Obama ve Siyah Saray
BAZILARI Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı Çankaya’dan Söğütözü’ne taşımasına pek çok anlam yükleyebilir.
Kötümser anlamları yazmak istemiyorum ama “iyimser” olarak “Yeni Türkiye’ye yeni Cumhurbaşkanlığı sarayı” falan diyebilirler ve bunu bir değişimin simgesi olarak sunmak isteyebilirler.
Ben buna da katılmam.
Mesela Obama, ABD’nin ilk “Siyah” başkanı oldu.
ABD Başkanı’nın gücünden, kudretinden şüpheniz var mı?
Peki Obama, ABD Başkanı seçildiği zaman “Artık yeni bir Amerika var. Değişen bir Amerika var. Ben bu Beyaz Saray’dan taşınacağım” dedi mi?
Hadi o kadarını demedi.
“Şimdiye dek Amerika’yı hep beyaz Hıristiyanlar yönetti. O yüzden de Beyaz Saray’da oturdular. Ben artık buna son verdim. Hem siyahım hem de Hıristiyanlığım tartışmalı. Bu yüzden Beyaz Saray’ı siyaha boyatacağım” diye bir cümle kurdu mu?
Kurmadı.
Büyük ihtimalle aklından bile geçirmedi.
Üstelik Obama’nın “muhafazakârlık” gibi bir iddiası da yokken.
Ya da İngiltere’de diyelim ki, Kraliçe Elizabeth’ten sonra tahta genç prens geçti.
“Bu Buckingham çok eski ve eşimle benim zevkimize uygun değil. Sarayı Thames kıyısında yeni yaptıracağımız modern bir gökdelene taşıyıp minimalist bir şekilde dizayn ettireceğiz” de mi?
Aklına böyle bir şey gelir mi?
Hadi kabul edelim ki, Çankaya Köşkü çok eski ve küçük. Atatürk’e ait olan bölümü bir müze gibi koruyup devasa bahçesinde arkalarda bir yere yeni bir konut, daha geniş çalışma alanları içeren birkaç bina yapılsa daha doğru ve daha “muhafazakâr” bir tavır olmaz mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu binayı ben yaptırdım. Çok da uğraştım. Başkasına bırakmam” demiş olabilir.
Ama rahmetli anneannemin çok güzel bir lafı vardı, nur içinde yatsın. “İnsanoğlu dünya için gam yer, kimse bilmez kim kazanır kim yer”derdi.
Lafta muhafazakârlık
AK Parti’nin ve haliyle kurucularının, üyelerinin, milletvekillerinin, yönetiminin ve elbette genel başkanın “muhafazakâr” olduğunu zannederdik değil mi?
Zannetmemize gerek yok, bu parti ve bu partinin azaları hem kendilerini, hem de partilerini “muhafazakâr” olarak tanımladılar yıllar boyunca.
Biz de öyle zannettik.
Nedir Farsça kökenli bir kelime olan muhafazakarlık?
Örfe, ananeye, geleneklere, toplumun temel değerlerine bağlılık ve sadakat değil midir!
Sözlükler muhafazakârı, “Bir şeyi değiştirmeden olduğu gibi tutmak isteyen, eskiye bağlı, tutucu kişi” olarak tanımlamaz mı?
Bu tanımdan yola çıkarak AK Parti’nin ve şimdi Cumhurbaşkanı olan eski genel başkanın “muhafazakâr” olduğunu söylemek mümkün mü?
Bence değil.
Tam aksine “anti muhafazakâr” bir parti AK Parti.
Hiçbir şeyi muhafaza etmeye gerek görmüyorlar.
Diyeceksiniz ki, “Tamam da muhafaza etmeye değer olmayan şeylerin nesini muhafaza etsinler”.
Eyvallah, elbette her şeyi muhafaza edecekler diye bir şey yok, ama toplumda kabul görmüş, kimsede rahatsızlık yaratmayan, ülkenin simgesi haline gelmiş bazı şeyleri muhafaza etmemenin bununla bir ilişkisi olabilir mi?
“Muhafazakâr” bir parti ve onun “muhafazakâr” lideri, “Cumhurbaşkanlığı Köşkü” olarak ülkenin simgelerinden biri haline gelmiş Çankaya’yı bir kalemde siler atar mı?
