Afrika Bakanlığı
CUMHURBAŞKANI Erdoğan, bir Afrika turunu daha tamamladı.
Cumhurbaşkanı’nın AK Parti’nin iktidar olduğu günden bu yana en çok gittiği kıta muhtemelen Afrika.
Kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına tüm Afrika’yı birkaç kez ziyaret etti.
Afrika ülkelerinde Türkiye’nin önemli bir etkisi var.
Bu etki diğer ülkeler tarafından zayıflatılmaya çalışılsa da özellikle sahra altı Afrika’da Türkiye’nin ağırlığı hissediliyor.
İlmek ilmek dokunmuş bir ilişki bu.
Bütün dünyanın Afrika’ya olan ilgisi göz önüne alındığı zaman bu yapılan doğru bir iş.
Bu ilişkide benim gördüğüm eksik bir taraf var.
Afrika’yla yürütülen ilişkiler bu kadar kapsamlı bir hal almışken ve Türkiye açısından bu denli önem arz ederken, bir Afrika Bakanlığı olması gerektiğini düşünüyorum.
İlişkilerimizin neredeyse donma noktasına geldiği AB ile ilgili bir bakanlık varken, büyük önem verdiğimiz belli olan Afrika’yla ilişkilerle ilgili özel bir “Afrika Bakanlığı” olması bana göre şart.
Cumhurbaşkanı tarafından kurulan ve bir noktaya kadar taşınan Afrika ülkeleriyle ilişkilerin, bu maksatla oluşturulacak bir bakanlık tarafından takip edilmesi çok daha olumlu sonuçlar doğuracaktır.
En azından doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı’na bağlı çalışacak bir “Afrika İşleri Müsteşarlığı” gibi yapı bile hiç yoktan iyidir.
***********
TAKAS MALZEMESİ
BİRKAÇ Yunan askeri, sınırı ihlal edip Türk topraklarına girince yakalandı.
Dahası bu askerlerin cep telefonlarında Türkiye tarafında çekilmiş fotoğraflar da var.
Gizli bir faaliyette mi bulunuyorlardı, yoksa gerçekten söyledikleri gibi yanlışlıkla mı geçtiler bilemem.
Yanlışlıkla geçtiklerini pek zannetmiyorum.
Ancak her ne nedenle geçmiş olurlarsa olsun, yeni “uluslararası ilişkiler” kurallarımıza göre bu askerler ciddi bir işe yarayacaklardır.
Darbe girişimi sonrası Yunanistan’a iltica eden FETÖ’cü askerlerle takas edilene kadar burada kalacaklarından kuşkum yok.
Diyeceksiniz ki:
“Böyle şey olur mu?”
Normalde olmaz.
Ama böyle durumlarda olur.
Helikoptere binip Yunanistan’a kaçan darbecileri iade etmeyene karşı olur.
Bal gibi olur!
***********
KİME GÜVENİYORLARDI
ARTIK Suriye’nin kuzeyinin siyasi ve fiziki coğrafyasını Türkiye coğrafyasından daha iyi bilir hale geldik.
Dağ dağ, tepe tepe, dere dere, köy köy ezberledik.
Şehit haberleriyle kahrolsak da iyi haberlerle de mutlu oluyoruz.
En azından evlatlarımızın boşu boşuna can vermediklerini anlıyoruz.
Türk askeri Raco’ya girmiş ve ele geçirmiş.
Terör paçavraları indirilmiş.
Bu arada Suriye bayrağı da indirilmiş.
Bence gerek yoktu. Sonuç olarak bir Suriye devletine karşı savaşmıyoruz ve eninde sonunda oralarda Suriye devleti egemen olsun istiyoruz.
Raco’daki teröristler, şimdi panik halindeler.
Telsiz konuşmalarında, “Burası düşünce Türk ordusunun önünde Afrin merkezine kadar bir engel kalmadı” yorumları yapılıyormuş.
Peki bu kiralık dangalaklar ne bekliyordu?
Koskoca Türk ordusunu durduracaklarını mı zannediyorlardı?
Kim onlara bu güveni veriyordu?
