Duygun Başkan göreve
GALATASARAYLILAR şaşkın.
Pek çoğu arıyor.
“1100 imzayla başkanı seçime çağırıyordunuz, hadi başkan seçime gidiyor işte” diye damara basan da var, “Ne yapacağız?” diye soran da.
Doğru.
1100 Galatasaraylı imzalarıyla başkanı seçime gitmeye çağırdı ama bu geçen sezon sonundaydı ve “10 gün sonra seçime git ki kimse seçime giremesin” çağrısı değildi.
Başkanın buradaki “fair play” dışı yaklaşımı kabul edilebilir gibi değil.
Şimdi yeniden 3 yıllığına seçilmek istiyor.
Niye 3 yıllığına?
Belli değil.
“Sözde” hukukçular şunu diyor: “Çünkü tüzük ‘Yönetimler 3 yılda bir seçilir’ diyor.”
İyi de aynı tüzük, “Seçimler 3 yılda bir mayıs ayında yapılır” da diyor.
Niye onu kaale almıyorsunuz da 3 yılı kaale alıyorsunuz? İkisi de aynı maddede yazıyor.
Bu maddenin koyulma gerekçe, sezon ortasında seçim yapmamak.
Şimdi 3 yıl derseniz 3 yılda bir ocak ayında mı seçim yapacak Galatasaray!
Ya da Dursun Özbek 3.5 yıllığına mı seçilecek?
Gel de çık işin içinden.
Konuştuğum tüm “aklı başında” Galatasaraylıların ve 1100 imzayı verenlerin büyük bölümünün tek ortak fikri var.
“Bu işi yine Duygun Yarsuvat temizlesin.”
Duygun Yarsuvat, Aysal’ın istifasından sonra da sezon ortası seçim garabetinden kulübü kurtarmak için 7 aylığına başkan olmuştu ve takımı da şampiyon yapan şahane bir ekip kurmuştu.
O yönetimin tek kötü tarafı, Dursun Özbek’i miras bırakmak oldu.
“Sevgili Duygun Yarsuvat bugün bir kez daha göreve gelmeli” diyor herkes.
Ali Dürüst de, Abdurrahim Albayrak da, bütün iyi Galatasaraylılar da onun altında çalışmaya hazır.
Duygun Yarsuvat gelmeli, başkanlığı sırasında tüzükteki bu boşluğu da düzeltmeli ve takımı bir kez daha şampiyon yapıp bırakmalı.
Hocamızın Galatasaray’a karşı böyle bir görevi var.
*************
HERKES ÇALDIĞINI İADE ETSİN Mİ?
BİRLEŞİK Arap Emirlikleri’den bir “çöl danası”, Türklerin atalarının kendi atalarını soyduğunu söylemiş.
Aç tavuk kendini buğday ambarında görürmüş.
Bu da o hesap.
Sözünü ettiği günlerde, onun ülkesi bir balıkçı kasabasından ibaretti.
Çalınabilecek tek varlıkları belki ağları, belki oltalarıydı.
Türklerin, yüzlerce yıl hâkim oldukları o topraklardan bazı şeyleri anavatana getirdikleri doğru olabilir ama bunun, bu “cahilin memleketi” ile alakası yok.
Hani belki Suudiler böyle bir talepte bulunsa makul olabilir de buna ne?
Her ülke kendisinden çalınanı geri isteyecekse bize uyar.
Biz Araplara birkaç bir şey iade ederiz ama Mısır’ın ve Türkiye’nin kendilerinden çalınanları geri almaları halinde Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de ve ABD’de pek çok müze kapanır.
*************
SİYASET, DÜNYANIN GERİSİNDE
DÜNYADA başkalarının nelerle uğraştığını görünce siyasetçiler açısından gerçekten üzülüyor insan.
Bizim derdimiz Suriye, Irak, DEAŞ, YPG falan diyoruz.
Amerika’da Trump’ın zırvalıkları ve küstahlıkları konuşuluyor.
Oysa dünya bambaşka bir yere doğru gidiyor.
Mesela, dün “hyperloop”la ilgili okuduğum bir mevzu.
Elon Musk’ın kurduğu, bir diğer efsanevi işadamı Richard Branson’ın da sonradan ortak olduğu hyperloop oldukça hayalci bir proje olsa da, Trump’tan da Ortadoğu’dan da daha ilgi çekici ve eğlenceli.