Atıyorsa eğer “muhafazakâr” değildir.
Gerçi artık kelimelerin anlamlarının bile farklılaştığı bir ülkede “muhafazakâr” kelimesinin eski anlamında kalmasını beklemek de benim saflığım olsa gerek.
Nazlıaka’ya çatmak kolay
SEDA Sayan’ın programına aldığı ilk iki gün konukları, özellikle de iki eşini öldüren adamı televizyona çıkarması çok eleştirildi. Bu konuda yazılmayan, söylenmeyen kalmadığı için ben bir şey demeyeceğim.
Ki zaten her zaman bir yazara, bir televizyoncuya verilecek en büyük cezanın okuyucu ve izleyici tarafından verilen olduğuna inanırım.
Hele hele televizyonda çok kolaydır bu iş.
İzlenmese, büyük kanallarda uzun süre program yapamaz hiç kimse.
Ben konuya başka yerden takılacağım. CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka, pek çok kişi gibi Seda Sayan’ı eleştirmiş ve galiba şikâyet de etmiş.
Seda Sayan da bayramlık ağzını açmış ve “Sen sus botokslu milletvekili. Sen kendi işini yap. Senin maaşını ben veriyorum. Benim vergilerimden maaş alıyorsun” demiş.
“Sen sus botokslu milletvekili” cümlesi dışında vergi verenler, kamu görevlilerinin tümüne yönelik böyle bir cümle kurabilir.
Ammmaaaa...
Çok merak ediyorum, Seda Sayan’ı eleştiren muhalefet partisinden bir vekil değil de iktidar partisinden bir milletvekili, bir bakan, AK Partili bir kadın milletvekili veya etkili ya da güçlü bir AK Partilinin eşi olsaydı Sayan, ona da Aylin Nazlıaka’ya verdiği gibi bir cevap verebilir miydi!
“Ben tanımam kardeşim, isterse Bülent Arınç olsun ya da en etkili AK Partilinin eşi olsun, ona da aynı cevabı verirdim” diyorsa sözüm yok.
Nasılsa bu gidişle bir gün onu da test etme imkânımız olur!
İyi taraftarın günahı ne?
NEDİR bu futbol fanatiklerinden çektiğimiz!
Fenerbahçe’yle oynadığımız Süper Kupa finalinde taraftarımız olduğu söylenen rezil kitlenin yaptıklarıyla utandığımız yetmiyormuş gibi, bir de ceza aldık.
Önce 100 bin lira para cezası almıştı Galatasaray.
Uyanık yönetimimiz Tahkim’e gitti, cezayı indirmek için.
Tahkim de 100 bin lirayla yetinmedi, bir de seyircisiz oynama cezası verdi.
Ceza, yapılan rezalete orantılı olarak adil.
Ama Tahkim aynı adaleti diğer takımlara karşı asla göstermediği için adaletsiz.
Yine de Galatasaray taraftarının yaptığını savunmak mümkün değil.
Peki bizim günahımız ne?
Sezon başında bir dünya para verip kombine kartı almışız, kimilerimiz daha fazlasını verip loca almışız.
Bir yılda seyredeceğimiz maç sayısı belli.
17 lig maçı.
Avrupa’da yoluna devam ederse en fazla 6 maç da oradan.
Şimdi bu maçlardan biri gitti.
Taraftar bu rezil tavrını sürdürürse daha da fazlası gidebilir.
Doğru düzgün maç seyreden taraftarın günahı ne?
Keşke üfleseydi
MİLLİ maç sonrası Show TV Spor Servisi, Fatih Terim’e bir jest yaptı ve doğum günü olması nedeniyle üzerinde üç mumla bir pasta götürdü canlı yayında.
Terim ise “Ben böyle şeyleri sevmem” diyerek mumları üflemeyi reddetti.
Terim’in böyle şeyleri sevmediğini bilirim.
Samimiydi.
Ama Terim’in bütün o sert, höt zöt imajına rağmen çevresindeki herkese çok kibar davranan ve damarına basılmadıkça kimseyi incitmeyen biri olduğunu da bilirim.
O yüzden mumları üflemeyi reddetmesine şaşırdım ve garip buldum.
Keşke çocukları kırmasaydı.
Terim’e daha çok yakışırdı
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yolsuzlukla mücadele suç olmadığı zaman.