Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇANKAYA’daki görev devir-teslimi dün yapıldı. Görüntüler ilginçti.

        Bakıp bakıp anamuhalefet partisini düşündüm.

        Eğer oradaki görev devir-teslimi iki CHP’li arasında olsaydı ya da son dönemde yaşananlar CHP’nin başına gelseydi, neler olurdu onu değerlendirdim:

        1. Abdullah Gül, arasının hiç iyi olmadığı artık alenen belli olan Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı makamını bizzat devretti. Eğer aynı şartlarda Gül’ün yerinde bir CHP’li olsaydı ve Cumhurbaşkanlığı’nı CHP Genel Başkanlığı’ndan gelen birine devrediyor olsaydı devir-teslime bizzat katılmaz, törenden önce çekip giderdi.

        2. Bir CHP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı seçilip Köşk’teki CHP’linin partinin başına dönmesini engellemek için kongreyi devir-teslimden bir gün önce yapmaya kalkışsaydı partide isyan çıkar, genel kurul genel başkanı seçemeden dağılır ve seçim devir-teslim sonrasına kalırdı. Kongrede yumruklar konuşurdu.

        3. Abdullah Gül’ün yerinde ve durumunda bir CHP’li olsaydı, devir-teslim törenine zaten katılmazdı ama katılsa bile bu kadar sorun yaşadığı bir CHP’liden “kinayeli’’ bir biçimde de olsa asla “Kardeşim” diye söz etmezdi.

        4. Böyle gerilimli ve hatta düşmanca bir süreçten sonra yapılacak devir-teslim töreninde CHP’li halef selef, asla bu kadar şen şakrak bir görüntü vermez, çok derin bir sorun olduğunu her halleriyle belli ederlerdi.

        5. CHP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı olduktan sonra fiili bir başkanlık sistemine geçeceğini söylese, en büyük itiraz CHP’den gelir, Cumhurbaşkanı seçilen genel başkana söylenmedik laf bırakılmazdı. Ama buraya kadar gelmeye bile gerek yok.

        Mesela, 17 Aralık soruşturması CHP’nin başına gelse, hemen genel kurula gider, genel başkanı silkelerlerdi. Pek çok CHP’li, gazete gazete, televizyon televizyon dolaşıp genel başkan aleyhine konuşurdu.

        17 Aralık gibi bir olaydan sonra CHP milletvekillerinin büyük bölümü, genel başkanı Cumhurbaşkanı adayı göstermeye karşı çıkardı.

        Ama bu söylediklerimin tamamı hikâye. Çünkü CHP asla iktidar olamaz.

        Nedeni ise yukarıda anlattıklarım.

        Dur bakalım ne olacak

        ZİRVEDEKİ görev değişimi dün yapıldı. Hem devralana, hem devredene hayırlı olsun.

        Umarım anayasal sınırlar içinde kalınacak, ülkeyi yeni ve daha derin gerilimlere sürüklemeyecek bir dönem olur.

        Açıkçası ben Anayasa’nın hiçe sayılacağı “dayatılmış’’ bir başkanlık sistemi dönemi beklemiyorum.

        Kimse ama hiç kimse, yasalar önünde tüm sorumluluk kendisindeyken, “sorumsuz’’ birinin “kulu’’ olmayı kabul edemez.

        İstese de edemez

        Bir damla aklı varsa edemez.

        Yeni Cumhurbaşkanı’mız aktif olur mu?

        Olur.

        Bol bol dış gezi yapar, temaslarda bulunur, işadamlarını da yanına takarak ülke ülke gezer, içeride tavsiyelerde bulunur, sağı solu alışkın olduğu üzere fırçalar falan, ama ötesi olmaz.

        Ötesi olmayacağını görünce de aynen Turgut Özal gibi, “Neden çıktım Çankaya’ya” türküsünü söylemeye başlar, yakınları üzerinden AK Parti’yi kontrol etmeye, hizaya sokmaya çalışır, ama daha ötesi olmaz.

        Tabii bir de medyamız var.

        Medyamız bir süre Cumhurbaşkanı’nın “başkan’’ gibi davranmasını destekler, hatta ister gibi görünür.

        Bu durum bir süre sonra Başbakan’ı rahatsız etmeye başlar.

        Başbakan bu rahatsızlığını medya yöneticilerine ve patronlarına iletir.

        Medyanın da şimdilik var gibi görünen “başkanlık sistemi desteği’’ bıçak gibi kesilir.

        Bu tartışmalarla 5 sene geçer gider.

        Hiç takmayın kafanıza, rahat olun.

        Öyle de böyle de elimizde tüm kurumları yıpratılmış, neredeyse çivisi çıkmış bir ülke var.

        Eninde sonunda bu çiviyi birisi yerine oturtacak.

        O güne kadar yeni Türkiye...

        Kimi dağa çıkar kimi bağa

        DÜN yazı yoktu.

        Okurlar “Neredesin?’’ diye sordu.

        Önce kızımın okul işiyle uğraştım.

        Kaydının Şile İmam Hatip Lisesi’nden alınıp, kalmak istediği ve bu nedenle tercih bile yapmadığı okuluna nakli için çalıştım.

        Çok zor olmadı, ama bunu iki devlet okulu arasında yapmak hemen hemen imkânsıza yakın bir iş.

        Ve ne yazık ki, Milli Eğitim Bakanlığı adı altında örgütlenen “işe yaramaz beceriksizler topluluğu’’ işi yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları yetmiyormuş gibi, çıkıp bir açıklama, bir basın toplantısıyla velilere bilgi vermiyor, çözüm getirmiyor, insanları eşek yerine koymaya devam ediyor.

        Tabii kimin eşek olduğunu hepimiz biliyoruz da söyleyip davalık olmayalım; çünkü bu ülkede eşeğe eşek demek suç.

        Neyse daha fazla sinirlenmeyeyim. Yazdıkça asabım bozuluyor.

        Zaten tam da bu yüzden okul işini halledip kaçtım. Nereye mi?

        Bir arkadaşımın çiftliğine.

        Bağbozumuna.

        Üzüm toplayıp eziyoruz.

        Kazanlarda mayalandırıyoruz. Süzüyoruz. Kazanlara koyuyoruz.

        Önümüzdeki yıl içilecek şarapları yapıyoruz.

        Çünkü çevremde gördüklerime dayanamıyorum.

        Kimileri kızıp dağa çıktı.

        Ben de sinirden bağa çıktım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kafamız bozulunca kurşun değil üzüm sıktığımız zaman.

        Diğer Yazılar