Hyperloop’u daha önce yazdım burada.
Havası alınmış bir tüp içinde elektromanyetik bir itiş sistemiyle mermi hızıyla gidecek bir tür tren.
Kentler arasında böyle tüp yollar kurulacak ve New York’tan Los Angeles’a birkaç saat içinde, uçaktan daha çabuk gidilecek.
Şu anda deneme tüpünde çalışmalar yapılıyor ve 368 kms sürate ulaşılmış.
Hedef ise 1100 kms’nin üzerine çıkmak.
Bir yanda dünyayı tehdit eden Trump’ın Amerika’sı, diğer yanda sıfır karbon salımıyla uçaktan daha hızlı seyahat edilmesini sağlamaya çalışan insanların Amerika’sı.
Ne yazık ki, ikisi aynı anda yaşanıyor...
*************
ADALETİN BU MU DÜNYA
REZA Zarrab davasından Hakan Atilla davasına dönüştürülen ve adalet duygusunu ayaklar altında süründüren bir hâl alan meşhur davayı izlerken acıdığım tek kişi var:
Hakan Atilla.
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı.
Hani Zarrab’ı ve Zarrab’a sağlanan avantajları savunurken, “Ülkeye döviz kazandırılıyordu. Cari açık kapatılıyordu. Komşumuzla ticaret yapmayacak mıydık” diyenler var ya!
Görünen o ki, Zarrab’la olan ilişkisinde meseleye gerçekten bu gözle bakan tek kişi Hakan Atilla olmuş. Bakanlarından bankanın genel müdürüne kadar herkes “Vatan millet Sakarya” için yapıldığını öne sürdükleri bu işlemler sırasında milyonlarca dolar rüşveti cebe atmışlar.
Yani kendi iddialarına göre, vatan için bile rüşvetsiz bir iş yapmamışlar.
Çikolata paketlerinde, ayakkabı kutularında milyonlarca dolar gitmiş gelmiş.
Bazı bakanlara verilen rüşvet ise öyle ayakkabı kutusu falan değil, ayakkabıcı dükkânına sığmayacak kadar büyük olmuş.
Bu işlerden tek kuruş avanta istemeyen, tek kuruş rüşvet talep etmeyen ve almayan, bu konuda bir imada bile bulunmayan tek “namuslu” ise Hakan Atilla olmuş.
En azından ifadelere göre durum bu.
Ve bu davada herkes paçasını sıyırırken, sadece ve sadece olaydaki tek “namuslu” kişi mahkûm olacak.
Yazık!
*************
AĞAR’A BRAVO
HÜSEYİN Çapkın tutuklandığında şaşırmıştım ve ne yalan söyleyeyim üzülmüştüm.
Ne onda, kendi getirdiği ekipte Cemaatçi bir hâl görmediğim için şaşırmış, iyi bir emniyetçi olarak bildiğim birinin başına bunlar geldiği ve hiç ummadığım biri Cemaatçi çıktığı için de üzülmüştüm.
Emniyet müdürlüğü döneminde altında FETÖ’cü bir grup vardı, ama o ekip Çapkın’a değil, daha yukarılara rapor eder gibi bir durum vardı hep.
Şimdi Çapkın tahliye edildi.
Hem de Mehmet Ağar’ın şahadetiyle.
Ağar, “Cemaatçi değildir” diye tanıklık edince, Çapkın’ın tahliyesi gerçekleşti.
Aklımın almadığı ise bir diğer eski emniyetçi Ünal Erkan oldu.
Eski Emniyet Genel Müdürü ve OHAL Bölge Valisi Erkan, Çapkın’ın emniyetteki en iyi dostu, en iyi büyüğüydü. Ama son yıllarda aralarının açıldığı söyleniyordu.
Daha açık söylemek gerekirse, Çapkın’ın partili bir emniyet müdürü gibi çalışması Ünal Erkan’ı kızdırmıştı.
Duyduğuma göre şahitlik etmesi istendiğinde bu yüzden kabul etmemiş.
Oysa öfkelerimiz bizi gerçekleri söylemekten alıkoymamalı.
Hele hele un eleyip elek asıldıktan sonra asla...
*************
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Siyasetçilere değil işimize baktığımız zaman.