Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR süredir aklıma takılan bir mesele var.

        Yazsam mı, yazmasam mı diye düşündürten.

        Aslında pek böyle düşünmem.

        Önce yazarım.

        Sonrası Allah kerim.

        Bu kez düşünmemin nedeni, mağduru daha mağdur eder miyim kaygısı.

        Konu Cumhuriyet Gazetesi, daha doğrusu Cumhuriyet Gazetesi’nin sahibi görünen vakıf.

        Çok sevdiğimiz meslektaşlarımızın da aralarında bulunduğu bir grup Cumhuriyet çalışanı, bana göre haksız gerekçelerle yargılandıkları için uzun uzun düşündüm yazmadan önce.

        Ve sonunda yazmaya karar verdim.

        Çünkü yazacağım konunun oradaki onurlu meslektaşlarımızla alakası yok.

        Tam aksine oralara çöreklenmiş “onursuzlarla” alakası olabilir.

        Cumhuriyet’e yönelik dava açılmadan ve Can Dündar yurtdışına kaçmadan bir süre önce, maddi sıkıntıda olan Cumhuriyet Gazetesi, gazeteyi döndürebilmek, borçlarını ödeyebilmek için vakfın elinde bulunan bazı menkul ve gayrimenkulleri satmak zorunda kalmış.

        Bunda bir sıkıntı yok. Zora düşen her şirketin yapacağı bir şey.

        Satılan gayrimenkuller arasında, Cumhuriyet Gazetesi’nin sahibi rahmetli Nadir Nadi’nin, İstanbul Harbiye’de, Cumhuriyet Caddesi üzerindeki evi de var.

        Bilenler bilir, İstanbul’un en şık, en pahalı yerlerinden biri.

        Önü İstanbul’un en geniş caddesine, arka tarafı ise Boğaz’a bakan, birkaç yüz metrekarelik bir daire. İçinde ise çok değerli mobilyalar, antikalar, sanat eserleri.

        Nadi Ailesi’nin en değerli varlığını yaşatmak için evinin satılması çok garip değil, ama bu satışta garip olan bir şeyler var.

        Bir süre önce bana gelen bilgilere göre, bu ev değerinin çok çok altında bir fiyata satılmış.

        Ne bir değer tespiti yaptırılmış, ne bir rayiç araştırması.

        Koca ev, içindeki tek bir mobilya parçasının edebileceği bir değere, oldubittiye getirilerek “önemli” bir isme üç otuz denebilecek, Halkalı’da bir daire parasına verilmiş.

        Ben Cumhuriyet çalışanlarına açılan davanın haksız olduğunu sonuna kadar düşüneceğim.

        Ama bu evde, Cumhuriyet çalışanlarının hakları var.

        Onların haklarının yenilerek “hırsızlık” olarak nitelendirilebilecek bu satışın “suç” olduğuna da inanıyorum.

        ***********

        KEŞKE SİZ ALSAYDINIZ GÖREVDEN!

        BEŞİKTAŞ Belediye Başkanı Murat Hazinedar’ın görevden alınmasına CHP tepki göstermeye devam ediyor.

        Oysa Beşiktaş Başkanı’nın yaptıklarına bakınca CHP’nin çok daha önceden tepki vermesi gerekirdi. Mesela

        Murat Hazinedar o sıralarda “kaçak” durumda olan ve Gürcistan’da yaşayan Metro Turizm’in sahibi Galip Öztürk ile boy boy fotoğraflar çektirirken CHP niye tepki göstermedi?

        Murat Hazinedar, Galip Öztürk ile ortaklıklar kurarken CHP niye gıkını çıkarmadı?

        Diyebilirler ki: “Ne var canım, Galip Öztürk ülkeye döndü ve aklandı.”

        İyi de AK Parti’ye ve AK Parti’nin tepesine bu kadar yakın bir isim ile CHP’li bir belediye başkanının bu denli yakınlığı da mı sizi rahatsız etmedi.

        Keşke Hazinedar’ı İçişleri Bakanlığı’na gerek kalmadan siz istifa ettirseydiniz veya düşürseydiniz de şimdi göğsünüzü gere gere dolaşsaydınız.

        Bu söylediğime CHP’nin cevabı, “Ama o zaman AK Parti’ye geçerdi” olabilir.

        Doğru, Hazinedar AK Parti’ye’de hiç düşünmeden geçerdi.

        Ama emin olun CHP hiçbir şey kaybetmiş olmazdı!

        ***********

        BU, PKK’NIN İŞİNE YARAR

        BANA sorarsanız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Suriye’deki PKK varlığı konusunda çok yanlış bir “enformasyon stratejisi” izliyor.

        Sızdırılan son bilgi şöyle:

        “ABD yardımları sayesinde Suriye’nin kuzeyindeki PKK’nın personel sayısı 80 bine ulaştı.”

        Bu ABD’ye yönelik bir eleştiri, bir suçlama olarak gündeme getiriliyor olabilir, bilemem ama bu “gündem” Türkiye’nin işine gelen ve hayrına olan bir “söylem” değildir.

        Böyle sayısal bir iddiayı ortaya atmak, sadece tek bir “unsurun” işine yarar: PKK’nın.

        PKK ortaya çıkıp “80 bin kişiye ulaştık” derse, Türkiye’nin yapması gereken, “Yok daha neler, ufak atın da civcivler yesin” demekken, tam aksi bir tavırla PKK’ya sözü bırakmadan, “PKK’nın sayısı ABD sayesinde 80 bine ulaştı” demek, tam bir işbilmezlik örneğidir.

        Türkiye Cumhuriyeti’nin yapması gereken, tam tersidir.

        “ABD desteğine rağmen örgütün çapulcu sayısı artmıyor” demek doğru olandır.

        ***********

        BATI’DAKI FETÖ AĞI

        FRANSIZ gazetecinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “FETÖ ağzıyla” soru sorması herkesi kızdırmışa benziyor.

        Oysa tüm bunların olacağını, darbe girişiminin hemen ertesinde söyledik.

        Çünkü FETÖ, yıllardır elindeki parasal imkânları ve Türkiye’de kafaya aldığı “kullanışlı liberal” taife vasıtasıyla bir uluslararası network kurdu.

        Bu network içinde gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar, yazarlar, çizerler her tür insan var.

        FETÖ, hükümetle balayı yaşadığı dönemlerde bu grubu Türkiye ve AK Parti lehine kullandı.

        Şimdi ise tam tersi, Türkiye ve AK Parti aleyhine kullanıyor.

        Bu adamlar da dönüp FETÖ’ye, “Ulan Gülenciler, dün bunları yere göğe koyamıyordunuz, şimdi ise tam tersi bunları şeytanlaştırıyorsunuz” demiyor.

        Çünkü FETÖ nasıl burada yıllarca insanları kandırdıysa, şimdi de bu Batılı dostlarını kandırıyor.

        “Bunlar özgürlükçü değil, baskı rejimi kuruyorlar” diyor.

        FETÖ’nün Batı medyası ve entelijansiyası üzerindeki bu etkisini kırmanın tek bir yolu var.

        Türkiye’yi gerçekten “özgürlükler ülkesi” yapmak.

        Bunu beceremediğimiz sürece, FETÖ bu tür soruları sordurmaya devam edecektir.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ

        Toplumların ar damarı çatlamadığı zaman.

        Diğer Yazılar