun kıvırmak olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar