Değerli okurlar...
BAYRAMDA yazmayacağım demiştim ama dün bayram olmadığı halde yazım bu sütunlarda yer alamadı.
Deliye her gün bayram olduğundan değil.
Nedeni çok basit.
Türkiye’nin dört bir yanında erişimi olduğunu iddia eden GSM işletmecilerimizden bazıları ne yazık ki iddia ettikleri erişime sahip değiller.
Bu yüzden de yazılarımı gazeteye ulaştırmam mümkün olamadı.
Çok özür dilerim.
***********
ÇİLLER’E KIZMAYIN, HANIMEFENDİ RASYONEL
SEÇİME sayılı günler kala, insan tatilde de olsa bir şekilde gündemi izlemek zorunda.
“Her şeyden uzak olayım” demek bugünlerde mümkün değil.
Haliyle pazar günü de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul mitingini izledim.
Miting sonrasında ise bu mitinge katılarak Erdoğan’a destek veren Tansu Çiller’e yapılan eleştirileri okudum, dinledim.
Bir dönem Türkiye’ye başbakanlık yapmış, döneminde Türkiye’ye en ağır ekonomik krizi yaşatmış, ihale zarflarını evinde açtığı için Yüce Divan’a sevki istenmiş, eşinin iş dünyasıyla ilişkileri yüzünden başı epey ağrımış Tansu Hanım’a, bu mitinge katıldığı ve Erdoğan’a destek verdiği için çok ama çok ağır eleştiriler vardı.
Doğrusunu isterseniz, ben bu eleştirilere hiç ama hiç katılmıyorum.
Çünkü Tansu Çiller, “bir siyasi tercih ne için yapılır ve hangi nedenlerle değiştirilir”i en gerçekçi biçimde ortaya koyuyor.
Hep ne diyoruz: “Siyasi partiler takım değildir. Ülkenizin, kendinizin, çocuklarınızın geleceği düşünülerek siyasi tercihte bulunmak gerekir. Körü körüne bir partiyi desteklemek doğru bir şey değildir.”
Tansu Çiller’in de yaptığı bu.
Kendisinin ve çocuklarının geleceği için bir siyasal tercih yapıyor.
Çünkü Çiller’in Sarıyer’de bir arazisi var. Zaten otoyoldan bu araziye yakın bir çıkış verilerek arazinin değeri katlandı. Ve bu arazinin bir imar değişikliğiyle ciddi bir ranta dönüşmesi için yetki bakanlığın elinde.
Bu bir...
Artı yine Çiller’in oğullarının üzerinde görünen bir enerji şirketi var. Bu şirket de 400 milyon dolarlık bir yatırım öngörüyor.
Hal böyle olunca Çiller, ailesinin ve çocuklarının geleceğini mevcut iktidarın devamında görüyor.
Bundan daha rasyonel bir siyasi tercih olabilir mi!
***********
BEN EBEVEYNLERİ MERAK EDİYORUM!
O zavallı köpek yavrusuna içi parçalanmayan var mı acaba!
Varsa eğer o insan mı acaba!
Bizim evde de zaman zaman azalan, zaman zaman artan bir hayvan nüfusu var.
Köpeklerimizi kızım aldı mesela.
İkisi de engelli.
Kızım, “Biz bunları sahiplenmezsek kimse bunları istemez” diye aldığımız iki özürlü aile mensubumuz.
Bacakları kesilen köpek eğer yaşatılabilseydi, kızım büyük ihtimalle “Onu da alalım” diye tutturacaktı. Şimdi bir iş makinesi sürücüsü tutukluymuş, o köpeği iş makinesiyle o hale getirdi diye.
Yerseniz.
Eğer iş makinesiyle kazaen olduysa adam niye tutuklu zaten.
Belli ki onu birileri bilerek yapmış. İş makinesi işi değil.
“Çocuklar yapmış” diyorlar. Bilmiyorum.
Ama çocuklara kızmıyorum.
Benim merak ettiğim bir köpeğe, bir canlıya bunu yapabilen çocukları yetiştiren ana babalar kimlerdir?