Kime güveniyorlardı?
Herhalde kendilerine değil!
***********
İSTANBUL ÜZERİNE İKİ SOHBET
DÜN bu köşede uzun uzun bahsettiğim Ottaviano Medici, İstanbul’u dünyanın en önemli kenti olarak gördüğünü söyledi.
Medici’nin İstanbul’la ilgili sözleri şöyle:
“Roma ne kadar Roma ise İstanbul da o kadar Roma ve bana sorarsanız, Roma’dan daha önemli bir şehir. Çünkü İstanbul, Roma’dan daha entelektüeldi. Biliyor musunuz ki, dünyanın ilk hukuk metni ya da ilk hukuk kodeksi İstanbul’da ortaya çıktı. Sadece bu bile İstanbul’un tarihin en önemli şehri olmasına yeter. İstanbul bu özelliğiyle somut olmayan bir anıttır.”
Bunları söyleyen bir İtalyan.
Ve bakın bir başkası, bir Arap’a kulak verelim.
Nişantaşı’nda bir mağazada sahibiyle sohbet ederken, kapıdan içeri önce güvenlikler girdi, etrafı kolaçan ettiler. Sonra da gayet beyefendi bir Arap girdi.
Dükkân sahibi kendisini tanıdı ve hemen kalktı, buyur etti. Sonra da beni tanıştırdı.
Ülkesinde yönetici aileye mensup, iyi eğitimli olduğu her halinden belli biriydi.
Yorumsuz olarak sözlerini aktaracağım:
“Dünyada en sevdiğim kent burası. Ya da burasıydı. Bir iki sene önce hemen buraya yakın bir ev almak için girişimde bulundum. Ama bu şahane kenti tanıyamıyorum ve kararımı erteledim.”
“Niye?” diye sordum. Anlattı:
“Bizim için burası Paris, New York, Londra gibi bir şehir. Ama onlara göre çok önemli bir özelliği vardı. Müslümanların hâkimiyetinde bir Paris, bir Londra gibiydi. Fakat bu kenti mahvettiniz. O şenlikli, canlı havası giderek kayboluyor. Mesela Nişantaşı. Giderek daha karanlık bir semt olmaya başlıyor. Dünyanın en iyi markaları hâlâ burada. Ama bakın Cartier mağazası kapanmış. Chanel, Hermes, Louis Vuitton ve diğerleri de kapanırsa hiç iyi olmaz. Buraları canlı tutmanız lazım. Canlı tutun ki, bizim için Paris, Londra gibi olma özelliğini korusun buralar.
Bir şey daha söyleyeyim. Burada güvenlik çok önemli. Artık burada yürüyemiyoruz. Her yer Suriyeli doldu. Misafirperverliğinizi herkes saygıyla karşılıyor, ama burada olmaları hoş olmuyor. Sahip çıkın. Bu caddeleri, bu semtleri yaşatmanız lazım. ‘Mall’ bizim ülkemizde de çok var. Ama İstanbul gibi kentlerde sokaklar önemli. Bu sokaklar olacak. Buralarda hayat olacak. Bu hayatı koruyun.”
***********
HOŞ DÖNDÜN BEKİR ABİ
SEVGİLİ ağabeyim Bekir Coşkun’un yazılarına yeniden başlamasına çok sevindim.
Onun varlığı benim için çok fazla şey ifade ediyor.
İnşallah bir daha ara vermek zorunda kalmadan devam eder yazılarına.
Biz de keyifle okuruz.
***********
BATUM VE ARINÇ’IN SÖZLERİ
DÜNKÜ yazımda bir hata yapmışım, özür dilerim.
“Bir Başbakan Yardımcısı’nın ‘Kâğıttan kaplan’ dediği bu ordu” cümlemde “kâğıttan kaplan” benzetmesini yapan kişi bir Başbakan Yardımcısı değil, bir genel başkan yardımcısı imiş.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözü, “İyi ki bu orduyla savaşa girmemişiz”di.
***********
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bir ülkenin zenginliğini Merkez Bankası’ndaki dolarlardan ibaret zannetmediğimiz zaman.