Ben o anne babaları merak ediyorum.
Geleceğin seri katil adayı olan bu çocukları o hale getirenleri.
***********
YASAK OLMAZ KURAL OLUR
NE kolay değil mi?
Faytoncular atlara iyi bakmıyor, faytonları kaldıralım.
Bizde böyledir, kural koyamıyorsan, kuralı işletemiyorsan, denetleyemiyorsan kaldırırsın olur biter.
Fayton keyifli bir iştir.
Dünyanın en medeni ülkelerinde bile vardır.
Bir atın bir faytonu çekmesi de kötü bir şey değildir at için.
At, bir iş hayvanıdır.
Düzgün koşullarda yaşatılıp işini yapması için vardır. Binlerce yıldır.
Burada doğru olan atlara iyi bakılmıyor diye faytonu yasaklamak değil, atlara iyi bakmayan faytoncuyu yasaklamaktır.
Belediyeler ya da ilgili bakanlık bu atların hangi koşullarda barınacağını, hangi koşullarda yaşatılacağını, nasıl besleneceğini belirler, kuralları koyar ve denetler.
Uygun koşulları sağlamayanlara faytonculuk yaptırmaz ve gerekiyorsa ceza verir.
Medeniyet böyledir.
Medeniyet yoksa yasak vardır.
***********
ŞAŞIRTICI BİLGİSİZLİK
AHMET Davutoğlu’nun alnından öperek Türkiye’ye armağan ettiği ve Kılıçdaroğlu’nun da Osman Korutürk’ler, Faruk Loğoğlu’lar yerine tercih ettiği Musul Başkonsolosu beyefendi, F-35 uçaklarının Türkiye’ye zamanında teslim edilmesini “ABD’nin AK Parti’ye seçim hediyesi” olarak nitelendirmiş.
ABD, AK Parti’ye çok da ters bakmıyor orası malum ama bu teslimatın bununla ilgisi olma ihtimali düşük.
Çünkü F-35’lerle ilgili olarak Türkiye 1999’dan beri bu işin içinde.
İlk mutabakat 1999’da, ilk mutabakat muhtırası 2002 yılında imzalandı. 2007 ve 2008 yılında da çeşitli anlaşmalarla Türkiye bu projede sürekli yer aldı.
Projedeki gecikmeler nedeniyle uçaklar Türkiye’ye zamanında teslim edilemedi.
Ancak 2016 yılında 3 parti halinde toplam 30 F-35 uçağının Türkiye tarafından siparişi kesinleştirildi.
İlk iki uçağın 2018 yılı ortalarında Türkiye’ye verileceği 2 yıl önceden belliydi.
Eski de olsa bir Dışişleri mensubunun bu bilgisizliği şaşırtıcı.
***********
MACRON’UN KAPLAMASI SIYRILIRKEN
MACRON, Fransa’da öğrencilerin arasından geçerken bir öğrenci “Hey Manu” diyor.
Cumhurbaşkanı’na bir lakapla hitap ediyor.
Macron da sinirleniyor ve “Bana böyle diyemezsin. Ya sayın cumhurbaşkanı diyeceksin ya da beyefendi” diye çocuğa çıkışıyor.
Bu naylon bir liderin kendine çizmeye çalıştığı imajın üzerinden döküldüğü, Macron’un kaplamasının sıyrıldığı andır.
İyi bir lider, en kötü ihtimalle bu hitabı duymazdan gelir ve uzaklaşır.
Daha iyi bir lider, bir gencin kendine lakabıyla hitap etmesinden keyif alır ve o da ona lakabını sorar, gırgır yapar, hele hele Macron gibi genç biriyse.
Ama kötü bir lider, Macron gibi tepki gösterir.
Macron daha kötüsünü de yapabilirdi.
Fransa henüz o kadar kötüleşmedi ama bu gidişat pek iyi görünmedi bana.
***********
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ekonominin, çıkarları ortaklaştırma bilimi olduğunu anladığımız zaman.